HAYVAN MANYETİZMASI-ANIMAL MAGNETISM
İnsanlığın psikolojik tarihinde, ruhsal hastalıkların kotu ruhlar ve cinler tara*fından yaratıldığı, dolayısıyla bunların egzorsizm (exorcism) ile tedavi edildiği donemlerden Dinamik Psikoterapi'ye geciş hic de kolay olmamıştır.
Dinamik Psikiyatri'nin başlangıcı, 1775 yılında bir hekim olan Mesmer ile hastalık yapan ruhları cıkartıcı (exorcist) arasında bir yuz yuze gelme ile başla*mıştır denilebilir. O yıl, yuzlerce fakir-zengin, asil-koylu vatandaş, aralarında bir suru hasta, Wurtternberg Eyaletinin kucuk Elhvangen kentine, zamanın en unlu şifacılarından biri olan Peder Johann Joseph Gassner'i gormeye gelmişti. Gassner orada, he tur kilise mensubu ve doktorların huzurunda, ruhsal dualarla (exorcism) bircok hastaları şifaya kavuşturdu.. Pederin sozleri ve hareketleri ke*lime be kelime saptanmış, şahitler tarafından imzalanmış ve noterlikce onaylanmışlardır. O cubbesini giyip koltuğuna oturduğunda ve hasta onun onunde diz coktuğunde, olmayacak mucizeler yaratırdı.
Abbe Bourgeois şu notları yazıyor:
"İlk grup hastalar, epileptik nobetleri nedeniyle kiliselerinden ayrılmak zo*runda kalmış iki rahibe idiler. Gassner onlardan birincisinden onunde diz cok*mesini istedi; ismini, hastalığının turunu ve kendisine ne emrederlerse yapacağı*na rıza gosterip gostermeyeceğini sordu. "Evet" cevabını alınca, Gassner latince konuşmaya başladı: ".. Eğer bu hastalıkta 'doğa otesinde' (preternature) bir nite*lik varsa, Hazreti İsa namına, onun kendini gostermesini emrediyorum.." Hasta derhal konvulziyon'lar sergilemeye başladı. Peder ondan sonra hastaya uzuntu, saflık, titizlik, hiddet ve hatta olumun dış gostergelerini aksetmesini emretti. Hasta, tum bunları yerine getirdi. Gassner ilave etti: "Eğer bir şeytan bunu aynen boyle yapmaya şartlanmışsa, bunları ortadan yok etmek cok kolay olacaktır.." diye telkinde bulundu. İkinci rahibeyi de aynı şekilde tedavi etti ve ona sordu: "hic ağrı duydun mu?", "hemen hemen hicbir şey", dedi oteki. Sonra Gassner, ileri derecede melankolik olan yaşlı bir hastayı da, onun melankolisini de ortaya dokerekten tedavi etti.."
Peder Gassner (1727-1779), Batı Avusturyanın dağlık Vorarlberg Eyaletinin Bruz koyunde dunyaya geldi. 1750'de papaz oldu. 1758'den itibaren İsvicre'nin Klosterle yoresinde rahiplik yaparken kendisi şiddetli başağrılarından ve başdon-melerinden ıstırap cekmeye başladı. İcindeki şeytanın bu oyunu ona oynadığına inanarak, kilisede halkı toplumsal dua ve gunah cıkarmaya davet etti. Kısa za*manda kendi problemleri ortadan kalkınca, yavaş yavaş, 'erzorsizm' yoluyla, başkalarının problemlerini cozmeye başladı. 1774'de Countess Maria Bernardine von Wolfegg'i tedavisi, onu şohretinin doruğuna cıkardı.

