5000 YILLIK MEDENİYET SERUVENİ
Pantikapeum’dan Pendik’e
Tarihî kaynaklara gore Pendik MO 5000'lerden beri yerleşim alanı. İstanbul Boğazı ile Sakarya nehri arasındaki bolgenin jeopolitik ve jeostratejik ozelliği sebebiyle cok sık el değiştirmesi dolayısıyla, bu bolgede bulunan Pendik de cok farklı milletler tarafından ele gecirildi. MO 1200'lerde bu bolgede Makedonyalıların olduğu, M.O. 8. yuzyılda Roma İmparatorluğunun, daha sonra da Bizanslıların egemenliği ele gecirdiği biliniyor. Bizans doneminde “Pantikion” ya da “Pentikion” adıyla anılan yer bugunku Pendik civarıydı. İlcenin bilinen en eski adı ise “Pantikapion” ve “Pantikapeum.”
Pendik'e Roma doneminde Panticio, Pantecio, Panticia deniyordu. Bizans doneminde kullanılan Pantecion (Pantiki) ismi "her tarafı surlarla cevrili" anlamına gelir. Coğu kaynaklar Pendik kelimesinin duvar anlamına geldiğini ve İstanbul'a egemen olan devlet ya da hukumetlerin doğudan gelecek saldırıları onlemek icin burasıyı bir savunma hattı olarak kullandıklarını kaydederler. Bazı kaynaklara gore Pendik "beş burun" anlamını taşır. Ural dağlarından gelip bu bolgeye yerleşenlerin Farsca beş koy anlamında "Pench-deh" ismini kullandığı soylenir.
Medeniyetlerin yerleşim ve uğrak yeri
Pendik tarihoncesi cağa kadar uzanan eski bir tarihe sahip. Roma, Bizans ve Osmanlı donemlerinin cok oncesinde de bircok medeniyete beşiklik yapmış olan Pendik eski bir yerleşim ve uğrak yeri.
Frigler'in Anadolu'ya yerleşmeleri ve Frigya Devleti kurma surecinde İstanbul Boğazı ile Sakarya nehri arasındaki bolgeye yerleştiklerinde, Friglerin bir kolu olan Bebrikler bu bolgeye Bebrikya dediler. MO. 650 yılında bu bolgeye yerleşen ve buraya Bitinia adını veren Bitinler, MO. 6. yuzyıl ortalarında Anadolu'ya hakim olmak isteyen Perslerin egemenliğini tanıdılar.
Roma ancak MO. 85 yılında Anadolu'ya Kalkhedon'a (Kadıkoy) ayak basarak, MO. 74 yılında Pendik'in de bağlı olduğu Bitinya'yı hakimiyetine gecirdi. Bizans hakimiyeti doneminde Bizans’ın dunyaca askeri bir deha olarak kabul goren generali Belisarios Pendik'te yaptırdığı villasında yaşadı.
Pendik Got'ların Nikomedia (İzmit) ve İranlıların Kadıkoy'e yaptığı seferlerde de uğrak yeri oldu. Pendik'in İslam ordularıyla tanışması 668 yılında Sufyan komutasındaki orduların Uskudar'a kadar ilerledikleri seferle oldu.
1071 Malazgirt Savaşı'nın ardından Alparslan'ın kuzeni Kutalmışoğlu Suleyman Şah'ın kuvvetleri 1079 yılında Uskudar'a kadar olan bolgeyi ele gecirdi ve Boğaz, Bizans ile Turkler arasında sınır oldu. Bu donemde Pendik ve cevresini iceren bolge ilk defa resmen Muslumanların hakimiyetine girdi. Ancak 1204 yılında Haclı Ordusu’nun istilası ile bu bolgede Latin Devleti kurulduğunda, Pendik de bu yıkımdan payını aldı.
Pendik’te Osmanlı hakimiyeti
Pendik 1328 yılında Orhan Bey doneminde Aydos Kalesi’nin alınması sonucu Osmanlı yonetimine gecti. Aydos Kalesi, Konur Alp ile Kara Gazi Abdurrahman tarafından fethedilmiştir. Adı Aydos Kalesi’nin fatihi olarak nam salan Kara Gazi Abdurrahman, fetihten sonra Aydos tekfurunu ve tekfurun kızını rehin alarak Orhan Gazi’ye goturdu daha sonra, Musluman olarak Kutlu Hatun adını alan tekfurun kızıyla evlendi. Kara Gazi Abdurrahman ve Kutlu Hatun’un bu evliliği ve kalenin alınışı ile ilgili pek cok rivayet gerek Turkler gerekse Rumlar arasında yıllar boyu bir efsane gibi anlatılıp durdu.
Yıldırım Bayezıd doneminde doğuya yapılan seferler sırasında Bizans tarafından bir kac kez İstanbul'un Anadolu yakası alınmış ve Pendik el değiştirmiştir. Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethiyle birlikte Pendik de Osmanlı'nın hakimiyetine bir daha el değiştirmemek uzere girdi. Pendik'te yapılan kazılarda Roma ve Bizans hakimiyetini teyit eder mahiyette İonik stilde bir kolon, cok sayıda mezar ve Roma doneminde yapılmış hisar temelleri bulundu.
1994 yılında yayınlanan “Dunden Bugune İstanbul Ansiklopedisi” ve 1999’da Sadettin Guclu tarafından yayınlanan “Pendik” kitabına gore ilce, ilki 1798’de olmak uzere uc buyuk yangın gecirdi. Son yangın olan 1889 yangınında Pendik tumuyle kul oldu, 1200 hane ve dukkan yandı, ilce yaşanmaz hale geldi. Bazı kitaplar bu yangının 50 saat aralıksız devam ettiğini kaydetmektedirler. Yangından bir yıl sonra, Ayan Meclisi Senato Hariciye Encumen Resiliği gorevini yuruten Pendikli Azaryan (Azerian) Efendi’nin Paris’ten getirttiği mimar ve muhendisler tarafından kasabanın ilk planları cizildi. Bugunku Pendik merkezi de bu planlar doğrultusunda şekillendirilmiştir. Boylece Pendik Turkiye’nin ilk planlı kasabası olmuştur.
Azaryan Efendi planlar yapılırken Pendik’in orta yerine imzasını da atmayı ihmal etmemiştir. İsminin ilk harfi olan “A” harfi, ayakları sahile doğru uzanacak şekide planda yer almıştır.
Pendik yeni baştan imar edildikten sonra tamamen bir balıkcı-sayfiye koyu kimliğine burunmuştur. Oyle ki 1 Dunya Savaşı oncesinde koyun 8 adet oteli bulunmaktadır. O donemde nufusu 1500 civarındadır.
İşgal yıllarının Anadolu’ya kacış yolu: Pendik
13 Kasım 1918’de İtilaf Devletleri’ne ait 55 parcadan oluşan donamanın İstanbul’a girmesi ile İstanbul işgal edilmiş ve Pendik’te bu işgalden nasibini almıştır. Pendik’te İngilizlerden oluşan bir karakol, İşgal Kuvvetleri Komiserliği’ne bağlı olarak yorenin asayişini temin icin tesis edilmiştir.
