ANADOLU'DA MADENCİLİĞİN TARİHCESİ
Anadolu'da madencilik binlerce yıl once başlamış, M.O. 7000 yıllarında saf bakır, M.O.(3000-1200) yılları arasında tunc yaygın olarak kullanılmıştır. Daha sonra Hititler (M.O. 1750-2000), Urartular.
( M.O. 850-585), Frigyalılar (M.O. 750-650)ve Lidyalılar (M.O. 650-550), donemlerinde Anadolu'da ceşitli maden yataklarını işletmiş, izabe tesislerini kurmuş, metal para basıp kullanmışlardır.
Roma, Bizans ve Selcuklu donemlerinde giderek gelişen madencilik, Osmanlı Imparatorluğu'nun ilk donemlerinde devlet katkısı gormuş, 1815 yılında Bandırma yakınlarında bor, 1829 yılında Zonguldak'ta taşkomuru, 1848 yılında Bursa-Harmancık'ta krom bulunmuştur.
Devletin maden sahiplerinden %25 gibi bir hisse almasını ongoren 1861 tarihli ilk Maden Nizamnamesi, etkili denetim olmadığı icin başarı sağlayamamıştır. Daha sonraları 1869, 1886 ve 1906 yıllarında uc ayrı maden yasası cıkarılmıştır. 1906 yasası ile işletme izni suresi, 99 yıl olarak belirlenmiş ve devlet payı madenin cinsine gore (%1-20) arasında değişmiştir.
Osmanlılar doneminde yabancı egemenliğinin altında olan madencilik sektorunde, Cumhuriyet'in ilanından sonra yeni duzenlemeler yapılmıştır. Bu donemde, oncelikle buyuk eksikliği olan madencilik oğrenimi yapmış, teknik elemanların yetiştirilmesi ve yeni ekonomik model saptanmasına calışılmıştır. Cumhuriyet rejimi ayrıcalıklı yabancı sermayeye karşı cıkmış, ancak anonim ortaklıklar kurularak yabancı sermayenin madencilik sektorunde yoğun girişimlerde bulunmasını da sağlamıştır. İzmir İktisat Kongresinde (1923), bu doğrultuda alınan kararlar ışığında ozel kesimin finansmanını karşılamak uzere İş Bankası ve Turkiye Sanayi ve Maadin Bankası kurulmuştur. Ancak, ulkenin savaştan yeni cıkmış olması, ozel kesimin sermaye birikiminin yeterli olmayışı ve 1929 dunya ekonomik krizi nedeniyle ozel girişime dayalı politikada başarılı olunamamış, sektorde kamunun etkinliği arttırılmaya başlanmıştır.
Devletin madencilik sektorunde onculuk yapması amacıyla, madenlerimizin daha rasyonel bir şekilde aranması, bulunanların rezerv ve kalitelerinin tespiti, ekonomiye kazandırılması icin 1935 yılında MTA Enstitusu, bulunan madenlerin işletilmesini sağlamak amacıyla aynı yıl Eti bank, 1940 yılında da Ereğli Komur İşletmesi Muessesesi (EKİ) kurulmuştur.
1940 yılında Raman'da MTA tarafından bulunan petrolun arıtılması amacıyla 1942 yılında aynı yorede yine MTA tarafından 10 ton/gun kapasiteli bir rafineri kurulmuş, 1954 yılında MTA'dan alınan eleman, ekipman ve dokumanlarla Turkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) kurularak, devlet adına petrol arama, uretim, arıtma gorevlerine başlamıştır.
1954 yılında, o gune kadar yalnız kamu kuruluşlarınca işletilen bazı madenleri ozel girişimin arama ve işletmesine acan ve ozel-kamu girişimine eşit davranılmasını ilke edinen 6309 sayılı maden kanunu yururluğe konmuştur.
1957 yılında, Turkiye Komur İşletmeleri Kurumu oluşturulmuş ve o zamana kadar Etibank tarafından yurutulen taşkomuru ve linyit uretim gorevi bu kuruluşumuza devredilmiştir.
Planlı kalkınmayı ongoren 1961 Anayasası'nın 130. maddesi ile doğal kaynaklarımız, anayasa guvencesine alınmıştır.
1963 yılında, enerji ve madencilik ile ilgili politikaları oluşturmak, uygulamaları denetlemek ve yonlendirmek amacıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı kurulmuştur.
