Turkan Şoray 1960’larla beraber adını duyurdu. Geniş kitlelerce benimsenip aranan bir oyuncu oldu. Turk sinemasının en onemli kadın oyuncuları arasında yer aldı. Toplumun bircok kesimine seslenen, değişik turlerdeki filmlerinde canlandırdığı kadın tiplemeleriyle sinemadaki ununu yaygın kıldı. Surekli izlenen, aranan bir sine oyuncusu durumuna geldi. O uzulduğunde izleyici de uzulur, o mutlu olduğunda izleyici de mutlu olurdu. Bu efsane kadın halkın arasından geliyordu. Oda konaklarda buyumemişti. Bu yuzden halka daha yakın ve daha sıcaktı. Once “kara kız” olarak gonullere yerleşti. Giderek bu yer sağlamlaştı “kara kız” Turkan Sultana donuştu ve yeni kentlilerin gonlunde yaşamını surdurdu. Hala da adından soz ettiren, bunca yıl gecmesine rağmen ender9 sanatcılardan biri oldu. Filmleriyle devamı olarak kendini yenileyen, Şoray seyirciyle diyalog kuran ender oyunculardan biri oldu. Bunca yıl gecmesine rağmen hala adından soz ettiren, filmleriyle devamlı olarak kendini yenileyen, seyirciye diyalog kuran ender sanatcılardan biridir.
Turkiye’de Sinemanın Doğuşu ve Gelişimi
Sinemanın Turkiye’ye gelişi 1896 yılına rastlar. Operator Promio, İstanbul ve İzmir dolaylarında kısa kısa filmler cekti. Yurt dışından gelip Turkiye’de ilk kısa metrajlı film cekimini gercekleştiren yabancılardan sonra, yine yabancılar tarafından ilk film gosterisi yıldız sarayında yapılmıştır.
Daha sonra da Romanya uyruklu bir Polonya yahudisi olan Sigmund Weinberg Turkiye’6de halka acık ilk film gosterisini gercekleştirecekti. Bu ilk gosteri buyuk ilgiyle karşılandı. Ne var ki şaşkına donen seyircilerin icinde bu yeniliğe karşı cıkıp, beyaz perdede birbiri ardına yuruyen canlı resimleri seyretmeyi gunah sayanlarda vardı.[4] Halk acık bu ilk gosteri Beyoğlu karşısına duşen hammalbaşı sokaktaki Avrupa Pasajının 7 numaralı yeriydi.
Bir sure sonra bu gosteriler şehzade başı Feyziye kırathanesi ile Tepebaşı ve Odeon tiyatrolarında devam edip İstanbul’un ceşitli yerlerine yayıldıysa da, ulkemizde yerleşik ilk sinema salonu acan yine (1905) Sigmund Weinberg’dir.
Turklerin sinema işletmeciliğine el atmaları ise daha sonraki yıllarda gercekleşmiştir. Orneğin, 19 Mart 1914’te Şehzadebaşı’nda acılan “Milli sinema” ulkede Turk iş adamlarının devreye soktuğu ilk sinema salonudur.
1914 I. Dunya Savaşı’nın başladığı yıldır. 2 Ağustos ulkemizde seferberlik ilan edilmiş, 11 Kasımda da resmen savaşa girilmişti. 3 gun sonra savaş ilan edildi. Rusların “93 Harbi” sırasında Yeşilkoy’de “Zafer Anıtı” olarak diktikleri kule yıkılacak ve yıkım olayıda filme alınacaktı. Bu olayı Fuat Uzkınay adlı Turk cekecekti. 150 metrelik Ayestefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı adlı bir belgeselle, bir tarih doğuyordu.
Turkiye7de sinema işletmeciliği ve salonların seruveni 1908’de başlayıp, 1914 yılında Beyoğlu civarında yaygınlaşırken, haftanın belli gunlerinde yalnızca kadınlara da film gosterilmeye başlandı. Kadın-erkek filmleri ayrı ayrı izliyorlardı. Bir arada ilk olarak Ankara Sinemasında film seyrettiler. Konulu ilk uzun metrajlı film (1916) “Himmet Ağa”nın İzdivacı”dır. Fakat 1918’de tamamlanacaktır. Halk onune cıkan ilk Turk filmi ise (1917) “Pence”dir.
Sinemayla ilgili kuruluşların tarihi ise 1915’lere rastlamaktadır. İlk ozel yapım evi ise 1922’de bağımsız olarak film uretimine başlayıp, yeni bir donemi acan “Kemal Film” şirketidir. Daha sonra Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte sinemaya kadın oyuncular girmeye başladı. (Mesela; Bedia Muvahhit, Neyyine Neyi vs.. Turk sinemasının ilk kadın oyuncuları arasında yer alırlar.) Sesli cekilen ilk Turk filmi ise “İstanbul Sokaklarında”dır. 1946’da Turk siniması ilk kez orgutlenir. 1947’den sonra ise buyuk butceli filmler cekildi, gazetelerdeki ilanlarla oyuncular artmıştır. Daha sonraları da yıldız sistemi doğmuştur.
