İTFAİYENİN OLUŞMASI VE TARİHCESİ



Ateş insanoğlunun yaşamına ister yıldırım duşmesi sonucu, ister kuru dalların birbirine surtunmesi sonucu girsin, insanı daha ileriye ve daha iyiye goturerek yaşamının vazgecilmez bir parcası olmuştur.

Uygarlığın bugunku aşamaya gelmesinde ateşin yeri tartışılmayacak kadar buyuktur. Zaman zaman kafama takılan “ ateş olmasaydı insanoğlu bunun yerine neyi bulurdu ? “ sorusuna, “ yine ateşi bulurdu “ yanıtı olmuştur.

Doğa kendi dengesi icin yapıcı olduğu gibi yıkıcıdır da. Ateş, olumlu yonlerine karşın, denetimden cıkarak yangını oluşturur ve yıkıcı yonunu gosterir.

Bilgisizlik, ihmallik ve tedbirsizlik sonucu oluşan yangına karşı insanoğlu ceşitli onlemler almıştır. Gunumuzde bu onlemlerin en geliştirilmişi “ İtfaiye orgutudur. “ Ateşin olumsuzluklarını azaltmaya calışan bu orgutun ulkemizde kuruluşu; 15. yuzyıldır.

Osmanlı padişahlarından “ III. MURAT “ afet haline gelen yangınların onune gecmek icin 1579 yılında İstanbul Kadısına bir ferman gonderir. Fermanla ; “ Her evde bir buyuk fıcı su, dam yuksekliğinde bir merdiven bulundurulmasını, yangın cıkan yerlerde halkın kacmayıp yangını sondurmeye calışmasını, butun hususların kontrol edilmesini … “ istemesi İtfaiye tarihimizde yangınlara karşı alınan ilk yazılı tedbir ve duzen olarak kabul edilir.

GERCEK DAVUT adını alarak Musluman olan bir Fransız muhendis, 1715 yılında ilk yangın tulumbasını yapar. 1718 yılında “ TUFEKHANE “ ve “ TOPHANE “ de cıkan yangınlarda, yapılan tulumbanın cok buyuk yararı gorulur. Bunun uzerine padişah “ III. AHMET “ ve sadrazam DAMAT İBRAHİM PAŞA’ nın emirleriyle, 1720 yılında GERCEK DAVUT’ un idaresinde Yeniceri Ocağına bağlı “ TULUMBACI OCAĞI “ kurulur. Bu ocak, gunumuz modern İtfaiyesinin cekirdeğini oluşturur.

II. MAHMUT, her yonuyle bozulan Yeniceri Ocağını 1826 yılında kaldırır. Buna bağlı olarak Tulumbacı Ocağı da dağılmak zorunda kalır. Bunun uzerine halk, kendi kendini korumak icin semt tulumbaları kurmaya başlar. Ancak, 1828 yılındaki BUYUK HOCA PAŞA YANGINI yeni bir teşkilat ve duzen ihtiyacını ortaya koyar. Zamanın yetkilileri yeni kurulan ASKER-İ MANSURİ-İ MUHAMMEDİYE icinde bir tulumbacı taburu teşkil ettirir ve Yeniceriliği hatırlatmaması icin de YANGINCI TABURU adını verirler.

ABDULAZİZ devrinde, İstanbul Şehremaneti ve Belediye daireleri kurulunca, bu daireler birer tulumbacı takımı kurmuş olup, bunlara DAİRELİ adı verilmiştir. Bunlar, gunduzleri kendi işlerinde calışan, geceleri tulumbacı koğuşlarında yatan kimselerdi.

1871 yılında meydana gelen “ BUYUK BEYOĞLU YANGINI “ bu kuruluşların yetersizliğini ortaya koyar. Padişah ABDULAZİZ’ in emriyle, Macaristan’ dan bu konuda uzman bir subay olan KONT SZECSENYİ ODAN getirtilir. Bu kişiye paşalık rutbesi verilir ve calışmalara başlar. 26 Eylul 1874 tarihinde; 4 Nizamiye (kara), 1 Bahriye (deniz) taburundan oluşan koşulu bir İTFAİYE ALAYI kurulur. I. Dunya savaşından kısmen motorlu araclarla takviye edilen bu kuruluş, 25 Eylul 1923 tarihine kadar, bir başka deyişle; İstanbul Belediye İtfaiyesine donuşunceye kadar 49 yıl başarılı bir şekilde hizmet vermiştir. 16 Şubat 1924 tarihli Ankara Şehremaneti Kanunundan sonra kurulan, Ankara Belediye İtfaiyesi, gorevini; arac ve gereclerini askeri İtfaiyeden teslim almıştır.

