JEOFİZİK VE FELSEFE



Jeofizik, Felsefe ilişkileri araştırılacaksa bu elbette bilim felsefesi yoluyla olmak zorundadır. Bilim felsefesinin amacı kısaca bilimi anlamaktır (Yıldırım, 1991). Bilim felsefesi ile bilimsel felsefeyi de birbirinden ayırmak gerekir. Yukardaki tanımdan yola cıkarak, bir bilim sureci olarak jeofiziği birtakım eylemsel ve duşunsel işlemlerin bir orgusu sayabiliriz. Gozlem, deney ve olcme gibi olgu saptama amacı guden işlemler eylemsel grupta; induktif ve deduktif cıkarım, kavram ve hipotez kurma gibi işlemler duşunsel grupta yer alır. Jeofiziksel sureci oluşturan bu ve benzeri işlemlerin yapı ve işleyişini, bilim felsefesi, mantıksal cozumleme yoluyla anlamaya calışır (Daha ayrıntılı bilgi icin Yıldırım, 1971; 1981; 1994 ve Ulken, 1983'e bakılabilir). Jeofizik felsefe ilişkisi ilk olarak 1974 yılının Mart ayında yapılan yapılan bir toplantı ile tartışmaya acılır. Tartışılan konu, "19. yuzyıl doğa felsefesinde jeofizik bilimlerinin yeri" dir (Gilmor, 1975).

Jeofiziği bilim kılan ozellik nedir? diye en temel sorudan başlıyalım. Ya da jeofiziğin tarihsel gelişimi konusunda bir cok calışmanın sahibi olan Schroder (1981)'in deyimiyle "Niye "Jeofizik" diye bir sozcuğe gereksinim duyulmuştur?". Jeofizik sozcuğunu ilk olarak 1853'de yayınlanan almanca yazılmış bir eserde "Conversations Lexikon" da goruyoruz (Van Nostrand's Scientific Encyclopedia, 1968). A. Muhry (1863) ve K. Loppritz bu sozcuğun genelde kabulunun sağlanması yonunde calışmışlardır (Sieberg, 1927; Keil, 1950). Bu sozcuk kullanılmadan once, jeoloji ve coğrafya gibi benzer kokenden gelen sozcukler kullanıyordu. Yukardaki sorunun yanıtı biraz da bilim tarihi ile ilgilidir. İlk cağlarda ya da yazılı tarih oncesi donemlerde insanların bilerek yada bilmeyerek yaptığı Yerkure'ye ilişkin ilk jeofizik gozlem nedir? Bu konuda ceşitli goruşler olmasına rağmen bana gore buyuk olasılıkla insanlar ya yanardağ puskurmelerine ve akan sıcak lavlara bakarak "Yer ici sıcaktır" dediler ya da ceşitli donemlerde depremlerle surekli sallanan bir yeryuzu gorup "Yer hareket halindedir ya da değişim halindedir" gibi bir jeofiziksel yargıya ulaştılar (Yer ısısının tarihcesi icin Bullard, 1965'e bakılabilir). Ducasse (1976)'nin belirttiği gibi yercekiminin varlığından haberdardılar fakat bu gozlemin formulize edilmesi icin Newton gibi bir fizikci/jeofizikcinin gelmesi gerekecektir. Bazı taşların birbirini cektiği (ozellikle mıknatıstaşı) Demir Cağından beri biliniyor olmalıdır (Tarling, 1984). Bununla birlikte, Yerkure'nin bize sunduğu tum bu fiziksel verinin o donemdeki algılanış bicimi "tasviri"dir. Orneğin mıknatıs bazı maddeleri cekiyordu ama bunun nedeni o donemde taşın buyulu gucune atfedilmiştir. Ben, Yerkure araştırmalarının bu donemine "Graphe Donemi" diyorum. Bu donem nitel bir donemdir. Graphe bilindiği gibi tasvir etmek, cizmek anlamına gelen grekce bir sozcuktur (Ongor, 1975). Yani bu donemde yapılan geographe'dir yani gunumuzdeki coğrafyanın ilkel bicimidir. Nehirler, dağlar, madenler, depremler, yağmur, camur hepsi bu donemde tasvir edilir. Bu donemin en yetkin eseri bir Anadolu coğrafyacısı olan Strabon'un "Geografika" isimli eseridir ki eserin Turkiye ile ilgili kısımları dilimize aktarılmıştır (Bakınız Geografika, Arkeoloji ve Sanat Yayınları). Aristonun "Meteorolgica" isimli eserini de bu donemin saheserleri arasına katabiliriz. Bu eserde yağmurdan depreme kadar pek cok doğa olayı tasvir edilir nedenleri uzerine akıl yurutulur. Aristonun bilim acısından onemi felsefesidir. Dunya goruşunun ana cizgisi bence, fizik ve metafizik sozcuklerinde gizlidir. Aristo dunyayı fizik (doğa) ve fiziğin dışındakiler (metafizik) olarak ayırır (Tokatlı, 1973). Onun fizikten (doğa) anladığı şey bugun bizim pozitif bilimler diye ayırdığımız şeydir (Fiziğin anlamı konusunda daha ayrıntı icin bak Uygur, 1979).

