ETKİN OĞRENME
DUŞUNEN, TARTIŞAN, COZUM URETEN TOPLUM İCİN


--------------------------------------------------------------------------------








Bircok ulke var olan eğitim sistemlerini sorguluyor. Bu sorgulamanın hareket noktası ise kalıplanmış zihinler ureten eğitim sistemlerinin yararlarının pek fazla olmaması ve toplumların duşunen, yaratan, sorun cozen insanlara daha cok gereksinim duyması. Bu duşuncelerden hareketle toplumlar oğrenciyi eğitim sistemi icinde daha etkin bir konuma getirmeye cabalıyorlar. Kısacası, artık sessizce oturup, yalnızca verileni almakla yetinmeyecek oğrenciler: Gorecek, duyacak, cozumleyecek, soylecek, yapacak, katılacak ve paylaşacak. Oğrenmeyi oğrenecek. Boylece bilgiyi yalnızca tekrarlamayıp, bilinenleri sorgulayacak ve kendi bilgisini kendisi uretecek.

DUNYANIN ilk Sumerologlarından biri olan Samuel Noah Kramer, Tarih Sumer’de Başlar adlı kitabında Sumerler’de ilk kurulan okullardan soz ederken "Bir şey kesindir: Sumer pedagojisinde hicbir bakımdan ilerlemeci oğretim (ilerlemeci oğretimden kasıt, buyuk bir kısmı cocuğun inisiyatifine bırakılmış eğitim sistemidir) diye adlandırabileceğimiz bir karakter yoktur. Disiplin konusunda değnekler hoşgorulu değildi. Olasıdır ki oğrencilerini iyi calışmalar yapmaya teşvik etmek, hatalarını ve yetersizliklerini duzeltmek icin oğretmenler her şeyden once kamcıya bel bağlıyorlardı. Oğrencinin pek de hoş bir yaşantısı yoktu." yorumunu yapıyor. Binlerce yıl once var olan Sumer Uygarlığı’nın oğretim sistemine ilişkin bu yorum, bircok yonuyle bazı oğrenme ortamları icin hÂl varlığını surduruyor gibi gorunuyor. Bir anlamda "meslekî" eğitim veren Sumer okulları yazman yetiştirmeyi hedefliyordu. Yalnızca erkekleri yetiştiren bu okullarda, oğrenciler tabletlere civi yazısı yazmayı oğreniyorlardı. Okulun oğretim elemanları, "okulun babası" denilen oğretmen, oğretmen yardımcılığı yapan "ağabey"ler, "resim gorevlisi", "Sumerce gorevlisi" ve "kamcı gorevlisi" gibi kişilerden oluşuyordu. Sumer dilini yazmayı ve kullanmayı oğreten okulun eğitim sistemi, dillerinin sozlerini anlam bakımından birbirine bağlı sozcuk ve deyim grupları şeklinde sınıflandırmak ve bunları oğrencilere ezberleterek, tekrar tekrar kopyalatmaya dayalı bir yontem halindeydi. Eğitimin yaratıcı olan yonu ise, edebi eserleri incelemek, kopyalamak ve taklit etmekten oluşuyordu. Oğrenciler, bugunkunden pek farklı olmayan bir bicimde oğretmen tarafından cezalandırılma korkusu taşırdı ve Sumer yazısında "bedensel ceza" iki simgenin birleşmesiyle anlatılırdı: "Sopa" ve "et". Gec kalmanın, sınıfta ayağa kalkmanın ya da konuşmanın cezası kamcıydı. Sumerlerde oğrencinin okula ilişkin duşuncelerini iceren bir tablette şunlar yazılı: "Tabletlerimi ezbere okudum, yemeğimi yedim, yeni tabletimi hazırladım, onu yazıyla doldurdum ve bitirdim; sonra bana ezberim, oğleden sonra da yazı alıştırmam gosterildi. Okuldan sonra eve gittim, iceri girdim, babamı otururken buldum. Babama yazı alıştırmamdan soz ettim, sonra ona tabletimi ezberden okudum babam cok hoşnut kaldı... Sabah erkenden kalktığımda anneme donup dedim ki: ‘Bana yemeğimi ver, okula gitmem gerekiyor.’ Annem bana iki ‘kucuk ekmek’ verdi ve okula gittim. Okulda hizmet gozetmeni, ‘Nicin gec kaldın?’ dedi. Korkmuş bir halde ve kalbim carparak oğretmenimin onune gittim, onunde eğilip onu saygıyla selamladım."