Ona gore iki grup hastalıklar mevcuttu; birincisi "doğal" (natural) olanlar. Bunların tedavisi doktorlara aitti. İkinci grup ise "Doğa-otesi" (preternatural) idi ve uc alt-gruba bolunuyordu:
'circumsessio' (şeytan tarafından nedenlenen ve doğal bir hastalığı taklit
eden tip),
(2) 'obsessio' (buyu'nun etkisiyle oluşan tip) ve
(3) 'possessio' (acık şeytani iyelik, sahip olma)
Bu sonuncusu en fazla goruleni idi. Her vak'ada Gassner ilk kez hastanın Hz. İsa'ya olan inancının, onun hastalığının tedavisinde en onemli faktor olduğunu-soyler ve "deneme ergorsizmi" (exorcismus probativus) uygulanması icn izin is*terdi. Ondan sonra şeytanı, hastalığın arazlarını sergilemeye davet ederdi. Eğer semptomlar ortaya cıkarsa, onlar tedavi edilmiş sayılırdı. Eğer hicbir semptom ortaya cıkmazsa, Gassner o hastaları 'organik' tedavi icin hekime havale ederdi.
Goruluyor ki Gassner, hem ortodoks katolik kilisesi ve hem de hekimlik acı*sından durust, hilesiz ve hurmete değer bir odev yapıyordu. Mamafih, bu du*rustluğe uluslararası epidemik bir şekilde yayılan unune karşın, Gassner'e karşı cidi bir direnc başlamıştı. Neden?
O zamanlar, yani 1775 Avrupa'sının politik yapısına bakarsak, derebeylik milliyetciliğine doğru bir gelişim goruruz. İngiltere ve Fransa gibi zaten birleş*miş devletlerin dışında Almanya, buyukluklri birbirinden farklı 300 prensliğin birarada tutunmaya calıştığı bir imparatorluk halinde idi. Avrupa Kıt'asmın co*ğu, Avusturya İmparatorluğunun kontrolu altında idi. Viyana, birinci sınıf bir bi*lim ve kultur merkezi olarak tanındığı gibi, hukuk sisteminin de beşiği idi. Ataik bir sosyal klas sınırları belirlenmiş ve gayet net olarak mevcuttu: asiller, burjuva, koylu ve ciftciler.
O zamanlar Avrupa yeni bir felsefe sisteminin kasırgasına tutulmuştu: Aydın*lanma (Enlightenment). Bunda esas akıl ve muhakemenin (reason; Kant'ın Ver-nunjt) cehalet, korukorune geleneklere bağlılık ve batıl şeylere inancın (supersti-tlon) uzerine bir zafer kazanıp, evrensel bir mutluluğa yonelmekti. Batı Avrupa bunu bırakmıştı. Nitekim Fransız ve Amerikan İhtilallerinin oluşumunda bu fel*sefi akımın rolu buyuktur. Avrupanm diğer ulkelerinde bu "akılcılık" felsefesi ile toplumları idare eden grupların usancları arası bir "aydınlanmış muhafaza*karlık" (Enlightened depotism) goruşu hakimdi. Avusturya'nın Maria Theresa'sı, Prusya'nın 2. Frederick'i ve Rusya'nın Great Catherine'i bu ara goruşun tipik temsilcileri idiler. Kilisenin icinde bile bu "aydınlanma", muteber bir konu idi. 'Cadı Avı', 1782'de isvicre'de Glarus'da yakılan Anna Guldi haric, artık sona eri*yordu.
Bu nedenlerle Regensburg'taki Prens Bishop, 1775 Haziranını da Gassner'i de*netleyerek bundan boyle pratiğini yalnızca Kilisenin gondereceği hastalara sınır*lamasını emretti. Bunu izleyen aylarda bircok soruşturma komisyonları kuruldu ve bunlardan birinin başına da genc bir doktor, Dr. Franz Anton Mesmer getiril*di.
