I. GİRİŞ
Gelişim tarihinin tum donemlerine damgasını vuran, ekonomik, sosyal, dinsel, politik olguları oluşturan ve varolan sistemlerin insanlık yararına değişmesi icin hayatlarını bile hice sayabilen duşunce insanlarını anlamak insanı anlamanın ilk adımıdır.
Duşunurleri ozel yapan onların ele aldıkları ama herkesin goremediği bazı değerlerdir. Onlar insan yığınları icerisinde insanı ve insanlığı duşunen onlar icin kaygılanan kişilerdir. Kimi zaman insanın kendi varoluş sebebini acıklamak ve kendini gercekleştirme temeline dayanan duşuncelerle yoğunlaşan duşunurler kimi zaman akıl gucuyle yerleşmiş tabuları yıkmış, kimi zamanda kendi sezgilerinde ruh olgunluğu aramıştır.
Eski Yunan’da başlayan felsefe once doğaya yonelmiş doğa olaylarını acıklamaya calışmıştır. Sokrates, Eflatun (Platon) ve Aristoteles ile mitolojik duşunce tarzından deneyim ve sağ duyuya dayalı bir duşunce bicimine gecilmiştir. Boylece yaşama ve insana donuk duşunceler duşunce tarihinde yerini almaya başlamıştır.
İnsanı anlamaya calışan duşunurlerin goruşlerini irdeleyerek, insanca varolmanın anlamını, insanı ve yaşamın anlamını oğrenmek, eğitimin icinde, duşunce dunyasının ferdi olan biz universite insanları icin cok onemlidir. Moslow; insan aynı anda hem olduğu hem de olmak istediğidir. Başka bir değişle insan sadece davranışları yoluyla tanımlanacak bir varlık değildir. Dağın diğer yamacı olan ozlemleri, beklentileri, kaygıları ve amacları ile bir butunluktur demiştir. Biz eğitimcilerin gorevi eğitimin ve toplumun temel ilkesi olan kendi gizil guclerini ortaya cıkarması icin kişiye yardımcı olmak ve doğru yone ucması icin rehberlik etmektir. Bu gorevimizi yerine getirirken de sevginin gucu hep yanımızda olmalıdır. Cunku sevgisizlik insanı edilgen ve kırılgan yapar. Horney, kişinin kendi ozgun doğasını ve benliğini yitirmesi yabancılaşma ile olur demiş, yabancılaşmanın temellerinin ise cocukluk donemlerinde atıldığını belirtmiştir. İhanetin, cocukluktaki gizli psikolojik olumle başladığını belirtmiştir. Fromm’a gore ise insan sonsuz butunluktur. Yaşamın amacı ise, kendini inşa etmek ve bu ozgun butunluk icinde diğer insanlarla sevgi ilişkileri kurabilmektir.
Her insanın yaşamında kutsal bir yan vardır ve her insan kutsaldır.Tarihin ilk gunlerinden beri yaratanı arayan insanlık Tanrıyla farklı şekillerde buluşmuş, Tanrıyı farklı şekillerde yaşamına katmıştır . Bu farklı yaklaşımları tanımak, tarafsız olarak incelemek ve bizi mutlu edecek yolda yaşamımızı devam ettirmektir.
Budizm insanın yaşayışına onem veren bir anlayışı icinde barındırır. İnsanı on plana cıkaran ve insan doğasına ait guclerin onemini vurgulayan bu anlayışta zayıflığın simgesi olan ayrıcalıklı sınıflara ve mukemmele doğru giden yonetim bicimlerine ve devlet anlayışlarına yer verilmemiştir. Zaten ozunde dunyevi değerlere onem vermeyen ve insanları yapacaklarından alı koyan ve kandıran her turlu toplumsal ve siyasal otoritelere karşı cıkış vardır.
Budizm esintileri Nietzsche’nin goruşlerinde de vardır. Nietzsche, kişisel guce yani yaratıcı guce işaret etmektedir. O her turlu dayatmadan kurtulmakla insanın ozunun ortaya cıkacağına inanır. Şu sozlerle de bunu ifade etmiştir. ‘Ey birader senin duşunce ve duygularının arkasında guclu bir hakim, dunyaca bilinmeyen bir şey bulunuyor ki o kişiliğindir’.
Aralarında yuzyıllar bulunan felsefi akımlarındaki benzerlikler dikkat cekicidir. Duşunce tarihinin anlaşılması ve buradan ceşitli cıkarsamalar yapılabilmesi icin bu akımlar arasında mukayeseler yapılması ve tartışma konuları yaratılması duşunce tarihi acısından cok onemlidir. Bu calışmanın doğu dinleri, doğu felsefesi ve diğer felsefi akımlar arasında karşılaştırmalar yapılmıştır.
2. DOĞU FELSEFESİ VE İNSAN DOĞASI
Doğu felsefesi ve insan doğasına gecmeden once insanın yaratılışını anlatan aşağıdaki mitolojik hikaye ilk insanın gelişimini ozetlemektedir.
Titan İapetos'un dort oğlu olmuştu. Bunlardan Menoitios ve Atlas; Zeus'e başkaldıran Titan'larla beraber olduklarından cezalandırılmışlardı. Menoitios hainliğinden ve olcusuz curetinden dolayıErebes'e daldırılmışrı. Atlas ise dunyanın obur ucunda ve Hesperides'lerin onunde omuzlarına gok kubbesini yuklenerek ayakta beklemek cezasına carptırılmıştı. Diğer iki kardeş Prometheus ve Epimetheus'un kaderleri daha farklı oldu. Her ikiside insanın yaratılışında onemli rol oynadılar.
Olympos tanrılarının kudretine ve kuvvetine karşılık Prometheus'ta kurnazlık ve zeka vardı. Titanların meşhur isyanları sırasında tarafsız davranan bir Titan olduğu halde baş tanrı kendisine başkaldırmadığı, tersine saygı gosterdiği icin Prometheus'u Olympos'a olmezler arasına kabul etmişti. Fakat kendi ırkını mahveden Zeus'a karşı icinde buyuk bir kin ve ofke olan Prometheus, tanrılarını inkar edecek, onları hice sayacak ve işleyecekleri kotuluklerle en vahşi hayvanlara bile taş cıkartacak, dunyanın başına bela olacak bir mahluk'u, insanı yaratarak intikam almaya karar verdi.
Prometheus ilk insanı camuru goz yaşlarıyla karıştırarak yarattı.Buna aslanın gucunu, tavusun kibrini, tilkinin kurnazlığını tavşan'ın urkekliğini kattı. Fakat insan cıplaktı, kendisini koruyacak hic bir şeye sahip değildi. Doğduğu gunden itibaren acıları, uzuntuleri, ve bitmek bilmeyen ihtiyacları başlıyordu. İlk insan ciğ meyvelerle, kanlı etlerle beslenip, elbise yerine bitkilerin yapraklarına sarılıyorlardı. Guneşin faydalarını bilmeden kendilerini karanlık oyuklarda saklıyorlardı. Yarattığı mahluklara acıyan Prometheus insanları daha iyi bir şekilde yaşatabilmek, vahşi hayvanlara karşı etkili silahlarla koruyabilmek, toprağı surmeye yarayacak gerekli aletleri elde edebilmek icin onlara madenleri işlemeyi ve ateşi vermeye karar verdi.
İci baştan başa oyuk fakat yanabilir bir ozle kaplı olan Ferule "Şeytantersi ağacı" denilen ağactan bir dal koparıp Lemnos adasına gitti. Hephaistos'un (Ateş Tanrısı) alevler fışkıran ocağına yaklaştı ve madenleri eriten kızgın ateşinden bir kıvılcım caldı. Elindeki sopanın ozunun icine sakladı ve onu ilahi bir armağan olarak insanlara goturdu.