Planlı donemde, maden kaynaklarımızdan en fazla yararı sağlamak, yurt ici talebi karşılamak ve dış satım artışı sağlamak,ana hedefler olarak belirlenmiştir.
1978 yılında cıkarılan 2172 sayılı kanunla, cok sayıda komur ve demir işletmesi devletleştirilmiş, ancak uretimdeki duşuşler nedeniyle devletleştirilen sahaların bir coğu 1983 yılında cıkarılan 2804 sayılı kanunla sahiplerine iade edilmiştir.
Yine 1983 yılında Turkiye Taşkomuru Kurumu (TTK) kurulmuş ve taşkomuru uretimi TKİ'den alınarak bu kuruluşa devredilmiştir.
1985 yılında yayınlanan ve madenlerimizin daha rasyonel bir bicimde aranmasını ve işletilmesini amaclayan 3213 sayılı maden kanunu, gunumuzde de yururluktedir.
MADENCİLİK SEKTORUNUN EKONOMİDEKİ YERİ
Yurdumuz, karmaşık jeolojisi ve tektoniğinin sonucu olarak cok ceşitli maden kaynaklarına sahiptir. Ancak, bu karmaşık jeoloji ve tektonik, aynı zamanda maden yataklarımızın kucuk boyutlu ve cok parcalı olmasının da bir nedenidir.Ceşitlilik acısından dunyanın zengin ulkelerinden biri olmamıza karşın,gerek toplam rezerv yonuyle ve gerekse tek tek yatak boyutları kıyaslandığında geri sıralarda yer almaktayız . Dunya rezervlerinde onemli paya sahip olduğumuz madenlerin başında bor gelmektedir. Dunya bor rezervinin % 51 i yurdumuzda bulunmaktadır. Bunun dışında dunya perlit rezervinin % 8.7 si, barit rezervinin % 7.1 i, sodyum sulfat rezervinin %3 u, cıva rezervinin % 3 u, diatomit rezervinin % 2.9 u, linyit rezervinin % 2.2 si, antimuan rezervinin% 2.26 sı,manyezit rezervinin %1.47 si,gumuş rezervinin % 1.44 u, bakır rezervinin %0.37 si,krom rezervinin %0.40 ı ve altın rezervinin %0.23 u ulkemizdedir.
Turkiye'nin 1996 yılı dunya maden uretimindeki payları onem sırasına gore, bor da % 48, perlitte % 11.82, manyezitte % 10,67, feldispatta % 7.92, kromda % 6.87, linyitte % 5.20, bentonitte % 4.31, baritte % 2.38, grafitte % 2.18'dir.
1997 yılı maden ticaretimize değer ($) olarak bakacak olursak; İthal ettiğimiz madenlerin başında taşkomuru, demir, linyit, kok komuru, fosfat,bakır, zirkonyum, asbest, kaolen; ihrac ettiğimiz madenlerin başında bor, krom, bakır, manyezit,cinko, feldispat, mermer,barit ve pomza gelmektedir. 1997 yılı itibariyle ihracatımız 424 milyon $, ithalatımız 934 milyon $'dır (petrol-doğalgaz haric).
Doğal zenginliklerimiz acısından en onemli madenimiz olan BOR, dunya rezerv ve uretiminde % 50 den fazla pay almakta olup, dış piyasada Turkiye'yi temsil etmek durumundadır. Dunya bor piyasası Turk kolemanitinin hakimiyetindedir ve madencilik sektorunun en buyuk doviz kazancı bor ihracatından kaynaklanmaktadır. Dunya TRONA rezervinin % 97.71'i ABD'de, geri kalanının %3' unun Turkiye'de olması sebebiyle trona varlığımız da dikkat cekici sayılabilir.
Ekonomimiz icindeki yeri surekli gerileyen madencilik sektorunde, yatırım talebinin azalma eğilimi gostermesi doğaldır. DPT yatırım teşvikleri incelendiğinde; Teşvik belgelerinin sektorel dağılımında madencilik sektorunun payı 1987 yılında % 7.6, 1988'de % 2, 1989'da % 2.8, 1990'da % 2.7, 1991'de % 3.6, 1992'de % 2.9, 1993'de % 2.8, 1994'de % 2, 1995'de % 0,6 ,1996 da %1.3 ve 1997 de %1.7 olmuştur.