Dr. Mesmer, 23 Kasım 1775'de Viyana'ya geldi ve gorkemli seremonilerle, 'animal magnetism' adını verdiği yontemiyle, ergozsizm yerine, bir parmağını dokunduruvermekle epileptik nobetleri geciriverdi. Mesmer, Gassner'in durust bir insan olduğunu, fakat onun bu 'animal magnetism' den haberi olmadığını bil*dirdi. Ne yazık ki Gassner'e ne Mesmer'in gosterilerine katılma ve de ne ona ve*ya mahkemeye resmi bir rapor vermesine izin verilmedi. Kıraliyet Mahkemesi Bişopluğa Gassner'in gorevinden uzaklaştırılması teklifind» bulundu ve sonuc olarak da Peder, Pondorf adlı kucuk bir kente gonderildi. Roma'da da Papa 6. Pi-us, Gassner'in faaliyetlerinin incelenmesini emretti. Sonunda Papa 'egzorsizm'in halen kilisenin mubah işlevselliklerinden biri olduğunu kabulle bunun Katoli-sizm'in sıkı ve değişmez kuralları gereğince uygulanmasını koşulladı.
O zamanlar Dr. Mesmer 43 yaşında, uzun boylu, yakışıklı bir adam olup, gec*mişteki şohretiyle Fransız Sosyetesinin icinde kolaylıkla yerini buldu. Alman ak*sanı ozellikle cekici geldi. İlk partneri cerrah Le Roux'dan cabucak ayrıldıktan sonra, Creteil'deki ozel evinde, sonradan da 'Place Vendome'daki ozel koşkunde "manyetizma"sını pratiğe başladı. Şohreti kısa zamanda etrafa yayıldı ve "Baqu-et" adım verdiği aletle, kollektif bir tedavi yontemi uygulamaya başladı.
1779 yılında, Mesmer'in 27 noktaya genişlettiği tedavi yontemi, dort ilkede incelenebilir:
(1) Narin, fiziksel bir 'sıvı', tum evreni doldurmakta ve insanoğlu ile dunya ve insan ile insan arasında iletişimci bir rol oynamaktadır.
(2) Hastalık, bu 'sıvı'nın insan vucudunda 'eşitsiz' olarak dağılımından oluş*maktadır. Şifa, bu dengenin yeniden duzenlenmesi ile elde edilir.
(3) Bazı teknik yontemler ile bu sıvı, diğer insanlara da yonlendirilebilir ve onlarda da depo edilebilir.
(4) Aynı ilkelere dayanarak, hastalarda ve şifa bulmuş hastalarda Kriz'ler oluşturabilir.
Mesmer'in doktrin diye adlandırdığı ilkelerini kolaylıkla analiz edebiliriz.
İlkelerden ilki, FrÂulein Oesterlin'i tedavi ederken keşfettiği "animal magne*tism" adını verdiği esrarlı sıvıdır. Mesmer, hastalarına yaklaşınca, semptomların nasıl belirdiğine ve o insanın kanının bir yonden diğer yone nasıl istikamet de*ğiştirdiğine işaret etmişti. Ona gore her insan bu "cekicilik" (animal manyetizm) yeteneğine sahiptir. Gassner'in yeteneği bu hususta ondan yuksekti. Bu, hastalar*da daha azdır, sağlıklı kimselerde daha fazla. (Bu, Polinezyalıların "mana" dedik*leri ve evrensel olduğuna inandıkları, kişiliğe has olmayan insanlarda veya nesneler*de depo edilebilen ve yalnız nesnel etkilerle ortaya cıkarılabilen enerji kavramı ile kıyaslanabilir)
Doktrin'in ikinci elemanı ise bu "cekiciliğin" yapı ve işleyiş şeklini acıkla*maktı. 'Enlightenment'ın bir proteje'si olan Mesmer, "mistik" bir kuramdan cok "mantıki" bir cevap arıyordu. Diğer yandan, Psikoloji henuz bir bilim olarak doğmadığı icin, Nevvton'un genel yercekimi veya elektrik akımı gibi fiziksel bir kavram yonunde duşunmek zorunda idi. Mesmer Tıp'da tez yaparken, tum ev*rende mevcut bir sıvının bulunduğunu iddia etmişti (gravitato universalis). Bu olay; guneş, arz ve planet'lerin insan vucudu uzerine olan etkilerini de acıklar. Mesmer bu 'sıvı'yı sonraları "genel etken" (general agent) olarak adlandırdı. Bu 'etken', etkinliğini değişik yollarda gosterebiliyordu: mıknatıs, elektrik ve 'ani*mal magnetism'. Bu fiziksel bolum, Mesmer'in doktrin'inin en zayıf kısmıdır.