O gunden itibaren insanlar ateşin yardımıyla daha iyi yaşamaya başladılar. Yiyeceklerini pişiriyorlar, soğuk havada ısınıyorlar, karanlık mağaralarda cıralı odunları yakarak birbirlerinin yuzlerini goruyorlardı. Fakat bir sure sonra nerden geldiklerini unutarak kendilerini tanrılarla eşit tutmaya başladılar. Zeus onların boyle şımarık davranacaklarını onceden tahmin ettiği icin onlara ateşi vermemişti. Kendi haberi olmaksızın insanlara ateşi hediye ettiği ve onları şımarttığı icin Prometheus'a kızarak onu Kafkas dağlarının en yuksek tepesine gonderdi ve ateşin, sanayinin tanrısı Hephaistos'tan onu yalcın kayalara cakmasını istedi. İlahi demirci istemeyerk Zeus'un bu emirine boyun eğdi ve Prometheus'un kollarına ayaklarına kırılmaz zincirler gecirerek onları sıkıca kayalara caktı. Prometheus'un cezası bununlada kalmadı..her sabah, kocaman bir kartal kanatlarını acarak suzuluyor ve gelip Prometheus'un ciğerlerini yiyordu. Bu vahşi hayvan sivri tırnaklarını Prometheus'un goğsune batırıyor ve korkunc gagası ile ciğerini didikliyordu. Akşama kadar yediği ciğer, gece sabaha kadar tekrar bitiyor, coğalıyor eski haline geliyordu. Bu işkence tam bin sene surecekti. Fakat otuz sene sonra Zeus Prometheus'a acıdı ve onu affederek tekrar olumsuzler arasına Olympos dağına aldı.
Doğu felsefesi; yaşamın anlamı uzerine duşunme ve varlığın ozundeki gerceğe ulaşma cabasıdır. Doğu duşunurleri, akademik cevrelerde duşunce uretip bu duşunceleri yine bu cevrede ifade eden duşunurlerden farklı olarak, daha sıcak daha anlamlı duşuncenin de otesinde ayrı bir sezgisel guc barındırırlar. Bu felsefi goruş yaşam sınırlarını zorlarken, insanı somut değerlerden uzak tutuğu icin mutlu kılıyor. Bunu duşunurlerin yaşantılarında da gormek mumkundur.
Biz en kucuk şeyleri buyutup tartışmaya, catışmaya, savaşa donuştururken doğu yaşantısında aynı ailede uc farklı dine inana bireyler bir arada yaşayabiliyor. Doğu felsefesindeki bu sınırsız hoşgorunun kaynağını oğrenmek, insanı anlamaya donuk calışmaların bir parcası olmalıdır.
Gunumuzun humanizm anlayışındaki hoşgoru anlayışı, Nietzschenin ustun insanı tarifindeki ucurum, farklı dunya goruşleri ve farklı dunya anlayışlarının varlığını gostermektedir.
Doğu Felsefesi, yoğunluklu olarak ellili yıllardan itibaren ilgi gormeye başlamış, ozellikle Amerika’dan başlayarak Avrupa’yı ve 80 sonrasında da Turkiye’yi etkisi altına alan bir trend olmuştur.
Batı ve Doğu terimleri Coğrafi anlamlarından ote madde ve nur an-lamlarını cağrıştırır. Ote yandan Batı, ya da Batı Felsefesi hakikate varmada sadece aklı kılavuz olarak alırken Doğu Felsefesi, hakikate kavram otesi keşf (sezgi) yoluyla ulaşılabileceğini, var-lığın ancak bu varlığın dilini keşfeden tarafından temaşa (muşahede) edilerek anlaşılabileceğini ortaya koyar.
Eski bir Budacı metinde şoyle bir beyit vardır: Bugunku yaşantımız dunku duşuncelerimizin, dunku eylemlerimizin; yarınki yaşantımız da bugunku duşuncelerimizin, bugunku eylemlerimizin eseridir. Bu ifade kuantum fiziğinde guncel anlamda telaffuz edilen; “Gercekliğin mukemmel doğası, bilincli gozlemcinin katılımını bekler” cumlesiyle neredeyse kavuşum haline gelmiştir.
Cin Felsefesi MO 500 lu yıllardan beri bu temeller ustunde 3 koldan gelişmiştir. Tao Kiao (Tao oğretisi), Ju Kiao (Konfucyus Oğretisi), Şe Kiao (Buda Oğretisi). Cin Budhacılığı ozel bir nitelik taşımakla beraber temelde Hint Felsefesi’nin malı olduğundan Cin’e ozgu duşunsel hayat Taoculuk’la Konfucyusculuk’te bicimlenir. Eski Doğa Felsefesi’ni ozumleyen bu okullardan Taoculuk, Felsefe acısından onemli iki kavram getirmektedir: Tao (yasa) ve Wu-wie (eylemsizlik). İsa Oncesi Grekleriyle karşılaştırılırsa tao Herakleitos’un logos’una, wu-wie de Stoacılar’ın apahheia ve Epikuros’un ataraksia’sına uygun duşer. Bu karşılaştırmalar surdurulurse cıkmazlar ileri suren ve kavramların gercek varlıklar olduğunu savunan Kingsun Luna adlı bir Cin Zenon-Platon’una da rastlanır. Konfucyus de, kuşkusuz, bir Cin Sokratesi’dir. Bu donem Grekleriyle paralellik Hinf Felsefesi’nde de izlenebilir. MO 300 lu yıllarda Konfucyuscuk’e karşı Mo Tzu’nun kurduğu Moizm Oğretisi, tıpkı Platon gibi, toplumun Bilgelerce yonetilmesi gerektiğini savundu. Bu arada, Kungsun Luna’ya karşı, kavramların nesnelerin yansısı olduklarını ve başkaca hicbir gercek taşımayıp birer ad’dan ibaret bulunduklarını ileri suren Hsun Tzu’yu bir Cin Roscelin’i sayabiliriz. ‘Evren benim duşuncemdir’ diyen Vang Yang-ming kuşkusuz bir Cin Tekbencisi’dir. Gorulduğu gibi dunyanun obur bolgelerinde gercekleşen Spekulatif Felsefe, aynı surecle kapalı Cin Ulkesi’nde de olıp bitmiştir. En eski Doğa Felsefesi’nden surupgelmiş bulunan Maddeci eğilimlerse, Taoculuk’la Konfucyusculuk’un ve ozellikle de Cin Budhacılığı’nın butun gizemlerine karşın, guclu bir gelişmeyle Maoculuk’a kadar gelmiş ve Cin ulkesinin Toplumculuğunu uretmiştir. Maddeci eğilimi geliştirenler arasında ozellikle Vang Cung’u, Ho Cen-tien’i, Fan Cen’i, Li Cih, Vang Fu-Cih, Tai Cen ve en sonunda da T’an Su T’ung ve Sun Yatsen gibi Maddeci duşunurler sayılabilir. Cin Marxizmi Maoculuk olarak anılır.
Hint felsefesinin temel duşuncelerini oluşturan Veda’lar Veda dininin 4 kutsal kitabıdır. Veda, Sanskritce de bilgi demektir. Ancak Veda deyimi, gozle gormek ya da okumakla elde edilen bilgiyi değil, kulak yoluyla, işiterek alınan bilgiyi dile getirir. İncelemeci Soderblom bu Kitapları ‘insanlığın en eski kutsal kitabı’ olarak niteler. Kimi incelemeciler de bu bilgilerin MO 1500 lu yıllarda Hindistan’ı ele geciren Ârî’lerden (ki sonradan bu gruplar Hint-Avrupa deyimiyle adlandırılmıştır) edinildiği kanısındadırlar. Sanktritce yazılmış olan Veda’ların en eskisi Rig-Veda’dır. MO 2000 lerde Rig-Veda'lar yazıldı. Sama-Veda, Yajur-Veda ve Atharva-Veda onu izlemiştir. Hint Mitolojisi’nin en onemli destanları bu kitaplarda yazılıdır. Destanlar doneminin Mahabharata ve Ramayana gibi buyuk destanları gibi buyuk destanları bu kitaplardan yuzyıllarca sonradır. Dini torenlerde tanrıları ovmek icin soylenen dualar, ilahiler, ozdeyişler, sihir ve buyuyle ilgili metinler hep Veda’larda yer almıştır. Tapım kuralları, kozmogoni, ve Teogoni, Eskatoloji konuları bu Kitaplarda butun ayrıntılarıyla işlenmiştir. Brahmanizm (ki brahmana deyimi Skr.yorum anlamıda da gelir) , bu Kitapların yorumundan doğmuştur.
