OFKE
--------------------------------------------------------------------------------
"Beni cıldırtıyor. Hic laftan anlamıyor.", "Nicin bu evde kimse bana yardım etmiyor?", "Kac kere ayakkabılarını cıkarmadan iceri girme dedim sana?", "Eşim calışmamı istemediği icin işten ayrılmak zorunda kaldım, ondan nefret ediyorum.", "Bu kadınlara hic yaranamazsın zaten, ne yapsam ona yetmiyor.", "Kesin şu gurultuyu de macı seyredeyim.", "Bıktım senin dırdırından.", "İstediğim gibi giyinip gidemiyorum, bu okuldan hoşlanmıyorum.", "Cok calışıp, butun sorulara cevap verdiğim halde yine zayıf aldım, hep bu oğretmenin yuzunden." "Neden hep onun istediği yere gidiyoruz, gitmeyeceğim artık.", "İstediğim kadroyu bana vermediler, onlara gostereceğim." Bu cumlelerin kimisi kadınların, kimisi erkeklerin kimisi de cocukların ağzından cıkmış, ama her birinin ortak bir yanı var: Ofke...
OFKENİN diğer duygulardan pek farkı yok; ancak bu duygu pek cok kişiye korkutucu geliyor. Cunku, bu duygunun cevreye ve ait olduğu bireyin kendisine yansımaları oldukca olumsuz. Olumsuz bir duygunun kabul edilmesi de pek kolay olmuyor. Boylece de insanoğlu "ofkesini", "ofkelileri" ve "ofkeyi" bir turlu anlayamıyor, hatta inkÂr bile edebiliyor. Ofke de tıpkı uzuntu ve mutluluk gibi bir duygu. Bu yuzden inkÂr edilmeyi ya da kabul edilmemeyi hak etmiyor. Olumlu ya da olumsuz her duygu gibi ofkenin de bir omru var; bu omur tamamlandığında kayboluyor. Ancak ofkenin, bu tatsız sureyi kısaltmak ve onu daha iyi anlamak acısından "tuketilmesi" gerekiyor.
Duygular doğaldır ve varlıkları, davranışların gozlenmesiyle ya da sozel ifadelerin verdiği mesajlarla anlaşılabilir. Duygular hakkındaki yanlış yorumlar onların sorgulanmasına yol acabilir. Oysa, duyguların sorgulanması, insanın doğal olan diğer ozelliklerinin sorgulanmasıyla eşdeğerdir. "Neden karnın acıkıyor?", "Neden uzuluyorsun?", "Neden boyun uzun?", "Neden bu kadar kızıyorsun?", "Neden seviniyorsun?", "Neden duşunuyorsun?". Duygular, insanın kendisini iyi ya da kotu hissetmesine yol acarlar, ancak bir insanı iyi ya da kotu diye değerlendirmeye yetmezler. Olumlu duyguların hissedilebilmesi icin insanın oncelikle yemek, barınmak ve korunmak gibi temel gereksinimlerinin karşılanmış olması gerekir. Temel gereksinimleri karşılanamayan insanlarda olumsuz duygular hızla harekete gecer. Bu yuzden aile ve toplum icinde olumsuz duygulara kulak vermek gerekir. Ofke de olumsuz duygulardan biridir. Ofkenin duygusal yonunun yanında, fizyolojik ve bilişsel bileşenleri de vardır. Bir başka deyişle ofke, duşunce ve davranışlarla da ilgilidir. Boyle bir duygu vucudun kendini olumsuz durumlardan korumaya yonelik bir tepkisi olabilir. Vucut stres altında kaldığında, bobrekustu bezlerinden adrenalin adı verilen bir hormon salgılayarak alarm durumuna gecer. Kandaki miktarı boylece artan adrenalin kan basıncının yukselmesi, kalp atışlarının hızlanması gibi fizyolojik değişikliklere yol acar. Sonuc olarak da vucut kendini tehdit eden uyarana karşı koruma gucunu bulur. Kacar, kovalar, saklanır, bağırır, dovuşur. Ofkelendiğimizde yuzumuz kızarır, bağırırız, sert davranışlarda bulunabiliriz. Tum bunlar aslında fizyolojik kokenleri olan davranışlardır ve bu davranışları kendimizi olumsuz duyguların yukunden kurtarmak icin gercekleştiririz. Bu goruşten hareketle ofkenin, duşunce duzeyinde reddedilse bile beden diliyle inkÂr edilemeyen bir duygu olduğu ileri surulebilir.
