Kendi uzunluğuna oranla başlığı uzun sayılabilecek bu yazıda once, genelde insanların “tartışma” bicimini gundeme getirmek istiyorum. Gunluk, siyasal, yazınsal, akademik vb. her turlu tartışmada, ona katılanların amac, niyet ve beklentilerinin cok onemli, yerine gore belirleyici olduğunu soyleyebiliriz. Yaşamımızın başka etkinliklerinde olduğu gibi burada da amac, niyet ve beklentilerimiz belki coğu zaman, en azından tumuyle bilincli olmayabilirler. Ancak her durumda, tartışmaların yonlenmesi, izleyecekleri yol ve sonuclanışında, tartışmacıların varmak istedikleri nokta ya da “hedef “cok onemli olsa gerek. Her turlu tartışmada, amacı gercek anlamda “tartışmak”, aydınlanmak ve aydınlatmak değil gorunuşu kurtarıp “kazanmak” olan “kotu niyetli”, duşunce sınırları dar, yuzeyel/sığ goruşlu kişiler, ileri surulenleri carpıtarak, onlara belirtilmeyen anlamlar yukleyerek, tartışma sınırlarının dışına cıkarak bir “dil ve anlatım savaşı” icine girmektedirler. Karşısındakiler en sağlam bilgileri, en gecerli goruşleri, en tutarlı mantıksal cıkarımları da ortaya koysalar, bu tur kişilerin kendi sozde yontemleriyle “kazanamayacakları” bir tartışma ortamı duşunebilir miyiz?
En başta duşunce, anlayış ve yaklaşım anlamında bilime karşı, daha da ilerisi bu etkinliğe duşman olan insanların, ozellikle evrim kuramı bağlamındaki dayanaksız tartışma bicimlerine ve ileri surdukleri sozde ya da yalancı savlara bakınca, yukardaki nokta kanımca cok acık bir bicimde kendini belli etmektedir. İster ussal yeteneklerinin sınırlılığı, ister dunyayı algılayışlarının carpıklığı, isterse siyasal vb. amaclarına bağlı yalancılıkları ve “sahtecilikleri” olsun, bilim karşıtı bu cevreler değişik durtusel eğilimlerle ve “yalancı bilimsel” dayanaklarla akademik-bilimsel etkinliğin urunlerine karşı cıkmaktadırlar. Bunlar, ozellikle son yıllarda, az sayıdaki başka akademisyenle birlikte canlıların evrimleşme sureci ve bununla ilgili evrim kuramı konusunda aktardığımız bilimsel bilgilere, felsefi ele alışlara, akademik tartışmalara, cok duşuk siyasal “polemikler” duzeyinde karşılık veren kişilerdir. Yıllardan beri, ozellikle Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ozdeşlerinden de beslenerek evrim bağlamında bilim karşıtı etkinlikler gosteren bu insanların acık olarak dile getirdikleri amacları, Darwin kaynaklı evrim kuramının “yanlışlığını” ya da “doğru olmadığını” ortaya koymaktır. (Gercekte bilimsel bir kuramın “doğruluğu” ve/veya “yanlışlığı” değil, “gecerli olup olmaması” soz konusudur; ancak bu konuyu burada tartışamayacağımız acık olmalı.)