Vedalar’n ilk şarkıları buyuculuk şarkılarıdır. Bunlarda henuz buyuk Tanrılar’ın adları gecmez. Boğazkoy kazılarında bulunan cok onemli bir antlaşma Vedizmin kaynaklarını başka ulkelere ceker. Bu antlaşma MO 1300 lu yıllarda Hititler’le Mitanniler arasında yapıldı. Antlaşmada adı gecen İndra, Varuna , Mithra, Tanrıları Vedizmin buyuk tanrıları oldu. MO 1000 lerde tertiplenen Vedizm şarkıları artık bu Tanrılardan bahsederler.
Veda’nın en buyuk tanrısı İndra'dır. Bir Doğa tanrısı olup savaşcıdır.
Varuna akıl tanrısıdır, evrensel duzeni sağlar, erdemi gercekleştirir, Goktanrısı’dır. Varuna sozcuğu gok anlamına gelen Uranus ve eski İran'ın tanrısı Ahura'ya ses olarak benzeşir
Mithra Guneşli gunduz goğu’nun tanrısıdır. Hukuku vazeder.
Veda şarkılarına gore Varuna’yla Mithra'nın anaları Adidi’dir. O evrendeki butun varlıkların ortak ozu sayılmakta ve Mana’ya benzer.
Vedalar’da Zeus Pater'in karşılığı olarak Diyaus Pitar vardır. Bu tanrılar gittikce onemini kaybedecekler ve yerlerini kurban tanrıları alacaktır. Vedizm’e gore Tanrıları yaratan kurbanlardır. Existentializm gibi, varlığı yaratan eylem olmakta.
Erdem kurban yoluyla elde edilir. Kurbanları tanrıları yaratırlar. Tanrılar da insanları iyiliğe ve guvenliğe ulaştırırlar. Bu sistemde gok olcusunun dışında başkaca bir erdem duşunulmemektedir. Veda Hintce’de bilgi demektir. Ancak bu bilgi kulak yoluyla elde edilir. Veda’nın bilgisi kurbandır.
Rig Veda sınıfları doğurdu. Kastların başında Brehmenler ( Rahip) kastı vardır. Onların altında Prenslerle Savaşcıların Arya kastı yer alır. Sonra İşciler’in ve Koleler’in Cudra kastı, sonrasa aşağı insanların Parya kastı.
Erdem butun bu sınıflarda ayrı bir olcu taşımaktadır. Bir kastın erdemi, obur kastın erdeminden başkadır. Erdem bir sınıfa gore almak, bir başka sınıfa gore vermektir. Rig-Veda'nın 10.kitabının 10. şarkısı şoyle biter:
‘‘İnsan bir Brehmen'e bir inek verirse butun alemleri elde etmiş olur.’’
Vedizm’in gelişmesi, olumden sonra yaşamın birbirini kovalayan ceşitli hayatlar icinde gercekleşmesi yoluyla oldu. Bu da yeni bir erdem olcusu getirdi. İnsan iyi davranışlarla yaşamışsa sonraki hayatında iyi bir bedene, aksi halde kotu bir bedene girecektir. İyilik odul, kotuluk ceza ile sonlanır.
Hint Coktanrıcılığı’nın ilk ve en buyuk dini olan Vedizm’in sayılamayacak kadar cok tanrısı vardır.
Cin dini gibi , Hint'in sonraki iki dini de erdemcidir, Peygambersizdir. Tanrısızdır. Bugun Milyonlarca bağlıları var.
Uzak Doğu dinleri pek cok insan icin buyuk bir bilinmezdir. Hinduizm, Caynizm, Budizm, Sihizm, Şintoizm, Konfucyusculuk ve Taoculuk gibi dinlerin isimleri sayıldığında genelde insanların akıllarına taştan ya da tahtadan heykellere tapınan, bu heykellere adaklar sunup saygı gosterilerinde bulunan, loş tapınaklarda ilginc ayinler duzenleyen topluluklar gelir. Dunya uzerinde yaklaşık 1.5 milyar kişinin kabul ettiği bu batıl dinler kasvetli bir hayatı, sapkın rituelleri, sosyal adaletsizliği, dunyadan tamamen uzaklaşıp sefil koşullarda yaşamayı, kısaca her yonuyle batıl bir hayatı temsil etmektedirler.
2.1. Hinduzim
Hindistan’ın en belirgin dinlerinden biri de Hinduizmdir. Hint dinlerindeki gelişmeler sonucu hinduizm adını alan din, Brahmanların hakimiyet sağladıkları donemde ise Brahmanizm terimi ile ifade edilmiştir. Gunumuzde Hinduizm ve Brahmanizm terimlerinin bir biri yerine kullanıldığı bilinmektedir. Yaygın bir anlayışa gore Hinduizm ve Brahmanizm terimleriyle, en eski Vedalar doneminden gunumuze ulaşmış bulunan Hintlerin inanc, duşunuş, his ve hayat tarzları kastedilmektedir. Hint yarımadasındaki halkın coğunun dini inanc ve geleneklerini ifade ettiği icin Hinduizm terimini kullanmaktadır.
Tarihi kayıtlardan elde edilen bilgilere gore takriben M.O. 1500 yılları civarında Doğu Avrupa 'dan gelen Ariler, Hindistan 'ı ele gecirirler. İki farklı halkın bir biriyle karışması sonucu dini inanc ve geleneklerde bir birine karışmıştır. Koku yuzyıllar oncesine kadar uzanan bu karışım sonucu Hinduizm ortaya cıkmıştır. Bu iki ırkın karışımından meydana gelen bu gelişme beş devreye ayrılır.
-Vedalar donemi
-Upanişalar donemi
-Klasik donem
-Ortağ 'daki İlahiyat, felsefe gelişme donemi
-Modern donem
Hinduizm; yaklaşık dunya nufusunun %12 ' sini oluşturur. Hinduizmin tespit edilebilmiş belli bir kurucusu bilinmediği gibi kendine ozgu bir inanc sistemi ve kitabı da yoktur. Hinduizmin temelinde Brahma (Mutlak Varlık) inancı yatmaktadır. Bu husustaki geniş bilgiyi Hinduizmin Kutsal Metinleri olan Veda 'larla Brahmana 'larda bulmak mumkundur.
Hinduizm Ari ırkın ustunluğu,kast sistemi,sınırsız bir vatan sevgisi ve bağlılık duygusu kavramları uzerine kurulmuş toplumsal ve siyasi olguların bir ozel goruntusudur. Hinduizmin bir ilk lideri temel tebliği bildiren bir ilk kurucusu olmadığı icin bir anlamda kurucularının kalabalık olduğunu soyleyebiliriz.
2.1.1 İnanc Sistemi
Hinduizm 'de Tanrı sayısı akıl almaz derecede coktur. Tanrı Brahma 'nın dunyayı meydana getirdiğine inanılır. Tanrı Şiva ve Vişnu Brahma 'dan sonra gelir. Hinduizmde saygı gosterilen bazı varlıklar Kaylasa,Himalaya Dağları,Ganj Yamuna Nehri ( Hindu geleneklerine gore kutsal Ganj Nehri 'nin bir kolu olan Yamuna 'yı arındırmak icin Hindu rahipleri gumuş maşrapalar icinde 850 litre sut dokmuşlerdir) vardır. Vedalar Donemi 'nde onemli sayılan pek cok Tanrı bugun unutulmuş gibidir; onlara nadiren dua edilir. Bazı Hindu tanrıları ile yaptıkları işler ise şoyledir ;
-Guneş tanrısı Suya
-Ay tanrısı Soma
-Ruzgar tanrısı Vayu
-Su tanrısı Varun
-Yağmur tanrısı İndra
-Ateş tanrısı Agni
-Oluler aleminin tanrısı Yama
Hinduizm 'in Tanrı anlayışı ceşitli mezhep ve ekollere gore değişik şekilde algılanmıştır. Bir kısım Hindu 'lar monoteisttirler. Bir Hindu doğumundan olumune kadar butun hayatı boyunca belirli merasimleri yerine getirmekle mukelleftirler. Nitekim adaklarının yerini bulması icin ziyaret, kalbin aydınlanması icin, meditasyon şarttır. Vedalar Donemi 'nde olenlerin cesetleri kısmen gomulur, kısmen yakılırken, gunumuzde ise Asketlerin dışında butun cesetler yakılmaktadır. Dullarında yakıldığı Hindistan 'da bu uygulama genel bir kaide halini almıştır. Bununla beraber gunumuzde ara sıra da olsa dulların yakıldığına şahit olunmaktadır. İnanclarına gore bu dini merasimden sonra kadın gokyuzunde kocasıyla birleşmektedir.