S.N. Kramer, kitabında "Sumer okulu cekicilikten uzaktı, programlar zor, eğitim yontemleri yıldırıcı, disiplin acımasızdı. Eğer bazı oğrenciler fırsatını bulduklarında dersleri ‘kırıyor’ ve doğru yoldan ayrılıyorlardıysa buna nasıl şaşılabilir? İşte bu bizi tarihin kaydettiği ilk genclik sucu olayına goturuyor." diye goruşlerini ifade etmeyi surduruyor.

Beş bin yıl oncenin eğitim sistemine ve genclerinin eğitime bakış acısına ilişkin bu duşunceler gosteriyor ki, bu kadar sure icinde eğitimde kullanılan yontemler acısından pek az gelişme olmuş. Oğrencilerin bireysel farklılıklarına, yaş donemlerinin ozelliklerine ve gereksinimlerine bakmadan onları bir kalıba sokma yaklaşımı biraz bicim değişikliği ile bugun de varlığını surduruyor. Cocukları ve gencleri kalıba sokma yaklaşımında oğrenci, onceden saptanmış koşullara ve beklentilere uygun davranmak zorundadır; yeteneklerini geliştirmesi onemli değildir, yalnızca bekleneni yapması gerekir; hayÂl gucunu ve yaratıcılığını ortaya koymaya calıştığında yadırganır, cunku farklı davranmıştır ve bunların tumunden de kotusu, duşunup uretmesi gerekli değildir, verilenleri aynen tekrarlaması yeterlidir.

Artık bircok ulke halen suregelmekte olan ve neredeyse Sumerler’den kalmış (!) denilebilecek eğitim sistemlerini sorguluyor. Sorguluyor, cunku toplumlar, var olan bilginin oğrenciye hazır olarak "dayatıldığı" oğretim yontemlerinin, yaratıcılığı, uretmeyi ve sorun cozmeyi ne derece geliştirici olduğu konusunda kuşku duyuyorlar. Gunumuzde coğu ulkede ve Turkiye’de kullanılan oğretim yontemleri oğrenciye bilgileri hazır kalıplar biciminde verip, aynen alma şeklinde bir yol izliyor. Bu oğretim yontemlerinin uygulanması sırasında, hangi bilgiyi nicin almak zorunda olduğunun bile farkında olamayan oğrenciler, bilmediği bu hedefler uğruna derslerde oğretmenin -kimi zaman neredeyse soru bile sormaksızın- anlattığı bilgileri hafızasına kaydetmeye calışıyor. Bu, hafızaya bilgi kaydetme işi pek de kolay gercekleşmediğinden, eve gidip tekrar ediyor, ertesi gun gene tekrar ediyor, bu uğraşı icerisinde neden aldığını hÂl bilemediği bu bilgileri biraz olsun ezberlemiş duruma geliyor. Başka bir oğrenci tipi ise tum bu sıkıntıya katlanamayacağını en baştan beri biliyor ve bu tekrarlama senfonisini hic surdurmeyip, belki de coğunlukla hak etmediği halde "sıradan" ya da "tembel" bir oğrenci olarak niteleniyor.

Oğrencinin edilgin olduğu bu oğretim yontemleri artık terk ediliyor. Amac ise oğrencinin "oğrenme" surecine etkin (aktif) olarak katılmasını sağlamak.