Ofke, ozenle dikkate alınması gereken bir "işaretci"dir. Neye işaret ettiğine gelince; ofkelenen kimsenin hakkı yeniyor, gereksinimleri ve istekleri karşılanmıyor, yaşamına ilişkin bir soruna gereken onemi kendisi vermiyor, icinde bulunduğu bir ilişki uğruna değer ve inanclarından odun veriyor ya da gelişme ve yeteneklerini ortaya koyma şansı elinden alınıyor olabilir. Ozetlemek gerekirse, ofke iki temel nedenle ortaya cıkabilir. Bu nedenlerden birincisi bireyin kendisinden, ikincisi ise karşısındaki birey(ler)in onda oluşturduğu duygulardan kaynaklanabilir. Ofke, ister bireyin kendisiyle ilgili ister karşısındakiyle ilgili bir nedenden kaynaklansın, ozenle uzerinde durulup cozumlenmesi gereken bir duygudur. Dr. Thomas Gordon ofke olgusunu bir buzdağına benzetir. Buzdağının suyun uzerinde kalan kısmı ofkedir, oysa suyun altında kalan kısmı cok daha geniştir, yani ofkenin ortaya cıkmasına yol acan pek cok duygu burada gizlidir. Suyun altında kalan bu duygulara temel duygular adı verilir. Temel duygular birikip, sertleşip, katılaşınca, buzdağının tepesindeki ofkeyi oluşturur. Sozu gecen temel duygular ise kıskanclık, uzuntu, merak, yalnızlık, itilmişlik, kaygı, hayÂl kırıklığı, haksızlık, anlaşılamamak ve sıkıntı gibi duygulardır. İnsanların coğu, ofkeyi buzdağının tepesinde yaşar ve bir turlu cozumlenmemiş bu duygulara sıkı sıkı tutunur. Oysa, ofkenin kaynaklarını ortadan kaldırmayı başarmak icin buzdağının altındaki temel duyguların anlaşılabilmesi gerekir. Gereksinimlerin hicbir zaman ve hicbir koşulda karşılanamadığı durumlarda ofkeyi yaşamak kacınılmazdır. "Ben hic ofkelenmem", "Cok nadir kızarım, ama bomba gibi patlarım", "Cok cabuk sinirleniyorum ve buna engel olamıyorum.". Bunlar, gunluk yaşamda bireylerin kendi ofkeleriyle ilgili yorumlarından bazıları. Bu yorumlar, gercekte ofkemizi ve nedenlerini pek de tanımadığımızı gosteriyor. Oysa ofke, kaynaklarını ortadan kaldırmak uğruna, sonuna kadar yaşanıp bitirilmesi gereken bir duygu. Ama bu nasıl yapılır? Yani ofke nasıl yaşanmalıdır? En onemli soru da bu.
