Karl R. Popper, bilim felsefesi, metodolojisi, bilgi teorisi (epistemoloji) ve siyaset felsefesi konularında yaptığı orijinal calışmalarla bilinen gunumuzun tanınmış filozoflarından biridir. Popper, bu calışmalarında bir yandan quantum fiziği, relativist fizik, biyoloji gibi bilimlerde yapılan calışmalardan yararlanıp bu calışmaların felsefi yorumlarını ortaya koyarken, ote yandan 1. ve 2. dunya savaşlarını yaşayan bir kişi olarak bu savaşların getirdiği problemleri siyaset felsefesi icinde ele almıştır.
Psikoloji ve muzik, onun bilimsel bilginin gelişim problemini incelemesinde onemli rol oynamıştır. Popper’ı tanıtan ilk eserlerin konusu da bu problemle ilgilidir.
Popper’a gore bilimin ozelliği, doğrulanabilir değil yanlışlanabilir olmaktır. Bilimsel teorilerin olgularla uygunluk icinde olmaları, olgular tarafından doğrulanabilmeleri de gerekir. Fakat bir teorinin bilimsel olma niteliği kazanabilmesi icin, bu teorinin mevcut veya mumkun bir olgu tarafından yanlışlamaya acık olması, potansiyel olarak yanlışlanabilir olması gerekir. Bu bakımdan bilimsel olmanın olcusu olaylarla uygunluk yani doğrulanabilirlik değil, olgular tarafından curutulebilirlik veya yanlışlanabilir olarak alınmalıdır.
Doğrulanabilirliği bilimsel teorilerin kriteri olarak almanın başka bir mahzurlu tarafı da vardır: bir teoriyle dile getirilen bir genellemenin butun orneklerini gozleyebilmek umumiyetle mumkun olmaz.
Popper, anlam problemi yardımıyla bilimsel ifadeleri metafizik ifadelerden ayırmak yerine, bilimsel bir ifadenin bilimselmiş gibi duran sahte ifadelerden ayrılması uzerinde durmuştur.
Popper’a gore sınır-koyma bilimsel teorilerin temel ozelliğidir. Cunku her bilimsel teori, bir takım olguları acıklarken bir takım olguları da kapsam dışında tutar. Yani bazı olguların bir teorinin cercevesi icinde alınması, yine aynı teori tarafından yasaklanır. Bilimsel bir teori ne kadar cok olguyu kapsamı dışında tutabiliyorsa, gucude o oranda fazla demektir. Bilimsel teorilerin aksine sahte-bilimsel teoriler, hicbir sınırlandırma yapmadan, geniş ve ceşitli olgu yığınını acıklamak amacı ve ozelliğine sahiptir. Halbuki bilimsel bir teoriye bakıldığında hangi olguların teorinin kapsamı dışında kaldığını tespit etmek mumkundur.
Bilimsel teorilerin sınır-koyma ozelliği, teorilerin bilgi veren icerikleriyle, diğer bir deyişle empirik icerikleriyle de ilgilidir.
Teoriler, zamanla ortaya cıkan ve teoriyle uyuşmayan ceşitli hadiselere karşı bir takım yardımcı ve ad hoc hipotezler yardımıyla bağışıklık kazanırlar. Bu suretle de yeni olgular karşısında başarıyla test edilmiş olurlar. Boyle bir başarı teoriye duyulan guvenin artmasına ve teoriye dogmatik olarak bağlanılmasına yol acar. Bu durum Popper’a gore gerek bilim oncesi bilgilerin gerekse bilimsel bilgilerin oluşabilmesi icin gerekli bir safhadır. Buyuk dogmalar yani guvenilirliği buyuk teoriler insan zihninin buyuk başarılarıdır. Dogmatik duşunce ayrıca, kritik duşuncenin meydana gelebilmesi icin bir on safhadır. Dogmatizm, kritisizm ile birlikte buyuk dogmaların yani bilimsel gelişmenin kaynağını meydana getirir.
Dogmatik duşunce, icgudusel olarak duzeni arayan, duzenliliğin mekanizmasını keşfetmek isteyen organizmanın doğuştan getirdiği bir ozelliktir. Organizmanın diğer bir ozelliği kritik etme yeteneği uzerine kurulmuş olan yaratıcı duşuncedir. İnsan bu ozellikleri dolayısıyla ve birtakım tecrubeler yardımıyla teori kurar; birtakım yanılmalar vasıtasıyla da bu teoriyi eleştirip yeni teorilere yonelir. Bu ozellik Popper’a gore bir amipten insana kadar butun canlılarda ortak olup, oğrenme işlemi de tecrube etme ve yanılma surecine bağlı olarak cereyan eder.
