CHARCOT VE SALPETRİERE OKULU

Nancy Okulu'nun tersine, Salpetriere Okulu, kudretli bir norolojist Jean-Martin Charcot (1835-1895) tarafından temsil ediliyordu.
Charcot gercekte, 1870 ve 1893 yılalrı arasındı "Noroz'ların Napolyon'u" go*bek ismiyle un salmış, Semerkant'dan Batı Hint Adalarına kadar olan alanda, kral ve veliahtlar tarafından devamlı olarak konsultasyon icin rica edilen cok un*lu bir norolog idi. Rus carlığını sık sık ziyaret ederdi.
Charcot, bir araba yapıcısının oğlu olarak Paris'de doğdu. Cocukluğu hakkın*da pekcok şey bilinmiyor; onun mahcup, soğuk gorunumlu, konuşma kusuru olan genc bir adam olduğu soylenir. Başlangıcta, o siyah bir bıyık taşırdı. (Hura*fe ona ilk zengin bir hasta gonderilmesinin, bıyıklarının tıraş edilmesiyle koşul-landırıldığım soyler)
Asistan olarak Charcot, bizim Darulaceze'ye benzeyen dort ile beş bin kadın hastanın barındığı Salpetriere'e gonderilmişti. Bu zeki, genc adam, boyle geniş bir hastanenin klinik araştırma yonunden, ozellikle ender veya bilinmeyen noro*lojik hastalıklar icin iyi bir kaynak oluşturabileceğini duşundu.
1862'de talih kuşu Charcot'ya guldu: henuz otuz altı yaşında iken onu hasta*nenin servislerinden birine şef yaptılar. Charcot o andan itibaren hummalı bir faaliyete başladı: her vak'anın ayrıntılı hastalık hikÂyesi alınmaya başladı; labora-tuvarlar acıldı ve otopsiler yapıldı. Bologne'dan da, "master norolojist" dediği Duchenne ile temas kurarak, 1862 ile 1870 yılları arasında en onemli buluşları*na erişti.
1870'de, ozel bir hastane kısmının eklenmesi ile, Charcot gozlemlerini arttır*mak imkanını buldu. Bu yeni kısımda bircok epileptik ve histeri hastaları bulu*nuyordu. Charcot 'Grand Hysterie'yi tarif etti ve onun epileptik konvulziyonlar-dan nasıl ayırt edileceklerini acıkladı.
Charcot 1878'de, olası Charles Richet'nin etkisi altında hipnoz ile ilgilendi. Bilimsel bir araştırma yapmak kaygısıyla, en başarılı kadın histerik vak'aları sece*rek onlara hipnozu uyguladı. Onların ardarda uc "lethargy", "catalepsy" ve "somnambulism" aşamalarını gecerek hipnotik kondisyon'a girdiklerini gordu. 1882' nin başlangıcında, Charcot, bulgularını, "manyetizma" adı altında, aynı bu*lundan gecen yuz yıl icinde uc kez reddetmiş olan "Academie des Sciences"a sundu.
Charcot, 1884 ve 85 yılları arasında travmatik paralizi'ltr konusunda, ununu doruğa cıkaran başarılara ulaştı. Şoyle ki: 1884'de, Salpetriere'e bir travma'yı iz*leyen -tek kollu- uc monoplejik erkek hasta kabul edilmişti. Charcot ilk kez bu felcin semptomlarının, organik paralizi'lerden farklı olmalarına karşın histerik felclerin benzerleri olduğunu soyledi. Charcot icin ikinci adım, deneysel olarak hipnoz altında aynı tip felclerin oluşturulmaları idi. O, hipnotize edilmiş bazı hastalara kollarının felc olduğunu telkin etti. Sonucta elde edilen hipnotik para-lizi, kendiliğinden oluşmuş histerik felcler ile uc post-travmatik erkek hastaların felclerinin tıpkısı idi.
Charcot bu paraliz'leri adım adım oluşturduğu gibi, tersine, ortadan kaldıra-bildi de. Gelecek adım, travma'nm etkisini sergilemekti. Charcot, kolaylıkla hip*notize edilebilecek hastalar secti ve onlara, uyandıklarında arkalarına vuruldu*ğunda kollarından birinin felc olacağını telkin etti. Gercekte de, bu hastalar uyandıklarında, klasik post-hipnotik amnezi gosterdikleri gibi, Charcot arkaları*na vurduğu anda monopleji oluşuverdi. Charcot, bazı hastaların surekli som-nambulizm halini yaşadığını ve telkine bile gereksinim olmadığını soyledi. Boy*lece post-travmatik felc yorumlanmış oluyordu. Ek olarak, Charcot, travma'yı iz*leyen sinir sistemi şok'unun hipnotizm'e benzer bir hipnoid durumdan ibaret ol*duğunu ve kişinin telkinlere acık olduğunu vurguladı.
Charcot histerik, post-travmatik ve hipnotik felcleri "dinamik paraliziler" adı altında topladı. Histerik mutizm ve koksaljiya olaylarının da aynı şekilde hipnoz ile iyi edilebileceklerini de acıkca gosterdi. 1892'de, travmatik noroz sonucu olu*şan "dinamik amnezi" (dynamic amnesia)yi hipnoz ile iyileştirerek bunu, hip*noz'un tedavi edemeyeceği organik amnezilerden kesin olarak ayırdetti.