Orta cağların bitmesine yakın yada yenicağda yeni bir kavram filizlenmeye başlar: Ozgur duşunce ya da akıl. Yeryuzu ilgilenen bilim adamlarì icin artık "tasvir" yetmemeye başlar. Tasvir edilen doğa olaylarının nedenlerine inilmeye calışılır. Ben bu doneme "Logos Donemi" (yani tartışma donemi) diyorum. (Hemen burada şunu belirtmek gerekir. Gunumuzde yaygın bir kanı olarak yanlış bir tanımlamayla logos'un bilimin eşdeğeri olduğu duşunulur. Bence yanlıştır. Logos tartışmadır. Bakınız, "Oria, 1963"). Yerkure uzerindeki bu araştırmalarda nitel (tasviri) yon yanında duşunmenin/sorgulamanın neden olduğu nicel yan da belirmeye başlar ve bu donemde geo ve logos sozcuklerinin bileşkesi olan jeolojinin ilkel bicimi belirir. Bu turden araştırmalarda nitel yan (taşlar, fosiller, volkanlarìn tasviri) ve nicel yan yani bunların nedeni uzerine duşunme onu matematize etme az da olsa vardır. Pliny'nin "Doğa Tarihi" isimli eseri bu surecin ilk ipuclarını verir. Aynı zamanda Lucretius'un dilimize Evrenin Yapısı olarak cevirilen "De Rerum Natura" yani doğa yasaları uzerine eserinde de bu gorulebilir. Bu donemin en onemli eseri Lyell'in "Principle of Geology" ( Jeolojinin İlkeleri) dir. Newton donemine gelindiğinde ( yada bir başka acıdan Gilbert'in donemine) nitel yan ve buna eklenen duşunme/tartışma yetmemeye başlar. Newton, "Principa" adlı eserinde doğanın matematiksel ilkelerini araştırır. Diğer taraftan Gilbert, deneyin doğa yasalarını keşfetmedeki onemini "De Magnet" (Mıknatıs Uzerine) isimli eserinde ortaya koyar. Bence bunlar gunumuz jeofiziğinin ilk ipuclarıdır. 1800'lerde, Yerkure uzerine araştırmalarda "Bilim Donemi" adını vereceğimiz donem jeofizikteki ilk meyveleriyle ortaya cıkar. Depremleri gozlemek yetmez, onu kaydeden bir alet, Milne tarafından 1880'de yapılır (Bath, 1974). Yani deney işin icine girer. Yerin ortalama yoğunluğu ve kutlesi icin olcum ve hesaplar yapılır (Clairault (1713-1765). Fiziğin yanında matematik de işin icine girer. Gauss yerin mağnetik alanının kaynağını fiziksel olcumlere uyguladığı matematik bir yolla araştırır. Gauss'un uzun yıllar calıştığı Almanya'daki Gotingen Universitesi, bu yuzyılın hemen başında Jeofizik eğitimine bir enstitu ile başlar. Jeofizikle ilgili verilerin kaydedilmesinde ve bunların yorumlanmasında gelişmeler sağlanır. Odham, Guttenberg ve Mohorovicic gibi jeofizikciler yerin ic yapısına ait ilk bilimsel verileri kullanırlar ve sonuclarını elde ederler. 1919'da Uluslararası Jeodezi ve Jeofizik Birliği kurulur. 1920'lerde jeofiziğin ekonomik yonu petrol aramalarına başarıyla uygulanmasıyla ortaya cıkar. Petrol yuzyılın enerji sorunu buyuk olcude cozer. Bu yuzyılın ikinci yarısında "Uluslararası Jeofizik Yılı", "Uluslararası Jeodinamik Projesi", "Uluslarası Hidroloji On Yılı", gibi etkinlikler jeofiziğin bilim ve insanlık dunyasına sunduğu armağanlardır.

