?Kriminoloji? sozcuğu ilk olarak Topianard adındaki bir Fransız hekimi tarafından kullanılmış ve bu ismi taşıyan ilk eser, 19. yuzyılın ikinci yarısında yaşamış olan, Garofalo tarafından yayınlanmıştır. Goruluyor ki, kriminoloji yeni bir terimdir; bununla beraber suc konusu ile uğraşılmasının eski bir tarihi vardır.

Eskiden beri belirli bazı etmenlerin suca yoneltici etkileri dikkati cekmiş bulunuyordu. Mesel Platon, Kanunlar adlı eserinde sucu ruhun bir tur hastalığı olarak saymış ve bunun uc kaynağı olduğunu belirtmiştir: İhtiraslar (istek, arzu, kıskanclık, hiddet ve başkaları gibi), zevk aramak ve cahillik. Platon?a gore ceza sucluyu aydınlatarak ıslah eder ve onun uzerinde, hiddet, zevk arzusu gibi etmenlerin kurduğu baskıları ortadan kaldırır[2].

Hippocrate da Platon ile beraber adeta Suc Antropolojisinin varlığını ilk defa hissetmiş bir yazar sayılabilir. Zira her iki yazar da beden şekilleri ile karakter arasında bir ilişki gozleminin yapıldığını goruyoruz.

Aristo ise, sucluları toplum duşmanı saymış ve onların merhametsizce cezalandırılmaları gerektiğini savunmuştur. Aristo sefaletin, ihtilÂle ve suca sebep olduğunu iddia ediyor. Bazı yazarlar, Aristo?yu biyolojik psikolojinin kurucusu olarak saymaktadırlar[3].

Eski Yunanda suclu daha cok filozofik ve teolojik yonden uğraşılmış, bu yonde izahlar verilmiştir. Sofokles?in unlu eserinde babasını olduren ve annesi ile evlenen Oedip ?Ben hareketlerime katlandım, katlanmak mecburiyetinde kaldım; yoksa işlemedim? der.

Ortacağlarda, Thomas d?Aquin, insan ihtiraslarında sucların coğunun kokenini gormuş ve fakat sefaletin suca sebebiyet verici bir etmen olduğunu da belirtmiştir.

Orta cağların once Musevilik sonra Hıristiyanlık oğretisinde yer alan suc konusundaki goruşu şoylece ozetlenebilir: İnsanın ahlÂkî, manevî gelişmesi mumkundur. Kişinin manevî gelişmesi onun sucluluğa karşı kendisini korumasına imkÂn verir[4].

Pozitivist yazarlara ulaşmadan cok daha once Thomas Moore, Montesquieu, Voltaire, Rousseau, Beccaria, Bentham gibi yazarlar sucu sosyal bir olay sayan bazı goruşleri belirtmişlerdir. Nihayet XIX. yuzyıl başlarında ilk pozitivistler Lavater, Gall, Pinal, Esquirol gibi yazarlar suclunun fizik ve psikolojik kişiliği ile ilgilenmeye başlamışlardır.

1860 yılında Maudsley suc ile akıl hastalığı arasındaki ilişkileri inceleyen eserini yayınlamış ve 1868 de Prosper Despine (Psychologie Naturelle) adlı eserinde suclu cocuklarda dejenereleşme alÂmetinin varlığını belirttikten sonra suclunun folie morele?e tutuldukları sonucuna varmıştır.

Alfonso de Candolle ve Villerme 1830 ve 1831 yıllarında suc istatistikleri uzerinde incelemeler yapmışlardır. Parent-Duchaftelet, fuhuşu devri bakımından cok yeni bir metodu uygulayarak, Antropolojik, Tıp ve Toplumbilim yonlerinden incelemiştir.

Quételet ve André Guerry?nin isimlerini bu konuda onemle hatırlamak gerekir. Quételet 1835 yılında Hollanda sucluluk istatistikleri uzerindeki araştırmalarını yayınlamıştır. Doğum ve olum miktarları nasıl oluşlarından once tahmin edilebilirse adam oldurme ve sahtekarlık fiillerinin de boylece onceden tahmininin mumkun olduğunu acıklamıştır. Guerry 1833 yılında yayınladığı (Essai sur la Statistique Morale de la France) Adlı eserinde toplum olayları hakkında da sayısal analizler uygulamanın mumkun olduğunu ve boylece bunların gelişme ve başka unsurlarla olan bağlantılarının tespit edileceğini acıklamıştır. Ancak sucun sosyolojik etmenleri uzerindeki calışmalar 19. yuzyılda Tarde, Lacassagne ve Joly tarafından yapılmıştır. Goruluyor ki, İtalya?da Lombroso ve Ferri tarafında meydana getirilen buyuk eserlerden once, Suc Antropolojisi ve Suc Sosyolojisi?nin temelleri atılmıştı.

