Hristiyan dini henuz yaygınlaşmaya yeni yeni başladığı donemlerde felsefe ile uzlaşma gereği duyuldu.O donemlerde yunan felsefesi hakim durumda olduğu icin din goruşlerini yayanların bu felsefeyle bağlantı kurmaları normaldi.Aksi halde inanclarını ifade edecekleri duşunceler kolayca yenik duşebilirdi.Bir bakıma guc dengeleri eşitsiz olan rakiplerin mucadelesi gibi olurdu.Hristiyanlığın yaygınlaştığı ilk yuzyıllarda,bu dinin savunucuları arasında duşunurlerin sayısının fazla olması da dikkati ceker.Ozellikle İskenderiye Klisesi’ne mensup din uluları bir taraftan tanrının ozu konusunda ceşitli goruşler ileri suruyor,diğer taraftan felsefe sorularına cevap arıyorlardı.Dokuzuncu yuzyılda hristiyanlık ile yeni-platonculuk uzlaşmıştı.Ancak gercek skolastik felsefe 11.yuzyılda oluştu.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Genel olarak ele alacak olursak,skolastik felsefenin amacının ne olduğunu gormemiz gerekir.Bu amac onun aynı zamanda temel problemidir.Her problem gibi onun da cozumu istenmiştir.Gaye,dine ait ilkelerin akıl ile uyumlu olmasıdır.Dine ait ilkeler derken,bundan ‘dogma’ ları,daha eski bir dille ‘nas’ ları anlamalıyız.Şoyle bir tanım da yapmak mumkundur:İnanc yani iman ile bilgiyi uzlaştırmak.Boyle bir tanımlama,o donemlerin duşunsel uygulamalarına acıklık getirmektedir.Zaten skolastik,filkir alanında konulmuş belli temellere ve ilkelere uygun olarak duşunmektir.Bu haliyle de ozgur değildir,araştırıcı niteliği yoktur,hele eleştiriye tamamen kapalıdır.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Skolastiğin temel amacı olarak imanla aklı ve dinle felsefeyi uzlaştırmak şeklinde belirlenince kilisenin ileri surduğu dogmalar hem felsefe hem de bilgi acısından yorumlandı.Boylelikle bu duşunurlere gore bilimsel bir sistem oluşmuştu.Unutmayalım ki o donemlerde bilim ve felsefe ic icedir.Din ise zaten tum yaşamı icine alıyordu.Duşuncelerin adeta kalıp şeklini aldığı bu durumda skolastik duşunurlerin hepsi,uzerinde tartışılması soz konusu olmayan birtakım ilkelerden yola cıkıyorlardı.O ilkeler ki doğru olup olmadıklarını araştırmak bile kimsenin aklına gelemezdi.Ustelik araştırmak ve tartışmak şoyle dursun,onlara iman edilmesi gerekiyordu.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Skolastiğin tam oluşmuş şekliyle temsilcisi olan Anselmus’un felsefe tarihine gecen unlu sozu,bu konunun ozeti gibidir:’Anlayayım diye iman ediyorum.’Diğer taraftan Tanrı’nın varlığını ve hristiyan dinine ait dogmaları savunmak icin Platon ve Aristo felsefeleri iyice inceleniyordu.Tabii ki yorumlar, din adamı-filozof kişilerin katı duşunce kalıplarına uygun hale getirilerek yapılıyordu.Gene de duşunurler arasında ufak tefek yorum farkları vardı.Orneğin Aquino’lu Thomas aklın kavrayış gucunu on planda tutarken,Duns Scotus irade gucunu onemli goruyordu.Ama bu ufak tefek catlaklar bir sure sonra cok buyuyecekti.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Bizler,şimdi yani bugun icin genel fikirlerden ve kavramlardan soz ederiz.Orneğin cevremizde ceşitli ağaclar goruruz.Bu ağacları duyu organlarımız ve algılarımız ile yani onların aracılığı ile tanırız.Bir elma ağacını ve bir erik ağacını duyu organlarımız ve algılarımız aracılığı ile tanıdığımız gibi aralarındaki farkı da biliriz.Ama butun bu bilgilerimizden genel bir fikir,bilmiş olduğumuz butun fikirleri kapsayan bir kavram ortaya koyarız.Bu kavrama ‘ağac’ deriz.Bu ağac kavramı,elma,erik gibi tek tek ağacları değil onların ozunu,yaygın niteliğini veya ilkesini ifade eden genel bir fikirdir.Platon buna idea adını vermişti.