Karma fikrini, Doğu'ya ozgu bir kavram olarak ele almak cok yanlış olur. Karma, her birimizin kendi eylemlerimizden sorumlu olmasını sağlayan ve bizi, bu eylemlerin ardından gelen sonucları kabul etmek zorunda kalacağımız bir konuma getiren yasadır. Buna, kişinin kendi sorumluluğu yasası diyebiliriz. Reenkarnasyon kuramıyla birleşik olduğu gerceği bunu gecersiz kılmaz, cunku bunun tamamen şimdiki enkarnasyonumuzda iş başında olduğunu gorebiliriz.

Karmanın gercek anlamı "yapmak"tır, uygulamadaki anlamı ise, basit bir şekilde bir kişinin karmasının, onun kendi yaptığı işler olduğudur. Karma terimi, ozgun ifadesinde zihinsel eylemleri icerir buna gore; kendimizi, şu an ne isek, kendi eylemlerimizle yapmışızdır.

Karma, Evren Zihninin, uymayı gercekleştirme, dengeyi yenileme ve telafi etmeye yarayan bir denge ortaya cıkarma gucudur. Sonuc olarak, herhangi bir şekilde, herhangi bir yerde ve zamanda yaptığımız bir şey, eninde sonunda bize geri donecektir. Yapılan hicbir iş boşa gitmez; er gec yapan kişiye değiştirilemez bir bicimde geri donecek olan meyveyi taşıyacaktır. Karma, kendi kendine işleyen bir guctur. Hic kimse, insan ya da insanustu, bunu işletmek zorunda değildir.

Bu oğreti, bizi uyuşuk kaderciler haline getirmez, cunku kendini beğenmiş bireyciler olarak şişinmemize izin vermez. Berbat bir zayıflık konusunda bir ozur de sunmaz, ya da yanılsatıcı bir gucu desteklemez. Bize gercekten olanaklarımız konusunda dengeli bir bakış, guclerimiz konusunda mantıklı bir bakış esinler.

Materyalistler, evreni, kaderimiz, duşuncelerimiz ve eylemlerimizin tumuyle fiziksel cevremiz tarafından belirlendiği engin bir hapishane biciminde berbat bir tablo olarak resmederler. Doğulular arasındaki bilgisizler, tanrısal onceden belirlenmişliğin mahkumları, aciz bir şekilde, bir aşağı bir yukarı adımladığımız kilitli bir dunyada yaşar.

Karma, bu iki kasvetli savı da curutur; kendimizi ve cevremizi bicimlendirme konusunda bize yeterli ozgurluğu verir. Kendi gelişimimizle, cevremizi etkiler ya da zenginleştiririz, Doğa'ya yardımcı olur ya da onu engelleriz, aynı zamanda bunun tersi de doğrudur. Karma kaderimizin kapısı onunde zavallı dilenciler gibi beklemek zorunda olduğumuzu soylemez. Gecmiş ozgur irademiz, şimdiki kaderimizin kaynağı olacaktır, tıpkı şimdiki ozgur irademizin, gelecekteki kaderimizin kaynağı olacağı gibi.

Sonuc olarak, en guclu faktor, ozgur irademizdir. Bu nedenle, belirsiz bir kadercilik ya da aşırı guvene yer yoktur. Hicbirimiz sucu başka bir şeye ya da başka bir kişiye yukleyerek, dış cevreyi ve kendi icsel goruş acımızı bicimlendirme konusundaki kişisel sorumluluğumuzdan kacamayız.

Engellerle mucadele eden herkes usta besteci Beethoven'ın elinden, bir kadeh ilham şarabı icmelidir. Muziğin buyulu nağmelerini işitmeye cabalayan Beethoven, tamamen sağırdı. Yaşamı tumuyle başkaları icin melodik kompozisyonlara adanmış olan Beethoven, bir gun kendi kompozisyonlarını işitemez hale gelmişti. Bu onu hayal kırıklığına uğrattı, ama cesaretini kıramadı. Bu sorunla sağlam bir yurekle yuzleştikten sonra, "Kader ile boğuşacağım; beni asla alaşağı edemeyecek!" dedi. Calışmalarına devam etti ve dunyaya daha muhteşem, daha gorkemli şeyler verdi, cunku acısı icinde oğrendiği şeyi, şarkılarda oğretti.

