Fetihler Ufku Tekirdağ
Tekirdağ Marmara Denizinin kuzey-batı kıyısında Trakya topraklarında yer alır. Coğrafi konumu sebebiyle stratejik onem taşıyan bir gecit bolgesidir. Şehir kıyı cizgisinin doğu-batı doğrultusundan kuzey-guney doğrultusuna gectiği yerde; yarım daire bicimli bir koy kenarında kısmen vadi yamaclarında kısmen de yalıyarlar uzerinde birbirini izleyen basamaklar ile doğu-batı ve kuzey kesimlere doğru hızla yayılmış. bulunmaktadır.
Tekirdağ Turklerin eline gectikten sonra (1357) Edirne'ye ve İstanbul'a yakınlığı yanında Avrupa'ya fetihlere giden ordunun sefer yolu uzerinde bulunması onemini bir kat daha arttırmıştır. Yahya Kemal'in “Yol Duşuncesi” isimli şiirinde Tekirdağ'dan FETİHLER UFKU TEKİRDAĞ diye soz etmesi bu goruşten ileri gelir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun Gun batımı gunlerinde (1829 1878 1913 1920) yıllarında Tekirdağ ust uste Rusların Bulgarların ve Rumların işgali ile karşılaştı. Dolayısıyla İmparatorluğun son yuzyılında bir savunma alanı sınır kesimi olarak Tekirdağ'ın ozel bir yeri ve onemi oluştu.
Tekirdağ tarihin ilk yıllarından itibaren guzel koyu ve bereketli toprakları bircok milletin dikkatini cekmiştir. Dolayısıyla şehir (bolge) bircok akınlara ve medeniyetlere de sahne olmuştur.
Tekirdağ Adı Nereden Gelmektedir
Tekirdağ'ın bilinen en eski adı M.O.5.Yuzyılda Heredot'un tarihi haritası uzerinde BİSANTHE olarak gorulmektedir. Bu isim Anadolu'da Perslerin yenilgisine kadar hep aynı kalır. Bu tarihten sonra RHAEDESTUS (M.O.334-M.S.843) olarak kullanıldığı gorulmektedir.
Daha sonra RODOSTO adını alır. Şarlman imparatorluğunun 843'teki paylaşılmasını gosteren haritada ustte buyuk harflerle Rodosto altta kare icinde Rhaedestus yazılmıştır. Bu isim Bizans devrinin şehre verdiği isimdir. Bu isim zamanımıza kadar gelmiştir. Avrupalılar bugun bile Rodosto adını kullanmaktadırlar. Osmanlılar Tekirdağ'ı fethettikten sonra 1358 tarihinden itibaren RODOSCUK demişlerdir. Osmanlı tarihlerinde fermanlarda divan-ı humayun vesikalarında mezar taşlarında daima bu isim kullanılır. 1732 tarihinden sonra Rodoscuk bırakılıp TEKFURDAĞI adının kullanıldığını goruyoruz. Ancak bu isim değişikliğinin kesin sebebi bilinmemekle birlikte Bizans derebeylerine “Tekfur” denildiğini biliyoruz. Cumhuriyet devrine kadar şehrimiz Turkler arasında Tekfurdağı adıyla anıldı ve yazıldı. Cumhuriyet devrinde Tekfurdağı TEKİRDAĞ'A cevrildi.
Tarih Oncesi Donemlerde Tekirdağ
Tekirdağ tarihi Trakya ve Marmara bolgesinin tarihinden ayrı duşunulmemelidir. Anadolu ve Yakındoğu ile Avrupa arasındaki goc istila ticaret kultur alışverişi gibi her turlu ilişkinin Trakya uzerinden gercekleşmesi bolgenin en onemli ozelliğidir. Akdeniz ve Ege'den gelerek Karadeniz'e gecen ve buradan da buyuk nehirlerle Orta ve Doğu Avrupa ile Asya'ya acılan ana deniz yolunun duğum noktası uzerinde yer alması bolgenin ikinci onemli ozelliğidir.
