[B] 1. GİRİŞ VE AMAC
İnsanlar, kucuk veya buyuk topluluklar halinde yaşarlar ve yaşadıkları cevrede bir sosyal duzen geliştirirler. Sosyal duzenin olduğu her yerde bu duzeni bozan kişiler ve eylemler de olmaktadır. Bu da “suc ve suclular” kavramını ortaya cıkarır. Bu kişilerin sosyal duzene karşı işledikleri suclara reaksiyon olarak toplumdan soyutlanmaları ve bir şekilde ceza cekmeleri de bir gerekliliktir. Toplumsal huzuru sağlamak ve insanlarda duzene karşı guven duygusunu pekiştirmek icin, işlenen suca uygun ve yeterli cezayı belirlemek ve uygulamak hukuk biliminin calışma alanına girer. İnsanlara karşı işlenen ve şahısların herhangi bir şekilde zarar gorduğu suclarda, zararın niteliğini ve derecesini belirlemek ise tıbbı ilgilendiren bir konudur. Tıbbın adalete yardımcı olması nedeniyle, tıp ve hukuk bilimleri en eski zamanlardan beri birbirleriyle yakın bağlantı icinde olmuşlardır. Onaltıncı yuzyıldan sonra, başta İtalya ve Almanya olmak uzere ceşitli ulkelerde adli tıp ayrı bir bilim dalı olarak onem kazanmış, ozellikle 19. yuzyıldan itibaren hızla gelişmiştir. Gunumuzde tıp bilimlerinde, ozellikle genetik ve molekuler biyoloji alanlarındaki gelişmeler, hukukun adil ve hızlı işlemesi icin alınan onlemlerle birleşince, adli tıp cok onemli bir bilim dalı haline gelmiştir ( Soysal ve Eke., 1999 ).
Ulkemizde adli tıpla ilgili ilk yasa 1840 yılında cıkarılmıştır. Gunun koşullarına uydurmak ve eksikliklerini gidermek amacıyla bu yasada birkac kez değişiklikler yapılmış ve 1982 yılında halen yururlukte olan 2659 sayılı yasa kabul edilmiştir. Bu yasayla kurulan ve mahkemeler, hakimlikler, savcılıklar tarafından gonderilen ceşitli materyalleri incelemek ve sonuclarını raporla tespit etmekle gorevlendirilen ihtisas daireleri şunlardır:
- Morg İhtisas Dairesi
- Gozlem İhtisas Dairesi
- Kimyasal Tahliller İhtisas Dairesi
Biyoloji İhtisas Dairesi
Fiziksel İnceleme İhtisas Dairesi
- Trafik İhtisas Dairesi
Bu yasanın yurutulmesini sağlamak icin cıkarılan yonetmeliğin 12. maddesine gore Biyoloji İhtisas Dairesi’ nin gorevleri şoyle belirlenmiştir;
a) Mahkemeler, hakimlikler, savcılıklar tarafından gonderilen kanlı eşya, sperm lekesi, lekeli eşyadan kan grupları ve faktorleri, babalığın tayini, kan sayımı; kan ve omurilik suyunda bakteriyolojik ve serolojik incelemeler yaparak sonucunu raporla mahalline bildirmek,
b) Gonderilen suc aletleri, giysi, eşya uzerinde sperm ve diğer biyolojik lekeleri aramak,
c) Besin maddelerinin biyolojik ve bakteriyolojik incelemelerini yaparak Gıda Maddeleri Tuzuğune uygunluğunu araştırmak,
d) Vajinal ve anal frottilerde spermatozoid aramak,
e) Spermiogram yapmak,
f) Gebelik testi yapmak,
g) Kan lekelerinin insan veya hayvana ait olup olmadığını, mumkunse kaynağını, insana ait ise grup ve faktorlerini belirlemek.
Bunların dışında lekenin ne zaman meydana geldiğinin, kadına mı erkeğe mi ait olduğunun tespiti gibi araştırmaların yapılması da istenebilir ( Tunalı., 1995).
Fizik yapılarının ozellikleri, vucut dokuları ve sıvıları kişilere, diğer insanlardan ayırdedilmelerini sağlayan bireysel ozgunluğu kazandırır. Bircok kriminal olayın aydınlatılmasında ve babalık tayininde kalıtsal olarak aktarılan bu ozelliklerden yararlanılır. Bu amacla kullanılan vucut sıvıları ve bunların lekeleri arasında onem bakımından kandan sonra tukruk lekeleri gelmektedir. Ozellikle tecavuz ve cinayet olaylarında tukruk lekesinden yararlanılarak fail ve mağdurun kimliklerini belirlemek ve boylece olayı aydınlatmak mumkundur.
Kişinin sekretorluk denen genetik ozelliğe sahip olması durumunda, antijenik kuvvetinin daha fazla olması nedeniyle, kandan cok daha az miktarda tukruk ile kan grubunu belirlemek mumkundur (Matsuzawa ve ark., 1985). Adli tıp yonunden taşıdığı oneme ve avantajlara rağmen, ulkemizdeki adli tıp literaturunde tukruk ve tukruk lekelerine yeteri kadar yer verilmediği gorulmuştur. Yabancı calışmalarda ise grup tayini yontemleri uzerinde durulmuş, ancak grup ozelliği veren antijenlerin dayanma sureleri hakkında yapılmış bir araştırmaya rastlanılmamıştır.
Biyolojik delillerde antijenlerin dayanma surelerini bilmek onemlidir cunku bu deliller adliye emanetinde bazen ayları bulan surelerde bekletildikten sonra savcılık tarafından adli tıp laboratuvarına gonderilmektedir. Antijenlerin dayanıklılık suresi ve bunun onemi bilinmediğinden, antijenik aktivitenin kaybolması nedeniyle onemli adli hatalar yapılabilmektedir.
Calışmamızda, sigara izmariti, mektup zarfı ve kumaş uzerindeki tukruk lekelerini belirlemeyi ve belli aralıklarla uyguladığımız testle kan grubu antijenlerinin dayanma surelerini incelemeyi amacladık.
2. GENEL BİLGİLER
2.1. Adli Bilimlerde Fiziksel Delillerin Onemi
Cok eski zamanlardan beri sucların ispatında “ itiraf ” esas alınmıştır. Ozellikle Orta Cağ’ da itiraf ettirme amacıyla ozel yontemler ve aletler geliştirilmiştir. Ancak bu yontemler kişileri bazen işlemedikleri sucları işlemiş gibi itirafa zorlamıştır. Oysa amac her zaman gerceği bulmak olmalıdır
ve bunun icin zanlının suclu olup olmadığını bilimsel verilerle ispat etmek gerekir.