II. Turk Sinemasında Yıldız Sistemi
Turk sinemasının başlangıc yıllarında gercek anlamda yıldız kavramından soz etmek olanaksızdır. Sinemamızın ilk gercek starı Cahide Sonku’dur ve 1940’lı yıllara da tam anlamıyla damgasını vuracaktır. 1940’ların sonu 1950’lerle birlikte yeni bir kuşak oyuncu gelir. Turk sinemasına... kadın oyuncular arasında Ayla Karaca Nedret Guvenc gibi isimler arasında8n Sezer Sezin on plana cıkacaktır. Neriman Koksal ideal Vamp kadınını oluturur9ken, hemen aynı yıllarda Muhterem Nur, ezeli ve ebedi erdemli ve talihsiz halk kızını oynarı. Aynı zamanda o yıllarda sinemamızın gercekten geniş halk yığınlarına ulaşan ve kapsamlı bir une kavuşan ilk gercek populer starıda sayılır.
Belgin Doruk’ta aynı yılların urunu olup entelektuellerin gozdesi olurken, Muhterem Nur tam bir halk kızı olarak, Anadolu’nun kahramanı olacaktı. 1950’lerin sonunda Leyla Sayar devreye girecek fakat oda cinsel nesne olmaya ozen gosterecekti. 1960’larla birlikte unlu dort buyukler gelecektir. 1957’de Fatma Girik, 1960’ta Turkan Şoray, 1962’de Filiz Akın ve 1964’te Hulya Kocyiğit. 1960’larla birlikte başlayan bu dort buyuk kadının saltanatı hala gunumuzde de devam etmektedir. Fakat bu dortlu arasında bir vardır ki. o hepsinden farklı ve bambaşkadır. O Turkan Şoray’dır..
1945-60’lı Yıllarda Şoray
Turkan Şoray 28 Haziran 1945 İstanbul’da doğdu. Babası Halit Şoray devlet demir yollarında memurdu, annesi Meliha Şoray ev hanımıydı. Maddi imkanlar son derece kısıtlı ve gecimsizliğini fazlaca olduğu bir ailede dunyaya geldi. Oğrenimine Rami Taş mektebinde başlamış fakat surekli mahalle değiştirdiklerinden, eğitimi 1956’da Ferikoy ilkokulunda tamamladı.
Şoray’ın babası bir sure sonra işini bırakıp polis memuru olacak, anne de lastik fabrikasında calışmaya başlayacaktır. Bu yuzden evle ilgilenmek ona duşecektir. Bu arada surekli goc ederler (Zincirli Kuyu, Ferikoy, Fatih gibi) 1954’te aileye ikinci cocukları Nazan Şoray katılır. Aile ici gecimsizlikte iyice şiddetlenmiştir ve kacınılmaz son gercekleşir Meliha ve Halit Şoray cifti boşanırlar. Cocuklar annede kalır. (İlk Yeşilcam’a adım attığında Mliha Şoray 2. beyin olarak Şoray’ı idare edecektir.) Şoray artık lise cağına gelmiştir. yine taşınmak zorunda kalırlar ve Karagumruk Sarmaşık Sokak’a taşınırlar. Burası Turkan’ın hayatında en buyuk donum noktası yaşayacağı yer olacaktır. Cunku burada ev sahiplerinin kızı Emel Yıldızla tanışacak, onun sayesinde de Yelişcam’a adım atacaktır. Emel Yıldız bir “film artistidir. Herkes tarafından da tanınmaktadır. Bir gun onunla beraber film setine gider ve boylece Halk filmi Pesen film, Tual, film, Yakut film gibi yapımevlerinin yazıhanelerinin kuşattığı ve o yıllarda sinemaya hevesli kişilerin hayallerine giren unlu “Yeşilcam Sokağı”na adımını atmış olur.
Şoray o donemde on beş yaşında olup, Şadi Cadırcı adında bir gecle de nişanlıdır. Emel Yıldız, o sıra “Koyde Bir Kız Sevdim” adlı filmin başrolunde oynayacaktır. Bir gun filmin setine Şorayı da goturur. Kenarda bir yerde otururken Turker İnanoğlunun dikkatini ceker o sıralara İnanoğlu yonetmen Nisan Haper’in asistanıdır. Şoray’la tanıştırılır. Set hemen tatil edilir filmde bir değişiklik yapılacaktır. “koyde Bir Kız Sevdim” adlı filmin başrolunde Emel Yıldız oynayacakken, bir değişiklik yapılmış, İnanoğlu başrol icin Turkan Şoray’ın daha uygun olacağına karar vermiştir. Butun itirazlarına rağmen anne Şoray da ikna edilmiş (maddi şartlarının kotu olması kabul etmesindeki en buyuk nedendir) ve filmin cekimine başlanmıştır. Şoray’ın Yeşilcam’a girişi de boylece gercekleşmiştir.
IV-Bir Yıldızın Doğuşu (1960’lar)
Turkan Şoray bu filmin ardından yeni yeni teklifler almaya başlar. (Bu arada ilk nişanlısından ayrılır. Daha sonra İnanoğluyla’da nişanlanacak fakat bu da pek fazla surmeyecektir.)