Deniz ve kara yolları uzerindeki stratejik konumu nedeniyle uzak coğrafi bolgeler arasındaki kultur ilişkilerini aydınlatacak ip uclarının Trakya bolgesinde olduğu kabul edilmiştir. Bunun yanı sıra ılımlı iklimi tarım ve ciftciliğe elverişli toprakları Bitki ortusu Su ve kara hayvanlarının da zenginliği goz onune alınırsa Trakya bolgesinin her donemde insanların oturmasına cok uygun bir ortam oluşturduğu duşunulebilir. Turkiye Trakyasında Tarih oncesi donemlere ait arkeolojik araştırmalar cok yenidir. 1970'li yıllardan sonra İstanbul Universitesi Prehistorya Ana Bilim Dalı oğretim uyelerinden Prof.Dr.Mehmet OZDOĞAN'IN oluşturduğu bir ekip Trakya'da tarih oncesi araştırmalara başlamıştı. Bu araştırmalardan sonra 1980'li yılların sonunda Edirne ve Tekirdağ'da yine bu ekip tarafından kısa sureli kurtarma kazılarına başlandı. 1990'dan sonra bu ekip ile birlikte Tekirdağ Muzesi de sistematik olarak Trakya'da Tarih oncesi donemlere ait kazı ve araştırmalarını surdurmektedir.
Trakya'da Paleolitik (eski taş ) cağa ait yerleşme yeri olarak İstanbul yakınlarındaki Yarımburgaz Mağarası ve Trakya'nın Karadeniz kıyısında acık yerleşme yeri olarak Ağaclı bolgesi bilinmektedir. Tekirdağ Muzesi Mudurluğu'nun son yaptığı araştırmalarda Saray ilcesinde Ergene ve Galata derelerinin oluşturduğu Guneşkaya ve Gungormez vadilerinde mağaralar tespit edilmiştir. Bu mağaraların ust kesiminde İ.O.5000-3000 yıllarına tarihlenen canak comlek parcaları bulunmuştur. Buyuk bir olasılıkla Yarımburgaz mağarasında olduğu gibi yuzey tabakalarının altında Guneşkaya ve Gungormez Mağaralarında Eski Taş devrinin ust tabakalarına (İ.O.200.000-10.000) rastlanabilir. Tekirdağ sahil şeridinde yapılan kazı ve araştırmalarda Neolitik donemden (ilk toprağa yerleşme donemi insan toplumunun gelişmesinde bir devrim olarak kabul edilmektedir. İ.O.8000–5000) Kalkolitik cağ (Koy şeklindeki yerleşmelerin gelişimi Bakır ve madenciliğin başlaması. İ.O.5000-3000) İlk Tunc Cağına (Tunc'un ortaya cıkarak madenciliğin gelişmesi beyliklerin oluşması) ait yerleşmeler bulunmuştur.
Neolitik cağda Şarkoy'de Burun Eren Ciftliği'nde Burdur Hacılar'da bulunan malzemelerle cağdaş malzemeler ele gecmiştir. Aynı malzemeler İstanbul Universitesi tarafından Enez'de Hoca Ceşme mevkiinde yapılan kazılarda da ele gecmiştir. Bu buluntular o donemlerdeki kultur ilişkilerinin ne kadar yaygın olduğunu gostermektedir. Kalkolitik cağda onemli buluntu yeri Marmara Ereğlisi yakınlarındaki Kargaburun mevkii uzerindeki Toptepedir. 1963 yılında İngiliz Arkeoloji Enstitusu muduru tarafından yoldan gecerken tesadufen bulunarak yayınlanıp bilim alemine duyurulmuştur.
Ancak 1988 yılında ikinci konut inşaatlarının katliamına uğramıştır. 1989 yılında konutlardan arta kalan kucuk bir alanda Prof.Dr.Mehmet OZDOĞAN tarafından yapılan kazıda Trakyanın en onemli eserleri ve kultur tabakasının ancak bir bolumu ortaya cıkarılabilmiştir. Bu kazıda bulunan ve cok onemli bir eser olan İ.O.4300 yılına tarihlenen pişmiş topraktan yapılmış Ana Tanrıca Figuru Tekirdağ Muzesinde sergilenmektedir. Tekirdağ Muze Mudurluğu ile İstanbul Universitesi'nin birlikte Gazioğlu Koyu'nun sahilinde yer alan Menekşe Catağı'nda yapılan kazılarda alt tabakalarda Toptepe tabakalarıyla cağdaş kalıntılar ele gecmiştir.