Suc işleyenler ne kadar profesyonel olurlarsa olsunlar, her suc belli bir gayreti, belli yerlere teması gerektirdiğinden olay yerinde mutlaka delil bırakırlar (Sander., 1997). Bu delileri olay yerinde araştırma, usulune uygun olarak toplama, saklama ve laboratuvara ulaştırma aşamalarının gereken ozen gosterilerek yapılması zanlının sucluluğunu ya da sucsuzluğunu ortaya cıkaracaktır. Buyuk bir hızla ilerleyen teknolojinin olanakları, adli bilimlerde de delillerin belirlenmesinden başlayarak tum aşamalarda kullanılmaktadır. Bilimsel yaklaşımla elde edilen sonuclarda hata veya yanılgı olmayacağından toplumda adalete ve duzene guven duygusunu da artacaktır. Bu nedenle her tur delili başlangıc aşamalarından itibaren dikkatle araştırmak ve değerlendirmek buyuk onem taşımaktadır ( Grunbaum ve Crim,1982).
Kriminal olaylarda, olaya ilk mudahale eden guvenlik guclerinin gorevi, guvenliği sağlamak, olay yerini bozmadan korumak, delillerin kaybolmasını onlemek , olayla bağlantısı olabilecek kişilerin olay yerinden uzaklaşmasını onlemektir. Hakim veya savcının gerekli incelemelerini yapmasından sonra resmi veya sivil uzmanlardan oluşan ekipler tarafından deliller toplanır ( Sander.,1997). Deliller hakim veya savcıya teslim edildikten sonra gerekli incelemelerin yapılması icin ilgili daireye gonderilir. Delillerin biyolojik kaynaklı olanlarında kontaminasyon ve bozulma riskinin yuksek olması nedeniyle alınmaları, saklanmaları ve incelenecekleri laboratuvarlara ulaştırılmaları doğru yontemlerle ve olabildiğince hızlı olmalıdı (Muralidharan ve Wemmer.,1994).
Deliller niteliği, miktarı, boyutları farklı olabilen ceşitli materyallerdir. Cok onemlidirler cunku;
Araştırmaları kurbana, şupheliye ve cevreye yonlendirir, parcaları anlamlı kılar ve bir araya getirirler.
İşlenmiş ya da işlenecek sucun anahtar noktalarını ispatlayabilirler.
Suc ile kişilerin kimlikleri arasında ilişki kurulmasını sağlarlar.
Sucsuzu ortaya cıkarırlar.
Mağdurun tanıklığını guclendirirler.
Detayları belirledikleri icin şuphelinin itiraf etmesini sağlarlar (The Golden State ED Department.,1999) (Sander.,1997).
2.2. Delillerin Yaygın Tipleri
Delilerin bazıları sabit veya hareket ettirilemeyecek kadar ağır cisimlerin uzerinde bulunabilirler. Topraktaki ayak izleri, tekerlek izleri bu tur sabit delillere ornek olarak verilebilir. Taşınabilir deliller ise olay yerinden alınıp laboratuvar incelemelerinde ve araştırmalarda kullanılan delillerdir. Delilerin ayrımı uygulanacak laboratuvar incelemesinin tipine gore de yapılabilir ancak bunu her delil icin uygulamak mumkun değildir. Orneğin bir şantaj mektubu , uzerindeki parmak izlerinin araştırılması icin Fizik İncelemeler İhtisas Dairesi, zarfın yapışkan yerindeki ve pulun arkasındaki tukruk orneğinden kimlik belirlenmesi icin Biyoloji İhtisas Dairesi tarafından incelenebilir.
Kriminal olaylarda delillerin yaygın tipleri şunlardır:
1. Biyolojik materyaller
Olay yerinde bulunan veya sucla ilişkisi kurulan insan veya hayvan kaynaklı kıllar, kan, meni, tukruk ve benzeri ceşitli vucut sıvıları ve bunların lekelerini taşıyan kumaş, sigara izmariti, bardak gibi nesneler bu kategoriye girer. Bu materyallerin serolojik ve biyokimyasal incelenmesiyle orijinlerinin belirlenmesi ve bireyselleştirilmesi mumkundur. Ayrıca organ, doku parcaları, vucut sıvıları ve kıllardan ceşitli toksik madde, ilac ve alkol analizi icin yararlanılır.
2. Dokumanlar
Uzerinde daktilo, bilgisayar veya el ile yazılmış yazı olan kağıtlar, murekkep, ozellikle silinmiş, değiştirilmiş yazılar, yanmış dokumanlar sahtecilik acısından araştırılır.
3. İlaclar
Uretim, dağıtım ve satımı yasalarla duzenlenmiş, saldırganlık veya şiddet yaratabilen uyuşturucu ilacların varlığı ve iceriği araştırılır.
4. Patlayıcılar
Patlayıcı iceren nesneler ve bir patlamadan sonra geriye kalan tum kalıntıları icerir.
5. Ateşli silahlar
Mermiler, boş kovanlar, mermi cekirdekleri ateşli silahlar incelenir.
6. Lifler
Tum sentetik veya doğal lifler nesneler, kişiler ve olay arasında ilginin kurulmasına yardımcı olabilirler.
6. Parmak izleri
Ceşitli eşyalar uzerinde bulunan gorunen veya gizli tum parmak izleri incelenir.
7. Cam
Hırsızlık, trafik kazalarında vurup kacma olaylarında, ne taraftan ateş edildiğinin belirlenmesinde olay yerinde bulunan bir cam parcacığı veya bir aletle kesilmiş, delinmiş pencere camı olayın aydınlatılmasına yardımcı olur.
8. İzler, damgalar
Topraktaki ayak izleri ve yiyecek, giyecek uzerindeki fabrika baskıları gibi delillerdir.
9. Boya
Kuru veya sıvı olsun herhangi bir boya, bir objenin yuzeyinden bir başka objenin yuzeyine bulaşabilir. Yaygın bir ornek, otomobil kazalarında bir aractan diğerine boya transferidir. ABD’de her yıl uretilen araclara o yıl icin bir boya standartı verilmektedir. Yabancı veya eski araclar bu boyalarla boyanamadıkları icin boya analizi ile aracın hangi yıla ait olduğu anlaşılmaktadır.
10. Petrol urunleri
En yaygın olarak gorulenler, kundakcılık olaylarında elde edilen yağ lekeleri veya benzindir.
11. Toprak ve mineraller
Ozel bir bolgeye ait toprak ve minerallerden, kişi veya nesnenin o bolge ile bağlantısını kurdurabilecek ayrıntılar elde edilebilir.
12. Ceşitli yiyecekler
Elbise, ayakkabı veya nesneler uzerinde herhangi bir yiyecek parcasının bulunması kişi veya nesne ile olay arasında bağlantı kurdurabilmektedir.