Bu bağlamda, belki coğunluğu akademik-bilimsel eğitimleri olmayan, ancak bir bolumu de yuksek eğitimli, hatta universite oğretim uyesi olan “şarlatanlar”ın varlığı gundeme getirilebilir. Kuşkusuz bu, cok yerinde de olurdu. Ancak yerimizin sınırlılığının bu konunun tartışılmasına elvermeyeceği acıktır. Coğu okurun bilebileceği gibi, geniş anlamıyla bilim etkinliğindeki şarlatanlık konusunu değerli felsefecimiz Huseyin Batuhan, akademik, yontemsel, tarihsel vb. yonleriyle cok boyutlu olarak ve ulkemizden ve yurtdışından verdiği orneklerle incelemiştir (1). Yakın zamanlarda, doğrudan adını vermemekle birlikte bu konuyu, ozellikle felsefede, kuramsal fizikte ve siyasal duşuncelerde, bunların arasındaki bağlantıları da cok buyuk bir eleştirel beceriyle kurarak ortaya koyanlar, Amerikalı bir fizikci olan Alan Sokal ve Belcikalı kuramsal fizikci Jean Bricmont olmuştur (bkz. kay. 2). Bildiğimiz gibi evrim karşıtları, demokrasiyi yalnızca kendi demokrasi dışı/karşıtı amacları icin bir arac olarak goren ve siyasal, toplumsal, tarihsel acıdan gericilik sergileyen cevrelerin icinde yer almaktadırlar. Siyasal duzenle ilgili bu tutumlarına cok koşut olarak onlar, bilim etkinliğini ve onun urunlerini de kendi bilim karşıtlıklarına arac olarak kullanmaktadırlar. Bildiğimiz gibi onların bir temel bilim kumesi olarak canlılık bilimlerindeki (biyolojideki) evrimsel duşunme ve acıklama karşıtlığı ve duşmanlığının (ve de şarlatanlıklarının), bilim etkinliğinde ve akademik uğraşlarda başka karşılıkları da vardır. Orneğin yine bu anlamda bir bilim olan gokbilim/yıldızlar bilimindeki (astronomideki) kestirim işlemi, “yıldız falcılığı” (astroloji) denen ve kendisine cok yaygın olarak başvurulan uyduruk uygulamalar icin dolaylı bicimde de olsa sanki bir arac işlevini gormektedir; bu uygulamanın dayandığı “gokyuzu burcları”, “yapılarıyla” bicimleri, oğelerinin birbiriyle ilişkileri duşunulduğunde, gokbilim icin gercekten birer araştırma konusu olabilirler mi? Oğelerini oluşturan yıldızların dunyamızdan gorunen “birliktelikleri”, “bir arada bulunuşları” ya da “bir araya gelmişlikleri” tumuyle rastlantısal olan ve doğal bir dizge (sistem) oluşturmayan bu yapıların, insanın yaşamı ve kişiliğinin oluşması uzerinde var olduğuna inanılan etkileri icin bilimsel olarak kim ne soyleyebilir? Ote yandan, en başta tıp olmak uzere, birer uygulamalı bilim olarak duşunulen sağlık uğraşlarındaki “alternatif” sağlık uygulamalarını, konumuzun gunluk yaşama en cok yansıyan bir ornek kumesi olarak duşunebiliriz.. Kuşkusuz butun bu bilim karşıtı etkinlikler birer iktisadi kazanc ya da para kaynağı olarak da onları yurutenlere yerine gore buyuk yarar sağlamaktadır. Onların kacınılmaz bir boyutu olan “şarlatanlık” konusunu da ayrıca bu acıdan dikkate alabiliriz. (3)
Konumuzla ilgili olarak şunu cok yakından anlayabiliyoruz: Bilim duşmanı siyasal gericinin, istediğini elde etmek uğruna başvurmayacağı yol, girmeyeceği kılık, kullanmayacağı arac neredeyse yok gibidir. Onun en başta istediği ise şudur: akademik anlamda bilimin, bilimsel araştırmaların belki tumuyle dışlandığı bir toplumsal ortamda siyasal gucu kimseyle paylaşmadan elinde tutmak. Diyebiliriz ki son onyıllara gelinceye dek ozellikle temel bilim anlamındaki bilim etkinliğinin yaklaşım, yontem, kavram, urun ve terimlerine, dolayısıyle temelden onun butunune karşı cıkan bilim ve akademik yaşam duşmanı, bu yolla başarılı olamayacağını anlayınca, şimdi etikdışı, daha da ilerisi ahlakdışı bir tutumla bilimin icine girmeye caba gostermektedir. O, “postmodernist” duşunur ve yazarlar gibi, ancak kuşkusuz onlardan cok daha kaba bir bicimde, temelde karşı cıktığı akademik bilim etkinliğinin terimlerini ve anlatımlarını, bilim cevrelerinin bilimsel sınırlar icindeki ic tartışmalarını, anlam bağlamlarından kopararak orneğin evrim kuramının artık reddedildiği biciminde birtakım bilimdışı, gercekdışı, usdışı sonuclara varmakta; gercekte “bilimi bilime karşı” kullanmak gibi bir caba icinde olmaktadır. (Bu acıdan “alternatif” tıbbın tartışılması icin bkz. kay. 4.) Bekleneceği gibi, butun bunları gercekleştirirken yaptığı ileri derecede tutarsız cıkarımların ne bilimsel, ne mantıksal, ne de ussal acıdan tutulacak hic bir yonu yoktur.