Menekşe Catağı'nda elips şeklinde cit orme tekniğiyle yapılmış kulubeler ve kulubelerin icinde ocak ve fırınlar bulunmuştur. 1938 yıllarında Prof.Dr.Arif Mufit MANSEL Alpullu'da Toptepe malzemesi olan testiler ele gecirmişti. Kırklareli Aşağıpınar'da yapılan kazılarda da bu kultur tabakasının ortaya cıkması Trakya'nın o donemde Deniz sahilindeki kulturlerle ic kesimlerdeki kulturlerin ilişkilerini ortaya koymaktadır.
İlk Tunc Cağı Ve Orta Tunc Cağında Tekirdağ
İlk Tunc cağında Trakya'da Marmara denizi sahil kesimi boyunca yerleşmelerin uzandığı son yapılan araştırmalarda ortaya cıkmıştır. İstanbul ile Gelibolu Yarımadası arasında İlk Tunc Cağı'nın başlangıcında oldukca yoğun yerleşmeler vardır. Gelibolu Yarımadası'nda bu yerleşmeler daha da yoğundur. Troya'nın birinci katıyla cağdaş olan bu yerleşmeler İ.O.3000-2700 yılları arasına tarihlenmektedir. Tekirdağ Muzesi'nin İstanbul Universitesi Prehistorya Ana Bilim Dalı ile ortaklaşa olarak yaptığı Menekşe Catağı kazılarında bu donem kalıntılarına oldukca yoğun olarak rastlanmıştır.
Menekşe catağı İlk Tunc Cağı'nın ilk evrelerinde Troyanın 1. katıyla cok benzerlik gostermekle birlikte Balkan kulturlerinden Sveti Krilova kulturleri ile de ilişkiler tesbit edilmiştir. İlk Tunc Cağı'nın II. (İ.O.2700-2400) ve III.(İ.O.2400-2000) evrelerine Trakya da yoğun olarak rastlanmamakla birlikte yine Menekşe Catağı kazılarında Troya'nın ve Anadolu'da bir cok yerleşmenin İlk Tunc Cağı'nın II.evresinde ortaya cıkan Depas turu (cift kulplu kupalar) kupa parcaları bulunmuştur.
Tekirdağ sınırları icinde İlk Tunc Cağı'nın III.evresine ait yerleşmelere rastlanmamaktadır. Kırklareli'de Aşağıpınar Kanlıgecit'te İstanbul Universitesi'nden Prof.Dr.Mehmet OZDOĞAN tarafından yapılan kazılarda İlk Tunc Cağı'nın II.evresi ve Orta Tunc Cağı'na geciş evresinde tamamen İc Anadolu kulturlerine ait bir koloni yerleşmesi ortaya cıkarılmıştır. Anadolunun ozgun mimari tipi olan Megaron tipi yapılar ile dini ve gunluk kullanım eşyaları bu kazıda bulunmuştur. Bu kazı İlk Tunc Cağı'nın son evresinde Anadolu ile Trakya arasında ticari ve kulturel bir alış veriş olduğunu belgelemekle birlikte Anadolulu insanların Trakya toprakları uzerinde kucuk koloni yerleşmelerini kurduklarını da kanıtlamaktadır.
Orta Tunc Cağı'ndan son Tunc Cağı'nın sonlarına kadar (İ.O.2000-1300) birkac kucuk keramik buluntusu dışında bulgulara rastlanmamıştır. Son Tunc Cağı'nın sonları ile İlk Demir Cağı'nda (İ.O.1400-1000) batıdan buyuk bir goc dalgası gelmiştir.
İzlerine Ergene ve Meric Havzasında rastlanan bu goc dalgasından sonra karanlık bir donem başlamaktadır. Antik kaynaklar ve yakın zamana kadar arkeolojik bulgular yetersiz kalmaktaysa da son donemdeki Kırklarelideki Aşağıpınar kazılarında Orta Demir Cağına ait yoğun bir yerleşme ortaya cıkarılmıştır. Trakya'da son donemlerde başlayan sistemli kazıların devam etmesiyle karanlık diye bilinen donemler de yavaş yavaş aydınlatılabilecektir.