Alet izleri
Herhangi bir olayda kullanılan bir aletin bir başka nesne uzerinde oluşturduğu izlerdir. Bir kapı kilidini acmak icin kullanılan bir tornavidanın bıraktığı surtunme ve baskı izleri ornek olarak verilebilir.
14. Arac ışıkları
Aracların farlarının acık veya kapalı olması zamanın belirlenmesi amacıyla kullanılır
(Guney.,1998) (Sander.,1997).
Ayrıca duğme, ip, toprak, kul, talaş, komur, bitkiler, kozmetikler, yiyecek paketleri ve benzeri ceşitli deliller olayla mağdur ve şupheliler arasındaki bağlantının kurulmasını sağlar.
Delilleri dikkatle araştırma ve değerlendirmenin onemini vurgulayan bir ornek olarak Aldo Moro cinayetini verebiliriz. 1978 yılında Kızıl Tugaylar tarafından kacırılan İtalya Başbakanı Aldo Moro’nun cesedi bir arabanın bagajında bulunduktan sonra coklu teknik yaklaşımıyla deliller araştırılmıştır. Moro’ nun giysileri, ayakkabıları, arabanın ici ve dışı incelenmiş, bulunan toprak ve bitki orneklerinin değerlendirilmesi sonucu suclular yakalanmıştır (Lombardi.,1999)
Mikroskopik boyutlarda da olsa fiziksel deliller araştırmanın onemli bir aşamasını oluştururlar. Eğer delillerin araştırılması, incelenmesi ve korunması, başlangıc aşamasından itibaren gereken dikkat, duyarlılık ve beceri gosterilmeksizin yapılırsa olayların acıklığa kavuşturulması zorlaşır (Moenssens ve ark., 1995).
2.3. Biyolojik Deliller
Lockhart’ ın “her temas kendi izini bırakır” sozu adli tıpta delilin onemini vurgulamaktadır. Bu iz ne kadar kucuk olursa olsun gelişmiş teknolojik olanakların dikkatli kullanımıyla belirlenmesi ve analiz edilmesi mumkundur. Bir kan damlası veya sigara izmariti yoluyla cozumlenen kriminal olayların anlatıldığı programlar televizyonlarda ilgiyle izlenmektedir. Ozellikle son yıllarda geliştirilen yontemler sayesinde cok kucuk miktardaki biyolojik orneklerle olayları aydınlatmak mumkun hale geldiğinden bu tur deliller daha da onem kazanmışlardır.
Kan, meni, tukruk, ter, gozyaşı, vajen ifrazatı, mekonyum, gaita, sut ve sut ağzı, verniks kaseosa, idrar ve bunların lekeleri ile kıllar, organ parcaları, tırnak ve kemikler biyolojik delilleri oluştururlar. Bu delillerle ilgili araştırmaları yapmak Adli Biyoloji disiplininin gorevleri icine girmektedir.
Ozellikle cinayet, tecavuz , saldırı gibi şiddet iceren olaylarda
kan, meni, tukruk lekeleri bazen tek delil olmaktadırlar. Bu nedenle bu lekelerin tespitiyle başlayan incelemeler buyuk onem taşımaktadır.
2.4. Biyolojik Delillerin Toplanması
Teknik olanaklar, ekipman, bilgi birikimi ve deneyim ne kadar gelişmiş olursa olsun esas belirleyici faktor delilin durumudur. Bu nedenle biyolojik delillerle yapılan calışmalarda, delilin belirlenmesiyle başlayan tum aşamalar titizlikle ve dikkatle uygulanmalıdır ( Fisher ve Block.,1998).
Delil toplamanın onemini gosteren bir ornek, Amerika Birleşik Devletleri’nde yuzyılın davası olarak isimlendirilen
profesyonel futbol oyuncusu O. J. Simpson davasıdır. Eşini ve eşinin erkek arkadaşını oldurmekle suclanan Simpson’ın avukatları, polisin delil toplamadaki hataları uzerinde durmuşlardır. Gercekten olayın araştırılması sırasında ozellikle kan ve parmak izi gibi delillerin toplanması ve saklanmasında gereken duyarlılık ve beceri gosterilmediğinden deliller değer kaybetmişlerdir ve olay acıklığa kavuşturulamamıştır ( Storey., 1995).
Kriminal bir araştırmanın başarıyla sonuclanmasında biyolojik delilleri inceleme aşamaları buyuk oneme sahiptir
Adli serolojinin klasik uygulama alanı olan babalık reddi ve kan grubu, alt grup ve faktorlerinin saptanmasının yanısıra, ceşitli suc olaylarının aydınlatılmasında vucut sıvılarının ve eser miktarda da olsa bunların lekelerinin yuksek guvenilirlik oranına sahip kanıtlar olarak kullanılmalarıyla, bireysel tanımlama (identifikasyon) ve ayrım (diferansiasyon) yapmak mumkundur (Albek.,1999). Bu kanıtların standartlara uygun bir şekilde toplanmaları, saklanmaları, incelenecekleri laboratuvarların teknik kapasiteleri, uzmanların bilgi duzeyleri sonucu belirler. Eğer araştırıcı biyolojik kanıtları doğru yerde aramaz, onları ayırt edemez veya laboratuvarda yapılacak araştırmalara uygun şekilde almaz ve saklamaz ise laboratuvarın teknik kapasitesi ne kadar gelişmiş olursa olsun doğru sonuca ulaşmak mumkun değildir. Aynı şekilde, tum bu aşamalar doğru yapıldığında, laboratuvardaki uzmanın bilgi duzeyinin yetersizliği, acemiliği veya dikkatsiz calışması sonucu etkileyecektir. Bu nedenlerle başarılı bir kriminal araştırma biyolojik delilleri toplama ve korumada standardize edilmiş yontemlerin uygulanmasına gereksinim duyar (Presley .,1997).
Biyolojik delil sıvı halde ise mumkun olduğunca cabuk plastik veya cam steril bir taşıyıcıya alınmalıdır. Bu işlemler sırasında delili toplayanın hem kendi sağlığı icin, hem de delili kontamine etmemek icin eldiven kullanması gereklidir. Lekeler dikkatle dokumanlanıp fotoğraflanmalıdır. Lekenin kuru veya sıvı halde olmasına, uzerinde bulunduğu materyalin ozelliğine ve buyukluğune uygun malzeme ve yontemle deliller alınır. Tukruk genellikle ısırık izleri ile birlikte bulunur. Tukruk bulunan bu bolgelerin fotoğrafı cekildikten sonra nemlendirilmiş bir swap veya gazlı bez ile ornek toplanmalıdır. Gazlı bez boyutlarını en az olcude tutmak gerekir. Kumaş uzerinde bulunan leke kesilerek alınabileceği gibi bazen
giysiler yeniden ornek oluşturmak amacıyla kullanılabildiğinden tumuyle alınabilir. Islak tukruk veya diğer vucut sıvılarını iceren giysilerin dışına ve
icine kağıt katmanları konulmalı, kuru yerinden tutulup kağıt taşıyıcıya yerleştirildikten sonra ikinci bir kağıt taşıyıcıya konulmalıdır. Sigara izmariti, yiyecek artıkları, pecete, kurdan gibi tukruk orneği taşıyabilecek materyaller el değmeden, pensle alınmalı ve her ornek ayrı taşıyıcıya konulmalıdır (Grunbaum., 1989).