İstanbul’un işgalinin ardından İstanbul’dan Anadolu’ya silah ve cephane sevkiyatı başlamış, donemin onemli aydınları, fikir ve mucadele adamları ile subaylar Ankara’daki milli mucadeleye katılmak icin kentten kacmışlardır. Mutareke yıllarında genel olarak Boğaz'ın Asya yakası, Anadolu'ya yapılan her turlu sevkiyatın cıkış noktasıydı. Bu donemde başlıca yollar ve her turlu deniz ulaşımı sıkı kontrol altında tutulduğundan, gizlice Anadolu'ya gecmenin tek yolu bu yakadaki koylerden iceri uzanan patikalardı.
Uskudar Sultantepe’de bulunan Ozbekler Tekkesi Anadolu’ya kacışlarda ilk merkez durumundadır. Buradan yola cıkanlar ceşitli yolları kullanarak Pendik’in koyleri olan Kurna ve Kurtdoğmuş uzerinden gecerek Adapazarı’na oradan da Ankara’ya gitmektedirler. Menzil Hattı olarak adlandırılan bu yolu kullanarak Anadolu’ya kacanlar arasında İsmet İnonu, Kazım Karabekir gibi komutanlar, Halide Edip Adıvar, Mehmet Akif Ersoy gibi aydınlar bulunmaktadır.
Mutareke yıllarına ait bazı hatıratlarda Pendik’te bulunan bir koşkten ve Anadolu’ya kacmak isteyenlerin bu koşkte konakladıkları ifade edilmektedir. Ancak bu koşk ile ilgili elde ayrıntılı bir bilgi bulunmamaktadır.
24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşması ile savaş sona ermiş, 2 Ekim 1923 gunu işgal kuvvetlerinin İstanbul’u terk etmesiyle, Pendik’teki karakol da boşaltılmıştır. 6 Ekim 1923 tarihinde Turk Ordusu İstanbul’a girmiştir.
Pendik Mubadillerin Yeni Yuvası Oluyor
Turk ve Yunan heyetleri arasında 30 Ocak 1923’te imzalanan bir anlaşma ile Yunanistan’da kalan Turkler ile Turkiye’de kalan Rumların mubadelesi kararı alınmıştır.
Preveze ve Yanya ahalisinden 15 bini ciftci ve 40 bini zeytinci olmak uzere toplam 55 bin kişinin Antalya ve Silifke bolgesine nakilleri duşunulmuş ancak daha sonra yuksek bir eğitim seviyesine sahip mubadillerin cocuklarını universiteye gondermek icin yuksek okullara yakın bir yere gitmek istemeleri uzerine mubadillerin bir kısmının Pendik’e yerleştirilmelerine karar verilmiştir.
Preveze Limanı’ndan kalkan Sulh adlı bir gemi ile Pendik’e gelen 2.200 Yanyalı mubadil iclerinde devlet erkanından Abdulhalik Renda ve İzzetin Calışlar’ın da bulunduğu bir heyetce karşılanmış ve onceden tespit edilen evlere gorevlilerce yerleştirilmiştir.
Mubadillerin gelmesiyle Pendik’in demografik yapısı buyk oranda değişime uğramıştır. Gayrimuslimlerin ayrılması ile Musluman nufus artmış, mubadiller demografik yapı icinde en buyuk topluluk haline gelmiştir. 1930’lu yıllarda Anadolu’dan Pendik’e gocler de başlamıştır. 1935 senesinde nufus 3.500’u aşmıştır.
Tarihin ve Medeniyetin İzleri
Pendik Hoyuğu
Pendik Hoyuğu; Pendik’in 1 km doğusunda yer alan, tarih oncesi doneme ait bir yerleşmedir. Hoyuğun guney ucunda; Temenye Burnu ve Koyu, kuzey ucunda Sosyal Sigortalar Hastanesi bahcesi, doğu sınırında ise bugun kurumuş olan bir dere bulunmaktadır.
Bolgedeki ilk bilimsel kazı calışması 1961 yılında Şevket Aziz Kansu başkanlığında yapılmıştır. Hoyukten; geometrik desenli kadeh, kup, testi, iğne, olta, kemikten yapılmış eşyalar, kaşık, ıspatula ve cilalı balta gibi pek cok eser cıkarılmıştır. 1981’de Savaş Harmankaya, 1992’de ise Alpay Pasinli başkanlığında yurutulen ceşitli arkeolojik kazı ve araştırmalara sahne olan hoyukte; kulubelere, deniz kabuklarına, cok sayıda mezar ve cop cukurlarına ve son kazılarda da birbirinin aynı olan yapı izlerine rastlanmıştır. Bunlar, toprağın icine acılmış 1-1.5 m capındaki oval veya yuvarlak kulubelerdi. Ele gecen buluntular icinde en kucuk grup pişmiş topraktan yapılmış eserlerdir. Bunlar; Anadolu ve Balkan ozelliklerini taşıyan bir kadın heykelciği, az sayıda hayvan heykelciği parcaları, saplı damgalı muhur atma taşları ve balıkcılıkta kullanıldığı anlaşılan taş ağırlıklardır.
Tum bu bulgular ışığında, K. Bittel isimli araştırmacının duşuncesinin aksine, bolgede gecici-mevsimlik değil kalıcı-devamlı bir yerleşme olduğu, burada yaşayanların da balıkcı-avcı oldukları tespit edilmiştir. Hoyuğun denizde sonlandığı yerdeki kucuk koyun ise balıkcıların dalgalardan koruma amacıyla kayıklarını cektikleri koy olduğu sanılmaktadır.
Pendik Hoyuğu Fikirtepe, Erenkoy, Tuzla, İznik Ovası hatta Goztepe yerleşme yerleriyle birlikte Kuzey Batı Anadolu’nun en eski (canak-comlekli) Neolitik Cağ yerleşim yeriydi. Pendik Hoyuğu, Anıtlar Yuksek Kurulunca II. ve III. Derece arkeolojik sit alanı ilan edilmiştir.
Temenye
Bulgular, Pendik’in 1 km doğusunda bulunan ve Temenye ismini almış bu yerleşim alanının Pendik’ten daha eski bir tarihi olduğunu işaret etmektedir. Bizans doneminde “Kasilaos” diye adlandırılan Temenye’de; Hz. Yahya Kilisesi olarak da bilinen Saint Jean Babtist Kilisesi, Ayios İoanis Prodromos Ayazması ve kilisenin arkasında Yunan ve Rum donemlerine ait mezarlıklar bulunmaktadır.
Bu kilise ve ayazmanın hikayesi oldukca ilginctir. Bizans İmparatoru Valens, Hz. Yahya’nın kesik kafası ve kollarının Suriye’de olduğunu oğrenmiş ve bu kutsal emanetlerin İstanbul’a getirilmesini emretmiştir. Emir yerine getirilmek uzere yola cıkılmış, Temenye’ye gelindiğinde kutsal emanetleri taşıyan katırlar ilerlemek istememiştir. Bu durum uzerine cok şaşıran Valens ve kurmayları kasabada Hz. Yahya adına bir kilise ve ayazma yaptırdıktan sonra yollarına devam etmiştir. Hz. Yahya’nın başı ve kol kemikleri bugun Topkapı Sarayı Kutsal Emanetler Bolumu’ndedir.
1924 yılına kadar her yıl 29 Ağustos’ta Temenye Ayazması, Hz. Yahya anısına yapılan ayinlere sahne olmuştur.