Popper’a gore bu surecle sadece oğrenme işleminde değil teorinin kurulmasında da karşılaşılır: cunku teori kurma da bir oğrenme işlemidir. Oğrenme, tecrube etme ve yanılma uzerine kurulmuştur: yani deduktif bir surectir. Diğer bir ifadeyle teori kurma ve oğrenme işlemi, mevcut bir yargıdan, bu yargıyı kritik etme, curutme, yanlışlama yoluyla yeni bir bilgi elde etme işlemidir. Bu durumda once teori sonra gozlem gelir. Popper’a gore teori gozleme onculuk eder; teori olmadan gozlem tek başına bir işe yaramaz. Gozleme yol gosteren teoriler bizim tasarımlarımızdır. Tahminler, varsayımlar, hipotezler demek olan teorilerle, gercek dunyanın dışında başka bir dunya yaratırız, bu teoriler, gercek dunyayı yakalamada kullandığımız ağlardır.
Bilgi, realitenin bir kopyası, realiteden alınan bir izlenim değildir. Bilgi, genetik veya psikolojik olarak aprioridir. Popper herhangi bir bilginin apriori gecerli olduğunu kabul etmenin yanlış olacağını soylemektedir.
Popper, bilimsel teorilerin fiziksel nesnelerle ve ayrıca biyoloji ve psikolojiyle olan ilgisini Dunya 1, Dunya 2, Dunya 3 kavramları vasıtasıyla ele almıştır. Popper’a gore Dunya 1, her turlu canlı, cansız, tabii ve insan eliyle yapılmış nesnelerden ibarettir. Dunya 2 ise, beynin ceşitli fonksiyonları neticesinde ortaya cıkan psikolojik hadiseleri temsil etmektedir. Bilimsel teoriler, Dunya 2 vasıtasıyla ve ancak dolaylı bir şekilde fiziksel nesnelerle ilgi icinde olurlar. Bilimsel teoriler kendi başlarına bir varlık alanını yani Dunya 3’u meydana getirirler. Popper bu goruşleriyle acıklamalarına sistematik bir butunluk vermektedir.
Popper’ın bilim felsefesi dışında uzerinde durduğu diğer alan siyaset felsefesidir. Siyaset felsefesi, bir yonuyle, onun metodoloji konusundaki goruşlerinin uygulandığı bir alan durumundadır. Fakat Popper’ın siyaset felsefesiyle ilgilenmesinin ana nedenlerinden birisi, 1. ve 2. Dunya savaşlarını ve totaliter rejimleri gormesidir.
Toplumlara en uygun şekilde bicim verebilmek, Popper’ın kullandığı deyimle acık toplumlar da olabilir. Cunku bu toplumlarda hangi goruşlerin doğru olduğunu tartışma imkanı vardır. Popper’a gore insan toplumları mukemmel değildir. İnsan toplumları dostluğun ve uzlaşmazlığın olduğu toplumlardır. Ancak karınca toplumlarında bu ozelliklere rastlanmaz.
Karl R. POPPER
Ceviren: SABRİ ORMAN
Psikoloji ve muzik, onun bilimsel bilginin gelişim problemini incelemesinde onemli rol oynamıştır. Popper’ı tanıtan ilk eserlerin konusu da bu problemle ilgilidir.
Popper’a gore bilimin ozelliği, doğrulanabilir değil yanlışlanabilir olmaktır. Bilimsel teorilerin olgularla uygunluk icinde olmaları, olgular tarafından doğrulanabilmeleri de gerekir. Fakat bir teorinin bilimsel olma niteliği kazanabilmesi icin, bu teorinin mevcut veya mumkun bir olgu tarafından yanlışlamaya acık olması, potansiyel olarak yanlışlanabilir olması gerekir. Bu bakımdan bilimsel olmanın olcusu olaylarla uygunluk yani doğrulanabilirlik değil, olgular tarafından curutulebilirlik veya yanlışlanabilir olarak alınmalıdır.
Doğrulanabilirliği bilimsel teorilerin kriteri olarak almanın başka bir mahzurlu tarafı da vardır: bir teoriyle dile getirilen bir genellemenin butun orneklerini gozleyebilmek umumiyetle mumkun olmaz.
Popper, anlam problemi yardımıyla bilimsel ifadeleri metafizik ifadelerden ayırmak yerine, bilimsel bir ifadenin bilimselmiş gibi duran sahte ifadelerden ayrılması uzerinde durmuştur.
Popper’a gore sınır-koyma bilimsel teorilerin temel ozelliğidir. Cunku her bilimsel teori, bir takım olguları acıklarken bir takım olguları da kapsam dışında tutar. Yani bazı olguların bir teorinin cercevesi icinde alınması, yine aynı teori tarafından yasaklanır. Bilimsel bir teori ne kadar cok olguyu kapsamı dışında tutabiliyorsa, gucude o oranda fazla demektir. Bilimsel teorilerin aksine sahte-bilimsel teoriler, hicbir sınırlandırma yapmadan, geniş ve ceşitli olgu yığınını acıklamak amacı ve ozelliğine sahiptir. Halbuki bilimsel bir teoriye bakıldığında hangi olguların teorinin kapsamı dışında kaldığını tespit etmek mumkundur.
