Sarayburnu’nda da Sultanahmet Meydanı’nın altında yapılan kazılarda ise MO 5000-3000 yıllarına tarihlenen buluntular ortaya cıkarılmıştır. Bu bulgular ışığında bolgenin yaklaşık 8500 yıldır yerleşim yeri olduğu soylenebilir.
Tarihi Yarımada’daki ilk onemli uygarlık, Akdeniz’in doğusunda, Akdeniz ticaret ağının bir parcası olmak ve buğday ticaretinden yararlanmak isteyen Megaralılardır. Megaralılar, bir koloni kurmak amacıyla MO 660-670 yıllarında Sarayburnu bolgesine yerleşmiştir. Bu bolgede, Megaralılardan once Traklar, Frigler ve Bitinyalıların yaşadığı da bilinmektedir. Megaralılar, Sparta geleneğine gore bu bolgede yaşayan halkı koleleştirerek, Bizanstion şehrini kurmuşlardır. Bu kent deniz ticaretinden beslenmektedir ve bu kentin limanı, Sarayburnu’ndan Halic’e donunce ilk koy, Prosphorion Limanı’dır.
Bizantion’dan yaklaşık 100 yıl kadar once kurulan Roma ise fetihlerle buyumuş ve Akdeniz’deki en onemli guc haline gelmişti. Akdeniz uzerindeki canlı ticaret ağı, Roma İmparatorluğu’nun hem siyasi ve hem de ekonomik gucunun guvencesiydi. İmparatorluk yaşlandıkca, etkisi ve gucu azalmaya başladı. İmparatorluk, MS 395 yılında Doğu ve Batı Roma olarak ikiye ayrıldı. Kuzeyden gelen baskılara dayanamayan Batı Roma İmparatorluğu, MS 476 yılında tarih sahnesinden cekilirken, yerini ticari hayatın tum canlılığı ile surduğu Doğu Roma İmparatorluğu’na, yani Bizans’a bıraktı.
Doğu Roma (Nea Roma), Batı Roma’nın yıkılmasından sonra bin yıl kadar daha tarih sahnesinde kaldı. Bunun en onemli nedenlerinden biri, Yeni Roma’nın siyasal bir başkent olmasının yanı sıra, buyuk bir liman ve bir imalat merkezi olması ve kenti cevreleyen guclu surlardı. Surlar, uzun donem şehri işgallerden korumuştu. Ancak bolgedeki aktif ticaret hayatının Venedikliler ile Cenovalılar’ın elinde olması, Nea Roma’nın sonunu hazırladı. Kent, 1204 yılındaki Latin İstilası’na kadar, Avrupa uygarlığının başkenti olmasına rağmen, istila sonrası eski gucunu yitirdi ve 1453’te, Fatih Sultan Mehmed’in ordularına teslim oldu.
Osmanlı’nın yeni başkenti olan Surici Tarihi Yarımada, kısa zamanda, Latin İstilası’ndan onceki gorkemli gorunumune kavuştu. Fatih Sultan Mehmed, fetihten hemen sonra, şehri imar faaliyetine girişti. İlk olarak fetih esnasında harap olan surlar tamir edildi. Bakımsız ve harap durumda olan Ayasofya, tamir ettirilerek camiye donuşturdu. Fatih’te, Sultan’ın adını taşıyan Camii ve Kulliye ile Topkapı Sarayı’nın inşası başladı. Fatih Kulliyesi bunyesinde kurulan ve bugunku İstanbul Universitesi’nin temellerini oluşturan Sahn-ı Seman Medreseleri de aynı donemde hizmet vermeye başladı. Bu donemde, Bizans’tan kalan su yolları tamir edildi ve Kapalıcarşı inşa edildi. Ayrıca, bu donemde şehrin belediye teşkilatı oluşturuldu. Fatih Sultan Mehmet, Hızır Celebi’yi Şehremini (belediye başkanı) olarak atadı.
Ayrıca fetihten sonra şehrin kalkındırılması icin yeni iskÂn bolgeleri oluşturuldu. Anadolu ve Rumeli’den musluman nufus şehre goce ozendirildi. Ceşitli bolgelerden Hıristiyan ve Yahudil nufus da şehre getirilerek belli yerlerde iskÂn edildiler. Tarihi Yarımada’nın merkezini oluşturduğu İstanbul, fetihten 50 yıl sonra Avrupa’nın en buyuk şehri, bir ilim ve sanat merkezi haline geldi.

16. yuzyıla damgasını vuran ve “Kucuk Kıyamet” olarak anılan 14 Eylul 1509 depremi şehre buyuk zarar verdi. 45 gun suren deprem neticesinde binlerce bina harap oldu, yıkılmadık tek minare kalmadı. Şehrin merkezi olan Tarihi Yarımada’da da pek cok eser yıkıldı veya zarar gordu.
Sultan II. Bayezıd (1510) tarafından şehir, 80.000 kişinin istihdamıyla neredeyse yeniden kuruldu.
Tarihi Yarımada da, bu ihyadan nasibini aldı ve o tarihten gunumuze pek cok olumsuz eser ulaştı.
Kanuni Sultan Suleyman’ın tahtta kaldığı 1520-1566 yılları arasındaki 46 yıllık donem, devlet icin olduğu gibi İmparatorluk Başkenti İstanbul icin de bir yukseliş donemi oldu. Bu donem boyunca İstanbul’da bircoğu gunumuze de ulaşmış cok sayıda paha bicilmez eser inşa edildi. Şehir yeni bentler, su kemerleri, suyolları ve ceşmelerle bol suya kavuştu. Medreseler, kervansaraylar, hamamlar, hasbahceler ve koprulerle donatılan İstanbul, tam bir başkent gorunumu kazandı. Yine bu donemde Halic Limanı Akdeniz’in en işlek limanlarından biri haline geldi.