Dokumantasyon, kriminal ve toplumsal araştırmalarda hem hukuki hem de bilimsel yonden onemlidir. Her materyalin orjinal konumu ve diğer bağlantılı bilgiler not edilmelidir cunku dokumantasyondan sonuca goturucu bilgiler elde edilir. Taşıyıcılar kapatılıp muhurlendikten sonra buzdolabında saklanıp, mumkun olduğunca cabuk laboratuvara ulaştırılmalıdır(Guney., 1998) ( Wright.,1998).
2.5. Biyolojik Orneklerin İncelenmesi
2.5.1. Kan Lekesi
Giysiler veya ceşitli eşyalar uzerinde kan lekesi izlenimini veren lekeler gorulduğu zaman yapılacak incelemeler sırasıyla şoyle olmalıdır.
Lekenin kan lekesi olup olmadığı araştırılır.
A) İhtimali Reaktifler
Benzidin
Fenolftalein
Loko Malaşit Yeşili
H2O2 Deneyi
Kimyasal lominisens deneyi
B) Kati reaktifler (Kan kristalleri)
Teichmen-Hemin Kristalleri
Aseton Hemin Kristalleri
Hemokromojen Kristalleri ( Oustinof, Sarda ve Derrien
Strzyzozowski, Takayama )
C) Spektroskopik inceleme
2) Kan lekesinin insana ait olup olmadığı araştırılır.
A) Sitolojik yontemler
Eğer kan orneği taze ve sıvı halde ise bir dereceye kadar fikir sahibi olunabilir. Deve kanı haric memelilerin eritrositlerinde cekirdek yoktur.Eritrositlerde cekirdek gorulmesi durumunda insan kanı olmadığı soylenebilir.
B) İmmunolojik yontemler
Presipitan serumlar kullanılır.
Tup testi
Kapiller test
Agar-jel difuzyon test
Antiglobulin immun test yontemlerinden biri kullanılarak insan-hayvan kanı ayrımı yapılır.
3) Kan lekesinden grup tayini yapılır
Schiff- Holzer aglutinin bağlama testi
Absorbsiyon-Elusyon Testi
Lattes Testi
kan grubunun belirlenmesi icin kullanılabilir.
4) Kanın erkeğe mi, kadına mı ait olduğu araştırılır.
Kan kadına ait ise ve ornek hemoliz olmamışsa notrofil lokositlerin cekirdeklerinde Drumstick cisimcikleri gorulur.
5) Kanamanın kaynağı araştırılır.
Menstruasyon, duşuk veya doğum kanı, deflorasyon kanaması ve genital kanamaların ayrımı yapılır (Tunalı., 1995).
2.5.2. Meni Lekesi
Tecavuz suclarında belirlenmesi buyuk onem taşıyan delillerdir. Miktarın fazla olması durumunda teşhisinde zorluk yoktur, az miktarda olduğu durumlarda tukruk lekesi ne benzer. Bu durumda Asit Fosfataz testi ile ayrımı yapılır.
Hassas olmamakla beraber Florence ve Puran reaktiflerinin kullanılması ile oluşan kristaller meni lekesi icin spesifiktir.
Ancak en basit ve en iyi yontem mikroskopik tanımlamadır. Bu amacla kullanılan boyama teknikleri şunlardır.
Corin – Stockis Yontemi
Balcchi Yontemi
2.5.3. Mekonyum Lekesi
Mekonyum, cocuğun doğumundan sonraki 6-8 saat sonra boşalmaya başlayan barsak muhteviyatıdır. İcerdiği biliverdin nedeniyle oluşan koyu yeşil-siyah rengi tanınmasını kolaylaştırmakla birlikte şupheli durumlarda Dastre Testi uygulanır.
2.5.4.Gaita lekesi
Sterkobilin testi ile teşhisi her zaman mumkun olmadığından en iyi yontem agar kulturunde E.coli ve E.aerogenes kolonilerinin gorulmesidir (Tunalı., 1995).
2.5.5. Tukruk Lekesi
Tukruk lekeleri, kenarları duzensiz, sarımtrak veya grimtrak renkte lekelerdir. Mikroskobik incelenmesinde ağız epitel hucreleri ve mukus gorulur. Tukruk lekeleri demir klorur ve hidroklorik asit ile karıştırıldığında kırmızı renk verdiği gorulmuştur. Ultraviole ışığında parlak renkte floresans verirlerse de bu teşhis icin değil, lekenin yoğun olarak bulunduğu yerleri gostermesi bakımından onemlidir. Kandaki hemoglobin gibi , gorunumunu tipik hale getiren bir işaretleyicisi olmaması tukruğun en onemli dezavantajıdır. Tukruk ve meni lekesi birbirine benzer ancak 1964 yılında geliştirilen asit fosfataz testi meninin ayrımını yaparak bu sorunu cozmuştur (Moenssens ve ark., 1995).
2.5.5.1. Tukruk Salgısının Ozellikleri ve Fonksiyonları
Tukruk, ağız cevresine yerleşmiş bezler tarafından salgılanan ve bu bezlerin kanallarıyla ağız boşluğuna akıtılan farklı salgıların bir karışımıdır. Uyaranın ceşidine, kuvvetine, uyarım sırasında bezin durumuna bağlı olarak bileşimi değişiklik gostermekle birlikte genel olarak % 95 su, % 5 ceşitli organik ve inorganik maddelerden oluşur., ağızdaki aftlar, bazı kokular tukruk miktarını refleks yolla arttırırken, heyecan, korku gibi ruhsal durumlar azaltır (Akgun., 1975).
Tukruğun mikroskopik incelenmesinde epitel hucreleri, saprofit mikroplar, bazı cins mantarlar, lokositler ve tukruk cisimcikleri denilen 9-10 mikron buyukluğunde nukleuslu yuvarlak hucreler gorulur. normalde gayet az miktarda (0,25mgr) olan ure miktarı uremide artar. Şeker hastalığında salyada glukoz bulunur. Renksiz, kokusuz, opak, kandan daha kıvamlı bir maddedir. PH sı ortalama 7,4-6,2 dir. İlk alındığında erimiş halde bulunan CO2 nedeniyle hafif asit reaksiyondadır. CO2 ucunca reaksiyonu alkalik olur. Otla beslenenlerde daima alkalidir (Guyton., 1986).