Padişahlık devrinde İtfaiye ile ilgili bilgiler ve bu konudaki geliştirme cabaları, her konuda olduğu gibi İstanbul’ un sınırlarını aşamamış, bazı buyuk il merkezlerinde yangın sondurme onlemlerine baş vurulmuşsa da sağlıklı bir sonuc alınamamıştır.

Cumhuriyet devrinde itfaiye teşkillerinin yurda hızla yayıldığını goruyoruz.



1923 yılında; Bolu, Bursa, Edirne, Manisa, Uşak, İzmir,

1924 yılında; Ankara, Mersin, Konya, Samsun,

1925 yılında; Adana, Corum, Erzincan, Trabzon,

1926 yılında; Balıkesir, Diyarbakır, Elazığ, İzmit, Malatya, Tekirdağ, Tokat,

1927 yılında; Eskişehir,

1928 yılında; Kayseri,



İllerinde teşkilatlarını kurarak hizmet vermeye başlamışlardır.



3 Nisan 1930 tarih ve 1580 sayılı Belediye Kanunu cıkarıldıktan sonra, adı gecen kanun belediyelere “ yangın vukuunu men edecek tedbirleri almak “ gorevini vermiştir. İtfaiye hizmet ve teşkilatının dayanağı olan 15. madde 22. fıkra gereğince; tum il merkezlerindeki belediyelerimiz teşkilatlarını kurmuşlardır. Ancak ulke duzeyindeki tum belediyelerimizi kapsadığını soylemek olanaksızdır. 1983 yılında, 554 ilcemizin buyuk coğunluğunda itfaiye teşkilatı yoktur.




TULUMBACILAR ATEŞTEN HIZLI TULUMBACILAR

“YAMAN GELİR YAMAN GİDERİZ” DİYE BAŞLAYAN NARALARI VE CESARETLERİ İLE, BİR DONEM AHŞAP EVLERİN SALTANAT SURDUĞU İSTANBUL'U YANGINLARDAN KORUYAN TULUMBACILAR, TARİHE KARIŞAN FİGURLERDEN FARKSIZ...

Yıl 1509, yer İstanbul. Hadise; “kucuk kıyamet” de denilen buyuk deprem... Depremin ardından taştan evler ahşaptan yapılmaya başlandı. Fakat sokaklar daracıktı ve o daracık sokaklarda sağlı sollu sıralanan ahşap evler, bu kez yeni bir tehdite dem vuruyordu: Yangın... Tehdit tez vakitte hayata gecti ve İstanbul bu kez yangın felaketlerine sahne oldu.

Yangınlar genellikle Cibali'de başlardı. Bircok yanıcı maddenin gemilere yuklendiği ya da indirildiği iskeleler vardı cunku Cibali'de... RuzgÂrın yonu, yangının yayılacağı semtleri belirliyordu adeta. Unkapanı, Fatih, Aksaray yonunde ya da Kapalıcarşı'yı da yakarak Sultanahmet'e doğru yonelerek ilerleyen yangın, hızlı ve kolay yayılırken, guzelim Osmanlı mahalleleri, alevlerin ardından şehirden silinirdi...

İLK FERMAN 3. MURAT'TAN

Hal boyle iken, tedbirler elden bırakılmamalıydı. Padişah 3. Murat tarafından 1579 yılında İstanbul kadısına hitaben yazılan bir fermanda, ahalinin evlerinin catısında, ulaşabilecekleri uzunlukta bir merdiven ve ici su dolu bir fıcı bulundurulması salık verildi.

Şehirde cıkan yangınları sondurmek gayesi ile kurulan ilk teşkilatın “Yeniceri Tulumbacı Ocağı” olduğunu biliyoruz. Padişah ve ailesinin hayatlarını idame ettirdiği sarayda da tedbir elden bırakılmadı. Mahalle tulumbacıları ve bir itfaiye ekiplerinden “Bostancı Tulumbacılar Ocağı” diye soz edilirken, bu birliklerin başında unvanı “Bostancı Tulumbacıbaşısı” olan zabitler, onların ustunde ise “Bostancı Tulumbacıbaşı Ağası” tayin edilirdi. Bostancıbaşı tulumbacılarına sahilde bir koğuş yapılırken vazifelerini bilmeyen yoktu: Bolgedeki yalı, saray, koşk ve sahil şeridinin guvenliğini sağlama ve yangınları sondurme...