Cevirdiği filmlerle, ozelikle magazin basının dikkatini ceker ve ilk kez, donemin un yapmış haftalık populer dergilerinden “sinemaya” kapak olur (15 Mart 1961, s.18). Ardından artist, Buyuk Gazete ve Ses Dergilerine..
Sinema oyunculuğu sayesinde maddi durumları duzelen Şoray ailesi bu kez Fatih yoresini tumuyle terk edecekti. Şorayın hızlı donemi başlamıştır artık... Ust uste bir setten oburune, bir filmden diğerine, bir oykuden başkasına gecmektedir. Kimi zaman daha da otesine gidilmekte, aynı anda ve ic ice birkac film birden cekilmektedir.
O donemin unlu şirketleri ve onların sahipleri bu yeni ve parlak yıldızdan filmleri icin gun alma cabasındadırlar. (Bu Turk sineması icin de bir ilktir. Bir devlet dairesinde, bir burokratik formdite icin gun almaya benziyordu). Boylece Murat Koseoğlu (Aca Film), Osman Seden (Kemal Film), Nevzat Pesen (Pesen film)... gibi donemin unlu yapımcıları ve film şirketi sahipleri Şoray’dan gun alabilmek icin adeta birbirleriyle yarışıyorlardı.
1960 yıllarla birlikte Şoray’ın başarı grafiği de yukseliyordu. Artık yaşamında herşey değişmekteydi ve bu değişiklik sosyal durumdan fiziğine kadar her şeyine yansıyordu. Erkeklerden gorduğu ilgi olsun, artan seyirci ilgisi olsun ona gitgide kendisine guven kazandırıyor ve bu yuruyuşunden, bakışına, guluşune herşeyine yansıyordu. Artık kararsızlıktan* kurtulup kadınlığa adım atıyordu. Artık daha şuh biri halini alacaktır.
Bu değişimiyle gerek Yeşilcam cevrelerinde gerek seyircisi arasında buyuk bir etki gucune sahip olur. Bu donemde cevresindeki tum erkekler ona aşıktır. Ve o gunlerde Turk sinemasının en cok aşık olunan kadınıdır yine bu donemde dergilere cıplak pozlarda vermeyi ihmal etmez. Bu produktorleri korkutur ve onu kaybettiklerini duşunurler (o donemde genellikle vamp rollerindeki sanatcılar cıplak poz veriyorlardı) fakat Şoray gitmez aksine daha yukarılara doğru tırmanır.
A) İlk Onemli Aşama
“Acı Hayat” Turkan Şoray’ın sinema hayatındaki ilk donum noktasıdır. “Otobus Yolcuları” ile bu donum noktasının ilk kıpırtılarına veren Şoray “Acı Hayat”la imlk onemli aşamasını da gecer. Cunku bu filminde ki rolu diğerlerine gore daha tutarlı., tip olarakta gerceğe daha yakındır. Film o gune kadar yapılmış en başarılı, en şiirsel goruntulu bir aşk filmidir.
1963’te cevirdiği bu filmle 1964’te I. Antalya Film Festivalinde en iyi kadın oyuncu odulunu alır. Ayrıca “Acı Hayat” sinema yazarlar tarafından “yılın filmi” secilir. Turkan Şoray ilk kez bu filmde Turkan Şoray’dır. Artık izliyicide Şoray imgesi oluşmaya başlamşıtır. Bundan boyle senaryo yazarları onun icin oykuler oluşturabilir, yonetmenler filmlerin onun uzerine kurabilir. Afişlerde bile onun ismi en uste yazılabilirdi.
B) Hayatına Yon Veren Adam
Ruchan Adlı’nın Şoray’ın hayıtında onemli bir rolu vardır. Onu korumuş, hep zirvede kalmasında buyuk rol oynamıştır. Eylul 1962’de bir film setinde tanışırlar. Ruchan Adlı Şoray’dan tam 23 yaş buyuktur. Otomobil yedek parcacılığıyla uğraşmakta, koskoca bir spor kulubunun başkanlığını yuklenmiş bulunmakta ve iş ve spor camiasında da tanınmaktaydı. Gormuş –gecirmiş bir insandı. Şoray hep bir babanın şefkatinden ve sevgisinden mahrum buyumuş, bunlara ihtiyac duymaktadır. Ruchan Adlı’da bir kadına nasıl davranacağını iyi bilmektedir. Şoray’da bu sevgi ve şefkati Adlı’da bulmaya karar verir ve Tam 20 yılını onunla birlikte gecirir (1968’de ki kısa ayrılığı saymazsak)
Magazin bazsını bu birlikteliğe karşı cıkar. Cunku Adlı evli ve bir cocuk babasıdır. Halk ise bu ilişkiyi yadsımaz Cunku halk gercekten Şoray’ı sever ve artık onu kendinden biri olarak gormeye başlar.
İlişkilerinden sonra Şoray giderek suzgun bakışlı suh bir kadın olmaktan sıyrılıp, yeni kimliğine burunur ve 1965’lerden başlayarak “Turk sinemasının bir numaralı kadını” olup cıkar. Artık zirvededir. Dort buyukler arasında olup (Fatma Girik, Hulya Kocyiğit, Filiz Akın) onlardan daha cok tutulmaktadır. Bu duzene gore de Anadolu işletmeciliğinin film yapımcılarına verdikleri avanslar Turkan’lı filmler icin giderek yukseltmekte, bolge satışlarında belirli bir artış gorulmektedir.