Şarkoy İğdebağları koyunden İstanbul arkeoloji muzesine goturulen Demir Cağı'na ait onemli bronz bir kolleksiyon ve Tekirdağ Muzesi'ne getirilen bronz bir kac madenieser bu donemde madenciliğin onemli bir rol oynadığını gostermektedir. Yalnız bu cağda Anadolu'da kurumlaşmış devletlerin (Hitit) varlığına karşılık Trakya'da Proto-Trak olarak tanımlanan ve toplumsal orgutlenme bakımından cok daha geri duzeyde toplulukların bulunması anadolu ile Trakya'nın kulturleri arasındaki en onemli farktır.
Trakya İsmini Veren Kavin Traklar
Trakyanın yerli halkımıdırlar yoksa dışarıdan mı gelmişlerdir? Bu konuda kesin bir hukum vermek bu gunku bilgilerle zordur. Onceki yıllarda Tekirdağ tarihini yazanlar İ.O.4000 ve 2000 yıllarında Trak akınlarından ve goclerinden bahsetmektedirler. Bilindiği gibi Trakya'da o donemlerle ilgili olarak yapılmış uzun araştırmalar ve arkeolojik kazılar olmadığı gibi o donemler hakkında da yazılı belgeler de yoktur. Daha once de değinildiği gibi İ.O.14-13.Yuzyılda izlerine Ergene ve Meric Havzası'nda rastlanan bir goc dalgası bulunmaktadır ki bu goc eden toplum Proto Trak (Trak Onculeri) olarak adlandırılmaktadır. Daha sonra tarihciler traklardan ayrı kabileler ve şehir krallıkları olarak yaşamış hicbir zaman bir birlik oluşturamamış toplumlar olarak bahsetmektedirler.
Tarihci Heredot
Hintlilerden sonra en kalabalık olanlar Trakya'lılardır. Birtek adamın komutasında ya da tek iradeyle hareket etseler hic yenilmez ve bence ulusların en guclusu ve en kalabalığı lurlardı” demektedir. Traklar icin iş gormemek kibarlıktır. Toprakta calışmak ********lik ve aşağılıktır.
Soylu Yaşamak
Savaşa gitmek başkalarını soymak ve at yetiştirmektir. Bu nedenle de paralı Asker sıfatıyla denizci olarak donanmalarda atlı olarak kara ordularında yer almışlardır. Homeros'un İlyada adlı destanında Trakyalılar icin at besleyen at yetiştiren gibi sıfatlar kullanmaktadır. Trak kralı Rhesos'un atları icin: “Gormedim onun atları gibi guzel iri atlar giderler yel gibi Kardan beyazdırlar.” demektedir.
Trakya'ya elci giden kişilere atların armağan olarak verildiği yine Homeros'tan oğrenilmektedir. Ksenephon “Anabasis” (onbinlerin donuşu) adlı eserinde bir Trak kenti olan Perinthos (Marmara Ereğlisi) halkının orduya yetişmiş atlar verdiğini yazmaktadır. Tanrılar arasında en cok Dionyzos (Doğa Tanrısı olup Asma kutuğunu ve şarabı dunyaya yaymak icin yarenleri Satyr ve Menadlarla tum dunyayı dolaşırlar.) Artemis (Bolluğu ve bereketi simgeler. Hayvanların koruyucusu ve Altın yaylıdır. Trakyada geyik uzerinde yay ve okuyla tasvir edilir.) Hermes'e (Doğa ve Bereket Tanrısıdır.) saygı gosterirler. Traklar en iyi olarak olu gomme adetlerinden tanınmaktadır. Konunun başında Trakların tarih oncesi cağlardan beri Trakya'nın yerli kavimlerimi yoksa kuzeyden gelen bir kavimmi olduğunun kesin bilinmemekte olduğundan bahsedilmişti. Ancak kuzeyden geldikleri savı daha kuvvetli bir olasılıktır.