MEŞHUR YANGINLARIN MEŞHUR TULUMBACILARI

İstanbul'un meşhur yangınları arasında tarihi şoyle bir gozden gecirdiğinizde, Adliye Binası, BÂb-ı Ali, Kapalıcarşı, Halic, Aksaray ve Kurtuluş yangınlarını saymamak olmuyor. Bu yangınların cıkış sebebine bakıldığında, ısıtma ve aydınlatma esnasında meydana cıktıkları anlaşılıyor.

Tulumbacılar her an hazırlıklıydı. Yangın haberi mi geldi; sırtlarına su sıktıkları tulumbalarını atar, koşar adımlarla yangın mahalline ulaşırdı. Kendilerine ozgu kıyafetleri, kabadayı tavırları ile halk arasında ozel bir figur halini alan tulumbacılar, kullandıkları deyimleri ve kelimeleri ile de başka bir edebiyatın satırlarını yazmaktadır o zamanlar... Manilerini bilmeyen kalmaz. Evet, tulumbayı taşıyan, yangını sonduren kişilerdir tulumbacılar... Ve her mahallenin ayrı bir tulumbacıları olurdu.

Yangın tulumbacılarının başlattığı tarihler serisi şoyle ilerler: 1826 yılında yeniceriliğin kaldırılmasından sonra mahalle tulumbacılığının oluşması, 1872 yılında Askeri İtfaiye Teşkilatı ve 1923 yılında gunumuzdeki Cumhuriyet itfaiyesinin kurulması... Seneler ve seneler sonra dahi edebiyattaki yerlerini korur, birco kitabe, oykuye konu olurlar. Orneğin Peyami Safa'nın kaleminden tulumbacıları okumak istemez misiniz? Şoyle kaleme alır Safa:

PEYAMİ SAFA'DAN BİR YANGIN HİKÂYESİ

Odanın icinde bir yanık kokusu. Hemen anlar kadın.

“Yusuf, kalk, kalk. Yanıyoruz.” Hemen fırlar kadın.

“Şamdan nerede, şamdan?” Mumu yakar.

Oda kapısını acmasıyla kapaması bir olur. Dışarıdan iceriye oyle bir duman saldırır ki, gozlerinin ici yanan kadın “ayy” diye bağırır ve aksırmaya başlar. “Yanıyoruz. Alt kat da tutuştu. Kalkın cocuklar.” Fakat nereye kacacaklar? Ucuncu kat.

“Yusuf, Yusuf” Adam şaşkın. Sanki direk. Odanın ortasına saplanmış duruyor. “Zehra, baba, cocuklar.”

Kadın bir daha kapıya koşuyor. Fakat gene acmasıyla kapaması bir oluyor.

Bu sefer merdivende alev goruyor ve pencereye koşup avazı cıktığı kadar bağırıyor. Komşular uyanıyorlar. Sokakta bir gurultu kopuyor. Her pencereden bir cığlık, aşağıda komşular.

“Cayır cayır yanacağız, imdat !..” diye bağırıyor kadın. Yalnız karşıki evde, ust kat pencerelerden ona seslenen Koltukcu İbrahim Efendi: “Eda Hanım diyor, sık dişini, şimdi itfaiye gelecek. Carşaf tutarlar, atlarsınız. korkma, gelecek itfaiye.” Kadın cılgına doner. Babuş ağlar, bağırır. Yusuf'la Zehra'da ses yok. İkisi de put. Eda Hanım bir kapıya, bir pencereye koşar. Sonra kocasının yanına yurur: “Yusuf. Sersem !.. Yaktın bizi. Kim bilir şamdanı nasıl tuttun ? Perde mi tutuştu. Ne oldu ? Yanıyoruz. Hep birden yanacağız şimdi, cayır cayır.”

Yusuf, kalbi de var onun; elini goğsune goturuyor. Nefes alamıyormuş gibi bir hali var. Sokakta gurultu, telaş, kıyamet. Odanın icini korkunc bir sıcaklık kaplıyor. Duman doluyor iceriye. Şimdi tutuşacaklar. Artık gozlerini acamaz oluyorlar. Babuş'un sesi de kesiliyor. Boğuldu mu oğlan? “Evladım, evladım.”