Hayatının son yıllarında, Charcot, acık, bilincsel durumlarla organik beyin fizyolojisini kapsayan hastalıklar arasında geniş gri bir alanın varlığını duşunup kendini kader şifası (faith healing)'na hasretti. Son yayınlarında bazı hastaların Lourdes'a gidip şifa bulduklarından bahsetti ([1]).
Leon Daudet, "Memories"mda, Charcot'yu şoyle tarif eder: ".. Charcot ku*cuk, sağlam ve kuvvetli bir yapıya sahipti. Kocaman bir başı, bir boğa boynu gibi kaim ensesi, dar alnı ve geniş yanakları vardı. Daima traşlı gezerdi ve duz, gur saclarını geriye tarardı. Onu Napolyon'a benzetirlerdi ve o, bu benzetişi arada bir kullanmak isterdi. Yuruyuşu ağırdı, konuşması alcak tonda fakat otoritatif idi.
"... Charcot, zamanının en kulturlu insanlarından biri idi. Dante, Shakespeare ve diğer buyuk şairleri okuduğu gibi, İngilizce, Almanca, İspanyolca ve İtalyanca bilirdi. Ender kitaplarla dolu bir kutuphanesi vardı. Cok insancıldı, hayvanları cok severdi.. Avlanmaya karşıydı ve avcıları huzuruna kabul etmezdi. Ne kadar kucuk olursa olsun hakkında hicbir kritiği kabul etmez, ozur dileninceye kadar o kimsenin altından girer ustunden cıkardı. Avanaklığa hic tahammulu yoktu; yakın arkadaşları hep zeki, şair kimselerdi.."
Rus hekimi Lyubimov da Charcot hakkında şunları yazıyor: ".. Cok yetenekli bir hoca olmasının yanında Charcot son derecede insani, hastalarına son derece duşkun ve huzurunda var olmayan kişiler aleyhine soz soylenmesine hic taham*mulu olmayan bir insandı.."
Charcot'nun bu kadar buyuk prestij kazanmasının diğer sebepleri nelerdir?
Herşeyden evvel, Salpetriere, alelade bir hastane değildi. Bu, 17. Asır usluplu, sokak ve caddeleriyle, bahceleriyle, tarihsel kilisesi ile, toptan kırk beş binasıyla sanki şehir icinde bir şehir idi. Tarihsel unu buyuktu. Saint Vincent de Paul, sosyal yardımlarını buradan organize etmişti. Sonraları, Kıral 14. Louis tarafın*dan dilenciler, sokak kadınları ve akıl hastaları ile doldurularak bir barınak (asy-lum) haline dondurulmuştu. Fransız İhtilali esnasında meşhur "Eylul Katliamla*rı" burada da yapılmıştı.
Pinel, akıl hastaneleri reformunu, onların zincirlerini burada kırarak sergile*di. Abbe Prevost'nun klasik romanlarından biri olan 'Manon Lescault" kısmen burada gecer. Oradaki binlerce yaşlı kadın Baudelaire'in şiirlerini ilk kez işitti. Charcot'dan evvel Salpetriere, talebelerin ve doktorların hic bilmediği, bilseler bile ziyaret etmek veya calışmak istemedikleri bir yerdi. Charcot bu tarihsel yeri bir "bilim tapınağı"na cevirdi. Orada bir tedavi, araştırma ve oğretim unitesi actı. Laboratuvarlar, oftalmoloji, otolaringoloji konsultasyon odaları ve bir fotoğraf servisi kurdu. Sonraları bir anatomo-patoloji muzesi eklediği gibi, erkeklerin de kabul edildiği bir poliklinik ve geniş bir oditoryum yaptırdı.
"Bilimin Prensi" diye anılan Charcot, yuksek bilimsel unu yanında kudretli ve zengin bir adam idi de. Varlıklı bir kadınla evlenmişti ve hastalarından yuk*sek ucret alırdı. Nevilly'deki villası yanında St. Germaine Bulvarında, Ronesans takımlarıyla bezenmiş, halılarla kaplı, antikalarla dolu, vitraylarla suslu ender ki*taplarla dolu gorkemli bir konağı, daha doğrusu ozel bir muzesi vardı. Davetlile*ri kadar kendisi de yazar, şair ve ressam idi. Ozellikle porselen ve enamel uzerin*de calışırdı. Salpetriere'de olası hekimlik ve sanatı biraraya getiren "Iconograp-hie de la Salpetriere" ve "Nouvelle Iconographie de Salpetriere" dergilerini ya*yımladı. "Şeytani sahipliği" (posession) histeri'nin bir şekli olarak kabu ederdi. Kutuphanesinin bir kısmı, eski cin, peri hurafelerini kapsayan bir "Diabolical Library"ye hasrolunmuştu. Salı akşamları ise Brezilya Kiralı 2. Pedro'nun bile bi*lardo oynadığı evinde "Tout-Paris" ağırlanırdı.
__________________