Trakyada yoğun olarak gorulen bazıları anıtsal nitelikli bazıları irili ufaklı yığma tepelerin hepsi “tumulus” denilen mezar tepeleridir. Trakya'da en erken tumulus İ.O.1300 yılına tarihlenen Kırklareli'de bulunan Taşlıbayır Tumulusudur. Ayrıca Kırklareli ve Edirne civarında Dolmen adı verilen buyuk iri taşların yanyana getirilerek ve sonra uzeri tekrar iri bir taşlarla ortulerek yapılan anıtsal mezar tipleri vardır. Bu mezar tiplerinin ilk ornekleri Traklara aittir. Dolmen tipi mezarlar daha sonra bırakılmakla beraber tumulus geleneği Roma doneminin sonuna kadar (İ.S.395) devam etmiştir.
Anadolu'da Friglerle İ.O.8.yy. sonlarında 7.yy.başlarında ortaya cıktığı belirlenen tumulusler Trakyada olduğu gibi tek tanrılı dinlerden Hıristiyanlığın egemen olduğu Roma donemi sonuna kadar varlıklarını surdurmuşlerdir. Bu yuzden de bazı arkeologlar Traklarla Friglerin aynı kavim olduklarını Trakyadaki Brig kabilesinin Anadolu'daki Frigler olduğunu iddia etmektedirler. Tarihci Heredot Trakların olu gomme adetlerinden şoyle bahseder: “Bir Trak olduğunde ceset uc gun evde bekletilir. Bu arada kurbanlar kesilir cenaze ziyafetleri duzenlenir. Ceset yakılır. Yahut yakılmadan mezarın icine konur. Ağıtlar yakılır şaraplar icilir. silah oyunları ve spor musabakaları duzenlenir. Mezarın uzerinde yığma tepe meydana getirilir.”
Ayrıca Traklar iyi at yetiştiren kavimler olduğundan atlarına cok onem vermekteydiler. Trakların olduklerinde kendileri icin tumulusler yaptıkları gibi atları icin de tumulus yaptıkları yada kendileriyle birlikte atlarını da gomdukleri bilinmektedir. 1995 yılında Hayrabolu'nun Hacıllı koyunde Tek Hoyuk Tumulusu'nde Tekirdağ Muzesi Mudurluğu'nce yapılan kazılarda yukarıda belirtilen konuların buyuk kısmı ortaya cıkarılmıştır. 95.m yuksekliğinde ki tumulus yığmasında ortaya yakın yerinde yaklaşık 3x5m. boyutlarında 70 cm. derinlikte bir cukur acılarak olu yakılmış ve kulleriyle birlikte aynı yere gomulmuştur.
Bu cukurun 3 m. kadar onunde de yuvarlak bir cukur bulunmaktaydı ki burada da Traklının atı yakılmıştı. At yakılan cukurun icinde yenmiş hayvan kemikleri ile buyuk testi parcaları bulunmuştu. Kemikleri bulunan hayvanlar dana koyun keci ve tavuktu. Testilerle şaraplar icilmiş ve sonrada testiler kırılmıştı. Daha sonra da bu mezarın uzerine Toprak yığılarak tumulus oluşturulmuştu. Traklar ceşitli kabileler halinde yaşamışlar ve hicbir zaman bir birlik oluşturamamışlardır. Turkiye Trakyasında yaşayan en onemli iki Trak kabilesi vardır. Bunlardan biri Ast'lar bir diğeri de Odyris'lerdir.Ast'lar Istranca Dağları'nın eteklerinde oturan buyuk bir kabileydi. En onemli merkezlerinden biri Byzye kentiydi. Bu gun bu kent Kırklareli ilinin Vize ilcesidir. Odyris'ler Trakyada yaşayan en buyuk ve en onemlikabiledir. Bu gunku Tekirdağ sahil kesimi ileİpsala sınır kapısının batısına kadar olan bolgede yaşamaktaydılar.