Karma, biri genel biri de ozel olan iki katlı bir yasadır. İlki mutlaktır, evrendeki her şeye de uygulanabilir, cunku basit bir şekilde, her ayrı varlığın, kendi surekliliğinin yasasıdır. İster bir gezegen olsun, ister bir protoplazma, onceki varoluşunun ozelliklerini aktarmak, bu yuzden de sonucu, nedene ayarlamak zorundadır. İkincisi ise mevcut durumdur, yalnızca kendiliğinin şuuruna varan, boylelikle eylemlerinin başlangıcını beşeri varlıklarla sınırlayan bireyler icin gecerlidir. Bu, bireyi duşuncelerden ve kendi duşuncelerinden doğan eylemlerden sorumlu kılar.

Evren, yerkurenin eksenleri uzerinde ya da gezegenlerin guneşin cevresinde donmesinde olduğu gibi, bir tur dengeleyici duzen olmasaydı var olamazdı. Bir parca duşunmek, insanların kendi aralarında ve Dunya Zihni [Tanrı] ile ilişkilerinde de aynı ilkeyi gosterecektir. Bu ilke, burada kendini karma olarak ortaya koyuyor.

Karmayı evrensel gucten ayırmak ve ayrı bir guc olarak ele almak hata olacaktır. Bu hata, kozmosun kendini gostermesinde karmanın rolunu anlamadaki gucluğu acıklamaktadır. Karmayı, Tanrı'nın bir yonu ve Tanrı'dan ayrılamaz bir şey ya da Tanrı'nın varlığının kendini gosterme bicimlerinden biri olarak ele alın.

Benliğin dışında, insafsızca aciz teslimiyetimiz icin emirlerini buyuran bir guc olduğuna inanılırsa karmanın asıl doğası kavranamaz. Tersine, tum dunyanın zihinsel olduğu gerceği nedeniyle, o da, her şeyde ve herkeste işleyen bir guctur. Bu, başımıza gelen şeylerin, en icteki varlığımızın gizli iradesiyle gercekleştiğine dair acık bir anlam ortaya cıkarır. Bu acıdan bakıldığında, belki katlanmak zorunda olduğumuz acılar mutlak anlamda birer kotuluk değil, yalnızca o an icin kotuluktur ve kor bir dışsal ve insafsız kuvvet olarak gozuken şey, gercekte bilincli, icsel ve arındırıcı bir kuvvettir.

"Karma" sozcuğunun doğru anlamı, beden, konuşma ve zihin aracılığıyla yapılan iradeli eylemdir. Bu eylemin sonuclarını, ozellikle yeniden doğmayı ortaya cıkaran ya da bunu etkileyenleri icermez. Boyle bir dahil etme populer kavramlara girmiştir, ama soz konusu terimin aslından uzak bir kullanımını gostermektedir. Karma, sonuc değil, iradeyle yola cıkan sebeptir. Bu nedenle "Karşılık Yasası" terimi, tatmin edici değildir ve daha iyi bir terime ihtiyac vardır.

Karşılık yasası terimini, yansıma yasası olarak yeniden adlandırmak belki de daha iyi olacaktır. Cunku yapılan iş, sanki muazzam kozmik bir ayna tarafından, her eylemin, bu eylemi yapan kişiye geri yansıtılması, her duşuncenin, kaynağına geri yansıtılmasıdır. Belki de karşılık fikri oldukca guclu, saklı bir ahlaksal anlam iceriyor, bu yuzden de "karma" sozcuğunun doğru karşılığı olma konusunda son derece dar bir anlam taşımaktadır.

Sonuclar yasası, asıl olarak etik bir yasa değildir: Etik bir yanı olduğunu soylemek, daha uygun olabilir.

Bir karma "yasa"sından soz etmek yanlıştır ve bilimsel değildir. Karma, uyulacak ya da uyulmayacak bir yasa değildir, yanlış yapan kişilere yonelik bir ceza kanunu da değildir. O sadece, kacınılamaz sonuclarla ilgili bir ilkedir.

Karma, insanın davranış alanında karakterden ne fazla ne de eksiktir. Gercekten de ihtiyacımız kadar ozgur iradeye sahibiz. Farkına varamayacak kadar kor olduğumuz icin sunulan fırsatlardan yararlanamazsak, hata bizdedir. Başlangıcta ve yuzeysel olarak yararlı olan, ama mutlak olarak ve derinlemesine bakıldığında kendi cıkarımıza ters duşen bir eyleme girişirsek ve bu eylem de bizi arka arkaya başka istenmeyen eylemlerden oluşan tum bir diziye kendi sırasında ulaştırırsa, karmanın acımasızlığına değil, kendi akılsızlığımıza ağlamalıyız.