Pavli Burnu
Pendik / Buyukdere sola alınmak suretiyle ilerlendiğinde, denize uzanan bir yarımadayla karşılaşılır. Bugun “Pavli Burnu” olarak bilinen ve eski adı “Paulo Petriocene” olan yarımada da Pier ve Paul isimli havariler icin yapılmış bir manastır ve bir de kilise vardı. Gunumuzde bu eserlerin yalnızca duvar kalıntılarını gormek mumkundur.
Pendik Tersanesi’ni guneyden gelen dalgalardan koruma amacıyla bir mendirek yapılmış ve yapımında da Pavli Burnu’ndan cıkarılan taşlar kullanılmıştı. Burun daha sonra “Aydınlı Burnu” ismini aldı.
Pavli Adası
Eski adı Mavronisi olan ve halk arasında Pavli Adası olarak bilinen ada Pavli Burnu’nun yakınında yer alır. Gunumuzde “Aydınbey Yarımadası” olarak da bilinir.
Ada, Bizans doneminde aristokratların oldukca ilgi gosterdikleri bir yazlık dinlenme yeriydi. Yakın zamana kadar Pendik halkının yaz aylarında cokca rağbet ettikleri bir piknik yeridir. Daha sonra burası denizin doldurulmasıyla sahille birleştirilerek Pendik Tersanesi’ni koruyan bir mendireğe donuşturuldu.
Bizans Devrine Ait Manastır
1974 yılında, Pendik-Cınardere bolgesinde Ahmed Cengiz isimli vatandaşa ait arazi dozerle duzeltilirken ceşitli duvar kalıntılarına rastlanmış, bunun uzerine 1974-1975 yıllarında İstanbul Universitesi’nde gorevli Cihat Soyman başkanlığında kazı calışmaları yapılmıştır.
Araştırma sonucu, kalıntıların Bizans doneminde var olan bir manastıra ait olduğu tespit edilmiştir. Kazıda Buyuk Kilise, Şapel, Mezarodası, iki oda ve Atrium (avlu,giriş) ortaya cıkarılmıştır.
Manastırın yapım tarihine ulaşabilmek icin dini yapıların tiplerinden ve cevrenin tarihinden faydalanılmıştır. Buyuk Kilise’nin “kapalı Yunan hacı” tipinde inşa edilmiş olması araştırmacıları manastırın 842-1204 yılları arasında Orta Bizans doneminde inşa edilmiş olduğu sonucuna goturmuştur. Buradaki dini yapıların duvar işciliklerinin aynı olması, dini yapıların aynı donemde sosyal yapıların ise daha sonraki devirlerde yapılmış olabileceği ihtimalini kuvvetlendirmektedir.
1203-1204 yıllarında, IV. Haclı Seferi ordularının Bizans İmparatorluğu’nu işgali sırasında bu manastırın oldukca zarar gorup terk edildiği ve imparatorluk 1261’de tekrar canlanınca manastırın yeniden onem kazandığı ve ek binalarla genişletildiği, savaşlar sonrasında terk edilerek zamanla toprak altında kaldığı, 1329 Palekanon Savaşı’nda Osmanlı himayesine girmesiyle manastırın uzerinde bulunduğu toprakların da onemini yitirerek terk edildiği duşunulmektedir.
Pendik Hilmi Abbas Paşa Camii
Haydarpaşa-İzmit Demiryolu’nun bakım ve hizmet yeri Pendik’ti. Burada calışan işcilerin ibadet ihtiyacını karşılamak amacıyla inşa edilen Hilmi Abbas Paşa Camii, Pendik’te yapılan ilk camidir. Uzun sure, Pendik merkezdeki tek cami olarak kaldı ve Carşı Camii’nin hizmete girmesiyle, bu camiden ayırt etmek icin “İstasyon Camii” ismiyle anıldı.
Cami inşaatını sonradan Musluman olan Rum asıllı bir hanımın başlattığı rivayet edilir. Pencere seviyesine kadar yukselen cami inşaatı, bilinmeyen bir nedenle uzun sure tamamlanamayıp boyle kaldı ve sonraları Hilmi Abbas Paşa tarafından yaptırıldı. Cami, tek minareli ve kiremit catılıdır. Daha once caminin sağ yanında bulunan kitabe, tamirat sırasında sol duvara aktarıldı. Kitabedeki “Sahibu’l hayrat ve’l hasenat Husnu Ağa’nın kerimesi Hatice Hanım ruhuna Fatiha. 1331” yazısıyla hayrat sahibi olarak Hatice Hanım ismine rastlanır.
Pendik Merkez Camii
Cumhuriyet donemine kadar Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlı olarak hizmet veren Ayios Yeoryios isimli Rum kilisesi, Lozan Antlaşması gereği Pendik’te yaşayan Rumların ilceden ayrılmasıyla kullanılmamaya başlandı. Fener Patrikhanesince kadro dışı ilan edilerek Tekel İşletmesi’nin kullanımına verildi. Tekel İdaresi tarafından 1948 yılına kadar Yaprak Tutun Bakımevi olarak kullanılan bina, bu tarihte boşaltılarak terk edildi.
Bir sure boş kalan kilise binasının 1958 yılında, Pendik halkının teşebbusleriyle camiye donuşturulmesi kararı verildi. Aynı yıl donemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes tarafından temeli atıldı. 1960 ihtilalinin araya girmesiyle bir sure duran cami inşaatına, 1964 yılında yeniden başlandı.
Klasik Osmanlı Mimarisi’nin hakim olduğu yapı, beyaz taştan yapılmış kubbeleri ve yanında yukselen minaresiyle Mimar Sinan camilerini andırır. Kare planın kullanıldığı bina, 90’lı yılların başında yapılan tadilat sonrasında ic dizaynıyla da dikkatleri ceker.
Kubbeler, 4 ana sutunla 6 adet ara sutun uzerinedir. Mihrap yonunde yarım kubbe, sağ ve solda 3’er kucuk kubbe ve koşelerde 1’er kucuk kubbe ile oruludur. Minber, mihrap ve vaaz kursusu oymalı beyaz mermerden yapılıdır. Mihrabın sağ yanından başlayarak ustunu ve sol yanını dolduracak bicimde Besmele ve Ayet’el Kursi kabartmaları ile bezenmiştir. Minaresi yaklaşık 60 metre olan ve 3 adet girişi bulunan caminin şadırvanı da sağ giriş kapısının altında bulunur.
Pendik’in gittikce artan nufusunun ihtiyacını karşılayamaz hale gelen Carşı Camii, 1992 yılında başlatılan girişimle, sol yanına bitişik ve asıl binadan 100 metrekare daha buyuk olan bir ek binayla genişletildi. Tutun deposu olarak kullanılan eski kilise binasının camiye donuşturulmesi icin gerekli inşaat malzemeleri ve tum giderler vatandaşlarca karşılandı.
Fransız Katolik Kilisesi (Chapel)
1907 yılında icinde bulunduğu Batı Mahallesi’nde yaşayan Fransızlarca yaptırılan bu kucuk kilise, Burla Biraderler Korusu icerisinde yer almaktadır.
Yazlık kilise (chapel) olarak inşa edilen yapı, Kadıkoy Moda da bulunan Saint Josef Koleji oğretmenlerinden Papaz Charles Bethaz’ın idaresinde II. Dunya Savaşı’na kadar Katolik Kilisesi olarak hizmet vermiş, 1945 yılında papazın Fransa’ya donmesiyle ilgilenen kimse kalmadığı icin kapatılmıştır.