Evrim konusunun surecsel-olgusal, akademik-bilimsel, kavramsal-felsefi vb. değişik yonleri/boyutları vardır (5). Kanımca benzeri her durumda olduğu gibi gercekte aralarında yakın bağlantıların bulunmasına karşılık bu yonler/boyutlar, ilgili değişik akademik cevrelerce onları acısından kendi başlarına ele alınabilirler. Her durumda, evrim konusunun surec, kuram, kavram gibi temel yonleri (6) uzerine duşunen ve goruş ureten akademisyenler, aralarındaki bağlantılar dolayısıyle kendi acılarından onun oteki yonlerine de ışık tutabileceklerdir.
Evrim karşıtı bilim duşmanlarının, kuşkusuz bilimde genelde soz konusu olduğu gibi buradaki konumuz acısından da duşunemeyecekleri birtakım temel noktalar vardır. Buradaki bağlamımızda bunlardan şu ikisine değinmek durumundayım. Bir kez, canlı dizgeler (sistemler), bilimselliğin sınırları icinde yapıları, işleyişleri ve kendilerine ozgu nitelikleri, aralarındaki ve bulundukları ortamla ilişkileri acısından duşunulduğunde, gecen yuzyılın ortalarında Claude Bernard’ın ortaya koyduğu gibi, cansız doğadaki olgular gibi nedensellik ve belirleyicilik ilkelerinin ışığında (7) ve ancak onların aracılığıyla incelenebilirler. Bilimsel araştırmalar sırasında olguları incelerken nedensellik ilkesini aşan, (orneğin tanrısal) bir Nicinsellik (Ne İcinsellik), Amacsallık ya da Ereksellik aramamıza hic bir gerek yoktur. Darwin’in evrim kuramını bilimsel felsefenin ışığında inceleyen Hans Reichenbach da, araştırıcının bu alana kavramsal duzeydeki en buyuk katkısının bu olduğunu acıklamaktadır (8). İkinci olarak, ister bilimsel bilgi uretiminde bulunmak isterse bilimsel yaklaşım, kuram, yontem geliştirmek olsun, bilim etkinliğine doğrudan katkı yapmakla, yapılanlara yontembilgisel, felsefi, etik, toplumsal, siyasal vb. acılardan ve “dışardan” bakıp yorumda bulunmak birbirinden farklı etkinliklerdir. Gerek gunumuz biliminin gerekse bilim tarihinin incelenmesi, bilim insanları arasında bu ikinci yonden daha buyuk anlayış ayrılıklarının ve yorum ceşitliliğinin bulunduğunu gostermektedir. Boyle bir ayırımın olabileceğini, olduğunu kavramaya, ne yetişmeleri, ne yetenekleri, ne de bilgileri elverebilecek evrim karşıtı bilim duşmanları, uslarının ermediği, eremediği bilim ve felsefe konularında insanların geleneksel inanc eğilimlerinden yararlanarak yalancı ya da sozde bilimsel duşuncelerini topluma kabul ettirme cabası icindedirler.