Kanuni donemi İstanbul’u bazı buyuk felaketlere de şahit oldu. Veba salgınları bu donemde İstanbul’u sık sık etkiledi. 1554’te cıkan yangın Ayasofya’dan Tahtakale’ye kadar olan kısmı buyuk hasara uğrattı. 1554’teki şiddetli fırtınada ise denizin kabarması sonucu dereler taştı, bircok insan boğuldu. 1563’teki aşırı yağmur neticesi oluşan seller ise bundan da buyuk zararlara yol actı.
Lale Devri’nde şehir, bircok yenilikler ve değişiklikler yaşadı. Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ozellikle Paris ve Viyana’dan getirttirdiği projelerden esinlenerek İstanbul’un imarına el attı. İlk once Halic ıslah edildi ve Halic kenarları gezinti yerleri haline getirildi. Surici ve Surdışı’ndaki semtlerde bircok koşk ve bahce yapıldı. Daha once yangınlarla harap olmuş semtler yeniden inşa edildi.
Tanzimat donemi ise, 3 Kasım 1839’da Topkapı Sarayı’nın Gulhane Bahcesi’nden halka okunmasıyla başladı. Batılılaşma surecinin hızlandığı bu donemde İstanbul ve Tarihi Yarımada mimariden yaşama tarzına, eğitim kuruluşlarından sanayi kuruluşlarına kadar bir cok alanda yenilikler yaşadı. Şehir, bu donemde Surici’nden Bakırkoy’e, Galata’da ise Teşvikiye yonune doğru yayılmaya başladı. Boğazici’nde Sarıyer’e ve Anadolu yakasında Bostancı ve Beykoz yonunde buyudu.
Tanzimat doneminde klasik Osmanlı mimarisi terk edildi ve yeni yapılar barok, rokoko, neogotik ve ampir gibi Batılı tarzlarda inşa edildi. Hatta bu uslup değişmesi cami mimarisine kadar nufus etti.
Bu yıllar, altyapı ve kent hizmetlerinde de onemli gelişmelere sahne oldu. Halic uzerine kopru yapılması, tunel (metro), Rumeli Demiryolu, kent ici deniz taşımacılığı yapan Şirket-i Hayriye’nin acılması, Şehremaneti (Belediye) orgutunun diğer belediye dairelerinin kurulması, ilk telgraf hattının cekilmesi, Zaptiye Nezareti’nin kurulması ve ona bağlı karakolların acılması, Vakıf Gureba Hastanesi’nin hizmete girmesi bu gelişmelerin sadece bazılarıdır.
Tanzimat doneminde İstanbul tarihinde yeni sayfa acıldı. (31 Ağustos 1876). Ancak kısa sure sonra başlayan Turk-Rus Savaşı (27 Nisan 1877) şehri paniğe boğdu. Bu savaşta Rumeli cephesine yakınlığı nedeniyle İstanbul savaşın bircok acısını yaşadı. Kentin icinden batıya asker sevki, ote yandan cepheden gelen hastalar ve yaralılarla savaştan kacan Rumeli’li muhacirler kentte bircok sıkıntıya yol actı. Bu muhacirler sefalet icinde cami ve medreselerde ve boş alanları saran tahta ve teneke barakalarda yaşamaya calışıyorlardı.
Bu donemde İstanbul Tarihi Yarımada, buyuk bir deprem felaketi de yaşadı. Halk arasında “Uc yuz on Depremi” denen 1894 depreminde Surici, cok zarar gordu. Ama buyuk suratle yapım onarım calışmalarına girişildi.

Cumhuriyet doneminde, bolgede ozellikle Menderes’in imar hareketleri doneminde (1954-1960) yoğun gocle birlikte yapı ihtiyacı ortaya cıkınca, cok katlı beton yapılar da artmaya başladı. Şehrin merkezi olan Tarihi Yarımada’da geniş caddeler acıldı ve 1950’den sonra başlayan ic goc hareketi kentin sosyo-kulturel dokusunu da değiştirmeye başladı.
Tarihi Yarımada, Doğu Roma’dan Bizans’a, Osmanlı’dan gunumuze kadar, onemini hep korudu. 13 Ekim 1923’te Ankara’nın Başkent olmasıyla ulkenin yonetim merkezi olması ozelliğini yitirdi. 1. Dunya Savaşı’nın getirdiği olumsuzluklar ve başkentin Ankara’ya taşınması, İstanbul’un (Tarihi Yarımada) bir sureliğine fakir kalmasına neden oldu. Fakat daha sonra stratejik konumu ve doğal yapısından dolayı yeniden toparlanarak ticaretin, sanayinin ve turizmin merkezi oldu.
Bugun, İstanbul Valiliği ve Buyukşehir Belediyesi’nin yonetim merkezleri Tarihi Yarımada sınırları icinde yer almaktadır.

29 Mart 2009 tarihinde yururluğe giren 5757 sayılı kanunla Surici’nde yer alan Eminonu ve Fatih ilceleri birleştirilerek, İstanbul’u fetheden kumandan Fatih Sultan Mehmet’in adıyla anılan tek bir ilceye donuşturuldu.
Kaynak
__________________