Matematik / Bilim Kimyasal Gubre
Üniversite Ders Notları0 Mesaj
●56 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Üniversiteler
- Üniversite Ders Notları
- Matematik / Bilim Kimyasal Gubre
-
07-09-2019, 15:33:28Kayıtlı Üye
Bununla birlikte XIX. yuzyılın ilk yarısında et ozuyle yaşanabileceğine marnlamıyordu. Gunumuzde bunca bollaşan konsantre corbalar henuz cok enderdi. Temel besin ekmek ve halkın buyuk coğunluğu icin tahıllardı. Ekmek yapımı da gelişmemişti. Makinelerle hamur yoğurma tekniği gittikce yaygınlaşmaktaydı ve fırınlar genellikle odunla ısıtılmakla birlikte komur de kullanılmaya başlanmıştı.
Buğday ekimine gelince hÂl eski yontemle surduruluyor ve bu tarım hÂl bilgisizlik icinde yuzen koylulerin elinde bulunuyordu. Ama yine de Devrim'den bu yana toprak işcisinin hayat şartlarında bir gelişme olmuş, botanikciler tarım işleriyle yakından ilgilenmeye başlamışlardı. XVIII. yuzyılda "iyi tarımcı" aranıyor, bilim adamları tarım uzerine makaleler yazıyor, kaliteli tohum ve verimli calışma konuları ciddi şekilde ele alınıyordu.
Henri-Louis Duhamel du Monceau (1700-1782), buğdayı on yıldan fazla saklamanın yolunu bulmuş, ayrıca hayvanların beslenmesi ve ağacların aşılanması konusunda incelemeler yapmıştı. Abbe Henri Alexandre Tessier (1741-1837), 1776'da buğday ceşitleri uzerinde denemelere girişmişti. 1800'den sonra Alman tarım bilgini Albrecht Taer (1752-1828), tarım tekniğini modernleştirmeye calışmış. İsvicreli Theodore de Saussure (1767-1845), bitkilerde solunum ve beslenme mekanizmasını aydınlatmıştı. Fransız Jean-Baptist Boussingault (1802-1887), toprağın beslenmesi ve gubrelerin rolu uzerinde calıştı. Boylece bilim, tarım konusuna da eğilerek onu başlı başına bir bilim dalı haline soktu. Fransa'da ilk tarım okulu 1822'de Nancy'de kuruldu. Bunu 1827'de Grignon'daki okul izledi. 1830'da bir Tarım Bakanlığı ve 1848'de Tarım Enstitusu kuruldu.
Ancak, bu takdirde değer cabalara rağmen, tarım konusunda ağır bir gelişme goze carpmaktaydı. Koyluler atalarından kalma bilgilerinden şaşmıyorlardı. Elde ettiklerini iyi fiyatla satmaya bakıyor ve gerisini umursanıyorlardı, İngiltere dışında, oteki ulkelerde yenilik cıkaranlara kuşkulu gozlerle bakılmaktaydı. Yaşayışlarındaki yalınlık, kalın kafalılıklarının aynasıydı sanki.
Daha once anlattığımız gibi, İngiltere toprağı dinlendirme yontemim kaldırarak bir "tarım devrimi" yapmayı başarmıştı. Bu yenilik ozellikle 1840'larda Kara Avrupası'na yayıldı. Boylece toprak yalnız tahıl vermekle kalmayıp hayvan yemi de verdiğinden davarlar ve bunun sonunda da gubre coğalmıştı. İngilizler bu durumdan yararlanıp hayvan turlerini geliştirmişler, bilincli ciftleştirmelerle en iyi yunu veren koyun, en iyi eti sağlayan sığır turleri uretip yetiştirmişlerdi.
