
Antikitede ve Ortacağda Madde Anlamı ve Atom teorisi
İnsanoğlu en eski cağlardan itibaren maddenin menşeini ve mahiyetini izah etmeğe calışmıştır. Eskilerde kÂinattaki her şeyin bir tek ana maddeden (prensipten) geldiği fikri vardı. Bu sebeple eskilerin ve bu arada bilhassa eski Yunan filozoflarının başlıca calışmalarını kÂinatın sonsuz karışıklığını az sayıda ana maddeye irca etmek teşkil eder. Eski Yunan ve Avrupa felsefesinin babası olup Yunan Ege Okulunun kurucusu olan Milet’li THALES (M.O. 640-546), her şeyin sudan geldiğini farzediyordu. Şuphesiz Thales’e gore mevcut olan şey, sis, su ve toprak şekillerini alabilmelidir. Thales ana madde olarak suyu almakla, akıcılık ozelliğinde kÂinatın esas vasfını duşunmuş ve bu vasfın mutemadi şekilde değişmesiyle de maddenin gaz, likid ve solid gibi uc ayrı fiziksel halinin meydana gelebileceğini ifade etmek istemiştir. Milet Okulundan ve Thales’in talebesi ANAXIMANDROS’a gore her şeyin menşei olan ana madde muşahhas bir şey olarak duşunulmemelidir; onun bir tek vasfı vardır ki o da sonsuz ve sınırsız oluşudur. Anaximandros’un bu duşuncesi asrımıza kadar fizikte yer almış bulunan uydurma «esîr» mefhumunun ilk tezahurudur. Anaximandros’un memleketlisi ve talebesi ANAXIMENES (M.O. 585-525 tahminen) icin bu ana madde hava , Ege Okulundan Efesli HERACLITUS (M.O. 490-430) icin ise ateş tir. Sonradan bir tek ana madde ile bir cok şeyin imkansızlığı karşısında bu tek prensip yerine dualist sistem ikame edilmiştir. Bu sisteme gore, her şey iyilikle kotuluk, sevgi ile nefret gibi birbirine zıt iki prensibin karşılıklı birleşmesiyle meydana gelir. Şuphesiz bu da yeter olmayınca Sicilyalı EMPEDOCLES (M.O. 490-430) Ege Okulunun tek ana maddesi yerine dort madde duşunur: toprak , su , hava , ateş ve bunların yanında iki semevî kuvvet olan sevgi ve nefret her şeyin temelini teşkil eder. Sevgi unsurları birleştirir; nefret ise bunları birbirinden ayırır. İleride goruleceği gibi, Empedocles’in bu fikirleri Aristo tarafından da benimsenmiş ve hakikattan uzak olmakla beraber Ortacağda muhim rol oynamıştır.
Menşei bu şekilde tasavvur edilen maddenin tanecikli bir yapıda olduğu fikri ise en eski bilgilerimizdendir. Filhakika MilÂttan once 1100 yılında Sayda filozoflarının, maddenin bolunemez gayet kucuk parcacıklardan kurulmuş olduklarını duşundukleri hakkında işaretler vardır. Yine MilÂttan 500 yıl once Hintli filozof KANADA, maddenin her yonde daimî surette harekette bulunan pek kucuk taneciklerden kurulduğunu ve bunların basit olduğunu, zira maddenin sonsuz bir şekilde bolunemiyece-
ğini ortaya atmıştır.