Buraya kadar bir ozetleme yaparsak, yeryuzu araştırmalarında uc gelişim fazını gormek mumkun: Graphe Donemi, Logos Donemi ve Bilim Donemi. Şimdi de yerkure araştırmalarında "bilim donemi"nin ortaya cıkmasına yol acan Jeofizik biliminin sınırlarını ayrıntılı inceleyelim. Berknes (1962; 1964), jeofizik biliminin birliğini sorgular. Neden okyanuslar, ust atmosfer, yerin cekirdeği, yerkabuğu, nehirler gibi birbirleriyle farklılık arzeden bolgeler jeofiziğin ilgi alanına girer? Verdiği yanıt oldukca onemlidir. Cunku, Yerkure'nin bu bolumleri yalnızca fizik ile birbirine bağlanır. Aralarındaki sınır fizikseldir. Aynı zamanda bu ayrı gibi gorunen bolgeler birbirleri ile "fiziksel etkileşim" halindedir. Orneğin ust atmosfer, yerin icinden tureyen mağnetik alandan soyutlanmaz. Bir diğer ornek, okyanuslardaki değişimin atmosfer (meteorolojik) şartları etkilemesidir. Burada K. Bullen'in bir sozunu anmanın tam sırası: "Jeofiziğin hic bir dalı diğerinden tamamiyle bağımsız değildir. Yerkure'nin fiziksel dinamiği ile ilgili aşağı yukarı aynı anlama gelen Fowler (1990)'in bir sozu var: " Jeofizik, atmosferin, denizlerin ve uzayın da fiziğidir, ancak jeofiziğin kalbi katı Yerkure'dir". Yani insan kalbinin tum vucudu etkilemesi gibi bu kalp tum yerkure katmanlarını hatta uzayı da etkiler.

Bu anlamıyla jeofiziğin sınırları ilk olarak, Guttenberg (1929)'in almanca olarak yazılan "Lehrbuch der Geophysik" isimli editorluğunu yaptığı muhteşem kitapta sistematikleştirilir. Bu kitabın giriş bolumunu Guttenberg biraz genişleterek "Bir Bilim Olarak Jeofizik" isimli bir makele haline sokar ve Geophysics dergisinde yayınlar (Gutenberg, 1937). Bu makaledeki jeofiziğin ilgi alanları sınıflaması bugun bile gecerlidir.