Tukruk salgısı miktarını etkileyen ceşitli faktorler vardır. Gunluk miktarı 400-1400ml. arasındadır. İştah derecesi, ruhsal faktorler, ciğneme suresi, iklim gibi etkenler miktarı değiştirir. Yemek zamanlarında artar, uykuda azalır. Tukruk miktarı civa zehirlenmeleri, barsak parazitleri, mide bulantıları olması durumunda artarken, atropin zehirlenmelerinde, ishallerde, ateşli hastalıklarda, aşırı terlemede, diyabette azalır. Bazı acı ve ekşi yiyecekler, diş cekimi, ağızdaki aftlar, bazı kokular tukruk miktarını refleks yolla arttırırken, heyecan, korku gibi ruhsal durumlar azaltır( Akgun.,1975)
Tukruğun ceşitli fonksiyonları vardır.
Pityalin veya nişastaya (amilum) etkisinden dolayı amilaz denen en onemli fermenti sayesinde, ağıza alınan gıda icinde bulunan nişastayı parcalayarak sindirimde onemli rol oynar.
Ağıza alınan besinleri ıslatıp birbirine yapışmasını sağlar; kaygan hale getirir; boylece lokmanın yutulması kolaylaşır.
Besinlerin tadını alabilmemiz icin suda erimiş olmaları gerekir. Tukruk besinleri suda erir hale getirerek dildeki tat reseptorlerini uyararak tat almamızı sağlar.
Bedenin su regulasyonunda rolu vardır. Su gereksinimi arttığında ağız kurur, tukruk azalır. Kanın su miktarı artınca tukruk miktarı da artar.
Konuşma fonksiyonunun yerine getirilmesinde de rolu vardır. Fazla konuşmada suyun buharlaşmasıyla ağız kurur ve konuşma zorlaşır.
Tukruk hafif antiseptiktir. Ağız yaralarının kısa zamanda iyileşmesinin, hayvanların yaralarını yalayarak iyi etmelerinin nedeni budur.
Ağızın ve diş diplerinin temizliğini sağlar. Ateşli hastalıklarda tukruk sekresyonu azaldığından bakteri
sayısı artar, dilde pas oluşur. Karbonhidratların fermentasyonu ile oluşan asit dişlerin curumesine neden olur.
Bu fonksiyonlarının yanısıra adli tıp acısından da onemlidir. Tukruk ve tukruk lekelerinden kimlik belirlenmesinde yararlanılır (Akgun., 1975) (Ozer., 1975).
2.5.5.2. Adli Tıpta Tukruk Lekelerinin Onemi
Adli tıpta tukruk lekeleri kimlik belirlenmesinde onemlidir. Bircok adli olayda suclunun veya mağdurun uzerinde, olay yerinde bulunan sigara izmariti, ciğnenmiş ciklet, kullanılmış bardak kenarında, bir kurdanın ucunda tukruk lekesi bulunabilir. Aynı şekilde, adam kacırma, tehdit, şantaj mektupları veya bombalı mektuplarda zarfın yapışkan yerinde ve pulun arkasında bulunan tukruk lekeleri kimliklerin belirlenmesi ve sucun ortaya cıkarılması yonunden onem taşıyan delillerdir(Gallati ve Neeser., 1996). Cinsel suclarda vucudun ozellikle dudak, boyun, meme gibi kısımlarında ve bu bolgelerdeki ısırık izlerinde saldırgana ait tukruk orneği bulunur ( Oz ve ark., 1999). İnsan ısırık izi, iki kişinin şiddet iceren bir temasta bulunduklarının delilidir (Wright.,1998). Ancak, bircok olum olayının araştırmasında cesette ısırık izi bulunması şiddeti duşundurmekle birlikte her zaman şiddet, cinsel amaclı şiddet veya cinayeti gostermez. Orneğin bir vakada, arabada bulunan bir erkek cesedinde sol bilek ve onkolda ısırık izleri sağ elin tersinde sıyrık izleri once cinayet ihtimalini duşundurmuş, ancak ısırık izinden alınan swabdan yapılan amilaz, kan grubu ve diş kalıbı benzerlik calışmaları sonucu kişinin kendi kendisini ısırdığı anlaşılmıştır. Otopside koroner arterdeki incelemeler kişinin myokard enfarktusu gecirdiğini ve cektiği yoğun ağrı nedeniyle kolunu ve bileğini ısırdığını ortaya cıkarmıştır (Warnick ve ark.,1987). Dişler, saldırı sırasında bir saldırı silahı olarak kullanılabileceği gibi, kendini korumak amacıyla da kullanılabilir. İnsan derisi uzerindeki ısırık izinin gorunumu, dişlerle uygulanan kuvvetin derecesi, ısırığın olduğu zaman, ısırılan doku tipi ile bağlantılıdır. Bu bir fiziksel delil olarak değerlendiriliyorsa da bircok uzman, derinin elastik ve bozulabilir yapısının dişlerin gercek yapısını gostermeyebileceğini duşunmektedir (Sweet ve Shutler., 1999). Bu nedenle ısırık izindeki tukruk cok onemli bir alternatif analiz kaynağı olarak değer kazanmaktadır. Yine kimlik belirlemede delil olarak değerlendirilebilecek bir başka kaynak yuz maskeleridir. Ozellikle soygun olaylarında kullanılan ve bazen suc mahallinin yakınlarında bulunan yuz maskelerinin belirli yerlerinde tukruk orneği bulunur (Schneider ve Neuhuber., 1996).
Biyolojik sıvıları ve bunların lekelerini toplamada kullanılan birkac yontem vardır. Bunlardan biri, her tur yuzeydeki ıslak veya kuru lekeleri toplamak icin en cok tercih edilen distile suyla nemlendirilmiş gazlı bez veya swablardır. Burada onemli olan, gazlı bez veya swabın buyukluğunun orneğin buyukluğu ve yoğunluğuna uygun olması ve leke toplandıktan sonra her turlu temastan kacınarak kurumaya bırakılmasıdır. Diğer bir yontem, tukruk iceren giysinin icine ve dışına kağıt katmanları yayıp taşınmasıdır (Guney.,1998). Isırık izleri icin onerilen bir başka yontemde yaklaşık 1 cm2 lik sigara kağıdı gibi ince kağıt kullanılması onerilmektedir. El değmeden, pensle tutulan kağıt işlemden hemen once distile suyla nemlendirilir ve izin uzerine yerleştirilir. Kağıdın her iki yuzu kullanılarak materyalin iyice yayılması sağlanır. Sonra kağıt temiz bir cam parcasına, lama, bir şişenin dış yuzeyine bırakılıp kurutulur. Kontaminasyon olmaması icin kapalı bir kabın ic yuzeyi tercih edilmelidir. Onemli bir nokta swabların uzun sure nemli kalmamasıdır cunku nem grup antijenlerini bozmaktadır. Isırık izi dışındaki bolgeden de kontrol icin ayrı bir kağıda swab alınmalıdır. Kurban oluyse daha buyuk bir kağıt kullanılmalı, yaşıyorsa kontrol icin sıvı tukruk orneği alınmalıdır. Kontrol kağıtları, ornek icerenlerden ayrılabilmesi icin farklı şekilerde kesilmelidir.