2.1.2. Kutsal Metinleri
Hinduizm mukaddes kitaplarının tamamını icine alan metinler Veda 'lardır. Sanskritce yazılmış olan Veda 'lar 4 bolumden oluşur.
1 - Rigveda : Tanrıları tazim icin yazılmış on kitaptan ibarettir. 1028 ilahiyi ihtiva eder. Veda 'ların en eskisi ve en onemlisidir. Dunya dinleri icinde en eski belge ozelliğini taşımaktadır.
2 - Samaveda : Kurban esnasında soylenen ilahileri ihtiva eder. Bir ceşit melodiler Vedasıdır. Yuksek sesle okunur.
3 - Yajurveda : Bu da kurbanla ilgili formullerden meydana gelmiştir. Bazı kesimleri nesir, bazı kesimleri manzum olmak uzere iki bolumden oluşmuştur. Bir ozelliği de kurban esnasında mırıldanarak okunmasıdır.
4 - Atharvaveda : Kainat ve buyu ile ilgili dualardan ibaret olan Atharvaveda 'yı Brahman 'lar hayatın belirli pozisyonlarında okumak zorundadırlarKutsal Metinleri
Hinduizm mukaddes kitaplarının tamamını icine alan metinler Veda 'lardır. Sanskritce yazılmış olan Veda 'lar 4 bolumden oluşur.
1 - Rigveda : Tanrıları tazim icin yazılmış on kitaptan ibarettir. 1028 ilahiyi ihtiva eder. Veda 'ların en eskisi ve en onemlisidir. Dunya dinleri icinde en eski belge ozelliğini taşımaktadır.
2 - Samaveda : Kurban esnasında soylenen ilahileri ihtiva eder. Bir ceşit melodiler Vedasıdır. Yuksek sesle okunur.
3 - Yajurveda : Bu da kurbanla ilgili formullerden meydana gelmiştir. Bazı kesimleri nesir, bazı kesimleri manzum olmak uzere iki bolumden oluşmuştur. Bir ozelliği de kurban esnasında mırıldanarak okunmasıdır.
4 - Atharvaveda : Kainat ve buyu ile ilgili dualardan ibaret olan Atharvaveda 'yı Brahman 'lar hayatın belirli pozisyonlarında okumak zorundadırlar
Genellikle butun Veda 'larda ilahi, niyaz, dua, hayat kaideleri, tılsım ve buyu ile ilgili konular ic icedir. Veda 'ların tabiat ustu guclerle temas kurduğuna hakim kişilerin kalplerine doğduğuna da inanılır.
Genellikle Hinduizm 'in mukaddes metinleri sadece Veda 'lardan ibaret değildir. Brahma, Upanişad ve Aranyaka 'lar da Vedaların tamamlayıcısı niteliğindedirler. Upanişad 'lara gore kainat insan ruhlarının (Atman) dunya ruhu ile (Brahman) birleşmesinden meydana gelmiştir. Ebedi saadet, Atman- Brahman birleşmesiyle gercekleşir. Upanişad 'lar Tanrı, kainat, ruh, olumden sonraki hayat vb. konuları işlemiştir. Bu sayılan kutsal metinler dışında Muhabharata Destanı, 240.000 cumleden oluşmakta ve dunyanın en uzun destanı olma niteliğini korumaktadır.
2.1.3. Hinduizmde Kast Sistemi
Hinduizmde halkın ayrıldığı sınıflardan her birine Kast denir. Bir bakıma Kast aynı işle meşgul olan gorev ve gelenekleriyle bir birine sımsıkı bağlanan insanların meydana getirdiği birlik diye de tanımlanabilir. Kendi isteği doğrultusunda Kast secemez, belli bir Kast 'ta dunyaya gelir. Bununla beraber sonradan Kast terk eden, Kast dışı sayılan gruplar da vardır. Bunlara dokunulmazlar denir. Kast sistemi Hinduizm inanclarından kaynaklanır. Belli başlı dort Kast vardır:
1 - Brahmanlar (rahip ve alimler)
2 - Kşatriya (prensler ve askerler)
3 - Vaikya (tuccar, esnaf ve ciftciler)
4 - Cudra (işciler, sanatkarlar)
Bu Kast 'lar dışında, insanlığın en aşağı tabakası sayılan birde Parya sınıfı vardır. Kast icinde en onemli yeri işgal eden Brahman 'ların başlıca gorevleri, kurban ayinlerini idare etmektir; kutsal metinleri (Veda) korumak, dini ayinleri icra etmek irsî haklarıdır.
Meslekler Kast 'lara ayrıldığı gibi, evlenmeler de ancak aynı Kast icinde cereyan edebilir. Yeme - icme, giyim - kuşam, nişan ve duğun merasimleri de her Kast icin belli ozellikler taşır.
2.1.4. Karma
Bir sebep-sonuc kanunu olan karma,insanın gecmişte yaptığının gelecekte ayrıca goruleceği esasına dayanır. İnsan ektiğini bicer. Bugun ekilen yarın alınacaktır. İyiliklerin karşılığı iyilik,kotuluklerin karşılığı kotuluk olacaktır.
Karma, her kararın doğru ve yanlış sonuclarını tespit eden bir kavramdır. Karma 'da asıl olan mukafat beklemeden hareket etmektir. Boylece sonuc bekleme arzusu frenlenmiş olur. Karma 'ya gore olum yokluk değil bir halden diğerine geciştir
2.1.5. Reenkarnasyon
Ruhun bir bedenden otekine gectiği inancı nın adı olan reenkarnasyon, karma doktrine bağlı olarak doğmuştur. Reenkarnasyon inancına gore, bedenden ayrı olarak ruhun olumden sonra devamlılığı, ruhun kendi derecesi icinde yuksek veya alcak bir şekilde meydana gelmektedir. Buna gore insan yaptıklarına uygun tarzda, insan, hayvan veya Tanrı olarak yeniden doğar. Olumden sonraki hayatta mutlu olmak, hayatta iken doğru hareket etmeğe bağlıdır. Sonuc itibariyle herkes yaptığından sorumlu tutulacaktır.
Reenkarnasyon inancına gore kişinin olumden korkmasına gerek yoktur. İnsan devamlı olarak tekrar doğuşlarla isteklerine kavuşur. Reenkarnasyon inancına Yunan, Eski Mısır,bazı Hıristiyan Mezhepleri ve Tanrının Yolu Topluluğu gibi dinlerde de rastlanmaktadır.
2.1.6. Hulul (Enkarnasyon-Avator)
Sanskritce bir kelime olan hulul Tanrı Vişnu 'nun insan şeklinde kendini gostermesi anlamına gelir. Hinduizme gore Tanrı her doneminde ceşitli şahsiyetlere burunerek kendini gostermiş, kotuluğu yok ederek,insanların ihtiyacı olan kanunları bildirmiştir. Boylece tanrısal mesajlar sonsuza kadar devam edecektir.
2.1.7. İbadet ve Ayinler
Hinduizmde ayin ve ibadetler uc temele dayanır. Bunlar ;
Guzel ameller
Bilgi sahibi olmak
Tanrı ile beraber olmak
Bu gayelere ulaşmak icin sırayla şu hususlar yerine getirilmelidir.