Duyguların Maskeli Balosunda
Ofke, karşılanamamış gereksinimlerin işaretcisidir demiştik. İşaretci olarak ofkenin verdiği mesaj "İstediğimi elde edemiyorum." olabilir. Biz insanlar bu mesajı verirken farklı davranışlara başvururuz. Secilen bu davranışlar yoluyla da elde edemediğimiz bu amaclarımıza ulaşmaya calışırız. Kırılan gurur, gercekte yersiz olan beklentiler ve zihinde yaratılan duşmanca fantaziler ofkeye yol acabilir. Zaman zaman kendi kusurlarımızı orterek, başkalarını suclarken ofkeyi kullanırız. Diğer duygularımızı gizlemek ya da yok etmek icin de ofkeden yararlanırız. Ofkeyi yaratan duyguları, ofkeyi gosteren davranışlardan ayırt etmek gerekir. Bazı durumlarda ofke yarar sağlayabilir. Saldırgan nitelik taşımayan davranışlara da yoneltebilir. Ofkenin yarar getirmediği tepkiler ise genellikle saldırgan eylem niteliği taşır. Burada amac, ofke duyulan kişiye zarar vermektir. Saldırgan nitelik taşıyan eylemler tehdit etmek, hakaret etmek ve iğnelemek gibi sozel ya da dayak gibi fiziksel bicimlerde olabilir. Ofke, aynı duygunun sureğenleşmiş (kronikleşmiş) hali olan "duşmanlık"tan farklıdır. Ofke, gecici bir tepkidir ve her insanda oluşabilir. Duşmanlık ise kalıcı bir nitelik taşır. Bu noktada, birbirini duşman sayan ulusların ya da fanatik duşunce gruplarının cocuk ve gencleri eğitirken ofkeyi nasıl sureğenleştirdikleri ve pekiştirdikleri de uzerinde duşunmeye değer bir konu.
Madlow 1972 yılında ofke belirtilerini şoyle sınıflandırmış:
· Doğrudan davranışsal işaretler,
· Doğrudan sozel ya da bilişsel işaretler,
· Ustu kapalı davranışsal işaretler,
· Ustu kapalı sozel işaretler,
· Dolaylı davranışsal işaretler,
· Dolaylı sozel işaretler.
Orneğin, doğrudan davranışsal ofke işaretleri, fiziksel ve sozel saldırı, aşırı eleştiricilik, kusur buluculuk, onyargılılık, hırsızlık, sorun cıkarma, isyankÂr davranışlarla kendini gosterebilir. Doğrudan sozel ya da bilişsel işaretler, kin ve nefret belirten, aşağılayan, kuşkucu ve suclayıcı sozler biciminde gozlenebilir. Ustu kapalı davranışsal ve sozel işaretler, guvensiz, kıskanc, tartışmacı, alaycı ve yargılayıcı davranışlar biciminde olabilir. Dolaylı işaretler ise, ice kapanma, psikosomatik belirtiler (kalp hastalığı, yuksek kan basıncı gibi), depresyon, sucluluk duygusu, ağlama biciminde ortaya cıkabilir.
Ofke, gizlenmiş ya da kılık değiştirmiş bir duygu olarak da tanımlanabilir. Bastırıldığı zaman, pasif saldırganlık (surat asma, kusme gibi) biciminde ortaya cıkabilir. Bastırılmış ofkenin yarattığı bir başka duygu da kendini kurban gibi hissetmektir. Pasif saldırgan, ofkesini yaşarken "Sen iyi değilsin.", kurban ise "Ben iyi değilim." duşuncesiyle davranabilir.