1940’lı yılların sonlarından 1960’ların sonlarına kadar Pendik’teki Ortodokslarca kullanılan kilise, 1970’lerin başında terkedilmiştir ve o tarihten bu yana kullanılmamaktadır.
Bizans Mezarlığı (Nekropol)
Eski ismiyle “Pantichion”un Doğu Mahallesi’nde, Aydınlı yolu ile sahildeki tarihi yol arasında Gelincik Sokak’ın sağında ve solunda olmak uzere genişce bir alanda yeniden yapılanma doneminde sayıca cok fazla mezara rastlanmıştır. Arazide 0.5-1.5 metre derinliklerde ortaya cıkan mezarların Bizans devrine ait olduğu belirlenmiştir.
Kubbeli Sarnıc
Eski adı “Copani” olan Kubbeli Sarnıc, Kurfalı eteklerinde ve Cınardere yakınında yer alıyordu. 4.80x4.70 metre ebatlarında olup kubbesi 6 adet kolon uzerinde durmaktaydı.
Silindirik Sarnıc
Hisar Sokak ’ta pek cok seyyahın ve araştırmacının dikkatini ceken, tuğladan yapılmış silindirik bir su sarnıcının kalıntıları bulmaktadır. Richard Pococke adlı araştırmacıya gore, toprak icinde yer alan bu sarnıc bahce sulama işlerinde kullanılmıştır.
Sarnıcın silindirik olması sebebiyle yanılgılara sebep olduğu ve uzunca bir donem ‘buyuk bir hisar burcu’ olduğu sanılmıştır. Gunumuzde sarnıc kalıntılarının yer aldığı sokağa “Hisar Sokak” adının verilmiş olması da bu yanılgının bir sonucudur.
Pendik Rum Yetimhanesi
Yetimhane hakkında bilinenler, buranın denize ve cam korusuna yakın bir bina olduğu bilgisi ile sınırlıdır. Eldeki verilere gore 1920 yılında 300 cocuğu barındırmaktadır. Deniz banyosu olanağına da sahip olan yetimhanenin oldukca temiz ve cocuklara buyuk alaka gosterilen bir yer olduğu soylenilmektedir.
Sultan Konağı
Halk arasında Sultan Konağı ve Aynalı Konak olarak anılan Sultan Kasrı, Sultan Abdulmecid (1839 – 1861) tarafından Camlık mevkiinde yaptırıldı.
Kasrın yapılması, Pendik’in İstanbul’daki itibarını arttırmış, bazı hanedan mensupları ve vezirlerin burada ikamet etmelerine vesile olmuştur. Sultan Abdulaziz donemi vezirlerinden Hacı Vesim Paşa bunlardan biridir.
1929 yılında yıktırılıp enkazı satılan Sultan Kasrı’nın kapılarının yakın tarihe kadar Pendik’in unlu doktorlarından olan Kapamacıyan’a ait evde bulunduğu rivayet edilmektedir.
Aydos Kalesi
İstanbul’un ve Pendik’in en yuksek tepesi olan Aydos Dağı’nın denizden yuksekliği 537 metredir. Aydos Dağı’nın bir diğer onemli ozelliği de zirvesinde manastır kalıntıları ve kuzeydoğusunda Aydos Kalesi’nin bulunmasıdır.
Bizans’ın son doneminde Aetos (Kartal) olarak adlandırılan bu dağın kuzeydoğuya uzanan yamaclarında, 328 metrelik bir yukselti uzerinde, halk arasında “Keci Kalesi” de denilen Aydos Kalesi yer almaktadır. Kalenin Bizanslılar tarafından, İstanbul-İzmit arasındaki tarihi sahil yolu dışında, Uskudar-Samandıra-Mollafenari-İzmit yolunun uzunca bir bolumunu denetim ve gozetim altında bulundurabilmek icin yapıldığı anlaşılmıştır.
İnşaat malzemesi olarak taş ve kirec harcı kullanılan kale, en geniş yeri 50 metre civarında ve uzunluğu 120 metreyi bulan bir elips şeklindedir. Kale icinde 7.5 metre genişliğe ve 12 metre uzunluğa sahip bir de sarnıc bulunmaktadır. Bu sarnıc gunumuzde, icinde yuzen balıklarla ziyaretcilerin ilgisini cekmektedir.
Aydos Kalesi’nin kalıntıları da diğer tarihi eserlerimiz gibi iyi korunamadığından kaybolmaya yuz tutmuş, gunumuze ancak kucuk bir kısmı ulaşmıştır. Yangınlar hasarı hızlandırmış, sadece 6 kule ve kalenin batı kıyısında yer alan 2 gizli gecidin giriş yerleri ayakta kalmıştır. Bolgede, kaleden 100 metre kadar yuksekte, gozlem kulesi olarak kullanıldığı sanılan kare şeklinde bir kulenin de kalıntılarına rastlamak mumkundur.
Aydos Kalesi’nin unlu surgunu: Sabatay Sevi
İzmir’de kendini Mesih ilan eden Sabatay Sevi, Osmanlı Devleti’nin azınlıkların dinine mudahale etmeme prensibini suistimal edip bir de kendini tum Yahudilerin kralı ilan etmiştir. Donemin Sadrazamı Ahmet Paşa bu olayı oğrenince Sevi'nin İstanbul'a getirilmesini emretmiştir. 1668'de İstanbul'a getirilip once Cavuşbaşı'nın onune cıkarılan Sevi iddialarından inkar yoluyla kurtulmaya calısmıştır. Bu arada İstanbul'daki Yahudiler "mesih geldi." diye buyuk heyecan icindedir. Hatta bazıları, Sevi'nin mahkumiyetini protesto etmek icin dukkanlarını acmamıştır.
Osmanlı ise isteyenlerin Sevi’yi ziyaretine izin vermiştir. İste bu ziyaretcilerden biri, sarayda etkili sadrazam sarrafı Mordehay Kohen'in oglu Yuda Celebi’dir. Oğlunun ısrarlarına dayanamayan sarraf, sadrazama Sevi'nin sıkıntılı hayatını anlatınca, Ahmet Pasa Sevi'yi daha rahat olan Aydos Kalesi'ne surmuştur. Sevi, muritleri ve sekreteri Samuel Primo'yla birlikte Aydos'a gonderilmiştir. Aydos'ta yasayan Sevi'nin ziyaretcileri gun gectikce artmış, Aydos'u ziyaret Yahudiler arasında adeta Kudus'e hacca gitmiş kadar makbul addedilmeye başlamıştır. Sabatay Sevi bir dure sonra Aydos’tan Edirne’ye gonderilmiştir.
Yavuz Sultan Selim Koprusu
Bazı kaynaklara gore koprunun yapılış hikayesi şoyledir: Yavuz Sultan Selim Bağdat Seferi’ne giderken Pendik’in icinden gecer; hÂl Bağdat Caddesi olarak anılan şimdiki Ankara Caddesi’ni, cadde uzerinde yer alan Kemiklidere uzerndeki kopruyu ve kopruye yaklaşık 300 metre mesafedeki ceşmeyi yaptırır.