19. yuzyılın ikinci yarısında Kriminoloji tarihinde uc buyuk isme rastlıyoruz. Bunlar Lombroso, Ferri ve Garofalo?dur. Bu uc yazarın eserlerine biraz daha ayrıntılı olarak değinmek uygun olur[5].

Cesare Lombroso, Pesaro Universitesinde Adli Tıp profesorluğu yapmakta iken bu şehir ceza evinde suclular uzerindeki incelemeleri sonucunda 1876 yılında sonradan, buyuk devrim yaratacak olan (L?Uomo Delinquente-Suc İşleyen İnsan) adlı buyuk eserini meydana getirmiştir.

Lombroso?ya gore suc, olum, doğum gibi tabiî bir olaydır; hatta bitkiler ve hayvanlar aleminde bile vardır. Bir fiil belirli bir memleketin ve zamanın Âdet, gelenek ve duşunceleriyle celişme halinde bulunduğunda suc vasfını alır. Suc genel nedensellik kanunu icinde tabii bir olaydır. Zira suc onemli bir kısmı itibarı ile organizma şartlarının urunudur. Bazı insanlar, belirli hayvanların yırtıcı, bitkilerin parazit olması gibi, suclu olarak doğarlar. Suc işleyen insan sui generis antropolojik bir tip teşkil eder ve bedeninde bulunan anatomik, biyolojik ve psikolojik olağan dışı ozellikleri dolayısıyla suc işler. Kişileri suc işlemeye zorlayan bu stigmatlar?ın kokenini atavizm, dejenereleşme ve saradır.

Lombroso?ya gore ceza, sucu meydana getirmek hususunda birleşen fiil ve tabiî kuvvetleri yok edemez. Bu nedenle ceza yerine iyi bir sağlığı koruma, hijyen, sucları onlemekte daha etkili olur. Devlet sucla, bir kefaret, manevi odetme amacı ile değil ve fakat sosyal savunmayı sağlamak icin savaşmalıdır[6].

Raffaelo Garofalo fikirlerini (Criminologia) adlı eserinde acıklamıştır[7]. Yazara gore ahlak dışılık serbest iradenin urunu değildir; failin biyolojik teşekkulunun sonucudur. Oyleyse, cezalandırmada da olcu tehlike hali olmalıdır; ceza sorumluluğunun dayanağını bu teşkil etmelidir. Zira suc serbest iradenin urunu olmayınca manevî sorumluluk, suc ve ceza arasındaki oranı haklı gosteremez[8].

Enrico Feri, duşuncelerini (Sociologia Criminale-Suc Sosyolojisi) adlı kitabında acıklamıştır. Kısaca fikirlerinin ozetini şoyle verebiliriz:
* * * Bu Alemde Kral FORUMUZ.BiZ * * *


Sucluluk olayının incelenmesinde esas, pozitif metod olmalıdır. Suclu genellikle anormaldir; onu biyolojik, fizik ve sosyal etmenler, kendisine rağmen, iradesi dışında suc işlemeğe zorlar. Sucluluk istatistikleri cezanın sucları onlemek veya kişilerin suclarının tekrar etmelerine engel olmak bakımından etki yapmadığını ortaya koymuş bulunmaktadır. Oyleyse toplum başka savunma aracları zorundadır. Bunlar sostitutivi penali adı verilen cezanın yerini tutan tedbirler (ceza muadilleri) dir.

İstatistik incelemeleri bir memleketteki sucluluk duzeyinin ?sucta aşırı doymuş ereği kanunu?na gore belirdiğini ortaya koymaktadır. Nasıl ki, belirli bir ısıdaki belirli bir hacim suda belirli sayıda - ne bir atom fazla ve ne bir atom eksik - kimyevi cisim erirse aynı surette belirli bir sosyal ortamda, bireysel ve fizik şartlar icinde belirli sayıda suc işlenir, ne bir sayı eksik ne bir sayı fazla. O halde ceza da kendisine tanınan etkinliğe sahip değildir.