Bu yontem vucut dışındaki, orneğin gıda maddeleri uzerindeki ısırık izleri icin de uygundur.
2.5.5.3. Tukruk Lekelerini Belirleme Yontemleri
Lekenin tukruk lekesi olduğunu belirleme kullanılan dort bileşen vardır.
Bukkal epitelyal hucreler.
Enzimler (Amilaz, alkalen fosfataz) veya lizozim gibi spesifik aktivitesi olan proteinler.
Non-enzimik proteinler- mukoproteinler.
4) İnorganik bileşenler (nitrit ve tiosiyanat) (Baxter ve Rees., 1975).
Histolojik araştırmalarda kullanılan smearler;
a) Boyanmamış, yaş veya kuru,
b) Alkolle fiksasyondan sonra % 0,1 lik iyotla boyanmış,
c) Asit veya baz boyalarla boyanmış olabilir.
Asit veya baz boyalarla yapılan boyama, bukkal epitelde bulunmayan glikojen birikimlerini gostererek diğer epitellerle bukkal hucrelerin ayırımını sağlar. Hazır ticari preparatlarda da nişasta polimerleri ile lekenin etkileşimi sonucu, iki saat sonra gozle rahatlıkla gorulebilen temiz bolgeler kalırken, diğer vucut sıvılarında 12 saat sonra bile boyle bir gorunum olmamaktadır. Nukleuslu hucrelerde uygun boyama yontemi ile Barr cisimcikleri ve floresans Y kromozomları belirlenebilir.
Tukruk lekelerinin ayrımı icin yapılmış fazla calışma olmamakla beraber, uzerinde en fazla durulan belirleyici bir test, tukrukteki yuksek amilaz aktivitesini gosteren testtir.
Nişasta hidrolizine dayalı iki yontem vardır.
1 )Hidrolize olmamış nişasta aranması
2 )Substrat hidrolizi sonucu oluşan urunlerin aranması
Hidrolize olmamış nişastanın aranması yontemi, tukrukteki amilazın varlığını gostermeye dayanır. Belirli dilusyonlardaki leke ekstraktına iyot cozeltisi eklenmesiyle karakteristik nişasta-iyot reaksiyonu rengi olan mavi renk gozlenir. Normal tukruk lekelerinde 1/64, bazen 1/128 dilusyonlarda tam nişasta hidrolizi olur. Kaynatılan ekstraktlarda ısı enzimi inaktive edeceğinden tam hidrolize olmaz. Uygun kontrol işlemi yapılmazsa, kontaminasyon yapan non-spesifik, enzimatik olmayan bazı maddeler 1/8 dilusyona kadar yanlış pozitifliğe yol acabilirler. Tukruk lekesi ekstraktı sulandırımlarının, bir damla % 1 lik nişasta solusyonu ile birlikte 37 °C de bir saat inkubasyonundan sonra iyot eklenmesiyle gorulen mavi rengin acık veya koyu olması nişastanın hidrolize olma derecesini gosterir.
( Willott., 1994) (Tablo 1)
Tablo 1. Sulandırılmış tukruk lekesi ekstraktının 37 °C’de % 1 lik nişasta solusyonu ile verdiği renk değişim reaksiyonu
Ekstrakt Dilusyonları ½ ¼ 1/8 1/16 1/32 1/64 1/128 1/256
LEKE kaynatılmamış - - - - - - +/- +
kaynatılmış - + + + + + + +
KONTROL kaynatılmamış - - +/- + + + + +
kaynatılmış - - + + + + + +
+= koyu mavi renk; +/- = zayıf mavi renk; - = mavi renk yok
Bu yontem, kontamine olmamış lekelerde tukruğu belirlemek icin uygun olmakla birlikte karışık lekelerde tukruğun ayrımını yapmada yeterince duyarlı ve etkili değildir. Karışık lekelerde nişasta iyot reaksiyonu diğer bileşenlerden etkilenir cunku kandaki protein veya menideki kolin iyota bağlanmak icin nişastayla yarışır (Willott., 1994).
Tukruk lekelerinde amilaz aktivitesini belirlemek icin substrat hidrolizi urunlerinin araştırılması yontemi, tukruk lekeleri ve diğer vucut sıvılarıyla karışmış tukruk lekelerinin aranmasında daha duyarlıdır. İnsolubl amilaz ve boya kompleksinden oluşan substratın (Amylose Azure) hidrolizi sonucu yaklaşık 1/1000 dilusyona kadar mavi boya acığa cıkmaktadır. Diğer yontemde bir saat olan inkubasyon suresi bu testte 40 dakikadır, ayrıca 37 °C de değil daha yuksek ısıda (56 °C) iyi sonuc vermektedir. Bu yontemde, sadece icindeki tukruk oranı 1/4 den az olan lekelerde sorun cıkmaktadır. Bu durumda bilinmeyen leke iceren materyalden daha buyuk ornekle calışmak sorunu halledebilir. Bu yontem kullanılarak tukruk, serum, meni, idrar ve sebze ekstraktları gibi amilaz kaynağı olabilecek ceşitli materyaller incelenmiş ve tukruk iceren lekelerde amilaz aktivitesi belirlenirken diğer lekelerin hicbirinde bu aktivite gorulmemiştir ( Tablo 2) (Baxter ve Rees., 1975).
Amilaz, primatlar, domuzlar, filler ve bazı kemirgenler ile insan tukruğunde yuksek konsantrasyonda bulunan bir enzimdir. Tukrukte ve menide bulunur; ancak tukrukteki amilaz duzeyi daima menideki duzeyden daha fazladır. Bu nedenle adli bilimlerde bir lekede yuksek konsantrasyonda amilaz belirlenmesi lekenin tukruk lekesi olduğunun ilk ve onemli delilidir. Tukruk lekesinin feces, insan sutu, vajinal materyalle yuksek duzeyde kontamine olduğu durumlar dışında, yaklaşık 3 mm2 lik bir leke orneğinde 0,02 µ’dan yuksek amilaz duzeyi lekenin tukruk lekesi olduğunun kuvvetli bir gostergesidir.