Hauck (1974), mantıksız duşuncelerimizin ofkeye temel olan duyguların ortaya cıkmasına yol actığını ileri surmuş. Mantıksız duşuncelerden biri de genellikle ofke duyulan kişiyi değiştirmek amacını taşır. 30 yıllık eşiyle gecimsizlik yaşayan ve ondan nefret eden bir kadın, yardım alabilmek icin bir terapiste başvurduğunda, eşinin parasını ickiye yatırdığı ve oldukca bencil bir insan olduğu icin ona ofke duyduğunu dile getiriyor. Terapisti "Eşin rahatsız olabilir. Ancak, goruyorum ki sen onun değişmesini istiyorsun, ama belki sen değişmek isteyebilirsin." dedikten sonra, eşini duygusal rahatsızlığı olan bir kişi olarak gormeye başlıyor. Buna bağlı olarak, uzuntusu azalıyor, eleştirel ve hırcın davranışlarını değiştiriyor. Sonucta da eşi onunla kavga etmeyi kesiyor, ancak ickiyi kesmiyor. Kendisi ise, dunyayı ve ozellikle eşini değiştirmek istediğini boylece fark etmiş oluyor. Ofkeyi oluşturan neden hakkında cok konuşmak, cok duşunmek bir sure sonra takıntıya donuşebiliyor. Uzerinde durdukca ofke artıyor. Ebbeser, Duncan ve Konecni adlı araştırmacılar (1975), yakın zaman icinde işten cıkarılan personelle goruşerek, bu kişileri ayrıldıkları firmaya duydukları ofke konusunda konuşturmuşlar. Konuşmalar sonucunda, bu kişilerin duşmanca duygularının arttığını gozlemlemişler. Zillmann (1979), saldırgan fantazilerin ofkeyi artırdığını gozlemlemiş ve erkeklerin kadınlara kıyasla ofkelerini daha uzun surdurduklerini de ileri surmuş. Kısacası bir insanın yıllar once duyduğu bir ofkeyi cok uzun sure taşıyabildiğini belirlemiş.
Ofkenin yapılanmasında, takıntı halinde duşmanlık fantazileri kurmanın ve yaratıcı duş gucu eksikliğinin de rol oynadığı duşunuluyor. Singer (1984), sıklıkla saldırganlık belirtileri gosteren bazı kişilerin, ofkeyle baş edebilmede kullanabilecekleri duşunce becerilerinin sınırlı olduğunu gostermiş. Tavris (1984), ofke duyulan kişi hakkında diğer bir kişiyle ya da terapistle konuşmanın ofkeyi azaltmadığını tam tersine ofkenin uygulamaya dokulmesine neden olabileceğini ileri suruyor. O halde konuşmak, fantazi kurmak ofke duyulan kişiyle ilgili olumsuz duyguları guclendirirse ofke artıyor. Ancak, konuşmak ya da duşunmek ofke duyulan kişiyi daha iyi anlamamıza yardım ediyorsa ofke azalıyor. Bu tur konuşmaların sakinleştirici etki yaptığı durumlarda ofke azalıyor. James Averill, rahatsız edici durumlara verilen en yaygın tepkilerin, kendini yatıştıracak etkinliklerde bulunmak, orneğin, karşı tarafla ve ucuncu kişilerle olay hakkında konuşmak olduğunu belirtiyor. Ofkelendiğimiz kişilerin de coğunlukla, akraba, arkadaş ve sevgili gibi yakın ilişkide bulunulan kişiler olduğu da belirlenmiş. Buna dayanarak, ofkenin sevgiyle ilişkili olduğu duşunuluyor. Ofkeyle diğer duygular arasında da karmaşık ilişkiler soz konusu. Ofkeliyken kaygı duymak, korkmak ya da sucluluk duymak gibi. Dalrymple (1995) ise, diğerlerine ofkelenip kusmenin, gecmişteki başarısızlıklarımızın ya da mutsuzluklarımızın sorumluluğunu almayı reddetmek anlamına geldiğini one suruyor. Ayrıca, kendimizi zavallı kurbanlar olarak duşunerek sempati ve yardım istemiş olduğumuzu da belirtiyor.
Ofke Dansı
Harriett Lerner "Ofke Dansı" adlı kitabında ofke duygusu yaşandığı zaman ilişkide yanlış giden bir şeyler olduğunu ileri suruyor. Ona gore, gercek sorun ofke değil, ofkenin kaynakları. Rahatsızlık veren durumlarda durumun gerektirdiğinden daha iyi davranmak ya da nefret etmek sorunu cozmuyor. Orneğin, olumsuz duyguların bastırılması, uysal, yumuşakbaşlı ya da edilgen olmak anlamına gelebiliyor. Ofkenin bu bicimde yaşanması da giderek artan dozlarda ofkenin depolanması anlamına geliyor. Sonucta da etkisiz bir patlama ya da duygusal bir uzaklaşma oluyor. Ofkenin patlayarak acığa cıkarılmasının etkisiz olduğu kadar, tehlikeli olduğu da ileri suruluyor. Yol actığı sonuclar ise, duşuk ozsaygı, ilişki kurmada yetersizlik ve sucluluk duygusu.