Duşunme Gucunun Duşmanı: Ezber

Geleneksel eğitim sisteminde oğretmen, okul ve okulun oğretileri merkez alınıyor, oğrenci ise edilgin bir role sahip. Oğrenciye bilgiler, "Bu boyledir, boyle olduğu icin oğrenmeniz gerekir, niye oğrendiğinizi sormayın." yaklaşımı icinde sunuluyor. Oğrencide, verilen her bilginin doğru olduğu ve sorgulanmaması gerektiği duygusu yaratılıyor. Bu bakış acısının temelini biraz da Eski Yunan duşunuşunun eğitime ve okula bictiği rol belirlemiş. Eski Yunan’da okul, oğrencilerin zihinlerini disipline edici bir role sahip. Bu anlayışla okullarda, tıpkı bir sporcunun kaslarını geliştirmek icin egzersiz yaptığı gibi, yeni bilgiler oğrenciye zihinsel anlamda sistemli olarak yapılan egzersizlerle kazandırılmaya calışılıyordu. Eski Yunan’da Latince, Yunanca ve mantık oğrencinin gunluk yaşamında herhangi bir kolaylık ya da yarar getireceği icin değil, zihnini guclendireceği duşunulduğu icin oğretiliyordu. Bu bakış acısı ancak 20. yuzyılın başlarında değişmeye başladı. Bu yaklaşımın gecerli olmadığına ilişkin ilk goruşleri Williams James, E. L. Thorndike ve Charles Judd farklı bicimlerde ileri surduler. W. James, yaptığı calışmasında uzun bir şiiri ezberlemek icin 8 gun suresince toplam 132 dakika harcadığını ve yaptığı bu ezberin sonra yapacağı ezberlemeleri daha kolaylaştırmadığını belirledi. Oğrenmeyle ilgili fizyolojik calışmalar da ezber yoluyla oğrenmenin yalnızca hatırlamayla ilgili zihinsel sureclerin gercekleşmesine yardım edebileceğini gosteriyor. Oysa, duşunen, yaratabilen ve sorun cozebilen bireyler yetiştirmek icin, oğrencilerin hatırlama duzeyinden daha ileri zihinsel surecler gerektiren kavrama, uygulama, analiz, değerlendirme ve sentez vb davranışları da kazanmış olması gerekiyor. Bilim ve Teknik, Nisan 1996 sayısında "Oğreniyorum Oyleyse Varım" adlı yazıda soz edildiği gibi hafıza, kodlama, depolama ve ara-bul-geriye getir sureclerini iceriyor. Kodlama dış dunyadaki uyarıcıların hafızaya kaydedilebilecek bicime donuşmesine, depolama kodlanan bilginin tutulmasına ve ara-bul-geriye getir işlemi de depolanan bir bilginin gerektiği zaman aranıp bulunup cıkarılmasına verilen ad. Kısa sureli hafızada bilgi bir kac dakika saklanıyor. Ancak, bilgi uzun sureli hafızaya aktarıldıktan sonra uzun sure boyunca saklanabiliyor. Uzun sureli hafızaya aktarılmayan bilgiler kayboluyor. Uzun sureli hafızada bilgiler anlamlarına gore kodlanıyor. Hatırlanması gerekenler ne kadar anlamlandırılmışsa ve bilgiler arasındaki ilişkiler ne kadar iyi kurulmuşsa o kadar iyi hatırlanıyor. Oğrenilen bilginin anlam ayrıntıları ne kadar iyi işlenirse, bilgi hafızada o kadar iyi saklanıyor. Bu bilgilerin ışığında, ezberlemenin, bilgileri kısa sureli hafızaya kaydetmeye yarayabileceği yorumu yapılabilir.

Sumerler’den ve Eski Yunan’dan beri suregelen, tekrarlayarak mekanik oğrenmeye dayalı yaklaşımların pek iyi sonuc vermediğinin bu yuzyıl icinde ortaya konmasına karşın, bugun hÂlÂ, hazır bilgilerin oğrenciye oğretildiği, ozunde ezber olan eğitim sistemleri gecerliliğini korumakta. Clement, Ross, Holyoak, Gentner, Foss ve DiSessa gibi cok sayıda bilim adamının yaptığı calışmalar, oğrencinin ancak kendisi icin anlamlı olan şeyleri kavrayabileceğini gosteriyor. Oysa, okulların % 100’e yakın bir coğunluğu ilke ve gercekleri ezberleterek oğretmeyi tercih ediyor. DiSessa’ya gore, oğrenciler gercek yaşamda fizikle ilgili bir sorunla karşılaştıklarında okulda oğrendiklerini kullanamıyorlar. Bu calışmalar oğrencinin kalıp olarak aldığı değil, ancak anlamlı bulduğu bilgiyi gunluk yaşamına kolayca aktarabildiğini gosteriyor. Tınaz Titiz, Ezbere Hayır adlı kitabında ‘ezber’ kelimesinin Farsca kokenli olup, ‘goğusten’ anlamına geldiğini, İngilizce ve bazı başka dillerde de benzer bicimde kalpten (by heart) kelimesinin kullanıldığını vurgularken, ezber adı verilen yontemin yol actığı sonuclardan bir kısmının şunlar olduğunu ileri suruyor:

a) Duşunmek, aynen fiziksel hareket gibi bir enerji harcamayı gerektirir. İnsan ise doğal olarak enerji sarfından kacar. Ezber ise duşunmeyi gereksiz kıldığı icin bu doğal eğilime uygundur. Kişi ezberledikce bunun rahatına alışır ve duşunmez olur. Coğu insanın "duşunduğunu" sandığı şey ise ezberledikleri arasında yaptığı gezintidir.

b) Ezber, hazır bilginin belleğe yerleştirilmesi olup yaratıcılığa taban tabana zıttır. Yaratıcılık sorgulamayı, ezber ise sorgulamamayı esas alır. Ezberleyen kişi, sorularını dahi ezberlenmiş kalıplarıdan secer. Duruma gore soru soramaz. Sorun cozme ise bir anlamda doğru soru sorabilme becerisidir. Ezber bunu yok eder. Dolayısıyla ezberci kişi kolay yonetilebilen bir kişidir.

c) Ezber, oğretmenin ve eğitim kurumlarının işlerini cok kolaylaştırır. Ezberleneceklerin bir listesi yapılıp, okullara dağıtılır. Ezber diğer yandan oğretmenlerin de nasıl bir oğretme yontemini uygulayacakları konusunda yapmaları gereken calışmaların gereğini en aza indirir.....

Bilgi Kaşıkla Verilir mi?

Bir insan neler bilmelidir? Yaşamını kolaylaştırabilecek hangi becerilere sahip olması gerekir? Geleneksel eğitim yontemlerini terk ederek, oğrencinin merkez olduğu eğitim sistemlerinin uygulanması gerektiğini onerenler bu sorulara şu yanıtları veriyorlar:

· Okumayı bilmelidir.

· Sorunları cozmek amacıyla yapması gerekenleri oğrenmelidir.

· Bir grup icinde caba harcayarak, ortak bir uretim yapmayı oğrenmelidir.

· Gercek yaşamın ne olduğunu ve yaşam icinde kendi rolunu anlamalıdır.

· Karar vermeyi oğrenmelidir.