C) SULTANLIĞI VE UNLU ŞORAY KANUNLARI
Şoray’ın Sultan olmasında ve kanunlarının oluşmasında tabiki Adlı’nın buyuk payı vardır. Adlı, Şoray’a gonderdiği cicek buketlerine iliştirdiği kartlarda ya da bıraktığı notlarda ona hep “Sultanım” diye hitap eder. (Canım sultanım, hanım sultan.. gibi) Bunlar daha sonra basında yer alır ve donemin unlu gazete ve dergilerinde yayınlanır. Boylece Şoray artık Turk sinemasının da, halkın da “Sultan”ı olmaya başlar.
Adlı’nın onun hayatındaki yeri ve uzerindeki etkisi, ozelikle birlikte yaşamaya başladıkları 1963 yılından başlayarak onemini ve ağırlığını artıracaktır. Artık onu yoneten, hakimiyeti eline alan 2. beyin konumundadır. Turk artık evden sete veya galaya oradan da yine eve gelmektedir. Diğer cevrelerden kopmuştur. Gazeteciler de daha az goruşmekte, beyanat vermemekteydi. Adlı, Şoray’ın olur olmaz gazeteci taifesiyle goruşmesine, filmlerdeki ağır calışma koşullarına, acık-sacıklığıyla, opuşmesine karşıdır. (Kanunların oluşmasındaki ilk faktordur) her iş davetiyesi onun sansurunden gecmektedir.
1966’nın sonlarına doğru ise birbiri ardına Şoray filmleri cevrilir ve aynı haftalarda Beyoğlu sinemalarında vizyona girince durum bir sure icin aleyhine gelişir. Beyoğlu caddesi Şoraylı filmlerden gecilmez ve yerli film seyircisi bir yerden sonra bu filmlerden bıkar. Aynı haftalarda oynayan Şoray’lı filmler adeta birbirini vurur. Şoray’ın boyle bir hataya kurban gitmesinin nedeni aynı yıl icinde cok sayıda film cevirmesi bir de oynadığı filmlerin aynı konuları kapsamasıdır.
Bir sure sonra aleyhine gelişen bu tehlikeli sarsıntıyı guclukle atlatır ve durumu lehine geliştirip fiyatına da zam yapar. Boylece butun yapımcılar Şoray’ı kara listeye alırlar. (Kanunların oluşmasında ki 2. buyuk neden). Bu karara gore ona film cevirttirmeyecek, mukavele suresi uzatılmayacak, sinema salonlarında da filmleri gosterilmeyecektir. O artık Akun, Acar, Arzu, Duru film....gibi buyuk şirketlerin de kara listesindedir. Aleyhine gelişen tum olaylardan sonra Şoray kendine bir savunma politikası bulacak ve yapımcıların karşısına aldığı bazı kararlarla cıkacak, bu kararlardan da taviz vermeyecektir. Boylece Şoray kanunları oluşmuştur.
ŞORAY KANUNLARI
1) Turkan Şoray film senaryolarını film cekim tarihinden en az bir ay once beğenir.
2) Turkan Şoray, Senaryoyu beğenmediği takdirde yeni senaryo verilecektir.
3) Her senaryo da beğendi mutabakatı şarttır.
4) Filmde opuşme ve acık sahneden olmayacaktır.
5) Filmdeki modern giysiler Turkan Şoray’a tarihsel olanlar ise şirkete aittir.
6) Film cekimi İstanbul dahili olup Turkan Şoray İstanbul dışına cıkamaz.
7) Calışma saatleri sabah 8 ile akşam 19 arasıdır.
8) Pazar gunleri Turkan Şoray calışmaz.
9) Turkan Şoray adı jenerik, afiş ilan ve sinema fenerlerinde başta ve tek olarak yazılacaktır.
10) Filmin her oynadığı yerde 9. madde uygulanacaktır.
11) Filmlerin seslendirilmesinde Turkan Şoray’ın sesi icin kendi mutabakatı şarttır.
12) Şirket filmi kendi hesabına ceker. Eğer başka şirketle ortak ortak yapıma gidilirse Turkan Şoray’ın mutabakatı şarttır.
13) Film renkli ise Turkan Şoray’ın mutabakatı ile cekim gunleri uzayabilir.
14) Cekilecek filmin rejisoru ve baş erkek oyuncusu icin Turkan Şoray’ın mutabakatı şarttır.
15) Bu şartlara riayet etmeyen film şirketi 100 bin lira odemeyi taahhut eder.
16) İhtilaf vukuunda merci mahkemeleri İstanbul mahkemeleridir.
17) Turkan Şoray şirketlerden film başına 60 bin lira alır.
18) Turkan Şoray mecburi gecikmeleri 10 gunden fazla beklemez.