Toprağın ekiminde iki, uc, dort yıllık bir almaşık yontem, o ezeli kıtlık korkusuna son vermiş, aynı zamanda kolza, şeker pancarı, şerbetciotu gibi sınai bitkilerinin ekimine ve bostancılığa da hız vermişti. Bu arada saban yavaş yavaş yerini pulluğa bırakıyordu. Boylece toprak daha derin kazılmaya, gubrelenmeye, kirecten yoksun topraklara kirec verilmeye başlanmıştı.
Gubrelemek ve kireclemek toprağı fizik ve kimyasal yonden geliştirmenin tek yontemi olarak bilinmekteydi. Tarımcılığın başlamasında o gune kadar bilinen tek gubre turu hayvansaldı. Buna ara sıra bazı deniz yosunlarını da eklerlerdi. Bu sırada Thiersli koylulerin ilginc bir gozlemi oldu: Yakınlarında bulunan bıcak sapı fabrikasının, kemik artıklarını tarlalara doktuklerinden iyi urun aldıkları dikkatlerini cekti. Bu gozlemin soylentileri kulaktan kulağa yayıldı ve kemiklerin gubre olarak kullanılması yaygınlaştı. Acıkgozler kemikleri toplayıp değirmenden gecirmeye ve tarımcılara satmaya koyuldular. Tuketim coğalınca insan kemiklerine de dadandılar ve Napolyon'un savaş alanları temizlenmeye başlandı.
Kemik nasıl bir oluşumla tarlaların verimini artırmaktaydı? Bu soru Liebig'in kafasını kurcaladı ve Giessen'deki laboratuvarında bitkilerin beslenmeleri uzerine araştırmalar yapmaya koyuldu. 1840'da şoyle bir gozleme vardı: Bitkiler beslenmeleri icin gerekli olan karbonu havadan, fosfor ve potasyumu topraktan alıyorlardı. Oyleyse toprağın verimliliği bu maddelerin ne oranda bulunduğuna bağlıydı. Kemiklerde fosfat bulunduğundan, bu oluşum acıktı.
Liebig, koklerin fosfatı daha iyi emebilmeleri icin kemiklerin sulfurik asitle işlenmesini salık verdi. Bu oğudu John Lawes adlı bir İngiliz (1414-1900) değerlendirdi. Rothamsted'deki (Hertfortshire) malikÂnesinde daha once de bitkiler uzerinde araştırmalar yapmıştı. Liebig'le işbirliği kurarak kemik toplama işine girişti ve evini fabrika durumuna soktu. Buldukları kemikleri burada işleyerek superfosfat adiyle piyasaya surduler (1843).
Lawes iyi bir sanayiciydi. Buyuk bir servet yaptı ve tarımcıları da zengin etti. Aynı zamanda bilim adamı olduğundan, bir deneme merkezi haline gelen fabrikasında deneylerini surdurmekteydi. Calışmalarının sonunda, bitkilerin azotu havadan değil de topraktan aldıklarını ortaya koydu, onemli olan bu buluş tarımsal kimyaya yeni bir alan acmıştı. Bunun uzerine Şili'den nitratlar ve Peru'dan guano (kuş gubresi) ithal edilmeye başlandı.
Liebig, bitkilerin beslenmesinde potasyumun rolunu acıklamıştı. Bu besin Şili nitratlarında bulunmaktaydı. XIX. yuzyılın ikinci yarısında, Stassfurt'da (Almanya) dunyanın en zengin potasyum yatakları ortaya cıkarıldı. Boylece 1860 dolaylarında kimyacılar toprağa ihtiyacı olan fosfor, azot ve potasyumu istenen oranda verebildiler. Verim buyuk capta artmış ve o ezeli kıtlık korkusu tarihe karışmıştı. Rothamsted Deney İstasyonuna gore, 1771'de hektar başına alman urun 21 hektolitre iken, 1885-1894 arasında 25.7'ye yukselmişti.
Ote yandan, ekim tarzı da gelişmişti. Makineleşmenin sanayiye getirdiği baş dondurucu ilerleme herkesin gozu onundeydi. 'Azami' uretim icin bunun şart olduğunu artık herkes takdir ediyordu. Cunku makine insandan daha cabuk iş gormekle kalmamakta, uretime insan elinin aciz olduğu bir duzen ve standardizasyon getirmekteydi.