Bir insan neler bilmelidir? Yaşamını kolaylaştırabilecek hangi becerilere sahip olması gerekir? Geleneksel eğitim yontemlerini terk ederek, oğrencinin merkez olduğu eğitim sistemlerinin uygulanması gerektiğini onerenler bu sorulara şu yanıtları veriyorlar:
Kısacası, duşunen, sorunlara cozum getirebilen ve yaratıcı olan bireyler yetiştirmek tercih edilmektedir artık.
Eğitimde hedefler belirlenirken, oğrenmenin bireysel bir surec olduğu, oğrenme hızının bireylere gore değiştiği, bireylerin ilgi alanlarının ve gereksinimlerinin birbirinden farklı olduğu unutulmamalıdır. Geleneksel yaklaşımda olduğu gibi, oğrencinin bilmesi gereken bilgilerin receteler halinde sunulması yerine, her oğrencinin farklı gereksinim ve isteklerini hesaba katan bir eğitim duzeni tercih edilmelidir. Oğrenmeyi daha etkin hale getirmeyi hedefleyen eğitimin, bireyselleştirilmiş ders programlarını temel alması ve oğrencinin kendisinin de icinde bulunmayı tercih edeceği durumlar ve bunlarla ilgili becerileri kazandırmaya donuk olması gerekir. Bilinmesi gereken bilgilerin listesini yapmak cok kolaydır. Bunları, oğretmenin sınıfta ardı ardına sıralaması da pek zor değildir. Peki, bu sırada doğrudan oğrenciyle ilgili olan "oğrenme" işinde oğrenci ne yapar? Bu sorunun yanıtını vermek oldukca zor. Etkin (aktif) oğrenme denilen, oğrencinin oğrenme işinin tam merkezinde olduğu yonteme bakarsak, gercekten oğrenme şansına sahip olan oğrenciyle bu şansa sahip olmayan oğrenciyi birbirinden ayırt edebiliriz. Burada sozu gecen "etkin" olma durumu, kimin en cok konuştuğuyla ilgili olmayıp, oğrenilmesi istenen hedeflerin farkına varılarak, oğrenmeyi gercekleştirmek icin sarf edilmesi gereken cabadır. Oğrenciyi merkez alan eğitim sistemlerinin cok ceşitli uygulamaları vardır. Bu uygulamalarda katı sınırlarla belirlenmiş ve belirli bir sure icinde gercekleştirilmesi gereken bir ders programı yoktur. Oğrenci, kendi eğitsel gereksinimlerinin ve becerilerinin farkına vardırılır. Oğretmen, oğrencinin kendi gereksinimlerini kendisinin fark etmesine yardımcı olur. Oğretmen "oğretici" konumundan cıkar; oğrenmenin gercekleşmesi sırasında yonlendirme, destekleme ve paylaşma gibi yaklaşımlarla oğrenciye yardımda bulunur ve oğrenme işini oğrenci kendi isteğiyle gercekleştirir. "Oğretme"den "oğrenme"ye gecişteki bu farkı şu ornekte gorebiliriz: Sahilde yuruyen cocuk, kıyıda olu bir kopekbalığı bulur ve bıcağının da yardımıyla onu incelemeye koyulur. Bu, doğal bir oğrenme ortamıdır.
Bir başka cocuk ise laboratuvarda masaya konulmuş olan kopekbalığı ile karşılaşır. Masaya, kopekbalığını incelemesine yardım edecek aletler de konularak gerekli her şey sağlanmıştır, ama bir şey haric: Oğrencinin kopekbalığına olan "merak"ı. Merak ve ilgi olmadan bu laboratuvar calışması gereksiz bir iş olarak kalabilir. Oğrencinin bu edilgin deneyimi onun biyolojiye olan ilgisini ancak azaltmaya yarar. Orneğin, etkin oğrenmeyi temel alan eğitim sistemlerinde coğrafya dersinin gezilerek ya da tv, video, fotoğraf gibi gorsel malzemeden yararlanarak oğrenilebileceği, fiziğin en iyi buzda araba surerken, trigonometrinin en iyi model ev ya da kopru yapmaya calışırken anlaşılabileceği duşunulur. Burada da gorulduğu gibi, oğrencinin alması gereken bilgilerin ve bu bilgilerin duzeninin yaşamın doğal akışında rastlanabilir nitelikte olması tercih ediliyor. Gercek yaşamda da insanların hedefleri oluyor; bu hedefler icin plan yapıyorlar; bu planları gercekleştirmek icin gereken becerileri ve diğer kaynakları belirliyorlar ve eğer bunlara sahip değillerse bu beceri ve kaynakları kazanmaya calışıyorlar. Okuldaki eğitimin de doğal yaşamdaki bu yaklaşımda olduğu gibi planlanması gerekiyor.

Bonwell ve Eison etkin oğrenmeyi şoyle tanımlıyor: Etkin oğrenme, yapılan şeylere oğrencinin katılımını ve yaptığı şeyler hakkında duşunmesini sağlayan bir şeydir. Bircok etkinliği iceren etkin oğrenmenin cok ceşitli uygulama bicimleri var. Bunlar, tartışma yontemleri, duşun-eşleş-paylaş yontemi, kısa yazılar yazdırma, kısa sınavlar yapma, beyin fırtınası (Bilim ve Teknik Sayı 347) vb. şeklinde sıralanabilir. Orneğin, duşun-eşleş-paylaş yonteminde oğretmen oğrencilere bir soru verir. Oğrenciler once kendi kendilerine sorunun yanıtını duşunurler, daha sonra ikişer ikişer eşleşerek konuyla ilgili konuşup tartışırlar ve paylaşırlar. Hedefe dayalı senaryo oluşturma adı verilen bir başka yontemde ise oğretmen hedefleri gercekleştirmeye yonelik olarak, oğrencinin etkin katılımının sağlanabileceği senaryolar hazırlar ve bu senaryoların sınıfta uygulanmasıyla oğrenme gercekleşir. Bir diğer yontem ise soru sormaya dayalı oğrenmedir. Bu yontemde, oğretmen sorusunu oğrencilere sunar, oğrenciler gruplar halinde sorunu cozumlemeye calışırlar, araştırırlar ve tartışırlar. Sonuc olarak da acıklama, cozum ve yorum getirirler. Bu yontem, bir sorunu anlamak ve cozumlemek icin mantıksal bir akıl yurutme surecinin uygulanması ile oğrenmenin gercekleştirilmesi ilkesine dayalıdır. Etkin oğrenme sağlamak amacıyla sınıfta uygulanabilecek diğer yontemlerden bazıları kısaca şoyle sıralanabilir:

· İyi tasarlanmış sorularla yapılandırılmış grup tartışmalarının yapılması

· Yapılandırılmamış grup tartışmalarının yapılması

· Oğrencilerin sorularıyla dersin akışını belirlediği yapılandırılmış tartışma (guided lecture) yonteminin uygulanması

· Oğrencilerin bireysel olarak ya da grup olarak sunumlar yapması, yani sınıfta konu uzmanlarının oluşması, bu sayede tartışmaların da renklenmesi

· Oğrenilenlerin bir projeye ya da soruna uygulanması, boylece oğrencilerin daha geniş kapsamda duşunmeyi oğrenmesi

· Şiir ya da fotoğrafların incelenmesi ve bir sorun uzerinde duşunulmesi

· Dersin konusuyla ilgili rol oynama (role playing).

Bu uygulamalardan hangisinin tercih edileceği dersin ve konunun niteliğine gore belirlenebilir. Etkin oğrenmeyle ilgili sozu gecen bu uygulamalar değişik adlarla adlandırılsalar da, değişik duzenlemelerde olsalar da, temel olarak oğrencilerin
zihinsel sureclerini harekete geciren bir yapılanma gosterirler. Bu yapılanma icinde de oğrencinin oğrenmesi etkin bir bicimde gercekleşir. Geleneksel olmayan bu yontemlere yonelmek oğretmenler icin korkutucu, riskli ve belirsizmiş gibi gorunebilir. Oğrencinin de oğretmenin de bu yeni yontemlere alışması biraz zaman alabilir. Ancak, geciş doneminin zor olmasıyla birlikte, etkin oğrenmenin gerekliliğine ilişkin duyarlık kazanıldığında, etrafta cok malzeme olduğu ve gercekleştirilebilme derecesinin cok yuksek olduğu gorulebiliyor.

Brooks ve Brooks, oğretmenin oğrencinin bakış acısının farkına varmış olmasının, oğrenciyi durgun ve yararsız deneyimlere girmekten koruyarak başarının kapısını actığını ileri suruyor. Stepien ve Gallagher ise, "Oğretmen soru sorma tekniklerine hakim olmalı, oğrencilerle birlikte duşunmeli ve oğrencilerin edinmesi gereken davranışları onlara model oluşturmak amacıyla kendisi yapmalıdır." diyor.

Etkin oğrenme tekniklerini uygulamaya yonelik girişimler Turkiye’de de bazı okullar tarafından yapılıyor. Bu girişimlerin sonuclarını gormek ve sağlıklı bir değerlendirme yapmak icin henuz cok erken. Ancak, oğretim tekniklerinde boyle bir yenilenmeye girişmek olumlu bireysel cabaların işaretcisi. Eğitim sistemimizin bircok yonden gozden gecirilmesi gerekiyor. Surekli sistem değişikliği yapılması oğrencileri ve en onemlisi onların duşunce sistemlerini karmaşaya surukluyor. Bu sistem değişiklikleri arasında, bir yandan da duşunen zihinler yetiştirmeye cabalamak buyuk bir ozveri gerektiriyor. Eğitim politikasına ilişkin kararlarda sık yapılan değişiklikler, temel olarak oğretmenin ve dolayısıyla oğrencinin bocalamasına yol acıyor. Boylece, zihinleri sistem değişikliklerine feda edilmiş nesiller yetiştirme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyoruz. Pek ic acıcı olmayan bu tablo icinde bir yandan da eğitimi cağdaşlaştırmaya calışmamız gerekiyor. Amac duşunen, yaratan, uretebilen ve sorun cozebilen bireyler yetiştirmekse, cocukları ve gencleri sistem değişikliklerinin yaratabileceği karmaşadan korumak ve şimdiki sistem icinde onları kazanabilmek icin oğretmenlerimize cok iş duşuyor.
__________________