Bilimsel teorilerin sınır-koyma ozelliği, teorilerin bilgi veren icerikleriyle, diğer bir deyişle empirik icerikleriyle de ilgilidir.
Teoriler, zamanla ortaya cıkan ve teoriyle uyuşmayan ceşitli hadiselere karşı bir takım yardımcı ve ad hoc hipotezler yardımıyla bağışıklık kazanırlar. Bu suretle de yeni olgular karşısında başarıyla test edilmiş olurlar. Boyle bir başarı teoriye duyulan guvenin artmasına ve teoriye dogmatik olarak bağlanılmasına yol acar. Bu durum Popper’a gore gerek bilim oncesi bilgilerin gerekse bilimsel bilgilerin oluşabilmesi icin gerekli bir safhadır. Buyuk dogmalar yani guvenilirliği buyuk teoriler insan zihninin buyuk başarılarıdır. Dogmatik duşunce ayrıca, kritik duşuncenin meydana gelebilmesi icin bir on safhadır. Dogmatizm, kritisizm ile birlikte buyuk dogmaların yani bilimsel gelişmenin kaynağını meydana getirir.
Dogmatik duşunce, icgudusel olarak duzeni arayan, duzenliliğin mekanizmasını keşfetmek isteyen organizmanın doğuştan getirdiği bir ozelliktir. Organizmanın diğer bir ozelliği kritik etme yeteneği uzerine kurulmuş olan yaratıcı duşuncedir. İnsan bu ozellikleri dolayısıyla ve birtakım tecrubeler yardımıyla teori kurar; birtakım yanılmalar vasıtasıyla da bu teoriyi eleştirip yeni teorilere yonelir. Bu ozellik Popper’a gore bir amipten insana kadar butun canlılarda ortak olup, oğrenme işlemi de tecrube etme ve yanılma surecine bağlı olarak cereyan eder.
Popper’a gore bu surecle sadece oğrenme işleminde değil teorinin kurulmasında da karşılaşılır: cunku teori kurma da bir oğrenme işlemidir. Oğrenme, tecrube etme ve yanılma uzerine kurulmuştur: yani deduktif bir surectir. Diğer bir ifadeyle teori kurma ve oğrenme işlemi, mevcut bir yargıdan, bu yargıyı kritik etme, curutme, yanlışlama yoluyla yeni bir bilgi elde etme işlemidir. Bu durumda once teori sonra gozlem gelir. Popper’a gore teori gozleme onculuk eder; teori olmadan gozlem tek başına bir işe yaramaz. Gozleme yol gosteren teoriler bizim tasarımlarımızdır. Tahminler, varsayımlar, hipotezler demek olan teorilerle, gercek dunyanın dışında başka bir dunya yaratırız, bu teoriler, gercek dunyayı yakalamada kullandığımız ağlardır.
Bilgi, realitenin bir kopyası, realiteden alınan bir izlenim değildir. Bilgi, genetik veya psikolojik olarak aprioridir. Popper herhangi bir bilginin apriori gecerli olduğunu kabul etmenin yanlış olacağını soylemektedir.
Popper, bilimsel teorilerin fiziksel nesnelerle ve ayrıca biyoloji ve psikolojiyle olan ilgisini Dunya 1, Dunya 2, Dunya 3 kavramları vasıtasıyla ele almıştır. Popper’a gore Dunya 1, her turlu canlı, cansız, tabii ve insan eliyle yapılmış nesnelerden ibarettir. Dunya 2 ise, beynin ceşitli fonksiyonları neticesinde ortaya cıkan psikolojik hadiseleri temsil etmektedir. Bilimsel teoriler, Dunya 2 vasıtasıyla ve ancak dolaylı bir şekilde fiziksel nesnelerle ilgi icinde olurlar. Bilimsel teoriler kendi başlarına bir varlık alanını yani Dunya 3’u meydana getirirler. Popper bu goruşleriyle acıklamalarına sistematik bir butunluk vermektedir.
Popper’ın bilim felsefesi dışında uzerinde durduğu diğer alan siyaset felsefesidir. Siyaset felsefesi, bir yonuyle, onun metodoloji konusundaki goruşlerinin uygulandığı bir alan durumundadır. Fakat Popper’ın siyaset felsefesiyle ilgilenmesinin ana nedenlerinden birisi, 1. ve 2. Dunya savaşlarını ve totaliter rejimleri gormesidir.
Toplumlara en uygun şekilde bicim verebilmek, Popper’ın kullandığı deyimle acık toplumlar da olabilir. Cunku bu toplumlarda hangi goruşlerin doğru olduğunu tartışma imkanı vardır. Popper’a gore insan toplumları mukemmel değildir. İnsan toplumları dostluğun ve uzlaşmazlığın olduğu toplumlardır. Ancak karınca toplumlarında bu ozelliklere rastlanmaz.
Karl R. POPPER
Ceviren: SABRİ ORMAN
__________________