Bir alışkanlık olarak kendine acıyıp duranlar karmada kullanışlı bir gunah kecisi bulabilirler, ama gercek insanlığın zihinsel niteliklerinin ve etik standartların, kaderimizi onceden kararlaştıran gizli faktorler olduğudur.

Karma, zihnimizi koreltmesi ya da ellerimizi felc etmesi gereken bir fikir değildir. Karma, uluslarda ve bireylerde etik bir sorumluluk duygusu uyandırarak, onları gecmiş hatalardan kaynaklanan yaraları gonullu olarak iyileştirmeye ikna eden pozitif bir değere ve duzeltici bir etkiye sahiptir.

Gecmiş yuzyılların etiği, belki de var olan bir Tanrı'nın belirsiz korkuları uzerine kurulmuştu; icinde bulunduğumuz yuzyılın etiği ise, tumuyle var olmayan bir Tanrı'ya karşı tam bir kayıtsızlık uzerine kurulu. İlki, davranışta bazı sınırlamalara yol actı, ikincisinin yol actığı şey ise hic. Geleceğin etiği, karma gucunun rasyonel anlayışı ve kişisel sorumluluk yasası uzerine kurulacaktır; bu da, davranışta doğru bir sınırlamaya yol acacaktır. Cunku, yaşamın cevresel kısıtlamalarını, cabalanmamış hazları ve kacınılmaz sıkıntıları duşunduğumuzde, yavaşca karmanın gucuyle ilgili bir algıya varırız.

Karmada cağdaş tarihimizin bircok sorunuyla ilgili bir anahtar buluruz. Karma, şimdiki kısmetimizin kozasını, buyuk olcude gecmiş dunyevi yaşamlar ve şimdiki yeniden bedenlenişimiz suresince kendimizin orduğu duşunceler ve eylemlerle hazırlamış olduğumuz konusunda bizi uyaran bir doktrindir. Ve bu doktrin tek tek bireylerin tarihine olduğu kadar tum insanların tarihine de uygulanabilir durumdadır.

Bunun doğal sonucu, karakterlerimiz ve zihinlerimizin, cağlar boyunca zahmet ve sıkıntı icinde olduğudur; bazıları sacları ağarmış bir gecmişin engin tecrubesiyle yaşlıdır, ama pek coğu genc, akılsız ve terbiye olmamıştır. Verdiği ders kimsenin kaderinin ve bireysel anlamda talihin değişen gelgitlerinin anlamsız olmadığıdır. Tersine, felsefi duşuncelere davetiye cıkarırlar, bu şekilde ihmal edilmiş gorevler ya da olumlu yanlış yapmaların nasıl olup da sıkıntılarımızın gizli koku olduklarını anlayabiliriz.

Karma ilkesini doğru olarak anlayanlar, onu dışsal, bağımsız bir kader olarak yanlış anlamayan ve aslen eylemlerimizle harekete gecirilen bir kuvvet olarak gorenler aynı zamanda insan yaşamında acı cekmenin oynadığı anlamlı rolu de anlarlar. Hak edilmiş ceza aslında ham bir eğitim bicimidir. Duşunceli kişiler kendi kederlerinden dersler cıkarır ve aynı gunah ya da aynı hatayı ikinci kez işlememeye karar verirler.

İnsan iradesi tarafından yapılmış olan karma insani değişikliklere tabidir. Daha yuksek bir gucun buyurduğu kader ise buna tabi değildir. Genel anlamda olum gerceği kaderle ilgili bir ornektir, bu anlamda şair James Shirley'nin dizesi doğrudur: "Kadere karşı hicbir zırh yoktur." Ancak ozel anlamda olum gerceği, zamanı ve bicimi, değiştirilebilir.

Yaşamın gidişatının onceden kararlaştırıldığı doğru olsa, bu mutlaka yaşamın keyfi bir şekilde onceden kararlaştırıldığı anlamına gelmek zorunda değildir. Hayır, karakterinizin iyi ve kotu nitelikleri, kapasitelerinizin gelişmesi ya da gelişmemesi ve tesadufen ya da bir nedene bağlı o olarak alınan kararlar yaşamınızın gercek belirleyenleridir. Davranış ve sonuc, duşunce ve cevre, karakter ve alın yazısı arasında kacınılmaz bir denklem vardır. İşte, karma budur; yaratıcı eşitlik yasası.