Olenler icin kurbanlar kesmek
Guneşe saygı gostermek
Doğumda ve olumde ibadet etmek (duzenlemek)
Mukaddes metinleri devamlı okumak
Hakikat bilgisini elde etmeye calışmak
Her an Tanrı’nın varlığını duşunerek Ona kullukta bulunmak
Hinduizmde ayin esnasında bir takım kutsal sozler telaffuz edilir Om en etkili kelimedir. Hemen her yerde ibadet etmek mumkundur. Tapınaklar olmak la beraber ibadet ve ayinler ferdilik tercih edilir. Tanrı her yerde yapılan ibadeti gorduğu icin, ibadetin belirli bir şekli ve duzeni yoktur. İbadetin ortak sembolu kabul edilen Om, her ibadet ve yemekten once,Veda’ları okumaya ve her tur işe başlarken soylenir. İlk ibadete sabah şafaktan once başlanır;doğuya doğru donulerek oturulur. Evlerde de genellikle tapınılan puta ayrılmış bir oda bulunur.
İnekler, yer, gok ve atmosferin anası sayıldığı icin, inek ve okuzler caddelerde,alış veri merkezlerinde veya diledikleri her yerde serbestce dolaşılabilir. Etinin yenilmesi yasaktır.
Tapınaklarda yapılan ibadet evdeki ibadetten biraz farklıdır. İbadete boru calınarak başlanır. Her koyde tapınak vardır. Buyuk mabetlerin hemen yakınında kutsal yıkanmayı sağlayan havuzlar bulunur
Mabetlerdeki yıllık ayinler dışında ilkbahar , sonbahar ve yeni yılda ozel şenlikler yapılır. Bazı mezheplerde kabile başkanlarına bir nevi kutsallık vererek onlara saygı gosterildiği,olmuş kahraman ve azizlere de yardım icin dua edildiği gorulmektedir. Kurban, Hinduizmde cok onemli bir yer tutar ve dini hayatın eksenini teşkil eder. Tanrıların kudretlerini kurban sayesinde gosterdikleri inancı tartışılamaz. Bu insanlar ancak kurban sayesinde tanrılarla ilgi kurabilirler. Tanrılara sunulan her şey kurban edilir.
Kutsal sayılan 7 ziyaret yeri vardır. Hinduların hayatında onemli rol oynayan bu kutsal yerlere ziyaret ve Hac seferlerinin en bilineni Benores 'e yapılan ziyarettir.
2.1.8. Gunumuzde Hinduizm
Gunumuzde Hindistan, Seylan, Pakistan, Nepal ve Hint Yarımadasında ki diğer bolgeler de yoğun taraftara sahip olan Hinduizm mensuplarına dunyanın bir cok ulkesinde de rastlanmaktadır. Hindistan 'da Musluman ve Sıkh Dini mensuplarına karşı oldukca uzlaşmaz bir tavır sergileyen ve şiddetli catışmalara neden olmaktadırlar. 800.000.000 ‘un uzerinde inananı bulunan Hinduizm gunumuz dunyasında (ozellikle Hindistan 'da) insanların yaşamlarını etkilemeye devam etmektedir
2.2. BUDİZM
Budizm 'in kurucusu Buda (Guatama, Gotama) ( MO.563 - 483 ) Kuzey Hindistan 'da Lumbini koruluğunda doğmuş bir filozoftur. Buda “aydınlanmış” anlamına gelir. Budizm’in en guclu yayılma donemi Hint Hukumdarlarından Aşoka (MO. 273 - 236) zamanına rastlar. Aşoka zamanında Budizm ' Hindistan, Seylan,Suriye,Mısır,Makedonya ve Yunanistan 'a kadar yayılmıştır. Aşoka 'dan sonrada yeni Krallar Budizm 'e girmiş yayılmasını sağlamış hatta Cin,Moğolistan ve Japonya 'nın ileri gelen devlet adamlarının Budizm 'e hizmet etmesini sağlamışlardır.
Budizm ' MS 1.yy Turkistan , 4. yy da Kore , 6.yy da Japonya ve 7.yy da ise Tibet 'te yayılmaya başlamıştır. Gunumuzde Guney,Doğu;Guneybatı ve Orta Asya 'da cok sayıda taraftarı olan Budizm ' Avrupa ve Amerika 'da da yayılmaya ve taraftar bulmaya başlamıştır.
2.2.1. Gotama’nın Doğuşu
Gotomanın doğuşu ile ilgili anlatılan aşağıdaki hikaye diğer dinlerde anlatılan mucizeleri hic saydıracak bir hikayedir.
Milattan once altıncı asırda Hindistanda Sakya kabilesi uzerinde hukum suren kıral Suddhadana kendisine bir eş secmek istemiş ve devrinin en guzel kadınını secerek onunla evlenmiştir. Bu kadının adı Maya idi ve kral bu kadını almak icin onun altı kardeşiyle de evlenmek zorunda kalmıştır.
Kralice gelin bir yaz gunu ikindi vakti uyurken bir ruya gorur. Guya kendisini dort hukumdar Himalaya dağlarına kacırmışlar ve onun yatağını yedi fersah uzunluğundaki bir ağacın altına serdirmişlerdi. Dort kralice onu yıkamışlar,giydirmişler sonra en guzel kokularla yağlamışlar ve onun şahane yatağını gumuşten bir dağın uzerindeki altından bir eve goturmuşlerdi. Daha sonra altından bir dağ uzerinde dolaştığı gorulen bir fil gumuş dağına gelmiş, hortumunda taşıdığı tek zambakla altından eve girmiş, kralicenin yatağının etrafında uc kere dolaşmış, sonra kralicenin sağ yanında durmuş ve birden bire onun rahmine girmişti.
Kralice bu ruyasını kocasına anlatınca o da altmış dort akıllı adamı cağırmış, hepsini yedirmiş, icirmiş, hepsine hediyeler vermiş, sonra ruyayı tabir etmelerini istemişti. Hepsi de birden bire ayağa kalmışlar ve anlatmışlar.
‘Zerre kadar telaş etme... Bil ki kralice gebedir ve bir kız değil erkek doğuracaktır. Şayet bu erkek bir ev icinde yaşarsa, tum dunyaya hukum eden bir kral olacak. Şayet evini bırakarak, ayrılırsa, bir Budda olacak. Yani dunya icinde perdeyi (cehalet perdesini) kaldıran adam olacak.’
Bunun uzerine, Budda yazılarına gore, bir zelzele olmuş, dilsizlerin dili cozulmuş, aksakların hepsi duzelmiş ve cehennemlerin ateşi sonmuştu.
Kralicenin doğurma zamanı geldiğinde kendisi Lumbini korusunda dolaşıyordu ve ciceklenmiş bir ağacın altında idi. Kralice ağacın dalını koparmak icin dala uzanmıştı. Dal bir hayli yuksekti. Fakat kralice icin eğilmiş ve kralice dala sarılmış olduğu sırada doğurmuştu. Doğan cocuğu dort Brahma bir altın ağ icine almışlardı.
Doğan cocuk gerci temizdi, fakat gokyuzunden biri sıcak, biri soğuk iki ırmak akmış ve Brahmanlar, Budalık namzedi olan bu cocuğu yıkamışlardı. Cocuğun anası da bu sularda yıkanmıştı.Daha sonra Brahmanlar, cocuğu dort kırala uzatmışlar ve bunlar onu cıplak derileri uzerine almışlar, sonra fanilerin tuttukları bir ipekli yastığa koymuşlardı.
Bunun uzerine yeni doğan cocuk ayağa kalmış ve butun ilahlar ona tapmışlar. Cocuk kendisine benzeyen biri varmı diye etrafına bakmış ve boyle bir kimse olmadığını gorerek şimale doğru yedi adım atmıştı ve ben dunyanın başıyım dedi. Daha sonra mabede goturulen bu cocuk kendisinden daha ustun bir ilah olmadığını anlatan uc ayet okumuş ve herkes onun etrafında toplamış. Daha sonra alfabe oğretilmek uzere mektebe goturulmuş hocasıyla ilk karşılaştığında hangi alfabeyi oğreneceğini sormuştu. Başlangıc bu merkezde olduğuna gore cocuğun ne harikalar başardığını tasavvur etmek kolaydır.
Budda refah icinde yetişmiş, sağlam bunyeli olmak icin calışmış ve 19 yaşında Yosodhara ile evlenmiş onunla on yıl yaşamış ve daha sonra oğlu Rahula doğmuştur.