İ.O.4.YY.da Odyrislerin kralı Kersepleptes idi. Bu yıllarda batıdan gelen bir Makedon saldırısı gundemdeydi. Makedonya kralı II.Philip İ.O.352 yılında Tekirdağ'a kadar olan butun Trakya'yı aldı. En son Karaevli Koyu'nun deniz sahilinde yer alan Heraion Teichos kentini de Odyrislerden aldı. Daha batıdaki Perinthos Kentini de kuşattıysa da alamadı. Perinthos kenti daha sonra II.Philip'in oğlu Buyuk İskender tarafından zaptedildi. 1997-1998 yıllarında Karaevli Koyu'nun deniz kıyısında yer alan Harekattepe Tumulusu'nde Tekirdağ Muze Mudurluğu'nce yapılan kazılarda bir kral mezarı bulundu. Bu mezar icinde II.Philip donemine ait Gumuş bir sikke (madeni para) ele gecti. II.Philip doneminde bu bolgede Kersepleptes Krallık yapmaktaydı. Kersepleptes'in olum tarihi philip doneminde ve İ.O.341'de olduğuna gore bulunan Kral mezarı buyuk bir olasılıkla Odyris kralı Kersepleptese aittir. İdareci kadroların makedon olmalarına karşılık traklar onların egemenliği altında yaşamlarını surdurmuşlerdir.
Ancak Romalılar doneminde İ.S.1. yuzyılda Romalılar Trakya'daki Trakları Romalılaştırmak icin emekli asker ve subaylarını yerleştirdikleri bir cok kentler kurdular. Bu kentlerden bir taneside Malkara'nın Kermeyan Koyu'nun kenarında yer alan Apri ya da Apros'tur. Bu donemden başlayarak Traklar her ne kadar eski adet ve goreneklerini bırakmasalar bile yavaş yavaş asimile olmuşlardır. İ.O.8.yy. ile 6.yy. arasında Ege adaları ile Marmara Denizi kıyıları ve Karadeniz kıyıları arasında buyuk bir deniz ticareti başladı. Sisam Samos ve Magaralılar Marmara ve Karadeniz kıyılarında ticarete donuk koloni kentleri kurmuşlardır.
İlimiz sınırları icinde ve Marmara Denizi'nin kuzeyinde kurulan en onemli kent Perinthostur (Bu gunku Marmara Ereğlisi). Diğer kentler: Heraion (Karaevli koyualtı) Bysante (Barbaros) Ganos(Gazikoy) İstanbul il sınırları icindeki Seliymbria (Silivri) ve Canakkale il sınırları icindeki Gallipolidir (Gelibolu).
İ.O.547 yılında doğudan gelerek Anadolu'yu saran Pers istilasından Trakya da nasibini almıştır. Pers Kralı Dareus İ.O.514-513 yıllarında Tuna'nın kuzeyine kadar ilerlemiştir. Bu sırada Istrancaların batısında buyuk su kaynaklarının bulunduğu alanda ordusunun kamp kurduğu bilinmektedir.
Bu alan ya bu gunku Saray ilcesinin kuzeyindeki Ergene nehri su kaynaklarının bulunduğu alandır yada Pınarhisar'ın Kaynarca koyu su kaynaklarının bulunduğu alandır. İ.O.476 yılında Persler Kimon tarafından yenilgiye uğratılarak Trakya'dan cekilmişlerdir. İ.O.352 yılında Makedonya Kralı II.Philip (İ.O.359-336 ) Batı Trakya uzerine yurudu. Kypsela'dan (İpsala) Perinthos'a (Marmara Ereğlisi) kadar olan sahil bolgesi o donemde Odyris Krallığı'nın hakimiyetindeydi. Odyris kralı da Kersepleptes'ti. Philip en son olarak Kersepleptes'i yenip Karaevli koyu altındaki Heraion Teichos Kentini almıştı.
Perinthos kentini kuşattıysada kenti ele gecirmeye muvaffak olamadı. II.Philip'ten sonra yerine gecen ve Hindistana kadar sefer yapan oğlu Buyuk İskender Perinthos'u ele gecirdi. Perinthosta darphane kurarak kendi adına para darp ettirdi. Roma donemine kadar Trakya Makedonyalıların hakimiyetinde kalmıştır. İ.O.72 yılında Pontus (Samsun merkez olmak uzere orta Karadeniz Bolgesi) kralı Mithridatos batıyada saldırılarda bulunmuş Trakya'yı eline gecirmek istediysede başarılı olamamıştır.


Kaynak : Diyadinnet.
__________________