Lerner’in kitabına donecek olursak; yazar kitapta, ofkenin haklı ya da haksız olmayıp yalnızca var olduğunu ortaya koyarken, ofkenin hissedilen bir şey olduğunu, her zaman bir nedeninin olduğunu ve ilgi gormeyi hak ettiğini de belirtiyor. Lerner, ofkenin ilişki icindeki yerini belirlerken şoyle diyor:
"Ofke duymak bir soruna işaret etse bile, ofkeyi acığa vurmak sorunu cozmeyecektir. Ofkeyi acığa vurmak ilişkideki eski model ve kuralların korunmasına, hatta bunların daha da guclenmesine ve dolayısıyla, değişimin gercekleşmemesine yol acabilir. Duygusal yoğunluk yukseldiğinde coğumuz, diğer kişiyi değiştirmek adına yararsız cabalara girişebilir ve bu yuzden, kendi benliğimizi acığa cıkarma ya da değiştirme gucumuzu kullanamayabiliriz. Her şeyi acığa vurmanın insanı, ice atmanın getireceği psikolojik tehlikelerden koruyacağını ileri suren şu ‘ofke iceri-ofke dışarı’ kuramı aslında doğru değil. Kavga etmemize rağmen sonunda haksızlıklara boyun eğmeye devam ediyorsak, yakınmamıza rağmen kendi umutlarımıza, değerlerimize ve potansiyelimize ihanet edecek şekilde yaşıyorsak ya da toplumun şirret, dırdırcı, ofkeli ya da yıkıcı kadın klişesine uygun davranmaya başlıyorsak, depresyon, kendine saygı duymama, kendine ihanet etme ve hatta kendinden nefret etme gibi duygularla karşılaşmamız kacınılmaz olacaktır.
Ofkelerini etkin olmayan şekillerde ifade edenler sonunda, ofkelenmeye hic cesaret edemeyenler kadar acı cekeceklerdir."
Ofke duygusunu kadınlarda ve aile ilişkileri icinde araştırmış olan Lerner, aile ici ilişkilerde ofkenin cok yoğun yaşandığını belirtiyor. Ofkeyi bir dansa benzeten Lerner, duyguların oluşumundan diğer insanları sorumlu tutmanın doğru olmadığını ifade ediyor. "Ofke bizi benliğimiz hakkında daha cok, diğerleri hakkındaysa daha az uzman olmaya yonelttiğinde, bir değişim aracı haline gelir... Eğer ofkemizi, giriştiğimiz tum onemli ilişkilerde kendimizi acıkca tanımlamak icin kullanmazsak ve duygularımızla oldukları gibi başa cıkmazsak, bu sorumluluğu bizim yerimize ustlenecek başka birisi olmayacaktır... Kendi ailemizi iyi tanımazsak, ya gecmişteki modelleri tekrar ederiz ya da onlara bilincsizce karşı cıkar ve kim olduğumuzu, diğer aile uyelerine hangi yonden benzeyip, hangi yonden onlardan ayrıldığımızı ve kendi yaşamımızı en iyi nasıl surdureceğimizi bilemeyiz."