Sucluları, suc işlemeğe goturen sebep ve etmenler bunların karşılıklı etkileri arasındaki sabit ilişkiler evrensel gerekirciliğin (determinizm) ispatıdır. Yaşayan varlık, protoplazma halinden, en gelişmiş şekline kadar sırf kendi varlığı icin savaşır. Ceza sorumluluğunun esası sosyal sorunluluktur. Sucluların, toplum icinde yaşamaları ve eylemleri ile ona zarar vermeleri veya tehlikeli bulunmaları dolayısıyla sosyal sorunlulukları vardır ve ceza vermek hakkı toplumun savunma esasına dayanır.

Kriminolojinin tarihcesinde Tarde, Mezger ve Exner?in de onemli yerleri bulunduğunu ifade edelim.

1920 ve 1930?larda yeni Cağdaş Kriminoloji ortaya cıkmaya başlamıştır. Bu donemde suc teşkil edici davranışı izah bakımından iki aslî goruş one surulmuştur. Bunlardan birincisi, Sigmund Frued?un teorilerinin etkisi ile, sucu kişinin ruh yapısında mevcut olan gerilim ve ihtilatların sembolik bir ifade tarzı telakki etmiştir. İkinci izah tarzı ise, sosyologların etkisi ile sucu bireyin icinde yaşadığı ortamın bir sonucu gibi ele almak olmuştur. Halen de bu iki esas goruş kriminoloji alanında eğemendir.

Sucluluğun sosyolojik gorunumunun incelenmesi, 20. yuzyılda geniş olcude bir Amerikan yaklaşımı olmuştur[9]. Sutherland, Sellin, Cohen gibi yazarlar sucun oluşmasında oğrenme, kultur catışması, suclu alt kulturunun etkileri uzerinde durdular. 1960?lardan sonra suc sosyolojisi, geniş olcude yerini ?sapma sosyolojisine ve interaksiyonist okul?a bıraktı ve sonra ?radikal kriminoloji? akımı ortaya cıktı. 1960?lara doğru ozellikle Amerika?da, suc teşkil eden davranışların temellerine ilişkin genellikle kabul edilmiş varsayımları değiştirmek amacını guden yeni bir takım gayretler ortaya cıktı. Kriminolojik teori, metod ve uygulamalar yeni bir takım araştırmaların konusu haline getirildi; bazı sosyologlar bu yeni yaklaşımı ?Radikal Kriminoloji? olarak adlandırdılar; bazıları ise ?Eleştirisel Kriminoloji? dediler[10].

Bu yeni goruş sınıflı bir toplumda Ceza Kanununu, iktidarda olanların diğer azınlık gruplarını kontrol etmek uzere kullandıkları bir arac olarak gormektedir.

Kriminolojinin bir bilim dalı olarak gelişmesinde 1885 yılından itibaren toplanmış olan Suc Antropolojisi kongrelerinin de onemli yeri olmuştur.

I. Dunya Savaşının sonucu yaşanan duraklamadan sonra 1934 yılında Benigno di Tullio tarafından ?Milletlerarası Kriminoloji Derneği? kuruldu ve ilk Milletlerarası Kriminoloji Kongresi 1938 yılında Roma?da toplandı. 1949 yılında Paris?te Milletlerarası Kriminoloji Derneği kurulmuş ve ilk olarak 1950 yılında Paris?te II. Milletlerarası Kriminoloji Kongresi toplanmıştır. 1955 Londra ve 1960 La Haye Kongrelerinde Milletlerarası Kriminoloji Komisyonunun kurulması mumkun olabilmiştir. Bundan sonra her beş yılda bir bu kongreler toplanmaya devam etmiştir. Avrupa Konseyi de 1960?dan bu yana her yıl Kriminolojik araştırma konferansları ve kollokyumları tertiplemekte bunlara sunulan raporlarla birlikte, tartışma tutanakları yayınlamaktadır.

Not: Sayın Hocamız Sulhi Donmezer?in bu yazısına şu bilgileri ilÂve etmek istiyorum: Ulkemizde ilk olarak, 1943 yılında, İstanbul Universitesi Hukuk Fakultesi?nde Kriminoloji Enstitusu kurulmuş ve 1953 yılında İstanbul Universitesi Hukuk Fakultesi bunyesinde Kriminoloji eğitimine başlanılmıştır. Ord.Prof.Dr. Sulhi Donmezer Kriminoloji?nin Turkiye?deki ilk kurucusu ve eğitimcisidir.
__________________