Anlatıldğına gore babası saray duvarları icinde tum acı ve ızdıraplardan uzak tutmuştur. Ancak o dışarıyı hep gormek istemiştir. Fakat tum bu tedbirler kar etmemiş ve genc prens bir ihtiyar adam, son derece hasta bir adam, bir ceset ve bir zahit gormuş ve bu manzaralar onu cok uzmuştu. Genc adam insanların ızdırap cekmelerini hayretle karşılamışlardır. Evlilik yıllarını da babasının yanında geciren bu adam olgunluk yaşı olan 30 unda evini bir oğlu olmasına rağmen terk etmiştir.
Bu otuz yaş Zerduşt’un harekete gectiği , Mahavira nın dunyayı terk ederek mezhebini yaşatmaya calıştığı ve İsa nın peygamberlik yaşamına başladığı yaşla aynıdır.
Budda daha sonra tum Budda mezhebine girenlerin kullandığı sarı elbiseyi sırtına gecirmiş, elde keşkul, cepte ustura, iğne, belde kemer ve matara seyyar bir rahip olmuştur.
2.2.2. Budizm’de İbadet ve İnanc
Budizm 'de inancın temeli “ Buda 'ya sığınırım, Dhamma 'ya (dine,doktrine) sığınırım, Sangha 'ya sığınırım (Rahipler Cemaati,dunyanın en eski bekar rahipler topluluğu)” cumlesi oluşturur.Bunlardan birini inkar eden kişi budist sayılmaz ve Budizm 'e girmek icin yukarıdaki cumleyi soylemek gerekir. Sangha 'ya giren rahip ve rahibeler evlenemezler.
Budizm’de mabetlere “Vihara” denir. Budistler Karma- Ruhgocu 'ne inanırlar. Vihara da ayda iki kez bir araya gelen rahipler yaptıkları hataları itiraf ederek benliklerini oldururler. Bazı dinlerde olduğu gibi Budizm 'de de bir kurtarıcı bekleme inancı vardır. Kurtarıcının isma Metteya veya Maitreye ' dir. inanclarına gore Metteya tum dunyayı duzeltmek olarak gelecek ve Buda ' nın tamamlayamadığı dini tamamlayacaktır.
İbadet Stupa denilen mabetlerde yapılır. Stupalar helezoni yapıda inşa edilmiştir. ibadet icin Stupaya giren Budist once Buda 'nın heykeline saygı gosterisi yapar; O 'na cicek ve tutsu sunar, Budistler kendi evlerinde de bir koşede korudukları Buda heykeline tazimde bulunarak,ibadet ederler. ibadetlerinde klişeleşmiş dua ve soz yoktur.
Budizm 'in kutsal ziyaret yerleri ;
Budanın doğum yeri( Lumbin)
Aydınlanma yeri (Bodhi Gaya)
Buda ' nın ilk vaaz verdiği geyik parkı (Sarnarth 'da)
Buda 'nın olduğu Uttar_Prades şehri,
Ganj nehri
2.2.3. Kutsal Kitapları
Budistler Buda 'nın vaazlarının Pali - Kanon adlı bir kitapta toplandığına ve 400 yıl kadar sozlu olarak nesilden nesile aktarıldığına inanırlar. Budizm 'in kutsal kitabı uc sepet anlamına gelen “Tripitaka veya Tipitaka 'dır”.Tripitaka da;
Vinaya Pitaka
Sutta Pitaka
Abhidhamma adlı bolumler bulunur.
Bu kitaplarda rahip ve rahibelerle ilgili kurallar, ayin usulleri, beslenme,giyinme, Buda 'nın hayatı,konuşmaları,vaazların yorumu,Budizm ' felsefesi vb ayrıntılı bir şekilde anlatılır.
2.2.4. Budizm 'de Mezhepler
Budizm ' başlıca iki buyuk mezhebe ayrılır.
1-Hianayana,
2-Mahayana
Hinayana (Kucuk Araba)
Kişinin kendisini kurtarmasını esas aldığı icin boyle isimlendirilmiştir. Bu mezhep Seylan ve Guney Asya 'da yayılmıştır. Mensupları saf Budizm 'e yani Budanın asıl telkinlerine kendilerinin muhatap olduklarını iddia ederek Mahayana koluna bağlı olanları sapkınlıkla suclarlar
Mahayana (Buyuk Araba)
Toplumu bir butun halinde ele alarak herkesin kurtuluşa ermesini amac edinmişlerdir. Onlara gore Budizm ', herkese cevap vermeli, herkesin ihtiyaclarını gidermeli, doktrinleri basitleştirerek halkın anlayacağı bir seviyeye getirilmelidir. Budizm 'in bu kolu başka din ve doktrinlerden yararlanmakta sakınca gormez. Bu mezhebe gore Nirvanayı gercekleştiren herkes Buda unvanını alır. Ve ihtiraslarının esiri olarak dunya zevklerinin arkasından koşmaz. Mahayana mensupları,”hata yapabilirim” diye faaliyetleri askıya almanın karşısındadır. “Bu yuzden pişmanlık duymaya luzum yoktur” derler Mahayana 'ya bağlı kişi kendini kurtuluşa hazırlayabilmek icin şu hususlara dikkat etmek zorundadır:
Comertlik
Olgun manada bilgelik
Budizm 'in ahlak kurallarına bağlılık
Meditasyon
Karşılaştığı olumsuzluklara sabır gostermek
Hic usanmadan surekli bir gayret icinde olmak
Bu sayılan ozellikleriyle Mayayana Budizm 'i dunyanın bir cok bolgesinde yayılma imkanı bulmuş,adeta misyonerli bir huviyet kazanmıştır
2.2.5. Buda ve Oğretisi
Buda 'nın oğretisinin baslıca ozelliği; Buda 'nın aydınlanma sonucu bulmuş olduğu gercekleri birer dogma olarak sunacak yerde aydınlanma yontemini oğretmeyi ve boylelikle yontemi oğrenen kimselerin kendi cabalarıyla bu gercekleri kendilerinin bulup yasantısal deneyimle doğrulamalarını ongormesi, Budalık yolunu herkese acık tutmasıdır. Buda 'nın yasadığı donemde Budizm ' bir din, Buda da bir peygamber değildi.
Şimdiye dek her geliş gidişsimde, icinde hapis olduğum, Duyularla duvaklan mis bu evin, Yapıcısını aradım durdum. Ey yapıcı! Simdi seni buldum. Bir daha bana ev yapmayacaksın, Butun kirişlerin kirildi, payandaların coktu. icimde Nirvana 'nın suskunluğundan başka bir şey kalmadı Tutkuların, isteklerin bicimlediği yanılgıdan kurtardım kendimi.
Oğretide 4 temel gercek vardır: Yaşamda ıstırap vardır; ıstırabın bir nedeni vardır; bu neden yok edilirse ıstırapta yok edilmiş olur; bu nedeni yok etmeyi sağlayan bir yol, bir yontem vardır.
1.Istırap (DUKKHA) ve Yaşamın uc ozelliği
Dort okyanusun suyu mu daha coktur, yoksa sizlerin inleye sızlaya surdurduğunuz bu yolculukta sevdiğiniz istediğiniz şeyleri elde edememek, sevmediğiniz istemediğiniz şeylerden kacınamamak, istediğiniz şeylerin istediğiniz gibi olmaması, istemediğiniz şeylerin istemediğiniz bicimde olması yuzunden akıttığınız goz yaşları mi daha coktur? Ananızı, babanızı yitirmek, kardeşlerinizi, kızınızı yitirmek, malinizi, mulkunuzu yitirmek... Bu uzun yolculukta tum bunlara katlandınız ve dort okyanusun suyundan daha cok goz yaşı akıttınız.