Lerner, yaşamdaki ofke dansını değiştirmek isteyenler icin şu onerileri sunuyor:
"1. Ofkemizin gercek kaynaklarına odaklanmayı oğrenebiliriz: "Bu durumda beni ofkelendiren şey ne?" "Burada asıl sorun ne?" " Ne duşunuyor ve hissediyorum?" "Ulaşmak istediğim şey ne?" "Kimler nelerden sorumlu?" "Değiştirmek istediğim şey tam olarak ne?" "Yapabileceğim ve yapamayacağım şeyler ne?" Ofke enerjimizi, konumumuz ve seceneklerimizle ilgili fikirlerimizi acıklığa kavuşturmak yerine, değişmek istemeyen bir insanı değiştirmeye ya da denetim altına almaya calışarak harcayabiliyoruz. Bu durum ozellikle yakın ilişkiler icin gecerli. Etkili ofke yonetimi, daha acık bir "ben" geliştirmek ve benlik konusunda daha fazla uzmanlaşmakla el ele gider.
2. İletişim becerilerini oğrenebiliriz: Bu, soylediklerimizin duyulması ve farkılıkların tartışılması şansını artıracaktır. Ofkemizi olduğu gibi, hic gozden gecirmeden acığa vurmakta bir acıdan sakınca olmayabilir. Bunun yararlı ya da gerekli olduğu durumlar var; tabii aşırıya kacmıyorsak. Ama patlamak ya da kavga etmek gecici bir rahatlama sağlasa bile, fırtına dindiğinde genellikle hicbir şeyin değişmediğini goruruz. Dahası, bazı ilişkilerde sakin ve suclamalardan uzak bir konum sağlamak, uzun soluklu bir değişim yaratmak acısından cok onemli olabilir.
3. Verimsiz etkileşim modellerini gozlemleyip bunlara mudahale etmeyi oğrenebiliriz: Acık ve etkin bir iletişim kurmak, koşulların iyi olduğu durumlarda bile oldukca guctur. Ofkelendiğimizde ise, daha da gucleşir. Ne de olsa, fırtınanın tam ortasındayken kendimizi gozlemlememiz ya da esnek davranmamız pek olası değil. Duyguların yoğun olduğu durumlarda sakinleşmeyi ve yakındığımız etkileşimlerde oynadığımız rolun ayırdına varmak uzere biraz geri cekilmeyi oğrenebiliriz. İlişki modellerindeki rolumuzu gozlemlemeyi ve değiştirmeyi oğrenmek, icinde bulunduğumuz tum ilişkilerde kişisel sorumluluk duygumuzu artırmamızla el ele gider. "Sorumluluk", kendini suclamak ya da kendimizi sorunun "nedeni" olarak gormek anlamına gelmiyor. Burada sozu edilen şey, etkileşim icinde kendimizi ve diğerlerini gozlemleme ve bilinen duruma yeni ve farklı şekillerde tepki verme yeteneği. Bilinen bir dansta diğer insanın adımlarını değiştirmesini belki sağlayamayız; ancak kendi adımlarımızı değiştirdiğimizde dans artık eskisi gibi devam etmeyebilir.
4. Karşı adımları ya da diğerlerinin "Eskisi gibi ol!" tepkilerini beklemeyi ve bunlarla başa cıkmayı oğrenebiliriz: Tumumuz, şu andaki gibi kalmamızdan cıkarı bulunan grup ya da sistemlerin birer parcasıyız. Eski sessizlik, belirsizlik ya da yararsız kavga ve suclama modellerimizi değiştirdiğimizde, guclu bir direnc ya da karşı adımla karşılaşmamız kacınılmazdır. Bu "Eskisi gibi ol!" tepkisi hem kendi icimizden, hem de cevremizdeki onem verdiğimiz kişilerden gelir. Acıkca dile getirdikleri eleştiri ya da yakınmaları ne olursa olsun, aynı kalmamızda asıl cıkarı bulunan kişilerin en yakınlarımız olduğunu goreceğiz. Peşinde olduğumuz değişimlere biz de direnc gosteririz. Değişime gosterilen bu direnc, tum insani sistemlerin değişme isteği kadar doğal ve evrensel bir yonudur.