Mesmer'in ucuncu oğesi, o zamanlar elektrik alanındaki yeni buluşlara ana-log olarak kullandığı terimlerdir. Mesmer "sıvı"sının 'kutupları', 'akımı', 'deşarjı', 'ileticileri', 'izolatorleri' ve 'akumulatorleri' olduğuna inanmıştı. "Baquet" adını verdiği aygıt, bu sıvıyı konsantre edebiliyordu. Ek olarak, birbirlerini notralize edebilen 'negatif ve 'pozitif sıvıların varlığını iddia etmişti ki onun takipcileri buna inanmamışlardı.
Dortin'in dorduncu elemanı, Gassner'in pratiğinden odunc alınmış 'kriz'ler idi. Gassner bu krizlerin hastaya şeytan tarafından sahip cıkıldığının (possessi-on) bir kanıtı olduğuna inandığı gibi, 'egzorsizm' icin de ilk adım olarak kabul ederdi. Mesmer'e gore kriz, hastalığın yapay olarak oluşturulmuş bir gostergesi*dir; şifaya ancak bu yolla gidilebilir. Krizler de ozeldir, orneğin astımlı bir hasta ancak bir astım krizi ve epileptik bir hasta yalnızca bir epilepsi kriz'i gecirebilir. Mesmer, epilepsi sergileyen cok sevdiği bir hastasının vucudunun alt kısmına bir mıknatıs (magnet) koydu. Bunların hemen ardından hasta, esrarlı bir sıvının vucudundan aşağı akımını hissetti ve sonucunda da birkac saat suren bir şifa buldu. Aylarca suren bir tedaviden sonra onu tamamen iyi etti ve uvey oğlu ile de evlendirerek onu anne ve zengin bir ev hanımı yaptı.
Mamafih ilk duşkırıklığı kadının bir astronomist olan babası Hell'den geldi: o, manyetleri ilk kez kendisinin icat ettiğini ileri surdu. Mesmer'in bircok arka*daşları da onun buluşunu onaylayıp ona sırtlarını donduler.
1775 Haziranında başka bir olay, "Baron Horeczky de Horka" isimli bir Ma*car asili onu Rohovv-Slovakya'daki şatosuna davet etti. Baron, sinirsel spazmlardan ıstırap cekmekte idi ve Viyana'nın bircok meşhur doktorları hicbir şey yapamamışlardı. Mesmer orada iki hafta kaldı. Baron'un ozel oğretmeni ve dil ceviricisi Seyfert'in gozleminde tedaviye başlandı. Onun ozel notlarından şunları oğreniyoruz:
"..Mesmer'in gelişinden az sonra hemen tum şato sakinleri ona yaklaştıkların*da, vucutlarında ağrı veya tuhaf hisler duymaya başladılar. Şupheci Seyfert'in kendisi bile, Mesmer muzik caldığında uykulu hissetmişi. Şarkı soyleyen bir ka*dın, Mesmer elini deydirdiğinde, sesini kaybetmişti. Bir salonda hep beraber otu*ranların direk veya endirek olarak kendini gormemelerine karşın, Mesmer diğer bir odadan onlara bir aynaya yansıtılmış imajlarını işaretleyebiliyordu.. Başka bir zaman, iki muzisyen 'boru' (horn) calarlarken, diğer bir odadaki bir grup insan, onları gormediği halde Mesmer elini borulardan birinin ustunde koyduğu za*man, birtakım semptomlar gostermeye başladı; Mesmer elini cekince de semp*tomlar kayboldu.
".. Mesmer, Baron'un iki krizinin geleceğini onceden soyledi ve iki şiddetli kriz geldi. Fakat Baron, bu tedavi şeklini pek carpıcı ve dramatik bulduğundan devam etmek istemedi. Bununla beraber, Mesmer ayrılırken, altı hafta evvel işit*me duyusunu kaybetmiş bir koylunun bu melekesini geri getirerek hunerini ka*nıtladı."