Sıvı meni orneğinde bazen amilaz duzeyi normalin ustunde cıkabilir, ancak bu durumda bile aynı miktar sıvı tukruk orneği ile karşılaştırıldığında tukrukteki amilaz duzeyi yaklaşık 1000 kat fazla cıkacaktır. 119 gunluk tukruk lekesindeki amilaz duzeyi bir gunluk meni lekesindeki duzeyin dort katıdır (Auvdel.,1986) (Schiff., 1978).
Amilaz duzeyini olcmek icin standart amilaz kitleri kullanılarak kantitatif olcum yapılabilmektedir.
Tukruğun mikroskopik incelenmesinde epitel hucreleri, saprofit mikroplar, bazı cins mantarlar, lokositler ve tukruk
cisimcikleri denilen 9-10 mikron buyukluğunde nukleuslu yuvarlak hucreler gorulur.
Kumaş uzerindeki lekenin tukruk lekesi olup olmadığını anlamak icin uygulayabileceğimiz basit bir yontemin esası, tukruk icindeki Amilazın bir polisakkarit olan nişastayı monosakkarit olan dekstroza cevirmesine dayanmaktadır. Bu yontemde, nişasta cozeltisine batırılan leke orneğinin uzerine lugol eriyiği eklendiğinde mavi renk oluşursa lekenin tukruk lekesi olmadığı anlaşılır. Eğer leke tukruk lekesi ise, amilaz nişastayı parcalayacağından nişasta sonradan eklenen lugol ile reaksiyon vermeyecek ve mavi renk oluşmayacaktır.
Pul, zarf gibi kağıt orneklere uygulayabileceğimiz askorbik asit testinde ise, kaynatılan leke ekstraktı uzerine % 1 lik 2, 3, 5-Triphenyltetrazoliumklorid ve 0,5 N NaOH eklendiğinde leke tukruk lekesi ise birkac dakika icinde kırmızı veya kırmızı viole rengi oluşumu gozlenmesi durumunda lekenin tukruk lekesi olduğu anlaşılır (Tunalı., 1995).
Amilaz, tukruk lekesinde yaklaşık altı ay stabil kalan bir enzimdir. Kumaş uzerindeki eski tukruk lekelerinde amilaz aktivitesinin 7,5 ay boyunca %100; 28 aylık lekelerde % 10 oranında korunduğu belirlenmiştir (Baxter ve Rees., 1975).
Tablo 2. Amilaz Azur yontemi kullanılarak 100 adet iceriği bilinmeyen lekede amilaz aktivitesi araştırma sonucları (Baxter ve Rees.,1975)
0=Gozle gorulemeyen substrat hidrolizi, renk değişimi yok
1= Gozle gorulemeyen substrat hidrolizi, soluk mavi gorunum
2= Gozle gorulemeyen substrat hidrolizi, mavi gorunum
3= Tam olmayan substrat hidrolizi, yoğun mavi gorunum
4= Tam substrat hidrolizi, yoğun mavi gorunum
Tukrukte grup antijenleri bulunma ozelliği diğer biyolojik sıvılara oranla daha kuvvetlidir. Putkonen’in yaptığı araştırmada biyolojik sıvıların belirli dilusyonlarıyla calışılmış, ozellikle tukruk ve meni lekelerinin yuksek dilusyonlarında dahi pozitif sonuc alınmıştır (Ozturel., 1971). (Tablo 3)
Tablo 3. Biyolojik sıvılarda grup tayini yapılabilen dilusyon oranları
Biyolojik sıvı Dilusyon
Tukruk 128 – 1024
Meni 128 – 1024
Amniyon sıvısı 64 - 256
Kan 8 - 32
Gozyaşı 2 - 8
İdrar 2 - 4
Belsuyu 0
2.6. Genetik Polimorfizm ve Bireysel Ozgunluk
Kan, tukruk, meni gibi vucut sıvıları ve bunların lekelerinin incelenmesi icin kullanılan serolojik yontemlerin amacı, bazı genetik ozellikleri belirleyerek bu lekeleri bireyselleştirmektir. Lekenin turu belirlendikten sonra bu biyolojik materyalin insana ait olup olmadığı, insana ait ise kişinin kadın veya erkek olması gibi ozelliklerinden başka bazı genetik ozellikleri de belirlenebilir. Analitik tekniklerin izin verdiği olcude kesin doğruya ulaşmak ve olayla kişiler arasındaki ilişkiyi acıklayabilmek icin bireysel ayrımın yapılması şarttır.
Biyolojik materyallerin incelenmesiyle belirlenen bireysel ozgunluğun temeli genetik polimorfizme dayanır. Polimorfizm, aynı lokusta bulunan fakat birbirinden ayrılabilen genlerin birden cok ve farklı fenotip oluşturması durumudur. Populasyon ve aile araştırmalarında, genetik bağlantı analizlerinde, kromozom haritaları yapımında, kanser, koroner kalp hastalıkları, diabet gibi hastalıklarla ilgili olarak yuksek ve duşuk risk taşıyan kişileri belirlemede, doku ve organ transplantasyonunda donor - alıcı arasındaki genetik uygunluğun araştırılmasında ve ozellikle adli tıpta polimorfik ozelliklerden geniş olarak faydalanılır (Ozcelik.,1996). ABO, MNS kan grupları, serum proteinleri genetik polimorfizme ornek olarak verilebilir. Her biri diğerinden bağımsız olan ve Mendeliyen kalıtım gosteren bu ozelliklerin gorulme sıklığı her toplum icin belirli orandadır ancak toplumdan topluma değişiklik gostermektedir. Orneğin B kan grubu Moğollarda cok yuksek oranda gorulurken batıya doğru giderek azalmakta, Avrupa’da en duşuk duzeyine ulaşmaktadır. Birbirine yakın ulkelerde kan gruplarının dağılım oranları yakın olmakla birlikte ırklar ayrı ise benzerlik daha az olmaktadır. Turkiye ve yakın cevresindeki bazı toplumlarda kan gruplarının dağılımları bu durumu doğrulamaktadır ( Tablo 4 ) ( Başaran., 1996).
Tablo.4. ABO kan gruplarının değişik toplumlardaki dağılımı (%). (Başaran., 1996)
Kan grupları
A B AB O
Turkiye 43.88 16.00 7,98 32,14
Kıbrıs Turkleri 46.70 15.48 5.91 31,34
Yunanlılar 38.64 13.06 4.81 43.48
Iraklılar 44,20 15.80 3.40 36.60
İranlılar (Şiraz) 28.42 23.65 6.68 41.40
Orta Avrupa 42,47 14,14 6,57 36,82
Antropolojide ırkların ayrımında kullanılan bir kriter olmasından başka, kan grupları, tıpta ozellikle transfuzyon ve transplantasyon uygulamalarında temel oneme sahiptir.
Adli tıpta, kriminal araştırmalarda kimlik belirlemede ve babalığın dışlanmasında kullanılan en onemli genetik ozelliklerdir.