Koprunun bir kısmı ve ceşme 1945’li yıllarda tahrip edilmiştir. Gunumuzde bu bolgede bahsi gecen koprunun kalıntılarından başka hicbir şey kalmamıştır. Bu kalıntılar; kopru kemerlerinden ibaret olup sağlamlığını koruduğu icin uzerinden demiryolu hattı gecmektedir.
Surlar
16. yuzyılda bu bolgede araştırmalar yapmış batılı bilim adamı Piyer Gilles’e gore, 1750’li yıllarda kasaba son derece kalın surlarla cevrilidir. Asırlarca devam eden işgal ve ayaklanmalara karşı bolgeyi koruma maksadıyla inşa edilen bu surlar, Pendik’in batısında bulunup duvar uzunlukları 4000 metre civarındadır. 1889 yangınından sonra yeniden yapılanan semtte, sur kalıntıları kaldırıldığı ve yol-bina yapımında bu kalıntılardan faydalanıldığı sanılmaktadır.
Ayazmalar*
Ayios İoanis Prodromos Ayazması
Tuzla yolu uzerinde Temenye mevkiinde yer alan fakat gunumuze ulaşamamış bu ayazmanın, etrafı ağaclarla bezeli, iki yanı ve ustu kabataş ile orulu bir su yolu olduğu bilinmektedir. 1924 yılına kadar, 29 Ağustos gunleri burada ayinler yapıldığı soylenmektedir.
Ayios Pandeleimon Ayazması
Pendik merkezde eski Motor İskelesi’nin karşısına denk gelen Balıkcı Sokak’ta bulunan Ayios Pandeleimon Ayazması, bir kuyudan ibaret olup 1940-1941 yılları arasında belediye tarafından kapatılmıştır.
Ayios Stefanos Ayazması
Kartal-Pendik arasında, Yunus mevkiindeki cimento fabrikasının karşısında yer alan bu ayazma, halk arasında “Meşeli Ayazma” adıyla meşhurdur. Bu isimle anılmasının sebebi iki ulu meşe ağacının yanında yer almasıydı. Etrafı duvarla cevrelenmiş olan bu ayazma, yer altında bir tonozdan ibaretti.
Gunumuzde hÂl yıkıntıları gorulebilen ayazmanın 1947 yılında dahi harap bir halde olduğu, duvarlarının ve taş merdivenlerinin yıkılmaya yuz tuttuğu, bu tarihte yazılmış bir yazıdan oğrenilmektedir.
*Ayazma, Yunanca “kutsal” anlamındaki “hagaizma” kelimesinden gelir. Hz. İsa’ya adanan su ve su kaynaklarına (kuyu, pınar, ceşme gibi) “ayazma” adı verilir. Ayazmalara bir aziz veya azizenin ismi verilir. Ortodokslar ayazma suyunun şifalı olduğuna inanırlar. Coğunlukla, bir kilisenin icinde ya da yakınında yer alan ayazmalarda, ozel gunlerde kilise papazı onderliğinde ayin yapma geleneği vardır.
Pendik Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitusu
Pendik’in batı girişinde Kartal-Pendik sınırında 100.000 metrekarelik bir alana kurulmuş olup 90 bolumlu geniş bir siteyi barındıran Enstitu, kurulduğu gunden beri aktif olup ulkenin en onemli hayvan hastalıkları teşhis ve tedavi merkezidir.
Pasteur’un kuduz aşısı geliştirmek hususundaki calışma ve başarılarının ardından, tekniğini ve calışmalarını oğrenmek, bu calışmaları Osmanlı’ya taşımak amacıyla Sultan Abdulhamid tarafından gorevlendirilen Dr. Zeoros Paşa, Veteriner Husnu ve Zoolog Huseyin Remzi’den oluşan bir heyet, Pasteur’e verilmek uzere bir nişan ve 10.000 altın parayla birlikte Paris’e gonderilmiştir. Paris’te 6 ay kalan heyet donduğunde İstanbul’da, Tıbbiye’de kuduz aşısı imaline ve uygulamasına başlanmıştır.
Boylece Turkiye'de ilk bakteriyoloji laboratuvarı 1894'te Bakteriyolojihane-ı Osmani adıyla acılmış ve Fransa'dan getirilen Dr. Mourice Nicolle bu laboratuvarın idaresine verilmiştir. Laboratuvar 2 yıl sonra 1896'da Nişantaşı'nda Suleyman Paşa’nın konağına nakledilmiştir. O sıralarda yurdumuz sığırlarında sığır vebası salgın halinde seyrettiğinden bakteriyolojihane, insanların kolera ve difteri hastalıklarıyla birlikte sığır vebasını da ele almıştır. Aynı yıl icinde Dr. Refik Guran, Dr. Ziya, Dr. Rıfat ve Aristidi paşa ile o yıl Alfort Yuksek Veteriner Okulu’nu bitirerek yurda donen Vet. Dr. Adil Bey ve Vet. Osman Eralp Bey'den oluşan ekip sığır vebası uzerine yoğun bir calışma yapmışlar ve sığır vebası serumu uretilmeye başlanmıştır.
Maurice Nicolle yedi sene yurdumuzda calıştıktan sonra 1901yılında ayrılmıştır. Nicolle'un ayrılmasından sonra 1901'de Bakteriyolojihane-i Osmani ikiye ayrılmıştır. Veteriner Hekimlik Bolumu Sultanahmet'te Kabasakaldaki Tunuslu M. Hayrettin Paşa’nın konağına taşınmıştır. Bakteriyolojihane-i Baytari adıyla faaliyete gecirilen bu kurumun mudurluğune M.Adil Şehzadebaşı, muavinliğine Nikolaki Mavraoğlu atanmıştır. M. Adil Şehzadebaşı, kısa suren meslek hayatında sığır vebası ve viruslar uzerinde kıymetli araştırmalar yapmış ve sığır vebası serumu ile Tuberculin ve Mallein uretimi yapılmıştır. 1904'te Adil Bey vefat etmiş, Dr.Refik Guran mudurluğe, Nikolaki Mavraoğlu da muavinliğe atanmıştır. Bu donemde uretime Barbon aşısı da eklenmiştir.
Bakteriyolojihane-i Baytari, Baytar Mekteb-i Alisi’nin bahcesinde calışmalarını yaptığı sırada İstanbul'da hic eksik olmayan sığır vebasının yayılmasına neden olduğu tespit edildiğinden bu laboratuvarın Anadolu yakasına taşınması duşunulmuştur. 1910'da Pendik'te enstitunun bugunku yeri satın alınarak inşaatına başlanmıştır. Dr. Refik Guran gozetiminde yurutulen inşaat 1913'te bitirilmiştir. 1913'te Dr. Refik Guran başka bir goreve atanmış, enstitu mudurluğune Fransa'dan Forgeot getirilmiştir. Ocak 1914'te 1.Dunya Savaşı’nın patlamasıyla Forgeot ulkesine donmuş, bunun uzerine enstitu mudurluğune vekaleten Şefik Kolaylı atanmıştır.
1920'de Kurtuluş savaşının başlamasıyla enstitunun bir bolumu, Şefik Kolaylı idaresinde once Eskişehir' e sonra Kırşehir' e gitmiş, diğer bolumu de enstitude Nikolaki Mavraoğlu yonetiminde Sığır Vebası uretimini surdurmuştur. Uretilen serumlar gizlice Anadolu'ya gonderilmiştir. 1923'te Cumhuriyet ilan edilmiş Anadolu'ya gidenler geriye donmuştur.