İmgeleme surecleri sonsuzdur, ardı arkası kesilmez. Zihnin, kendi dinamik karakteri nedeniyle bir fikrin bir başka fikre yol acması gerektiği, zihnin doğasında var olan bir şeydir. Karma, işte bu ikisini bağlayan yasadır.

Karmanın iki katlı bir karakteri vardır. İnsan aklının tasarlayabileceği hicbir şeyin değiştiremeyeceği bir turu ve bir de, karşı duşunceler ve karşı eylemlerle ya da tovbe ve dua ile değiştirebileceğimiz bir turu bulunmaktadır. Kotu karma, kurnazlıkla değiştirilebilse bile ahlaksal tovbe olmaksızın ortadan kaldırılamaz.

Karmanın ozgun anlamıyla, zamanın akışı icinde buna verilmiş olan anlam arasında, buyuk ve acık bir faktor vardır... Karma doğumdan onceki gebe kalma anından olumden sonraki oluyu yakma anına kadar insanların yaşamını tamamen onceden kararlaştırdığı ve bicimlendirdiği anlamına gelmeye başlamıştır, oysa ozgun anlamı sadece kişinin alışılmış duşunce ve eylemlerinin sonuclarından kurtulamayacağıdır.

Yaşamdaki başarıların ya da başarısızlıkların buyuk olcude kendi elimizde olduğu, hoşnutluk ya da kederin kacınılmaz bicimde erdem ya da yanlış yapmanın ayak izlerini takip ettiği anlamına gelir.

Yetenek ya da hırs, fırsat ya da soyacekim, kişiyi zenginliğe ulaştıran şey her ne ise bu, bizzat o kişinin karmasının urunudur.

Şimdi, bize gecmişten gelir, gelecek de, şimdide oluşturulmaktadır. Bunların ucu de birbirine bağlıdır... İnsan yaşamının daha yuce bir guce tabi olduğu; her birimizin, eylemlerimizden daha yuce bir yasaya, karşı sorumlu olduğumuz ve yapılan hataların cezalarından ya da doğruluğun odulunden kacamayacağımız fikri, insan kulturunde bulunan en eski fikirlerden biridir.

Eski Roma'nın Stoacıları bu fikre sahipti ve buna Kader demişlerdi. Eski Yunan'ın Eflatuncuları da bu fikre sahipti ve buna Alın Yazısı adını vermişlerdi. Hintlilerde de, genellikle Budistler ve Hindularda da bu fikir vardı, hala da vardır ve adına Karma denir.

Dunya Fikrinin ifşası, dinsel mistiklerin karşısına cıktığında, buna yalnızca "Tanrı'nın İradesi" diyebileceklerdir. Yunanlıların karşısına cıktığında, bunu "Gereklilik" olarak adlandırmışlardır. Hintliler ise buna "Karma" demiştir. Bunun yankıları bilimsel duşunurler tarafından işitildiğinde ise bu duşunurler buna "Doğanın yasaları" demiştir.

Gorebilecek gozu olan bir kişi evrenin kendisinin akıl iceren ve anlaşılabilir bir duzen icinde olduğunu acığa vurduğunu gorebilir. Keyfi kapris, zamanın bir yerinde dunyayı yaratmadı. O zamandan beri de, kor bir duzensizlik hukum surmemiştir. Bu evrensel varoluşta, gercek anlam vardır, katı bir yasa vardır, hakiki bir tutarlılık vardır, taştan ciceğe, canavardan insana, butunleşmenin daha yuksek duzeylerine doğru bir hareket vardır.

Bu anlaşıldığında, karmanın yalnızca aktarılan eski etkilerin ya da kendini yeniden oluşturmanın veya ahlaksal cezalandırıcı adaletin bir yasası değil, aynı zamanda, cok daha buyuk bir şey olduğu da anlaşılabilir. Bireysel anlamda işleyişi, evrensel işleyişe ayarlama eğilimi gosteren ebedi ve ezeli bir yasa vardır. Bir butun olarak kendi butunleyici dengesiyle evrenin sayısız birimini uyum icinde tutacak bicimde evren icin calışır.