Yunan atom teorisi Miletli LEUCIPPUS (M.O. 430 tahminen) ve bilhassa talebesi DEMOCRITUS (M.O. 470-400 tahminen) tarafından kurulmuş, Sisamlı EPICURUS (M.O. 306) ve antikitenin en dikkate değer materyalist sistemiyle De Natura Rerum ‘un (eşyanın mahiyeti hakkında) muellifi LÂtin şair ve fizikcisi LUCRETIUS (M.O. 90-95) tarafından devam ettirilmiştir. Bunlara gore madde ancak bir merhaleye kadar bolunebilir. Artık bolunmesi mumkun olmayan son bolunme kısmına da Epikurus, Yunancada bolunemez anlamına gelen Atomos’dan Atom adını vermiştir. Atomlar sert ve doludurlar. Bir cisim bunların birleşmesi ile vucut bulur, ayrılmasa ile de mahvolur. Atomlar hareketlidirler ve carpışmaları neticesinde ısı meydana gelir. Atomların birbirleriyle birleşme tarzından cisimlerin gaz, likid ve solid halleri meydana gelir.
ARISTO (M.O. 384-321), tabiat hakkındaki sezgisel bilgisi pek derin bir dÂhi olmakla beraber maddenin hakikî mahiyetini kavrayamamıştır. Onun fikrince hakikatte madde yoktur. Eşyayı ancak ozellikleriyle tanıyabildiğimize ve bunlarla farklılandırabildiğimize gore, ancak bu ozellikler prensip yahut element olarak duşunulebilir. Yani elementler ayrı ayrı ozelliklerden ibarettir. Aristo her şeye uygun gelen ozellikler araştır-mış ve bunların sıcak ve soğuk, kuru ve yaşta bulunduğunu sanmıştır. Bunlar ikişer ikişer birleştirildiklerinde altı cift elde edilir. Fakat bunlardan soğukla sıcak ve kuruyla yaş birbirinin zıttı olduğu icin yok edilir ve neticede dort tane kalır. Soğuk ve yaş suyu (likid olan şey), soğuk ve kuru toprağı (solid olan şey), yaş ve sıcak havayı (gaz olan şey), kuru ve sıcak ateşi (yanan şey) teşkil eder. İşte ortacağda pek buyuk bir rol oynamış olan Aristo’nun dort element teorisinin menşei budur. Şuphesiz bunlar bugunku manÂda birer element değildirler. Zira bugunku manÂda bir element, başka cisimlerin birleşiminde bulunan cisimlerdir. Aristo’nun elementleri ise, muayyen ve temel ozellikleri gosteriyordu. Boyle bir felsefe yardımıyla herhangi bir olayın sayı ile ve olcu ile ifadesi mumkun değildi.
Ortacağda (476-1453) Şark simyacıları Aristo’nun dort elementine cıva , kukurt ve tuz gibi uc element daha ilÂve ederler. Yalnız bunlarla bugun aynı adı taşıyan cisimler arasında hicbir munasebet yoktur. Bunlar cisimlerde az cok bulunurlar. Kukurt, cisme ateşte bozulabilme ile rengini ; cıva, metalik manzara ile eriyebilmeyi ; tuz da, lezzeti ve cozunebilmeyi verir.
Ortacağ, ortaya atılan bu sacma teorilerden dolayı ilim tarihinde karanlık bir devre olarak yer almıştır.
İlmi butun bunlardan ilk defa kurtaran ve kimyasal elementin modern mÂnasını ilme sokan ROBERT BOYLE (1626-1691) olmuştur. Boyle denel temelden yoksun bir hipotezi kabul etmeyi kesin olarak reddetmiştir. Boyle, madde kavramıyla duşunen bir bilgindir. Ona gore elementleri ozellik olarak değil madde olarak almak lÂzımdır. Element demek, sadece daha basit maddelere ayrılamayan madde demektir. Oteki cisimler bunların bileşikleridir. Bu bakımdan Boyle’a ilk kimyacı gozuyle bakılabilir. Boyle bir atomistikcidir. Fakat henuz kantıtatif kimya cağına girilmemiş olduğundan bir cok duşunceleri felsefî mahiyette kalmıştır. Bununla beraber, Boyle’un araştırmaları tesadufun mahsulu şeyler değildir. The Sceptical Chemist adlı eserinden de anlaşıldığı gibi, bunlar duşunulmuş ve muhakeme edilmiş işlerdir.
Kaynak : Teknik Portal.
__________________