Ulkemizde (ve başka ulkelerde) butun bunlar olurken akademik-bilimsel cevrelerimizde ne oluyor? Gorunen o ki bilim insanlarının buyuk coğunluğu bu konuda neredeyse tam bir aymazlık ve edilginlik icindedirler. Ote yandan, bilim kurumlarının sorumlularının da yerine gore “populist” ve “postmodern” bir sorumsuzluk icinde olduklarını goruyoruz. Orneğin, Turkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu’nun cıkardığı Bilim ve Teknik Dergisi’nin, kapak konusu “Evrim Tartışmaları” olan Kasım 2001 sayısındaki bir yazı (s. 44-45), (kuşkusuz İngilizceden cevirisiyle) “Bilincli Tasarım” başlığını taşımaktadır. Ozellikle Amerika Birleşik Devletleri’ndeki “ussallık karşıtı bilim cevrelerinin” bilimdışı tutumlarını, evrim konusunda kendi “bilime karşı bilim” yaklaşımlarına destek yapan “yaratılışcılar” icin bundan daha uygun bir fırsat olabilir mi? Bilim karşıtlığı, ister akademik ister genel olsunlar, bilim dergilerinde de kuşkusuz gundeme getirilebilir. Ancak TUBİTAK’ın dergisinin genel yayın yonetmeni evrim tartışmalarının bulunduğu sayının tanıtma yazısında, “Objektif kanıtlar sunmaları ve pozitivizmin cercevesi icinde kalmaları koşuluyla, birbirine rakip kuramlardan herhangi birinin yanında ya da karşısında yer almamız soz konusu olamaz.” diyor. Bu tumcedeki yanlışlardan hangisini duzelteceksiniz? Bilimde “objektif kanıt”? “Bilincli tasarım” ve “pozitivizm”? Bir nicinsellik orneği olan “bilincli tasarım”ın bilimsel bir kuram oluşturması? Bunun, evrim kuramına “rakip” oluşu? Daha sonraki anlatımlarında, dergi olarak “bir bilgi musluğu” olmak gibi sığ ve “populist” benzetimlere yer veren yayın sorumlusu, “Kimse susuz kalmasın.” (!) diyor.
Bir bilim ve teknik dergisinin yayın sorumlusunun bilim uzerine bu cok “edebi” anlatımları (ve butun bunlara derginin yayın kurulunun ne dediği) bir yana, son olarak derginin bağlı bulunduğu kurum olan TUBİTAK’ın başkanının konuyla ilgili yanıtına (Bilim ve Utopya, Sa. 90: 37, (Aralık) 2001) yer vermek yerinde olabilir: “Yuksek derecede demokratik bir kuruluş olduğumuz icin okurlarımıza ceşitli goruşleri sunuyoruz, onları kendi goruşlerini oluşturmaları icin ozgur bırakıyoruz.” Kendi adıma belirteyim ki konumuzun demokrasi ile ne gibi bir ilişkisinin bulunduğunu ve “yuksek derecede demokratik”liğin nasıl bir tutum olduğunu doğrusu anlayabilmiş değilim. Ancak, us dengem acısından konuyu irdelemeyi burada keserken, boyle bir ilişkiyi kurabilecek “ileri olcude demokratik” okurların olası acıklamalarını bekleyerek yazımı burada noktalıyorum.
__________________
Matematik / Bilim Evrim Kuramı Bağlamında Bilim Karşıtlığı, Carpıtmacılık ve Bilim İnsanının Sorumluluğ
Üniversite Ders Notları0 Mesaj
●56 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Üniversiteler
- Üniversite Ders Notları
- Matematik / Bilim Evrim Kuramı Bağlamında Bilim Karşıtlığı, Carpıtmacılık ve Bilim İnsanının Sorumluluğ