Ceza, kucuk bir ortak merkezli dairenin daha buyuk olan başka bir dairenin icine duşmesi gibi, sadece bu etkinliğin icine duşer. Her bireyin varoluşunun sonucları, her kişinin duşunce ve eyleminin kalıtımı kontrol edilmek durumundadır, bu şekilde bunlar sonunda kozmosun kendisinin o daha buyuk duzenliliğine uyacaktır. Her parca, butune bağlıdır. Bu nedenle her şey, mutlak doğruluğa eğilim gosterir. Aslında evrenin gizli ozunde, bu tur anlamlı bir dengeye sahip olduğunu gormek rahatlatıcı bir durumdur.

Karmanın ezoterik yorumu, tumuyle yalıtılmış bir kişinin, yalnızca bir hayal urunumuz olduğunun, herkesin, yaşamının yerel, ulusal, kıtasal, en sonunda da gezegenlerle ilgili bir boyutun surekli genişleyen donguleriyle, tum insanlığın yaşamıyla birbirine sarıldığının farkına varmak; her duşuncenin, dunyanın baskın zihinsel atmosferinden etkilendiğinin; her eylemin de, insanlığın genel anlamda etkinliğince verilen baskın ve guclu telkininin işbirliğiyle bilincdışı bir şekilde yapıldığının farkına varılmasıdır.

Her birimizin duşunduğu ve yaptığı şeyin sonucları, bir ırmak ayağı gibi toplumun daha buyuk nehrine akar ve orada sayısız diğer kaynaktan gelen sulara katılır. Bu, karmayı, tum bu karşılıklı ilişkilerin sonucu haline getirir, bu nedenle de onu kişisel bir duzeyden kolektif bir duzeye cıkarır. Yani, "ben", diğer tum bireyler tarafından ortaya cıkarılan karmada, bir bireyin payıdır, diğer yandan onların da, benimkinde bir payı vardır.

Bununla birlikte bu "ben"in kendi kişisel gecmiş etkinliğimin sonuclarından en buyuk payı almasında ve insanlığın etkinliğinin geri kalanının sonuclarının en kucuk payı arasında bir fark vardır.

Bu nedenle, ustu kapalı bir şekilde duşunduğumuz şey, her acının hak edilmediği, ama telafi etme niteliğindeki iyi talihin buna dayanarak oyuna katıldığıdır. İnsanlığın karşılıklı olarak birbirine bağlılığı yuzunden kişisel olarak hak etmediğimiz bir acı cekmek zorundaysak, aynı karşılıklı bağlılık nedeniyle genel anlamda iyi karmadan hak edilmemiş yararlar gorebileceğimiz ifadesi de aynı derecede doğru olur.

Bu yuzden karmanın bu kolektif işleyişi, her iki şekilde de kesen iki kenarlı bir kılıca benzer: Bir tarafı acı verici, diğeri ise zevkli. Ezoterik goruş bu doktrinin populer bicimine yeni bir yuz getirirken genel olarak arka planda tutulmuşsa, bunun tek nedeni, insanların ortak anlamda mutluluk ve sağlık icinde yaşamaktan cok, kendi kişisel mutluluk ve sağlık icinde yaşamalarıyla daha cok ilgilenmeleridir...

Başkalarıyla ortak yaşarız, ortak gunah işleriz ve bunun bedelini ortaklaşa odemek zorundayız. Bu son sozdur, belki de arkadaşlarını geride bırakmış olanları yıldırmak, ama geride kalmış olanları cesaretlendirmek. Bu daha geniş bakış acısına gore karma, bizim bir butun olarak toplumla acı cekmemizi ve toplumla sevinmemizi sağlar.

Bu nedenle, kendi mutluluk ve sağlık icinde yaşamamızı, toplumsal anlamda mutluluk ve sağlıktan ayıramayız. İcsel yalıtımdan kurtulmak ve cıkarlarımızı Tumel Yaşam'ınkilere katmak zorundayız. Sınıflar, uluslar ve ırklar arasında kine gerek yoktur, buyuk ya da kucuk olsun, farklı gruplar arasında nefret ve catışmaya gerek yoktur.

Bunların tumu, eninde sonunda karşılıklı olarak birbirine bağlıdır. Ayrılıkları, bireylerin ayrılığı kadar buyuk bir yanılsamadır, ama bu gerceği yalnızca felsefe ve tarih kanıtlar. Bugun hepimizin kendini icinde bulduğu durum, karşılıklı cıkarlarımızdaki bu zorlu mucadeleyi gerektiren gercekliğin kabul edilmesini gerektirir.




__________________