Donemine gore bu oldukca ağır koşullar, yeşil camı birbirine katacak, Turkan’ı boykot ederler, onunla film yapmayacağını acıklayanlar cıkacaktır. Bu kanunlar 1967’de son halini alıp yazılı bir metne donuşturulecektir. Yeşilcam’ın bir bolumunu isyan ettirecektir. Ama boşuna...Turkan’ın unlu ve gişe geliri oylesine yuksektir ki, hicbir firma, yonetmen veya oyuncu ona karşı cıkamaz şartları işler. Bu oyunda da kazanan “O” olmuştur. Ve tum boykotcular, ofkeli patronlar Turkan Şoray’la mukavele yapmak icin birbirleriyle yeniden yarışa girerler. Bu kanunlarla Ruchan adlı, Şoray’ın, Yeşilcam’daki imajını koruma altına alır. Etkisi bununla da kalmaz. Turkan’daki acık bir fizik ve gorunum değişikliğine de destek olacaktır.
V- 1960’larda Toplum ve Sinema
O donemin Yeşilcam’ı, kuşkusuz ki yalnız Turkiye’ye ozgu bir olay olmayıp sinemanın bir buyuk kitle eğlencesi olduğu, ozellikle belli ocude geri kalmış ve kalabalık nufuslu tum ulkelerde oludğu uzere yıldızların kitle nezdinde muthiş bir etki gucune ulaştığı, bir toplumun sinemasıydı. Genelde kederli, tatminsiz, sorunlu, duşuk gelirli ve guvensiz bir toplumun, askeri mudahaleler, ciğnenen insan hakları, kısır siyaset cekişmeleri, yakalanamayan cağdaş dunya standartları, odenemeyen enflasyon, sağlıklı hale gelemeyen kadın-erkek ilişkileri gibi ezeli ve ebedi sorunlarla boğuştuğu ve teselliyi beyaz perdeden bir film boyunca yansıyan sahte cennetlerde, abartılı dramlarda ve hepsi de kacış sineması urunu olan tipik “Turk Filmleri”nde aradığı bir toplum... film yapımı kitle icin seri halinde imal edilen bir işti. Kitle iletişimin gelişmediği ve dunyanın iyece gerisinde kaldığı bir donemde, beyaz perde starlar,ı toplumun tum ideal ve kahraman edinme ve onları bağrına basma ihtiyacını karşılıyordu.
Boyle bir sosyolojik yapı icinde, o belli turlere ayrılmış ve bir turun kendine ozgu coğrafyası icinde hemen hepsi birbirine son derece benzer filmlerle sinema yapılıyordu.
1965 yılında cevirdiği “Surtuk” adlı film, sinema tarihi acısından onemlidir. İnanılmaz bir seyirciye ulaşmış, Şoray’ı buyuk bir yıldız yapmış ve sinemamızda, sinema yoluyla da cağdaş kulturumuzde gazino filmlerini ve gazino terbiyesini başlatmıştır. Bu donemde yıldızlar bir bir sahneye cıkarlar (Ayhan Işıktan, Hullya Kocyiğite kimler şarkıcı olmamıştır ki) Herkes sahnededir. Bir tek Şoray haric. Bu durumda kıymeti daha da artır.
Seyircisi genellikle kadındır... Kadın seyircisi onunde kadın kahramanı ağır basan filmlerde oynar. Ne va ki, oynadığı kadın tipleri birbirine benzer ve konularda hemen hemen aynıdır. Ya şarkıcı, ya acılı bir annedir ya da hapishaneye duşer... Seyirci bu tip filmlerden bıkar ve bircok film iş yapmaz. Şartlar giderek değişmekte ve Şoray’a artık farklı filmlerde oynamak istemektedir. Değişik bir film olan Ana’da oynamayı bu yuzden kabul eder. Bu film farklıdır cunku, ilk kez makyajsız, takma kirpikleri, şık giysileri olmadan, bir koylu kadını olarak seyirci karşısına cıkacaktır. Bu film Turkan’ın oyunculuğunda gercek bir donum noktasıdır. Kendisinde o gune dek bilmediği bir şeyi keşfetmiştir: gercek, sahici, yaşayan bir insanı canlandırmak, bir klişe değil, bir karakter yaratmak.. Bu donuşum yalnız onun meslek yaşamını değil, tum sinemamızı etkileyecek donum noktası olmuştur. Bunun ardından “Vesikalı Yarim”de oynar ve Antalya film şenliğinde 2. film secilir.
1960’ların sonunda “Sultan” tam anlamıyla medyanın malıdır. Ozel hayatında Ruchan Adlı’nın, kamuya donuk hayatında medyanın... Donemin dergileri surekli ondan bahseder, yapıp yapmadığı herşey olay olur, resimleri donemin renkli basınını susler. Bu donemde aydınlar tarafından da keşfedilir. Turk aydınları, geleneksel Yeşilcam aşağılamalarını ve kucumsemelerini bir yana koymuş, sinemamıza farklı bir gozle eğilmeye başlamışlardır. Bu eğilişin gereği olarak da, sinemamızda esen bu onemli ve toplumsal fenomene buyuk ilgi duyulmaya başlanıyordu. Bu arada siyah beyaz filmlerin yerini de, renkli filmler almaya başlamıştır.