İcimizden bazıları, acık bir iletişim ve kesin bir değişme kararlılığıyla başlar işe, ancak yine de diğer insanın savunmaya gecmesi ya da soylediklerimizi gecersiz kılma cabaları karşısında geri adım atabilir. Değişim konusunda ciddiysek, diğerlerinden gelen karşı adımların ya da "Eskisi gibi ol!" tepkilerinin bizde yarattığı kaygıyla sucluluk duygusunu gormeyi ve yonetmeyi oğrenebiliriz. Bundan daha da guc olan adım ise, kendi icimizdeki, değişimden korkan ve direnc gosteren yonu kabullenmektir.
Sessizce boyun eğme ya da yararsız kavgalardan yola cıkıp, kim olduğumuz, nerede durduğumuz, ne istediğimiz, bizim icin neyin kabul edilip edilemez olduğu konusunda sakin ama kesin bir kararlılığa gecmek kolay değil. En buyuk kaygıyı, cok onem verdiğimiz ilişkilerimizde ne duşunduğumuzu ve ne hissettiğimizi acıklığa kavuşturma konusunda yaşayabiliriz. Biz acık secik ve dolaysız bir yaklaşım benimserken, diğer insanlar da kendi duşunce ve duyguları ya da değişmeyecekleri gerceği konusunda aynı olcude acık ve dolaysız olabilirler. Bu gercekleri kabul ettiğimizde bize acı verecek secimler yapmak zorunda kalabiliriz: Belli bir ilişkinin ya da durumun icinde kalmayı mı sececeğiz? Gitmeyi mi sececeğiz? Kalıp, daha farklı şeyler yapmayı mı deneyeceğiz? Eğer oyleyse, ne yapacağız? Bunlar yanıtlanması ve hatta duşunulmesi bile zor sorular.
Kısa vadede, bireysel deneyimlerimiz pek etkili olmadıklarını kanıtlamış olsa bile, alışılmış yontemleri uygulamayı surdurmek daha kolay gorulebilir. Uzun vadedeyse, bu kitaptaki onerileri uygulamaya sokmakta yarar var. Boylece eski ofkeleri yonetmek icin yeni yontemler benimsemenin de otesinde, daha acık ve sağlam bir "ben"e ve bununla birlikte, daha yakın ve doyurucu bir "biz"e ulaşabiliriz. Ofkeyle ilgili sorunlarımızın coğu, ilişki ile benliğimiz arasında secim yaptığımızda ortaya cıkar. Bizim amacımız ise, ikisine birden sahip olmak."
Ofkemi Nasıl İfade Ediyorum?
Ofkenin ifade ediliş bicimi de kaynakları kadar onemlidir. Ofkenin nedeni kendimizden kaynaklanıyorsa, orneğin yorgunsak, istemediğimiz ofke patlamalarına neden olmamak icin onceden onlem alma yontemi uygulanabilir. Bunun icin ilk olarak ofke nedeninin yorgunluk olduğunun bilincine varılması gerekir. Bundan sonra, "Ben yorgunum." mesajı karşı tarafa verilebilir. Bu tur bilgilendirmeler gunluk yaşam icinde daha az sorun yaşanmasına yardım eder.