Bu doneminin ozelliği birbiri ardına gelen savaşların yakıp yıktığı bir ulke ve bunun sonucunda zor ekonomik koşullar altında bulunan bir ortamda goreve başlanmış olmasıdır. Buna rağmen Kurtuluş Savaşı'nın sonundaki zaferle sağlanan ozgurluk ortamı, cumhuriyetin getirdiği yeni yaşam tarzı herkeste bir şevk ve hevesle calışma azmi yaratmıştır. Enstitude bugun hala kullanılan bir cok aşının ilk calışmaları o zaman yapılmış ve uretimleri o donemde gercekleşmiştir.
Başlangıcta bunyesinde yalnız Sığır Vebası ve Pasteurella laboratuvarları bulunurken, 1926'da Anaerob ve teşhis, 1946'da Keciciğer Ağrısı, 1947'de Yanıkara ile mustakil bir teşhis, 1949'da Patoloji, 1950'de Parazitoloji, 1954'de Enterotoksemi, 1957'de Brucellosis ve 1958'de tavuk hastalıkları laboratuvarları eklenmiştir.
1965 yılında Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı (FAO) ile yapılan anlaşma gereğince muştereken Koyun Hastalıkları Araştırma Laboratuvarları kurulmuştur. Bu donemde koyun hastalıkları ile ilgili projeler yapılmış ve bu projelerle gelen yabancı uzmanların Turk veterinerleri ile birlikte calıştıkları bir ortam yaratılmıştır. Bu suretle batıdaki ileri teknikler ulkemizde de uygulanmıştır. FAO projesinde yer alan kararlarla ilgili olarak Anaerob, Mikoplazma, Melitensis, Viroloji, Doku Kulturu, Parazitoloji, Biyokimya laboratuarlarıyla birlikte bir besiyeri hazırlama ve sterilizasyon servisi faaliyete gecirilmiştir. 1976 yılından itibaren Dunya Bankası, FAO ve Turkiye Kalkınma Vakfı desteği ile Tropikal Theileriosis'e karşı canlı attenue bir aşı geliştirilmiş, 1981 yılında uygulamaya konulmuştur. Bugun Enstitu, 6 bolum ve bolumlere bağlı 40 laboratuar olarak calışmalarını surdurmektedir.
Gunumuzde Enstitu, araştırma, teşhis hizmetleri, uretim, eğitim, yayın ve strateji ve proje geliştirme alanlarında onemli hizmetler vermeye devam etmektedir. Bu calışmaları ile uluslararası alanda FAO, OIE, AB, CNEVA, WHO-MZCC gibi kuruluşlarla organik bağlar kurmuş ortak proje ve stratejiler geliştirmiş, MZCC'nin referans laboratuvarı olmuştur. Yapılan araştırmalarla 30 aşı ve biyolojik maddelerin uretimi gercekleşmiştir.
Pendik Lisesi
Pendik’in en eski ve koklu eğitim kurumlarından biri olan lise, 1938-1939 oğretim yılında Kadıkoy I. Ortaokul Şubesi olarak acıldı. Mart 1939’a kadar bu şekilde eğitime devam etti ve bu tarihten itibaren “Pendik Muhtelit Ortaokulu” adıyla kucuk Azaryan Koşku’nde oğretime başladı. Ardından Ozel İdare’ye ait olan Gazipaşa Caddesi, 63 numaralı binada eğitim-oğretimine devam etti. Pendik Muhtelit Ortaokulu’nun ilk muduru Naci EKER’dir. Okul mustakil olarak kurulduğu zaman 1 mudur başyardımcısı, 1 mudur yardımcısı, 1 doktor, 1 memur ve 17 oğretmenden oluşuyordu.
Camlık mevkiinde, Kızılay Kampı yanında inşa edilen binanın tamamlanmasıyla 1959-1960 oğretim yılında sadece 1. sınıf, daha sonraki yıllarda da diğer sınıflar binaya taşındı. Pendik Lisesi’ne 1969 yılında ek bina yapıldı. O tarihten gunumuze kadar Ortaokul ve Lise eğitimi hizmetini surduruyor. Pendik Lisesi mezunları arasında Prof. Dr. Bingur SONMEZ - Memory Hospital Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı, Prof Dr. Raif ERİŞEN - Capa Diş Hekimliği Fakultesi Ana Bilim Dalı Başkanı, Prof. Dr. Aytunc ALTINDAL – Şair ve Yazar, Prof. Dr. Emre DOLEN - Marmara Universitesi Eczacılık Fakultesi Analitik Kimya Profesoru, Ali Mufit GURTUNA – Eski İstanbul Buyukşehir Belediye Başkanı, İlhan ŞEŞEN – Muzisyen / Besteci, Prof. Dr. Nejat OLGAC - Department of Mechanical Engineering University of Connecticut, Prof. Dr. Nafiz BİLSEL - İngiltere Birmingham Royal Orthopaedic Hospital ‘da Ortopedi Profesoru, Prof. Dr. Hulya ARGUNŞAH - Erciyes Universitesi Fen-Edebiyat Fakultesi Turk Dili ve Edebiyatı Bolumu Oğretim Uyesi / Yeni Turk Edebiyatı Ana Bilim Dalı Başkanı, Doc. Dr. Necla ULUĞTEKİN – İTU Jeodezi ve Fotogrametri Muhendisliği Kateografya Ana Bilim Dalı Oğretim Uyesi, Dr. Birsen Eygi ERDOĞAN – Marmara Universitesi Fen Edebiyat Fak. Matematik Bolumu Oğretim Uyesi, Yavuz NUFEL – Şair Yazar, Celik ERİŞCİ – Pop Sanatcısı / Muzisyen, Nurseli İDİZ – Oyuncu, Şebnem SONMEZ – Oyuncu, Tevfik Yener CAKMAK – Karikaturist, Songul GULEN - İ.U. Fen Fak. Biyoloji Bolumu, Zooloji Anabilim Dalı Araştırma Gorevlisi, Dr. Nevin UYSAL - Amerikan Hastanesi Goğus Hastalıkları Bolum Şefi, Dr. Orhan CAKIR - Kardiyolog Doktor, Dr. Hasan SUNAY - Siyami Ersek Kalp ve Damar Hastalıkları Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı, Cengiz SALDIRANER – Koy Hizmetleri Anadolu Lisesi Muduru gibi pek cok unlu isim yer alıyor.
Pendik Tersanesi
Tam adı “Pendik Tersanesi ve Ağır Sanayi Tesisleri” olan Pendik Tersanesi’nin yapımı icin gereken calışmalar 1939 yılında başladı. Tersane inşaatının Tuzla’da kurulması planlanıp alan kamulaştırılmışsa da II. Dunya Savaşı’nın başlaması sebebiyle calışmalar yarıda kaldı. 1994 yayım tarihli “Dunden Bugune İstanbul Ansiklopedisi”ne gore, 1956-1957 yıllarında konu yeniden ele alındı. Vickers-Armstrong firmasına bir proje hazırlattırılmışsa da daha sonra Cekop adlı Polonya firmasının yaptığı proje kabul edildi.