VI. Şoray’ın Sinemamızdaki Yeri (Şoray Farkı)
1960’larda 4 buyukler saltanatı soz konusudur. Temsil ettikleri kişilikler vardı. Fatma Girik; baştan itibaren dinamik canlı, “acul”, girişken kolay yılmayan, daha erkeksi, yeni yaşama kulturuyle dalga gecen, alt kulture yakın bir tip, Filiz Akın; daha modern, toplumun Batı’ya donuk yuzuydu. O ince sarışın ve kırılgan kişiliğiyle halk kızlarını oynasa da pek inandırıcı olmayacak, daha cok zengin kızlarını, “burjuva gullerini” temsil ederek biraz farklı bir alana gececekti. Hulya Kocyiğit, geniş bir canlandırma yelpazesi ve cok farklı kimliklere burunme yeteneği olan, her kalıba giren, her sınıfa ait olabilen, ama nedense yanlış anlamlarla, ayrılıp birleşmeler dolu kederli aşklar yaşaman kibar evin kızı...
Turkan Şoray ise; guzel, cekici, alımlı bir kadın kişiliği yaratacak ve bunu hem gulduru, hem dramda aynı başarıyla surdurecekti. Sosyal kokenler itibarıyla bir uctan oburune, bir kutuptan diğerine kolaylıkla gidip gelebilecekti. Turk toplumu, sanatcının halk kızı veya burjuva dilberi tiplemelerini aynı ilgiyle ve onayla kabul edip bağrına basacaktı. Oynadığı rollerle simgeleşecekti. Turk kadınını simgeleyecektir.
Tip olarak ta Turk kadınını yansıtmaktadır. Turk sinemasının en guzel resim veren kadın oyuncusudur. Sinemasal acıdan zengin, seyirciyi carpan bir goruntusu vardır. Halkın icinde gelmesi zor şartlarda buyumesi onu halka daha yakın kılacaktır. Turk sinemasında hicbir kadın oyuncu onun gibi cevresinde yaygın bir etkinliğe sahip olmamıştır. Ayrıca “İkinci efsane”* boyutlarına ulaşan bir yıldızdır. Guzelliği hep abartılıdır ama sıcaklığı da tartışılmaz.
Bu ozellikleriyle sinemamızda farklı bir yer acacaktır. Boylece sinemada hep zirvede kalmayı başarmıştır. Diğer kadın sanatcılara ornek olmuş, uygulamalarıyla da takip edilmiştir. Sinemada en yuksek fiyata sahip oyuncu oluşu, en cok aşık olunan kadın oluşu, kendine has yasaklar koyuşu, her rolun altından başarıyla kalkması, farklı guzelliği, sıcaklığı, bir sultan, bir efsane oluşuyla ve yukarıda saydığım diğer yonleriyle sinemada bir numara haline gelmiş ve boylece sinemadaki yerini de belirlemiştir.
VII-1970’ler Şoray, Sinema ve Toplum
Şoray, değişir gozuken bir şeylere karşın, 1970’lerin başlarında da sinema siyasetini hemen hemen aynen surdurur. Yılda yine 10-12 film yapıyordu. Unlu yazarların eserlerine el atılır. Fakat cokta başarılı olunmaz. Sultan Gelin, Cemo gibi yarım başarılar elde edilirken, Vukuat Var, Asiye Nasıl Kurtulur gibi filmlerde fiyaskoyla sonuclanır. Unlu yonetmenler (Atıf Yılmaz, Osman Seden, Halit Refiğ..) Calışmakta pek bir şey değiştirmiyordu. (arada istisnalar cıkmıyor değildi. Gullu ve devamı Gullu Geliyor Gullu o donem iş yapan filmleri arasında yer alacaktı. O duzen ve mantık icinde gercekten iyi ve kalıcı bir şey yapılamıyordu.
70’lerin başında yine zirvede gozukmektedir. Fakat o artık daha değişik, daha farklı birşeyleri arama cabasındadır. 1972 yılıyla birlikte mesleki yaşamında yeni bir donem acılır. Film sayısını ciddi anlamda azaltır. Bu yıla iki filmi damgasını vuracaktır. Biri Cemo’dur. Filmin olay olması kalitesinden değildir. Bu filmin cekimlerinde Şoray attan duşer ve felc olma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Olay, filme iyi bir reklam aracı olur. Asıl buyuk tepkilere yol acan olay ise bir diğer filmi “Donuş”tur. Cunku Şoray’ın yonetmenlik denemesi yaptığı ilk filmdir. Şoray bircok cevrenin eleştirisine maruz kalır. (Turkan Şoray’ı destekleyen ender kişilerden biri de o sıralar hapiste olan “Yılmaz Guney”dir. Gonderdiği vizorde Şoray’ın rejisorluğunu kutlar ve bu olayla Sultanın kendine guveni daha da artar.) film bin bir gucluğun ardından tamamlanır. Filmin başarılı olmayacağı duşunulmektedir. Fakat beklenenin aksine dikkat cekmiş ve başarılı olmuştur. Şoray, eleştirmenlerin, sinema uzmanlarının ve de “ciddi basın”ın dikkatini ceker.