Sabit sermaye yatırımlarında ise 1987 yılında % 2.8 olan madencilik sektorunun payı 1988'de % 2.9, 1989'da % 2.2, 1990'da % 2.2, 1991'de % 2.3, 1992'de % 2.3, 1993'de % 1.4, 1994'de % 1.5, 1995'de % 1.3, 1996 da %1.1 ve 1997 de %1.2 (tahmini) olarak gercekleşmiştir.
Arama ve işletme yatırımlarının azalmasıyla, yapılan maden istihracı, potansiyelin gerisinde kalmakta ve madenciliğimizin ekonomideki payı giderek kuculmektedir. 1986 yılından once GSMH dan % 2 oranında pay alan madencilik sektorunun bu payı, 1990 da % 1.58, 1991 de % 1.54, 1992 de % 1.35, 1993 de % 1.09; 1994 de % 1.39, 1995'de % 1.29, 1996 da%1.2 ve 1997 de %1.1 olarak gercekleşmiştir.
Madenciliğimizin GSMH daki payı ortalama % 1.5 civarında seyrettiği ve bu oranın 2 milyar $ lık bir miktarı ifade ettiği gorulmektedir. Bu oran Almanya ve ABD gibi gelişmiş ulkelerde de % 2-4 civarındadır. Miktar olarak bakıldığında bu oranların ifade ettiği rakamlar Almanya'da 30 milyar $, ABD de ise 150 milyar $'dır. Yani bu uIkelerde, madencilik onemini korumaktadır ve bu miktarlarla aramalarını, işletmelerini ve teknolojilerini geliştirmeleri mumkun olmaktadır.
Ayrıca bu ulkeler sanayi devrimlerini de madencilik sektoru sayesinde gercekleştirmişlerdir. Gelişmekte olan ulkelere baktığımızda ise madencilik sektorunun GSMH icindeki payının % 20'lerde olduğunu goruruz. Bu oran da bu ulkelerde madenciliğin gelişmesi icin bir kaynak yaratıldığını acıkca gostermektedir. Gelişmekte olan bir ulke durumundaki Turkiye bir yandan 1 milyonluk nufus artışını besleyebilecek yatırım ve uretimi sağlamak, diğer yandan fert başına duşen milli geliri artırarak halkın refah duzeyini yukseltmek zorundadır. Bunu sağlayacak en onemli kaynaklardan biri olan madenciliğin katkısı yetersiz kalmaktadır. UIkemiz maden ticareti rakamları dikkate alındığında, ithalatın artmasına rağmen, ihracatın aynı seviyelerde kalması bu sektore yeteri kadar onem verilmediğinin gostergesidir.
Madencilik sektorune yon verirken uzun vadede bir madencilik politikası oluşturulmalıdır. Bu politikanın kalıcı olması yanında, zaman icinde değişip, yeni koşullara uyacak esnekliği de gostermesi zorunludur. Ayrıca bu politika tespit edilirken maden potansiyelimiz sağlıklı bir şekilde belirlenmeli ve doğal kaynaklarımızın tukenebilirliği goz onune alınmalıdır. Tum bu faktorler goz onune alındığında, sektorun alt yapısını oluşturan doğal kaynakların aranıp bulunmasının, gelişmiş ulkelerde olduğu gibi devlet tarafından yapılmasının zorunluluğu ortaya cıkmaktadır. Madencilik sektorumuzun gelişmiş ulkeler duzeyine gelmesi ve ekonomimizde olması gereken yere ulaşması icin sektordeki belirsizliklerin en aza indirilmesi gerekmektedir.
Arama calışmalarının sağlıklı yapılmasının onemini ve bunu devletin ustlenmesinin zorunluluğunu bu şekilde vurguladıktan sonra, devlet, sınırlı kaynaklarını akılcı bir şekilde aramalarda yoğunlaştırmalı ve işletme aşamasında kademeli olarak cekilmelidir. Bu alan ozel sektor calışmalarına acılmalı ve ozel girişimciler teşvik edilmelidir. Bundan sonraki aşamada calışmaların verimli olabilmesi icin gerekli yasal ve kurumsal duzenlemelerin yapılması ve bunlara işlerlik kazandırılması gerekmektedir. * Madencilik Sektoru Toplantı Raporu - Haziran 2000-
__________________
Jeoloji / Jeofizik Anadoluda madenciligin tarihcesi
Üniversite Ders Notları0 Mesaj
●126 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Üniversiteler
- Üniversite Ders Notları
- Jeoloji / Jeofizik Anadoluda madenciligin tarihcesi