Buda ıstırap icin dukkha sozcuğunu kullanıyordu. Anlamı; ıstırap, uzuntu, tasa, keder, maddesel veya ruhsal sağlıksızlık, uyumsuzluk, tedirginlik, doyumsuzluk, yetersizlik, surtuşme, celişki yani olumsuz ruh durumları... Buda 'nın gozlerimizi acmaya calıştığı gercek daha cok ıstıraptan korunmak, kurtulmak icin izlediğimiz tutumdaki yanlışlarımız, yanılgılarımız. Herkes yaşamda Istırabın olduğunu biliyor, ama yaşamda Tatlı anlar, hoş ve zevkli olan şeyler olduğunu, haz ve zevkin ıstırabı dengeleyebileceğini duşunup bu anların beklentisi icinde ıstıraba katlanabiliyor. Buda 'ya gore yanılgı işte burada. Buda kaynağı dışımızda olan şeylerden elde ettiğimiz haz ve zevkin ıstırabın asil nedeni olduğunu gostermeye calışıyordu. Yanılgının dunyanın bu geciciliğine gozlerimizi kapamak, gecici olan, kalıcı olmayan şeylere tutunmaya calışmaktan geldiğini, dunyayı gercek boylesiliği, yapısıyla gorememekten kaynaklandığını soyluyordu. “Sevdiğimiz hic bir şey yok ki, bir gun gelip ya onlar bizden, ya biz onlardan ayrılmayalım.”
Buda yaşamı gercek boyutları icinde kavrayabilmemiz icin yaşamın birbiriyle ilgili 3 ozelliğinin uzerinde ısrarla duruyordu: Dukkha - Istırap Bir arada butunleşmiş, bileşmiş, oluşmuş hic bir şey değişimden, cozulup dağılmaktan kurtulamaz. Yanılgı değişim icinde olan, gecici olan şeylere sanki hic değişmeyeceklermiş, sanki kalıcı şeylermiş gibi tutunmaya, sarılmaya cabalamaktan geciyor. Oysa elde etmek istediğimiz şeyi elde edene kadar o şey değişiyor, koşullar değişiyor, bu arada biz kendimiz de değişiyoruz.
Buda 'nın amacı dunyayı ne olduğundan daha kotu ne de daha iyi gostermekti. Onu olduğu gibi iyi ve kotu yanlarıyla, kendimizi hic bir yanılgıya, yanılsamaya kaptırmadan butunluğu icinde gercek boylesiliğiyle gormemizi sağlamaya calışıyordu. Istırabın dunyayı olduğu gibi icimize sindirememekten, dunyadan verebileceklerini değil de daha coğunu beklememizden, istememizden kaynaklandığını anlatma cabası icindeydi. Kotu olan yaşam değil, ona arsızca yapışmaya cabalamaktan, ondan verebileceğinden coğunu istemekten gelen ıstıraptır. akıp giden yasamla birlikte karşı koymadan, direnmeden akıp gitmesini oğrenmek, donusu olmayan bir akis icinde olduğumuzun, yaşamın tek bir aninin bile ikinci kez yaşanmasının olanaksızlığını icten ice kavramak, her saniyenin tadını bilecek bicimde yaşamın sevincle, kıvancla, coşkuyla kucaklanmasına yol acabilir.
Mutluluğun ertelenmesinin de, para biriktirir gibi haz ve zevk biriktirmenin de olanaksızlığı iyice anlaşılabilir. Acaba yaşamda kendimize sığınak yapabileceğimiz Istırabın gucsuz kaldığı, etkisinin azaldığı bir yer, bir zaman var mi? Budizm ' olduğunu savunuyor. Bu an ve burası... Hic bir şeyin oteki şeylerden ayrı bir kendiliği, ayrı kalıcı bir benliği olamaz. Istırabın asil nedenini aradığımız, kokenine indiğimiz zaman hic bir kuşkuya yer bırakmayacak bicimde karşımıza cıkan sorumlunun, bir yandan istek ve tutkularımızı besleyip kışkırtan den Başka birisi olmadığını goruyoruz. “Benim guvenim” ”Benim gorevim” ”Benim sorumluluğum” ”Benim başarım” ”Benim param” ”Benim isteklerim” ”Benim heveslerim” ”Benim oldukten sonra ne olacağım” ”Benim oldukten sonra da var olma doyumsuzluğumdan gelen sorunlarım” Nedir bu ben?
Buda insan varlığında gecici olmayan değişmeden kalan, dayanıklı bir oz, tozel bir nitelik olmadığını gostermeye calışıyordu. Bir govde doğar, buyur, yaşlanır, olur, cozulur, surekli değişim icindedir. Bir kimse kolunu, bacağını yitirse de ne azalır, ne de kuculur. Oyleyse insanin govdesinde olamaz. duygularımızda da olamaz. Cunku onlar değişse de gene olduğu gibi kalır. duyu organlarımızdan gelen algılarımız da olamaz. onceki duşuncelerimiz, kararlarımız, eylemlerimizle bicim almış eğilimlerimiz de olamaz. ayırt edici bilincimizde de olamaz. Bu beş kumede toplanan bedensel ve ruhsal varlığımız govdemiz, duygularımız, duyu organlarımızdan gelen algılarımız, onceki duşuncelerimiz, kararlarımız ve eylemlerimizle bicim almış eğilimlerimiz, karakter ozelliklerimiz, ayırt edici bilincimizin bir araya gelmiş olmasından da oluşmuş olamaz. Cunku bunlardan hicbirisi i icermiyorsa o zaman besinin bir araya gelmesi de beni oluşturmaz. O zaman geriye değişmeden kalan tek bir şey kalıyor. Ad... Ben 'e verilen ozel ad.
Milanda Panha adli kitaptan: Kral Bilge Nagasena 'ya seslenmiş: “Ustam kimsin, adini soyler misin?” “Bana Nagasena diyorlar. Ama bu yalnızca bir ad, adlandırmaktan, belirtmekten Başka şeye yaramayan, bir deyim, bir sozcuk, icinde bir kimlik, bir benlik yok. Bir ad, bir lakap, bir işaret, yalın bir sozden Başka bir şey değil. Kral inanmaz ve sorular sorar. “Nagasena bu saclar midir?” “Hayır buyuk kral” ... “Duygu ve coşkular midir Nagasena?” “Hayır buyuk kral” Nagasena kraldan arabayı tanımlamasını ister. “Tekerlek, dingil, ok, sandık ve kollar bir arada olunca arabadan soz edilir. Araba yalnızca bir ad, adlandırmaktan, belirtmekten Başka bir ise yaramayan bir deyimden Başka bir şey değil.” “Evet kralım. Benim de saclarım, derim, ... ad ve bedenim, duygularım, algılarım, gecmiş eylemlerimle bicim almış karakter ozelliklerim, ayırt edici bilincim bir araya gelince Nagasena adi veriliyor. Ama kimlik, benlik soz konusu olunca burada oyle bir şey yok. Nasıl arabanın beş bolumu bir araya gelince araba diyorlarsa, beş katışmac bir araya gelince de bir kimden bir den bir ozneden soz ediliyor. Buda diyor ki: Ne ben 'in, ne de ben 'e ilişkin kalıcı bir şeyin varlığından soz edilebilir. Ben, ben olarak gelecekte de var olacağım, benim surekli değişmez bir benliğim var, savında bulunmak hatalıdır. Ben duşuncesini yok etmeli, benlikle kurumlanmak yanılgısını yenmelidir. Buda 'nın gorusune gore “ben”, insanin hem bedensel hem de ruhsal varlığını oluşturan bu beş kumenin bir arada ve birlikte, surekli bir akis, surekli bir değişim icinde olusunun ortaya cıkardığı bir gorungu, bir olgu, insani cevresinden ayrı bir varlık olarak ayırt etme, ozerk bir bicimde hareket etme durumundan koklenen bir yanılgı, bir yanılsamadan Başka bir şey değil. ayırt edici bilinc ise karışıp dunyayı ben ve ben olmayan diye ikiye bolunce bu ben yanılgısı kendiliğinden ortaya cıkıyor. Aslında bilincin ayırt etmeden, secmeden, bolmeden butunu kavrama olanağı da var.
