Onun ardından gelenler buraya ‘Hint Adaları’ bildiler ve bu uzun sure boyle kaldı. Bir diğeri olan ‘Kızılderili’ sıfatı ise ilkellerin kendilerini boyadıkları renklerden gelir.
Kuşaklar boyunca onlar bizim gencliğimizin en sevilen kahramanlarıydı ve samimi soylemek gerekirse, icimizden bircoğu, cocukluk anılarında Oturan Boğa ya da Şahin Gozu isimlerinin kendilerine Sezar’ınkinden daha yakın geldiğini itiraf edeceklerdir!..
Ama biz bu renkli ve ozgun insanları, hayal gucunun gerceklikten cok daha buyuk bir pay sahibi olduğu seruven romanlarında,duşsel yapıtlarda ya da anlatırlarda topladık. Hal bu ki bu erdemli insanlar tarih sahnesinde buyuk şanssızlıklara ve acılara şahit olmuşlardır.
Peki bu ilkel topluluklar nereden geliyor ?
Orta Asya’dan yola cıkan bu destansı hikaye, Moğol bozkırlarının dağınık topluluğu,obek obek Sibirya’da yayılıyor, Alaska’ya ulaşıyor ve yavaş yavaş Kuzey Amerika’yı işgal ediyordu…
Bircok tez ve goruş Avrupalıların gelişinden once Kızılderililerin elinde tuttuğu bolgenin masalsı zenginlikte olduğunu ve bulunan yerleşik hayatın ahalisinin sayısı yayıldıkları orana gore cok az olduğunu savunuyor. Buraya ilk yerleşenler ise Cerokiler, Seminoller ve Muşikilerdir.
Fakat varolduğu topraklarda yeterli verimi alamayan Avrupalılar, Kuzey Amerika’yı işgal edip varolan yerlileri zorlayarak puskurtmuşlerdir. Cıkan acınası savaşlara başkaldıran ve kahramanlık yapan kabileler, Avrupalıların hic adil olmayan guc ustunluğu sebebiyle bu toprakları terk etmek zorunda kalmışlar. Kızılderililerin gecimleri icin cok onemli olan bizonlar avrupalı kaşiflerin maddi kazancları uğruna yok edilmiş, el değmemiş ormanlar heba edilmiştir. 1862′de yaklaşık 9,5 milyon bizon varken, hepsini etleri,derileri ve kemikleri icin yok edilmiştir.
Peki Kızılderililerin inancları ve din anlayışları nelerdi ?
Aslında eskiden beri varolan Kızılderilileri duzenli bir bicimde karalamaya calışan insanların tumu, onları her biri manevi acıdan vahşi bir hayvandan farksız,acımasız ilkel insanlar gibi, sadece en basit ve en acımasız icgudulerini doyurmakla meşgul, kısacası, hicbir duşuncesi olmayan varlıklar olarak tanıttılar.
Oysa ki gercek bambaşka. Yerlilerin yaşamında dua ve yakarış kacınılmaz bir odev, kutsal bir borcluluk halini alırdı. Zaten başka turlu duşunulemezdi… Neden derseniz, şoyle acıklayayım; denizci,coban,dağlı,gocebe gibi doğanın gorkemli goruntuleri karşısında yaşayan tum insanlar derindir,inanclıdır.
Cunku once goruntunun gorkemi kendini onların ruhlarına kabul ettirir daha sonra doğanın ıssızlığı ve sessizliği onlara duşunmek icin cok zaman bırakır.
Kabilelerin bircoğu her şeyin yaratıcısı olan ‘Ulu Manitu’ yani Yuce Ruh’a inanırlar. İbadetleri ise gunun her saatinde yağmur altında kayalıklarda, ihtişamıyla kendine ceken şelale onlerinde duşunce yolu ile sozsuz gercekleşiyordu..
Sozum sıra aslında bu da bir tur meditasyon da değil mi sizce de ? Dingin ruhu bedenden ayırıp doğa ile ozdeştirmek. Demek istediğim Tabiat Ana ile dost olan bu uygarlık bircok ulustan daha inanclıdır.
Eğer insan ruhunun yucelmesi maddeden kurtulmak ve bir ustbilince doğru uzanmak uzere harcadığı caba ile olculurse, barbar Kızılderililerin ruhu bircok uygar insanınkinden daha yuce ve daha soyludur…
Gerek inancları gerek savaşcı nitelikleri olsun bircok ulusa ornek olmuş, atasozleri ile gunumuzde dahi hayrete duşuren bircok Kızılderili kabilesi neslini devam ettirememiş tarihi sayfalara gomulmuştur. Bugun ise ABD’de hukumet tarafından resmen tanınan 554 Kızılderili kabilesi vardır.
Bircok goruş ise Kızılderili ile Turklerin aynı genleri taşıdığını, aynı topraklardan geldiğini iddia etmekte. Gerek olsun Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan bir goc, gerek ise DNA yapısındaki uyuşma ve yuz şeklindeki benzerlikler bizi bu duşunceye itiyor.

Kaynak
__________________