Eda Hanım gozlerinin ici yanarak, elinde şamdan, cocuğa doğru koşarken mum sonuyor. Zifiri karanlık. Alt kattan ve merdivenden catırtılar geliyor. Tutuşan tahtaların catırtısı. Eda Hanım bayılmak uzereyken itfaiyenin canlarını duyuyor ve pencereye koşuyor.

“Cabuk, a dostlar, cabuk, yanıyoruz, kul olacağız şimdi.” Aşağıdan ona bağırıyorlar. Fakat ne soylediklerini anlamıyor. Eğilip bakıyor. Orta katın pencerelerinden alevler fışkırmakta. Gene haykırıyor, haykırıyor. Koltukcu İbrahim Efendi'nin sesi ona: “Korkma, carşaf geriyoruz. Once cocuklar, sonra siz.” diyor. “Kim o? Kimsin sen?” “Biz itfaiye. Korkma hanım, once cocuklar atlasın. Haydi cabuk.”

Eda Hanım, yanıbaşına kadar gelen Babuş'u kapıyor, pencereden aşağı fırlatıyor. Gene aynı ses : “Tamam, kurtuldu o, şimdi oteki.” Arkasından Zehra Hanım atlıyor. Sonra Eda Hanım, fakat carşafın ustune duşer duşmez bayılıyor.”

SON TULUMBACI

Evet, cağdaş anlamda itfaiyeciliğin teşkilat olarak hayatımıza girmesine paralel olarak motorlu aracların da devreye sokulması, artık bizler icin tulumbacıların birer eski zaman figuru olarak hatırlanması neticesini doğurdu. Yaklaşık yirmi yıl once kalp krizi sebebiyle kaybettiğimiz son tulumbacı Kemal Gulecin'dir. Balat'ta Saffet'in Kahvesi'nde melot, prafa ya da pişpirik oynarken aşka gelip “Tulumbacı Narası” attığı hale anlatılan gelen bir hikÂyedir; “Yaman gelir, yaman gideriz, Fethiyeli aslan tulumbacılarız”... Bir tulumbacı narasının tam zamanı: “Karada aslan, denizde kaplan, var mı bize yan bakan”!

ATEŞLE SAVAŞANLAR

İtfaiye Teşkilatı'nın tarihinde farklı bir yol izlemek ya da daha derin malumatmalara ulaşmak isteyenler icin, bugun İstanbul Fatih'te ziyaret edebilecekleri bir muze bulunuyor: İtfaiye Muzesi. İtfaiye Teşkilatı'nın 300 yıllık gecmişi Sarachane'de bulunan İtfaiye Muzesi'nde ucretsiz olarak sergileniyor. Muze, Pazartesi gunleri dışında 09.00-16.00 saatleri arası ucretsiz olarak gezilebiliyor. 300 yıllık bir gecmişe sahip olan itfaiye teşkilatında kullanılan malzemelerin sergilendiği İtfaiye Muzesi Fatih'te Sarachane'de İtfaiye Daire Başkanlığı'nın bulunduğu İtfaiye Caddesi'nde hizmet veriyor. İstanbul Buyukşehir Belediye Başkanlığı Kutuphane ve Muzeler Mudurluğu'ne bağlı olan ve 1992 yılında restore edilerek yeniden acılan İtfaiye Muzesi'nde gunumuzden yaklaşık 200 yıl oncesine kadar İstanbul'da kullanılan yangın sondurme aletleri (Mahalle ve askeri tulumbalar, hidroforlu tulumba, ilk motorlu pompa, atlı tulumba arabası, bez sarnıc, merdiven, itfaiye fenerleri, teneke ibrikleri, cankurtarma ipi, maske filtresi, telefon santralı, taksim muslukları, semt tulumbaları), 1700'lu yıllara ait cardaklı tulumbalar, tulumbacı ve İtfaiyeci kıyafetleri yer alıyor. Osmanlı doneminin yangın sondurme teşkilatı tulumbacılardan başlıyor, muze ziyaretiniz esnasında ilk motorlu itfaiye araclarına kadar ceşitli malzeme ve giysileri de gorme imkÂnını yakalayabiliyorsunuz.ALINTI#


__________________