Ben 'in var olma doyumsuzluğundan kaynaklanan ve olumun sinirini aştığına inanılan uzantısına verilen ad 'sa ruhtur. Budizm 'de Oz varlık yoktur. Buda ben-ruh yanılgısını sergilemek istiyor. Bir kez ben-ruh yanılgısı oluştu mu butun varlığımızı sarıyor, bilincimizin ozgurce calışma etkinliği engelleniyor, onun bitmez tukenmez istekleri nasıl yaşamı cekilmez bir hale koyuyor, sorunlarımız yaşamla bile sınırlı kalmıyor, olumden sonrası ile ilgili sorunlar da gundeme girdiğinden onlar da kaygı ve uzuntu konusu olmaya başlıyor. Buda ben 'i kurtarmaya değil, bizi ben 'den kurtarmaya calışıyordu. Olumsuzluğe erişmek icin tek bir yol olduğunu savunuyordu. Oncesizden sonsuza uzanıp giden varoluş zincirinin icindeki yerimizi bulmak, evrensel yaşam ırmağının icimizden aktığının, yaşam gucunun bizim burun deliklerimizde, bizim ciğerlerimizde nefes alıp verdiğinin bilincine erişmek.
2. Nedensellik Cemberi- bağımlılık ve Ozgurluk- Ka
Buda 'ya gore varolan her şey nedenselliğin bir sonucu olarak vardır, boşluktan yokluktan oluşan bir evrende nedenselliğin dongusune takılan yokluk varlığa donulur, her neden bir sonucu, her etki bir tepkiyi zorlar. Evrenin değişmez yasası nedensellik (Karma) yasasıdır. Ne başlangıcı ne de sonu olan evrende egemen olan yalnız doğa yasalarıdır. Buda boylelikle tanrıların gorevini yasalara yuklemiş, tanrıları gereksizleştirmişti. Değil mi ki insanin geleceğini belirleyen nedenlerin zorladığını sonuclardır, oyleyse insanin kendi eylemlerinin sonuclarından kacıp kurtulması olanaksızdır. Bir cocuğun anasından beklediği gibi tanrıların bize sevecenlik gostermelerini, bizi bağışlamalarını bekleyemeyiz. Eylemlerimizin sonuclarından kurtulmanın bir yolu varsa, onu ancak kendi cabamızla kendimiz bulmalıyız.
On iki halkalı kapalı bir zincir olarak temsil edilen nedensellik yasası:
1. Yanılgı yanlış duşuncelere yol acıyor.
2. Bu duşunceler eğilimlere, karakter ozelliklerinin bicimlenmesine ortam hazırlıyor.
3. Buradan da bilinc oluşuyor.
4. Bilincin bentle ben olmayanı ayırt etmesinden ozne nesne ikiliği, ad ve beden ortaya cıkıyor.
5. Bundan altı duyu alanı gelişiyor.
6. Bu altı duyudan dolayı duyularla nesneler karşılaşıyor.
7. Bu karşılaşmadan hoşlanma, hoşlanmama gibi duygular oluşuyor.
8. Bu duygular isteklere, tutkulara donuşuyor.
9. istekler, tutkular bağımlılığa, insanin isteklerinin, tutkularının tutsağı olmasına, bireysel yaşam isteğine yol acıyor.
10. Bundan da oluşuma bağımlılık ortaya cıkıyor.
11. Oluşum doğuşa
12. Doğuşsa ihtiyarlık ve olume, ıstıraba, tedirginlik ve umutsuzluğa yol acıyor. Buradan da gene yanılgı cıkıyor ortaya. Buda 'nın yanılgıyı dizinin en başına koymasının nedeni olasılıkla bu donguden tek cıkış yolunun bu halka olmasıyla acıklanabilir.
İstekleri, tutkuları kışkırtan yanılgıdır ana yanılgıyı besleyen de gene istekler ve tutkulardır. Kokunu yanılgıdan alan duşunceler, karar ve eylemlere donuşuyor. Duşuncelerimiz kararlarımızı, kararlarımız Eylemlerimizi belirlerken, eylemlerimiz de kararlarımızı etkileyip zorluyor. Her duşunce sonrakileri sınırlıyor. Biz kez tam bir ozgurluk icinde bir şey duşunmuş olabileceğimizi varsaysak bile, ondan sonraki duşuncelerimizde ayni oranda ozgur olamayacağımız acık. Giderek ozgurluk alanı kısıtlanıp daralıyor. Şu anda ne olduğumuzu belirleyen dunku duşuncelerimizdir.
Bu gun kafamızdan gecen duşuncelerse yarinki yaşamımızı bicimliyor. Yaşamımız kesinlikle zihnimizin yaratısıdır. Budist metinler dort tur bağımlılıktan soz ediyorlar.
1. isteklerden, tutkulardan gelen bağımlılık
2. Yanlış goruşler, kanılardan kaynaklanan bağımlılık
3. Erdemli bir yaşamla ve kurallara tıpatıp uygun davranmakla kurtuluşa erişilebileceğini sanmaktan gelen bağımlılık
4. Surekli ve değişmez bir ben 'in varlığına inanmaktan gelen bağımlılık isteklerimizin tumune yakın bir bolumu toplumun yapay olarak yarattığı gereksiz şeyler.
Orneğin toplum bizi zeki bir adam gibi gorunmeye isteklendiriyor. Cevremizde beğenilen bir kimse olmak bize nelere mal oluyor ? Bunun karşılaştırmalı bir hesabini yapabilmiş olsak, harcadığımız bunca caba, uzuntu, sıkıntıya değmeyeceğini anlayacaktık. Başka insanların onune gecememek, Başka insanlara ustun olamamaktan gelen ezikliklerin ardında hep ben yanılgısı yatıyor ama bu ben yanılgısını besleyen de toplumun ozendirici etkisi. Bir kere gozumuzu acıp ta bu koşturmacanın amacsızlığını, anlamsızlığını gorebilsek, bu koşullanmalar, bicimlenmeler etkisini yitirecek, ve bağımlılık da ortadan kalkacak. O zaman ıstırap yerini ozgurluğumuzu yeni bastan kazanmış olmaktan gelen aşkın bir mutluluk duygusuna bırakacak, nedensellik dongusunden kendimizi kurtarmış, daha doğrusu donguyu ters yone cevirmeyi başarmış olacağız insan kendini yanılgıdan nasıl kurtarır? Bu sekiz basamaklı yolla mumkundur. Yanılgıdan kurtaran bilgiye cıkarımcı duşunceyle varılamaz. Cunku bu tur duşuncede ozgurluk yoktur. Budizm ' gorusune gore, bizi yanılgıdan kurtaracak bilgiye ancak sezgiyle erişilebilir. insan yanıldığını, yanilmadigini; aldatılmadığını, aldatılmadığını; sevildiğini, sevilmediğini ancak sezgiyle anlayabilir. Uyanan kimse karmanın elinde eli kolu bağlı bir oyuncak olmaktan kendini kurtarmış olur. Koşullanmaya, bicimlenmeye butunuyle karşı koyabilecek bir insan yok bu dunyada. Yanında yada karşısında tutum almakla her zihnini sınırlamış oluyor. Bizi duşunduğumuz gibi duşunmeye, davrandığımız gibi davranmaya iten on koşullar, duşunsel yada duygusal zorunluluklar var. Uyanınca bu zorunluluğu fark etmiş oluyoruz ve zorunluluk olmaktan cıkıyor. Bu yuzden de karma değiştirilemez bir alın yazısı sayılmaz, uyanan kimse karmanın bağlarını da koparmış olur. Eylemlerimiz er gec bize geri doner.
Her eylemin iyi yada kotu sonucları eninde sonunda eylemi yapana ulaşır. Buda, kalıcı olan bir yaşamdan oburune aktarabileceğimiz, şu govdemiz icinde saklanan bir şey olamayacağını anlatmaya calışmıştı Oyleyse gene doğumla soz edilmek istenen neydi? Buda 'ya gore bir yaşamdan otekine aktarılan ben yada ruh değil, yalnızca eylemlerimizin zorladığın
Felsefe / Psikoloji / Sosyoloji Doğu Felsefesi ve İnsan Doğası
Üniversite Ders Notları0 Mesaj
●54 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- Üniversiteler
- Üniversite Ders Notları
- Felsefe / Psikoloji / Sosyoloji Doğu Felsefesi ve İnsan Doğası