Film yılın en buyuk iş yapan filmi olur. Şoray’a daha once yuz cevirenler, bu kez onu sahiplenirler. Ayrıca “Donuş” 1973’te “Moskova Film Festivali”nde ozel bir odul alır. “Azap’ta (1973) ikinci yonetmenlik denemesini gercekleştirir fakat bu filmde başarılı olamaz.)
70’lerin başlarında O hepsi birbirinin aynı, en azından benzeri dram veya komedilerden daha kişilikli, daha gercekci filmlere doğru kaymasında, belki yıllardır sure gelen aklı başında, sorumlu ve oldukca poltize bir eleştirinin katkısı olmuştur. Ama temel neden, Turk toplumunun o yıllardaki genel havasıdır. 1960 sonlarındaki kilitlenmiş bir siyaset hayatı, ulkeyi karışıklığa, hatta anarşiye goturmuş ve 12 Mart 1971 muhtırasını hazırlayan şartları yaratmıştır. Ulkede sokak eylemleri, kardeş kavgasına doğru yol acan catışmalar, kacırma, suikast vs. gibi olaylarla hemen her kesim bu hareketli calkantının icinde şoyle veya boyle yol alıyordu.
Artık sinemada o uzun yıllar surdurduğu pembe ruyadan uyanıyordu. Yonetmenler ilk defa gercekci konulara el atmakta, Anadolu bozkırlarında mekan bakmakta, koylu kadınların dramını keşfetmektedirler. Başta Turkan Şoray ve diğer unlu starlar, gercekten yaşamış ve yaşayan kadın portreleri cizmeye sıvanmıştır. Konfeksiyon usulu yapılan filmlerin yerini daha gercekci konular, daha kapsamlı yaklaşımlar, daha butuncul cabalar almaktadır. Fakat bu da işe yaramamış Yeşilcam’ın sonunu hazırlamıştır.
74-75 yıllarındaki seks filmleri ise Yeşilcam’a gercek anlamda buyuk bir darbe vuracaktır. Sinemaya birden porno filmler gelmeye başlamıştır. Yeşilcam’da da bu yon doğrultusunda bir sektor oluşur. Ayrıca bu donem de TRT yayın hayatına başlar ve halk sinemaya gitmek yerine evlerini tercih eder hale geleceklerdir. Buda buyuk bir krize yol acacaktır. Şoray’da bundan nasibini alacak ve 1974’te sadece dort filmde rol alacaktır. 1975’te ise tek bir filmde. 1976’da porno film furyası birden toplumun gundeminden cıkar. Ancak Yeşilcam artık bitmiştir. Şoray sinemaya doner ama 70’lerin son yıllarını sadece ucer filme gecirir. (80’lerde bu daha azalacaktır.)
Artık her film ayrı bir proje olup, cok daha dikkatle uzerinde durulacaktır. 76’da 3. Şoray yonetmenliği urunu olan “Bodrum Hakimi”ni ceker ve yeniden sahnededir. Yerini yeniden sağlamlaştırmıştır. 1977’de en guzel filmlerinden biri olan “Selvi Boylum al Yazmalım” da oynar. Bu filmle Ruslardan Şoray’a en iyi kadın oyuncu odulu gelir.
1976’dan beri cektiği filmlerle Şoray 2-3 yıl icinde eski populerliğini geri getirmiştir. 74-75 bunalımı atlatılmış, yeniden setlere donulmuş ve yeniden Sultanlık tahtına oturulmuştu. Ama artık cok daha az film yapılıyor, her film icin uzun on hazırlıklar gercekleştiriliyor, her blir proje ayrı ve farklı bir cabayı gerektiriyordu. Turk sinemasında artık farklı bir donem başlamıştır. Şoray yine zirvedeydi. Ustelik TV’yi kullanıyordu. TRT ekranlarına gelen eski filmleri buyuk ilgi cekiyor, genc kuşakta onu keşfediyordu. Ayrıca reklamlarda da boy gostermeye başlamıştı. Yaşanılan ekonomik koşullar ve vb. nedenlerden dolayı da Şoray 70’li yılları iki filmle noktaladı.
VIII-1980’ler ve Sonrası Şoray, Toplum ve Sinema
Bu hızlı donemden sonra Şoray bir sure setlerden uzak kalır. 80’de film yapmaz. 1981’de ise son yonetmenlik urunu olan “Yılanı Oldurseler” ile geri doner. Bu arada halk sinemaya gitmeyi reddeder. Artık yeni bir kuşak, yeni yonetmenler, yeni bir anlayış doğuyordu. (ve 80’li –90’lı yıllar boyunca Şoray’da bir cok yeni yonetmene destek verdi.) Zaten Turk Sinemasında bilinclilik donemi /yeni sinema hareketi 1970’lerden sonra basılacak, 1980’lerle ise bağımsız sinemanın onu acılır. 80’lerde sinemamızda artık daha aydın, daha incelmiş urunler, buyuk kentin orta sınıflarına donuk hikayeler vermeye başlayan daha ozel bir alan olmaya doğru gidecektir.