Makineleşmeyi tarıma sokmak, denenmeye değer bir şey olarak gorulmeye başlanmıştı. Toprağı kazan, eken, surgu ceken, bicen, doven bir makine, o gune kadar sacma olarak duşunulmuştu, ama neden olmasındı? Galyalılar bir tur bicki makinesi kullanmışlardı: Okuzlerin cektiği bir arabanın altında bulunan dişliler buğdayı kapıp kesmekteydi. Ne var ki, bu makine tutulmamış, carcabuk unutulup gitmişti. Cunku tarımda makineleşme, ancak el emeğinin kıt olması durumunda yararlıdır.
Sezar'ın zamanında el emeğinin kıt olması diye bir şey soz konusu değildi. Bu ihtiyac gercekten ancak XVIII. yuzyılın sonlarında duyulmaya başlandı. O donemde Sanayi Devrimi İngiliz koylulerini şehirlere cekmekteydi. Yuzlerce hektarlık toprakların sahipleri bu durumda modern tekniğe başvurmak zorunluluğunu duydular. Kucuk toprak sahipleriyse topraklarını satıp şehirlere, fabrikalarda işci olarak calışmaya gidiyorlardı. El emeği kıtlığı tehlikeli bir durum almaya başlamıştı. Zengin tarımcıların projeleri altust olacağa benzerdi. Buğdayı makineler aracılığıyla bicme imkÂnı bulunmaz mıydı?
Royal Society, sorunu yarışmaya koydu (1780). Binlerce ve coğu hayali cevaplar geldi, oyle ki, XIX. yuzyılın ilk ceyreğine kadar şoyle elle tutulur bir cozum şekli ileri suren olmadı. Ta 1828'e, Patrick Bell'in "bicer"ine kadar. Bu aracla, ekinler gel-git hareketine uyan bir bıcakla kesilip kenara atılmaktaydı.
Aynı tarihlerde makineleşme sorunu Amerika'da ciddi bir durum almıştı. Bu ulkede el emeği kıtlığı yoktu, ama topraklar el emeğiyle ekilmeyecek kadar buyuktu. Louisiana'yı ve daha bircok devletleri de icine alarak genişlemiş olan Amerika Birleşik Devletleri'nde ciftliklerden her biri Belcika buyukluğundeydi ve esir tuccarları harıl harıl zenci kole taşıdıkları halde, bunlar ucsuz bucaksız topraklarda kayboluyorlardı. Bu durumda, makineleşme cok ciddi bir sorun olarak karşılarına cıkmaktaydı.
Sorunu, Virginialı bir ciftcinin oğlu, Cyrus McCormick cozumledi (1809-1884). Babasının tarlalarına iki beygirle cekilen garip bir makine getirdi. Bir kayış aracılığıyla tekerlekler bir bıckıyı harekete geciriyorlardı. Bu arac buğdayları biciyor ve ozel bir bolmeden gecirip yana atıyordu. Tarlaların ne buyuk bir hızla ve ne kadar duzgun tarandığını gorenler şaşırıp kaldılar. Bunun uzerine McCormick sanayici oldu ve 1839'dan başlayarak makinelerini satmaya başladı.
1851 Londra Sergisi tarımsal makineleşmenin zaferini ilÂn etti. Bircok tip bicer makine sergilenmişti. Ama McCormick'inkinin bunların en gelişmişi olduğu ilk bakışta anlaşılıyordu. Bicki makinelerinin yanı sıra mekanik ekerler, doverler ve birkac demirli mekanik saban da sergilenmişti.
1868'de Rus Andrey Vlassenko'nun "bicerdover"! ortaya cıktı ve aynı yıllarda ilk buharlı doverler de işlemeye başladı.
__________________