"Sen ne kadar dağınık bir insansın!", "Sen beni hic duşunmuyorsun.", "Bana daha onceden haber verseydin, her şey daha başka olurdu." "Sen bu iş icin yetersizsin." Ofkemiz karşımızdakinin bir davranışıyla ilgiliyse kullandığımız yukarıdaki ifadeler gercekte "sen dili" adı verilen ve saldırganlık niteliği taşıyan ifadeler. Bu tur ifadeler insan ilişkilerini orseler, sarsar, karşı tarafı sinirlendirir, kızdırır ve guvensizlik yaratır. Sen dilinin cocuklara karşı kullanımı da onların duygularını ve ozsaygısını zedelemek yonunden cok risklidir. "Peki ama, ofkemi nasıl dile getireceğim?" diye duşunuyorsanız işte size buyulu recete: Ben dili. Ben dili, bireyin karşılaştığı durum ya da davranış karşısında bireysel tepkisini duygu ve duşuncelerle acıklayan ifade bicimidir, yani duygu ve duşuncelerimizi karşıdakini orselemeden ictenlik belirten sozcuklerle ifade eder. Ben dili bireyin kendisi ile ilgili mesajlardan oluşur. Gercek duşunce ve duygularımızla ilgilidir. Başkaları hakkındaki değerlendirme ve yorumlarımızı değil, kendi duygularımızı acıklar. Ben diliyle konuşmak, duygu ve duşunceleri ilettiği icin kullanan kişiyi rahatlatarak ofkenin birikmesini onler. Duyguların ifade edilmesi cok onemlidir. İnanclar, duşunceler ve değerler insanlar arasında farklılık gosterir, ama duygular herkeste benzerdir. Duyguların sen dili yerine ben diliyle ifade edilmesi karşıdaki kişinin sorumluluğunu fark etmesine ve kendini ifade edenin daha iyi anlaşılmasına yardım eder.
Ben dili bizim toplumumuzda, kendini beğenmişlik ve bencillikle karıştırılır. Ancak, ben dili bireyin kendini her şeyin merkezine koyup cevresine buradan bakması anlamına gelmez. Ben dili, olumsuz duygular yaşayan ya da ofkeli olan kişinin, olumsuz etkilendiği davranışı ve bu davranışın onun uzerinde yarattığı etki ve duyguları karşısındaki kişiye acıklamasıdır. Ben dili, saldırı niteliği taşımaz, bu yuzden de ben dili kullanan kişiler daha iyi duyulabilirler. Cunku, saldırgan ifadeler karşı tarafı daima savunmaya ya da saldırıya iter. Ben dili durustluğun en etkili ifadelerinden biridir ve karşı tarafa kişinin kendinden sorumlu olduğu mesajını verir. Bu tur bir mesajın uc oğesi vardır:
Rahatsız olunan davranışın suclayıcı olmayan bir ifadeyle tanımlanması
Rahatsız olunan davranışın kişi uzerindeki belirgin etkisi
Rahatsız olunan davranış ve belirgin etkisi hakkında kişinin hissettiği duyguları acıklaması
Ornek vermek gerekirse,
Sen Dili: Beni incitmekten zevk alıyorsun.
Ben Dili: Bu davranışın beni cok incitti.
Sen Dili: Zaten bana hic zaman ayırmazsın, hep cok işin vardır.
Ben Dili: Bana daha cok zaman ayırırsan mutlu olurum.
Ofke, bireyin kendisini tanıması ve uygun ifade yollarıyla belirtilmesi durumunda bireye olumlu bir guc sağlar. Ofke icin harcanacak enerji yaşamda ve ilişkilerde değişiklikler yaratmak icin kullanılabilir. Ofkeyle gelen enerji olumsuz yonde kullanıldığında, rahatsız olunan durumlarda hicbir değişikliğe yol acmayıp, diğerlerini hedef alır ve sonuc vermez. Ofkenin olumsuz kullanımı kabul edilmeyi sağlayamaz. Sorunlarımızı cozerek ilerleyip, yaşamımızda olumlu değişiklikler yapmak istiyorsak, kendimizi tanıyarak kabul etmemiz gerekir. Kendimizi kabul etmemiz, enerjimizi kendimiz ve yaşamımıza ilişkin diğer durumlarımızla ilgili olumlu işler yapabileceğimiz alanlara odaklayabilmemizi sağlar. Sonuc olarak ofke enerjimizi yaratıcı ve yapıcı olarak kullanabiliriz.
__________________
Felsefe / Psikoloji / Sosyoloji OFKE(odev timi)
Üniversite Ders Notları0 Mesaj
●57 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- Üniversiteler
- Üniversite Ders Notları
- Felsefe / Psikoloji / Sosyoloji OFKE(odev timi)