Viyana Tıp Dunyası, bu yeni gelişime mesafeli ve hatta karşı idi. Mesmer'in Maria-Theresia Pradis adlı on sekiz yaşında kor bir kızın tedavisinde aldığı rol de buyuk gurultuler kopardı. Şoyle ki:
Genc kız uc bucuk yaşmdanberi gormuyordu ve kendini muzisyen olarak ye*tiştiriyordu. Gorme yeteneği, ancak kendi kendine yolunu bulabilecek kadar az idi ve ona, Viyana'nın en unlu hekimleri tarafından en az uc yuz elektrik (stimu-lasyon) tedavisi yapılmıştı. Mesmer araya girdi, kıza uyguladığı bir seri 'manye*tik' tedaviden sonra genc kız gorduğunu iddia etti; hatta ilk gorduğu 'mesmer'in kendisi ve gozlerini rahatsız edecek kadar uzun ve buyuk insan burnu' idi. He*kimler Kurulu bunun doğru olmadığını iddia etti. Mesmer ile aile arasında cıkan bir catışmadan sonra genc kız gorme yeteneğini tamamen kaybetti ve hayatının sonuna dek Âm bir muzisyen olarak yaşadı.
1777 sonlarına doğru Mesmer Viyana'yı terketti. Bir soylenti, onun gitmeye zorlandığıdır. Onun, genc bir hastasına tutulduğu rivayet edilir. Eşi onunla bir*likte gitmedi ve ondan oyle bir daha biraraya gelmediler. Gercek belki Mes*mer'in hassas ve daha yerleşmemiş kişilik karakterinde gizlidir. Mesmer, kendi soyleyişine gore, "gerceği bulmak" hususunda umutuzluğa, hatta bir depresyona duşmuştu. Mesmer, aylarca ormanlarda dolaştı, ağaclarla konuştu ve uc ay, hic*bir sozcuk kullanmaksızm duşunmeye gayret etti. Sonra birdenbire, 1778 Şuba*tında, Mesmer yeni bir ivme ve enerji ile dolu, Paris'e dondu.
Mesmer'in Paris'te bulduğu atmosfer, onun Viyana'da bıraktığından cok farklı idi. Avusturya İmparatorluğu, enerjetik bir hukumet ile idare edilen duzenli bir "Polis Devleti" idi. Viyana'dan kultur bakımından hic de geri kalmayan Paris, daha gevşek bir idare altındaydı. Kral zayıf, Kralice işvebaz ve genel ekonomik durum kritik idi. Cok miktarda para kumar ve sonucu belirsiz işlere yatırılmıştı. "Enlightenment", radikal ve dine karşı eyilimler yayılıyordu. Asiller, klasik gele*neklerine bağlılık gosterirlerken filantropi'ye doğru bir eyilim sergiliyorlardı. Asıl problem, halka bir hizmet verme kaygısının olmayışı idi. Bu arada, ingiltere ile olan savaşta Kanada ve Hindistan kaybedilmiş ve halk merak icinde Amerika*nın Bağımsızlık Savaşını izlemeye başlamıştı. Fransa'da, ozellikle Paris'te genel bir psişik bunalım olup halk bir kriz'den diğerine koşuyordu.
O aralarda, onceden bahsettiğimiz Peder Gassner Pondorf, 4 Nisan 1779'da, pek de ileri olmayan bir yaşta (52), olası duşkırıklığmdan oldu. Mezartaşı, la tin*ce uzun bir ovgu ve zamanının en meşhur egzorsisti olarak tanımlayan bir yazı taşır. "Enlightenment" periyodunda gelmesi onun icin bir talihsizlik idi. Bu da kanıtlıyor ki, 'hastayı tedavi etmek' yalnız başına yeterli gelmiyor, tedavi yon*temlerinin o toplum tarafından da kabulu gerekiyor. İkinci talihsizliği de, Mes*mer ile hemzaman oluşu idi.
__________________