1983’te şarkıcı ve turkuculerin oynadığı arabesk ağırlıklı filmler Turk Sinemasındaki yerini ne kadar korumaya calışsa da, kadın dunyalarını sorgulayan “kadın filmleri” one cıkmaya başlayacaktır. Yine bu yıl da yasal boşlukların egemen olduğu bir donemdi. Patlama surecine gecen “video olayı” ciddi bir tehlike oluşturacaktır. Bir yanda “video korsanları” tarafından hakları ciğnenen film sahipleri, diğer yanda birahane, kahvehane gibi halka acık umumiyetlerde video gosterilerinin yaygınlaşması, Turk sineması icin buyuk bir darbeydi. Bu donem Turkan Şoray icinde inişli cıkışlı gecmiştir.
Değişen koşullar ve yaşanan ekonomik krizler nedeniyle 1980-86 yıllarında ikişer filmle yetinmek zorunda kalan Turkan Şoray 1987’de bu sayıyı dorde cıkarır.
80’li yıllar Şoray’ın hem mesleğinde hem de ozel yaşamında onemli değişikliklere sahne olacaktır. Şoray kanunları yıkılacak, oynadığı “mine” adlı filmiyle “kadın filmleri” akımını da acacaktır. Ozel yaşamında ise yirmi yılını feda ettiği Ruchan Adlı’yı 1983’te terk edecek, aynı yıl sinema ve tiyatro sanatcısı Cihan Unal ile evlenecektir. 84’te annesini kaybedecek ve bir sure sonrna kızı dunyaya gelecektir. Şoray Unal cifti beraber birkac filmde beraber oynarlar fakta beklenin işi yapmaz. 87’de cift ayrılır. 90’lı yıllarda birkac filmle kapatır Şoray. 94’te babasını, 95’te de buyuk aşkı Ruchan Adlı’yı kaybeder. Bu yıllarda seyircisinin karşısına birkac dizi filmle gelmeyi de ihmal etmez. 2000 yılında cevirdiği “İkinci bahar” adlı dizi ise diğerlerinden cok farklı bir yere sahip olacaktı.
IX. TURKAN ŞORAYIN ALDIĞI ODULLER
1964
I. Antalya Film Festivali. “Acı Hayat”la “en başarılı kadın oyuncu.” (Altın Portakal)
1968
5. Antalya Film Festivali: “Vesikalı Yarim”le “en başarılı kadın oyuncu”. (Altın Portakal)
1969
Ekspress Gazetesi: Halk oyu ile “yılın kadın artisti”
1971
Ekspress Gazetesi: Halk oyu ile “yılın kadın artisti”.
1973
5. Adana Film Festivali: “Mahpus”la “en başarılı kadın oyuncu”. (altın Koza)
Moskova Film Şenliği (Rusya): “Donuş”le “ozel odul”.
Ankara Gazeticiler Cemiyeti: “Yılın Artisti”
Kelebek Gazetesi: Halk oyu ile “yılın kadın sanatcısı”.
Kıbrıs Gazeteciler Cemiyeti: “Yılın Sanatcısı”
Tercuman Gazetesi: Halk oyu ile “en iyi sanatcı”
İzmir Kadınlar Birliği: “Donuş”le “en iyi kadın oyuncu”.
1978
Taşkent Film Şenliği: “Selvi Boylum Al Yazmalım”la Uluslarrası Aytmatov Kulubu’nun geleneksel odulu.
1987
27. Antalya Film Festivali: “Hayallerim, Aşkın ve Sen”deki yorumuyla “en iyi kadın oyuncu”. (Altın Portkal)
1990
2. İzmir Film Festiali: “Altın Artemis onur odulu.”
1992
8. Bastia Akdeniz Sinemaları Festiali “Soğuktu v Yağmur Ciseliyordu”daki yorumuyla “en iyi kadın oyuncu”.
1994
6. Ankara Film Festivali: “Emek odulu”.
31. Antalya Film Festieali: “Bir Aşk Uğruna”daki yorumuyla “en iyi kadın oyuncu”. (Altın Portakal)
1996
15. Uluslararası İstanbul Film Festivali: Sinema onur odulu
Magazin Gazeticiler Derneği 4. Altın Objektif Odulu, Onur Odulu.
1999
Roma Film Festiali: Buyuk Odul
2. Ucan Supurge Kadın Filmleri Festivali: Kadın yonetmen odulu.
2000
Marmara Universitesi İletişim Fakultesi: Zirvedekiler 2000 odulu
31. Antalya Film Festivali: “Bir Aşk Uğruna”daki yorumuyla “en iyi kadın oyuncu.” (Altın Portakal)
2001
Sakıp Sabancı Turk Kalp Vakfı: “İkinci Bahar” dizisiyle “iyi kalp odulu”.
2001
İstanbul Universitesi İletişim Fakultesi-Tekofaks Panasonic: “İkinci Bahar” dizisindeki roluyle “2000 yılının başarılı iletişimci odulu.”
Akademi İstanbul: “Yılın en başarılı sanatcısı odulu”.
__________________
Sinemanın Doğuşu ve Gelişimi / Turkan Şoray[Fırlama Timi]
Tarih0 Mesaj
●53 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Kültür
- Tarih
- Sinemanın Doğuşu ve Gelişimi / Turkan Şoray[Fırlama Timi]