Jeofizik bilindiği gibi grekce "Gaia" (yerkure tanrıcası) ve Physis (doğa) sozcuklerinden turetilmiştir (Her bir sozcuğun kokeni icin Necatigil (1969) ve Heiland (1940)'a bakılabilir). Sheriff (1973)'in jeofizik sozluğunde, "jeofizik" sozcuğunun ceşitli tanımları vardır. Ben bu tanımların sentezini yaptığımda soyle bir tanım cıkarıyorum. Jeofizik, fiziğin ilkelerini yerkureye uygular ve yerkureye ilişkin nicel fiziksel olcumler yapar. Nicel fiziksel olcum deyince gravite, mağnetik, sismik, elektrik gibi olcumlerin yerkureye uygulanması akla gelir. Fakat fiziksel ilkeler dendiği vakit, bu kavram biraz daha geniştir. Cunku cevrenizde (yerkurede) gozunuzle gorduğunuz her şey fizikseldir. Orneğin bir taşın mavi olması yada sertliği/yumuşaklığı onun fiziksel ozelliğidir. Aynı şekilde bu kayacın olctuğunuz elektrik, sismik gibi ozellikleri de fizikseldir. Fiziksel ilkeler gozluğu ile yerkureye bakacak olursak yukarıda adı gecen donemlerin (graphe, logos ve bilim) tumu fiziksel ilkelerle elde edilmiştir. Bugun bazı bilimadamlarının gozunde geophysical sciences (yerfiziği bilimleri) ile geosciences (yerbilimleri) aynı anlama geliyorsa, gelmişse fiziksel ilkeler gozluğu ile yerkureye baktıkları icin olsa gerektir.

Jeofizik ile ilgilenen uzmanlara ve muhendislere diğer yerbilimciler tarafından getirilen haksız bir eleştiri de jeofizikcinin fiziksel farklılıkları olctuğu ve olcumlerin bağıl olduğu yonundedir. Buna Telford ve diğ. (1976) klasikleşmiş yapıtları Applied Geophysics (Uygulamalı Jeofizik)'de yanıt vermişlerdir: "Jeofizik fiziksel farklılıkları olcer doğru, fakat bu doğanın kendisinden kaynaklanan bir şeydir". Doğada herhangi bir iki şeyi bir birinden ayırmak icin bilerek ya da bilmeyerek fiziksel ayıracı kullanırız. Kırmızı taş ile sarı taş arasındaki gozle ilk ayırım fiziksel ozellikleri (kırmızı ve sarı ışığın yansımaları dalga boyları) nedeniyledir. İki tane sarı taş varsa bu kez bir başka fiziksel ozellik devreye girer: sertlik. Ama tum bunlar nitel fiziksel ozelliklerdir. Bunlar yeterli değilse (ki yetersizlikleri kişiseliklerinden dolayıdır, orneğin herkesin sertlik algılaması farklıdır. Hatta sovyet bilim adamları bu tur sınıflamaya tam fiziksel demezler psikofiziksel ozellikler derler "Rzhevski ve Novik, 1971").

Boylelikle, Jeofiziği bilim kılan en onemli ozelliğin "onun fiziksel yapısı olduğu, iyi bir fiziksel yapı icin ise zorunlu olarak fiziğin dili olan guclu bir matematiğe sahip olması" sonucuna ulaşabiliriz.

Fiziksel ve insanların oluşturduğu dunyada, bugun hala ceşitli doğa olaylarının gizleri cozulememiştir. Bir deprem olduğunda hala insanlar olmekte, binalar yıkılmaktadır. Bir Sel baskınında da durum bundan farklı değildir. Enerji hala dunyamızın en onemli problemidir. Yeryuzunun enerji kaynaklarından adil bir şekilde yararlanmayı hala beceremedik. Sonuc olarak, iki bilim adamının jeofiziğe olan guvenlerinin bir sonucu olarak soyledikleri sozler ile yazımızı bitirmek istiyorum. A. Wegener der ki

" İnanıyorum ki bu problemlerin cozumu sadece jeofizikten gelecektir"

(Wegener, 1966). Kendisi bir jeolog olan E. Argan ise soyle der:

"Gelecek Jeofiziktedir"

(Aktaran, Şengor, 1983).




Jeofizik ve Felsefe isimli bu yazı aşağıdaki kaynaktan alınmıştır:

Ozcep, F., (1996), Jeofizik ve Felsefe, Jeofizik Bulteni, Yıl:8, Sayı:28, Ankara.


__________________