Aynı ansiklopedide verilen bilgilere gore, 400.000 metrekarelik bir alanda yer alacak tersanede; 2 adet 200 metre boyunda yarı kuru havuz tipinde inşaat kızağı, 300 metre boyunda ve 55 metre genişliğinde 200.000 dw tonluk tanker inşasına ya da onarımına elverişli bir kuru havuz olacak şekilde tasarlanmış bir projeydi. Ayrıca bu havuz ihtiyaca gore 350 metreye kadar uzatılabilecek ve burada 300.000 dw tonluk dev tankerlerin inşası da mumkun olabilecekti.
1987 yılında yayımlanan Dr. Nezih H. Neyzi’nin “Pendik” isimli kitabına gore, tersanenin temeli 1969 yılında atıldı ve 1978 yılı Kasım ayından itibaren elektrik bağlanması suretiyle bazı tesislerin calışır duruma gelmesi sağlandı.
1982 yılında Pendik Tersanesi birinci kademesinin acılışı yapıldı. Gemi inşa sanayisinin onde gelen ihtiyaclarından biri olan, gemi tipi dizel motor yapımında ilk kez ciddi bir adım atılarak bugunku pek cok gemi ve vapurumuzda Pendik-Sulzer yapımı dizel motorunun kullanılması sağlandı.
Pendik Tersanesi’nde denize indirilen ilk gemi, Deniz Nakliyatı A.Ş.’nin Kilis isimli yuk gemisidir. Bu Tersane’de ilerleyen yıllarda Topcular, Eskihisar, Hereke III, Karamursel, Değirmendere gibi araba vapurlarının yanı sıra, Kilis kuru yuk gemisi ve yabancı ulkelere buyuk gemiler inşa edildi. Tersane, 1984 yılında Ulaştırma Bakanlığı bunyesindeki Turkiye Gemi Sanayii A.Ş.’ye bağlanmış olup gunumuzde hÂl bu şirkete bağlı bir gemi yapım ve onarım tesisidir.
Tarihi Kişilikler
Pendik’te Unlu İsimler
Velibaba
Celveti Tarikatı’na mensup bir şeyhtir. Asıl adı Tophaneli Veliyuddin olan bu zat, ismini almış olan Velibaba Mahallesi’nde (eski Dolayoba Koyu) camiinin bitişiğindeki turbede yatar.
Babası aynı tarikata mensup Filibeli Şeyh Mehmed Efendi’dir. Doğum tarihi belirsizdir. Bazı calışmalar ve hazırlıkların ardından tarikata giren Veliyuddin Efendi, Şeyh Hamid Efendi’den vekillik aldı ve şeyhin vefatının ardından Gelibolu’ya hicret etti. Burada Gafuri şeyhi Mahmud Efendi tarafından yetiştirilip İpsala Kasabası’na halife tayin edildi. Edirne’ye gecerek aynı tarikata mensup bir şeyh olan Saclı İbrahim Efendi’nin hizmetine girerek şeyhi tarafından Tekirdağ Kasabası’na halife olarak gonderildi.
Aziz Mahmud Hudai Hazretleri Tekirdağ’a uğradığında, kendisini yanına alıp İstanbul’a getirdi. Veliyuddin Efendi, Uskudar’da irşat sahibi Cennet Muhammed Efendi’nin hizmetine girdi ve onun vefatı uzerine Tophane’de İlyas Celebi Mescidi’nde, daha sonra da Orta Cami’de şeyh oldu.
Tophanelizadeler’in soyundan olduğu bildirilen Veliyuddin Efendi’nin Dolayoba Koyu’ne hangi tarihte ve ne sebeple geldiğine dair hicbir bilgiye rastlanamadı. Hicri 1108, Miladi 1696 yılında vefat etti. Veliyuddin Efendi’nin Orta Cami’de hizmet verirken vefat ettiği, onun soyundan gelen ve Dolayoba’da faaliyetlerini surduren tarikat mensuplarının Şeyh Veliyuddin’in naaşını buraya getirip defnettiği sanılır.
Tum bu bilinmezliklere acıklık getirebilecek olan turbe yakınındaki yeşil sarıklı mezar taşları yok olmuş ve yazık ki 7-8 mezar taşından gunumuze yalnızca iki tanesi ulaşabilmiştir. Bu iki mezar taşındaki bilgilerden Velibaba‘nın neslinden gelenlerin Dolayoba Koyu’nde, 19. yuzyılın sonuna kadar şeyhlik muessesesini surdurdukleri anlaşılır.
Kara Gazi Abdurrahman
Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş doneminde, Orhan Gazi’nin muhariplerinden ve kumandanlarından biridir. Aydos Kalesi’nin fatihi olarak nam salan Kara Gazi Abdurrahman, fetihten sonra Aydos tekfurunu ve tekfurun kızını rehin alarak Orhan Gazi’ye goturur, Musluman olarak Kutlu Hatun adını alan tekfurun kızıyla evlenir.
Pendik’in tarihi ile ilgili araştırma yapmış kişilerce Orhan Gazi’nin meşhur silah arkadaşı ve kumandanlarından Abdurrahman Gazi ile karıştırılan Kara Gazi, eski Osmanlı rivayetlerinde de kendisine genişce yer verilen ve Aydos Kalesi’ni fethederek adını duyuran tarihi bir kişiliktir. Daha sonra onun soyundan gelenler Kara Rahmanoğulları olarak anılmışlar ve fetih donemindeki kahramanlıkları ve şecaatleriyle ilgi cekmişlerdir.
Hz. Yahya
Hz. Yahya’nın Şehit Edilmesi: Hz.Yahya, Peygamberlik makamı ile mujdelenince cole cekilerek kendisini ibadete vererek insanlardan uzaklaşır. Buna rağmen ara sıra Kudus’e gelerek ibadethanelerde halka nasihat ediyor, ardından yeniden Filistin kırlarına cekiliyordu. Yahudiye ve Şeria Nehri halkı O ’na geliyor, Şeria Nehri’nde vaftiz ediliyorlardı. Hz. Yahya’nın Hz. İsa’yı da bu nehirde vaftiz ettiği ve Avrupalıların bu yuzden kendisine Vaftizci Yahya manasına gelen “Jean Babdiste ” adını verdikleri rivayet olunur. O tarihlerde Filistin, Roma İmparatorluğu hakimiyetindeydi ve Herod Antipas (Hirodes) adlı zalim bir hukumdar tarafından yonetiliyordu. Hirodes, kardeşi Filipus’un karısı ile evlenip Hz. Yahya’dan bu evliliği onaylamasını ister ve Peygamber buna karşı cıkınca da O’nu yakalatıp zincire vurdurarak hapse attırır. İncil dışındaki kaynaklara gore, Hirodes kız kardeşinin kızı Salome’ye aşıktır, zamanın en buyuk dini lideri olan genc Peygamber Hz. Yahya’yı cağırtıp meseleyi anlatarak nikah akitlerini yapmasını ister. Hz. Yahya bunu, şeriat kanunlarına aykırı olduğu icin şiddetle reddeder. Bu duruma oldukca hiddetlenen İmparator Hirodes, Hz. Yahya’nın oldurulmesi emreder. Hz. Yahya şehit edilip kafası kesilerek altın bir tepsi icinde İmparator Hirodes’e sunulur. Olayı duyan Hz. Yahya’nın talebeleri, Peygamberin cesedini alıp gozyaşları icinde defnederler.