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Skolastik felsefenin yaygın olduğu cağlarda idealar,tumeller olarak ele alınıyordu.Tumeller varlıkların ozleridir.Her varlıkta bulunan,hepsinin ortak noktasını oluşturan genel kavramlardır.Butun varolan şeylerin icinde toplandığı sınıflardır veya turlerdir.Platon bu tumellerin varlıklardan once ve onların dışında mevcut olduğunu duşunmuştu.Onlar ayrı ve nesnel bir varlığa,ayrı bir gerceğe sahiptiler.Ortacağdaki hristiyan felsefesinde Platon’un bu goruşlerini kabul eden kişilere ‘gercekciler’ bu goruşe ise ‘gercekcilik’ yani realizm adı verilmiştir.Sozunu ettiğimiz bu gercekcilik,tumellerin gercek olduğunu kabul etmek anlamına geliyor.Elbette bu kavramı,o donemlere ait şekliyle ele alıyoruz.Bugunku anlamıyla ele alırsak,tumeller maddesel değil duşunceyle ilgili yani manevi bir gercek taşıdıkları icin bu goruşe idealizm diyoruz.Zaten doğru tanım da budur.Maddeden once duşuncenin,veya kavramın geldiğini kabul etmek felsefi anlamıyla idealist bir duşuncedir.Tam tersi durumu,yani maddenin ve varlığın duşunceden veya soyuttan once geldiğini ileri surenlere bugun gercekci denir.Ortacağ ile bugunun kavramlarını birbirine karıştırmamak şartı ile,kısaca ortacağda tumellerin varlıklardan once geldiğini ileri surenlere gercekci dendiğini tekrarlayalım.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Aristo,tumellerin nesnelerden ayrı bir gerceklikleri olmadığını,tam tersine nesnelerin icinde bulunduklarını ileri surmuştu.Yani Platon’dan farklı duşunuyordu. Aquino’lu Thomas başta olmak uzere bazı duşunurler Aristo’nun fikrini benimsediler.Gene de bu goruşler tumellerin gercek olduğunu ortadan kaldırmıyordu,olsa olsa kavramı katı bir tanımdan daha yumuşak bir şekle taşıyordu.Ama kısa bir sure sonra ‘gercekcilik’ goruşune tam karşıt olarak bir başka goruş oluştu.Buna gore, tumeller nesnelerin dışında varolmadıkları gibi nesnelerin icinde de varolmazlar.Tumellerin hicbir şekilde varlığı yoktur.Onlar sadece birer isimdirler.Ancak bir ‘ad’ olarak yalnızca bizim duşuncelerimizde yer alırlar.Tumellerin nesnel olmadığını,birer ad olduğunu ileri suren bu goruşe ‘isimcilik’ veya nominalizm denir.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Anselmus tumellerin gercek olduğunu ileri surenlerin başında geliyordu.Buna karşılık nominalistlerin en onemli temsilcileri Duns Scotus ve Occam’lı William’dır.Nominalistlerin varlıklara ait ozlerin,başka bir deyişle ideaların,mevcudiyetlerinin dışında nesnel olarak varolmadıklarını,sadece isimlerden ibaret olduklarını ileri surmeleri ne anlama geliyordu?En başta hristiyanlık dininin resmi hale gelmiş olan skolastik felsefe ile catışan bir duşunceydi.Zira hristiyanlığın dogma şeklinde ifade edilen skolastik ilkeleri,tanrı veya ruh gibi gerceklerin birer isim olmadıklarını,bunların bağımsız ve nesnel bir varlığı olduğu temeline dayanıyordu.Oysa bu tumellerin sadece birer isim veya ad olduğunu soylemek,ustelik sadece duşuncelerimizde(başka yerde değil) mevcut olduklarını ileri surmek dinin dogmalarını reddetmek anlamına geliyordu.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Elbette nominalistler dinsiz kişiler değillerdi ve hristiyanlığı yıkmak gibi bir amacları yoktu.Tam tersine dini daha sağlam temellere oturtmak istiyorlardı.Kalıplaşmış duşunce formlarını kırıp serbest duşunce ile manevi kavramlara ulaşmanın daha uygun olduğunu kanıtlamışlardı.Din alanında ulaştıkları bu zafer,bilim alanındaki duşunurleri o devirde goreceli olarak oldukca rahat bir konuma getirmişti.
__________________