Kutsal Emanetlerin Pendik’e Getirilmesi: Bizans İmparatoru Valens (364-378), Hz. Yahya’nın kesik başının Suriye’de olduğu duyumunu alınca hemen İstanbul’a getirilmesini emreder. Baş, bugunku ismiyle Pendik’e getirildiğinde olağanustu bir olay olur ve kutsal emaneti taşıyan katırları ilerletmek mumkun olmaz. Bu olay uzerine şaşkına donen Valens ve kurmayları emaneti mecburen Temenye kasabasına bırakıp burada Hz. Yahya adına bir kilise (Saint Jean Babtist) ve ayazma inşa ettirirler ve kutsal emanet burada korunmaya başlanır. Bu donemde, Hıristiyan hacıların kutsal emanetleri ziyaret icin Temenye’de mola verdikleri rivayet edilir.
Emanetlerin Pendik’ten Bakırkoy’e Nakledilmesi: Hz. Yahya’ya ait kutsal emanetler Temenye’de muhafaza edilirken, birkac yıl sonra bu bolgeden gecmekte olan Buyuk Teodos (379-395) şehit Peygamberin başını almak ister. Ancak, kendisini bu kutsal emanetin muhafızlığına adayan Pendik’li Matrona isimli bir bakirenin protestosuyla karşılaşır. İmparator, kızı ikna edip bu muhafaza gorevini yuklenerek emaneti İstanbul’a taşır.
Hebdemon ( Bakırkoy ) da Hz. Yahya adına Buyuk Saint Jean Babtist Kilisesi yaptırılarak Yahya Peygamber’in kutsal emaneti buraya koyulur. İlerleyen yıllarda Avrupa’nın pek cok kentinde, Hz. Yahya’ya ait olduğu ileri surulen kafa ve kol iskeletleri ortaya cıkarıldı. Gunumuzde 17 farklı kilise aynı isim altında bu emanetleri muhafaza eder.
İstanbul’daki emanetlerin orijinal olduklarını onaylayan Hammer’in “Osmanlı Tarihi” adlı eserinde bu durum şoyle anlatılmıştır: “...Ustad ı Azam’a hediye edilmek uzere ipekten bir kumaşa sarılı, serviden yapılmış bir kutu verilmişti. Elcinin soylediğine bakılırsa bunun icinde Yahya’nın sağ eli bulunuyordu. Bu el ve Yahya’nın başı, vaktiyle İstanbul’a getirilip 500 yıldan beri Peterion Manastırı’nda saygı gormekte idi...”
Vezir Hacı Vesim Bey
Kayıtlarda kendisi hakkında geniş bir bilgiye ulaşılamayan Vezir Hacı Vesim Bey, Pendik’te ikamet etmiş Sultan Abdulaziz donemi vezirlerinden biridir. Pendik Belediyesi Eski Başkanlarından rahmetli Seyit Burhan Toprak, “Pendik Kasabasının Tarihcesi” adlı calışmasında Vezir Vesim Paşa’nın bu kasabada yaşadığını anlatmaktadır.
Belisarios
Pendik hayranı, meşhur bir Bizans generalidir. Batılı Roma tarihcilerinin ustunde cok durduğu ve hayatına dair pek cok şey yazdıkları Belisarios bir savaş dehası olarak tanınır. Roma tarihiyle ilgili eserlerde, savaşlar dışındaki gunlerini, uğuruna inandığı Pendik’te gecirdiği anlatılır.
Doğum tarihi net olarak bilinmemekle birlikte 494-505 yılları arası olduğu sanılır. Koylu bir ailenin cocuğudur. Bizans İmparatoru İustinianos’un muhafız alayında gorevliyken ustun kabiliyetleri ve dehasıyla dikkatleri ceker ve 25 yaşında komutan olur.
İran’daki Sasani İmparatorluğu, Kuzey Afrika’daki Vandal Krallığı, İtalya’daki Ostrogotlar ve Konstantinapolis’e saldıran kabilelere karşı savaşır ve başarılı olur. Vandallara karşı savaşa gitmeden once Pendik’teki malikanesinde dostlarına ziyafet verdiği rivayet edilir.
562 yılında İmparatora karşı bir ayaklanma planlamakla suclanır ve 1 yıl sonra sucsuz olduğu anlaşılıp itibarını yeniden kazanır. Pendik’te buyuk bir toprak sahibi olan Belisarios’un malikanesinin kalıntıları, bir asır oncesine kadar bolgede varlığını koruyordu.
Tarihciler tarafından paraya duşkun olması kendisine kotu davranmasına rağmen imparatora olan bağlılığı ve eşine olan tutkusu eleştirilmiştir. Buna rağmen doneminin tarihcisi Prokopios, “Gizli Tarih” adlı kitabında en az Belisarios’a saldırır. Kusursuz bir asker olarak vasıflandırılan ve dunya savaş tarihinin en buyuk komutanları arasında zikredilen Belisarios ustun hizmetlerine rağmen İmparatordan hak ettiği değeri gorememiş, Belisarios 565’te olmuştur.
Azaryan (Azerian) Efendi
1889 (bazı kaynaklara gere 1890) yangınından sonra Pendik’in planlı bir şekilde yeniden yapılanmasını sağlayan devlet adamıdır. Bugunku Ataturk Kultur Evi’nin bulunduğu yerde Azaryan Efendi’ye ait bir malikane vardı ve malikanenin bahcesi “Bulbul Bahcesi” olarak adlandırılırdı.
Reşat Ekrem Kocu tarafından hazırlanan İstanbul Ansiklopedisi’nden edindiğimiz bilgilere gore Azaryan Efendi, Osmanlı politika adamlarındandır. 1850 tarihinde İstanbul Ortakoy’de doğmuş ve 1922 tarihinde yine İstanbul’da olmuştur. İş hayatına katiplikle başladı. Hersek ihtilalinde ve Turk-Rus Harbi’nde Balkan ordularında diplomatik kurye olarak calışıp 1879’da Petersburg Sefarethanesi Başkatipliği’ne tayin edildi. Korfu ve Galata Başkonsolosluğu’na getirilip aynı donemde Tuna Nehri uzerinde Beynelmilel Seyrusefer Komisyonu’na reis secildi. İlerleyen yıllarda da milletvekili secilmiştir. Azaryan Efendi, Ermeni cemaati idare işlerinde de muhim vazifelerde bulundu, fakat 1912 yılından sonra cemaat işlerinden cekildi.
Azaryan Efendi’nin Pendik’in tarihindeki onemine gelince, 1889 yangınından sonra tamamen yanarak kul olan Pendik, padişahın 1990 yılında verdiği gorev uzerine Azaryan Efendi tarafından Paris’ten mimar ve muhendisler getirtilmek suretiyle yeniden planlandı ve şimdiki Pendik merkezinin temelleri atıldı. Pendik, boylece Turkiye’nin ilk planlı kasabası oldu.
Azaryan Efendi bu planı cizdirirken isminin ilk harfi ile Pendik’in ortasına imzasını atmayı da ihmal etmez. “A” harfi, ayakları sahile doğru uzanacak şekilde planlanır. Eski Belediye Binası’nın onundeki parkta birleşen Gazi Paşa ve İsmet Paşa Caddeleri “A” harfinin iki ayağını, Orhan Maltepe Caddesi ise, harfin ortadaki cizgisini oluşturur.
__________________
Pendik`ìn Tarihcesi
Tarih0 Mesaj
●48 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Kültür
- Tarih
- Pendik`ìn Tarihcesi