İlk olarak 1900 yılında Karl Landsteiner tarafından ortaya cıkarılan kan gruplarından sonra cok sayıda polimorfik ozellik belirlenmiştir. Bu ozelliklerin adli bilimler alanında kullanılması 1904 yılından itibaren olmuştur. Bu tarihten sonra bulunan Rh sistemleri, ABO dışındaki kan grupları, HLA doku uygunluk antijenleri gibi antijen antikor reaksiyonları veya protein ve izoenzim farklılıkları bireysel ayrım amacıyla kullanılmaktadır (LEE ve ark., 1994).
TANIMLAMA Ornek analizi Yorum
AYIRT ETME Ornek belirlenmesi
BİREYSELLEŞTİRME
Genetik işaret secimi
Eritrosit İzoenzim Serum HLA DNA
antijenleri Proteinleri Nuklear DNA
Mt-DNA
ABO PGM GM/KM
Rh AK HP
MNs ESD GC
Kell GLO TF
Duffy ADA
Lewis ACP
Genetik Olmayan İşaretlerle Belirlenim
Yaş Menstrual Orijin Cinsiyet
Şekil-1. Kan lekelerinin bireyselleştirilmesindeki yaklaşımlar (Lee., 1998 modifiye edilerek alınmıştır).
Tabloda gosterilen polimorfik ozelliklere bakılarak bireylerin benzerlikleri ve farklılıkları ortaya cıkarılmasıyla toplumların genetik yapıları belirlenebilir (Percin ve ark.,1994). Eritrosit enzimleri ve serum proteinleri genetik kanıt olduklarından nesep tayinlerinde ve diğer adli vakalarda yalnız başına veya birlikte kullanılmaktadırlar
(Atlıoğlu ve ark., 1994). Ucuz ve hızlı teknikler olmaları nedeniyle ilk adım olmaları onerilmektedir. Bu testlerdeki uyumsuzluklar DNA gibi pahalı yontemlerin kullanılmasını gereksiz kılabilmektedir (Walker.,1992). Ancak Adli Tıp Kurumu 2001 tarihli bir yayınında nesep tayini ile ilgili olarak alyuvar enzim ve serum protein sistemleri (ADA,PGM,GLO,EAP,AK,GC…) ile HLA tiplemelerini ve DNA tiplemelerini iceren raporların gerekliliğini belirtmektedir
(ATK Yayınları., 2001).
1985 yılından itibaren geliştirilen ceşitli yontemlerle DNA testi genetik tanımlamada cok guvenilir arac olmuştur. Nitekim orneğin nesep tayininde, eritrosit antijenleri, serum proteinleri ve eritrosit enzimlerinin kullanımıyla % 93; HLA’ nın da kullanımıyla % 99 olan dışlama oranı DNA testi kullanımıyla % 99,99 olmaktadır. Birbiri ile ilişkisiz iki bireyin aynı baz dizinlerine sahip olma durumu milyonlarca milyarda birdir. Sadece tek yumurta ikizlerinde dizilim aynıdır. Bu yuksek duzeydeki “kişiye ozgunluk” oranı tecavuz, cinayet gibi kriminal olaylarda suclunun bulunmasında, analık veya babalığı dışlama davalarını cozumlemede, ucak kazalarında veya bunun gibi cok sayıda insanın olduğu felaketlerde, savaşlarda arta kalan insan parcalarının karşılaştırılmasında ve kimlik belirlenmesinde son derece guvenilir sonuclar alınmasını sağlamaktadır (Knight.,1991) ( Sensabaugh., 1986) .
Biyolojik delilleri inceleyerek kriminal bir olayı aydınlatmak veya bilimsel olarak genetik bağlantıları ortaya cıkarmak mumkundur. Ancak, kan dışındaki vucut sıvıları veya diğer biyolojik orneklerden bu sonuclara ulaşabilmek icin kişinin sekretorluk denilen genetik bir ozelliğe sahip olması gereklidir .
2.7. SEKRETORLUK
Savaşlarda ve adli yaralanmalarda kan kaybından olumun onune gecmek amacıyla hayvanlardan insana ve insandan insana kan aktarımının coğu zaman trajik sonuclanması bu konuda daha cok calışma yapılmasını sağlamıştır. 1875 yılında tupte, insan ve hayvan kanı karıştırıldığında aglutinasyon ve hemolizin gozlenmesi, hayvanlardan insana kan naklinin imkansızlığını, insandan insana naklin de rastgele olamayacağını gostermiştir (Ekmen.,1965).
Kan grupları kavramı ilk kez 1900 yılında Karl Landsteiner tarafından acıklanmıştır. Landsteiner, farklı insanlardan aldığı kan orneklerinin serum ve eritrositlerini ayırmış ve eritrositlerin uzerindeki antijene karşı serumun ozel bir antikor icermesi durumunda aglutinasyon olduğunu gozlemlemiştir. Serum ve eritrositlerin bu ozelliklerine dayanarak insanları kan gruplarına gore A, B, AB ve O olmak uzere dort gruba ayırmıştır. Landsteiner ve Lewis 1926 yılında grup farklılıklarını belirleyen antijenleri spermde de belirleyince bu maddelerin diğer vucut sıvılarında da olabileceği duşunulmuştur. 1927 yılında Yamakama, Witesbsky ve Okabe, bu sıvıların da grup ozelliği veren maddeleri taşıdığını belirlemişlerdir. Ancak kan dışındaki vucut sıvılarından grup tayini ancak kişi sekretor ise mumkun olabilmektedir (Tunalı ve ark., 1986).
Sekretor kavramı 1930 yılında H. Lehrs tarafından bulunan bir başka polimorfik ozelliktir. Bu ozelliği 19. kromozomda bulunan sekretor genler belirler. Bazı insanların kan grubu antijenleri suda eriyebilir turdendir ve diğer vucut sıvılarında da gorulurler. Bu ozelliği taşıyanlara sekretor (salgılayan) denir. ABO antijenlerini yalnızca eritrositlerinde taşıyan ve vucut sıvılarından kan grupları belirlenemeyenlere non-sekretor (salgılamayan) denir. Sekretor/non-sekretor durumu başka bir genetik sistem olup ABO genlerinden ayrı bir gen ciftiyle belirlenir. Bireyler arasında bu farkı oluşturan, Se geni ve bunun resesif alleli se’ dir. Resesif gen homozigot olduğu zaman (sese) non sekretor ozellik ortaya cıkmaktadır (Başaran.,1996). Sekretorluk Mendeliyen kalıtımla aktarılır.Non-sekretor ebeveynin sekretor cocuğu olamayacağı icin ozellikle babalık tayinlerinde guvenilir bir kriterdir(Bilgehan.,1994).
Sekretor ozelliği ile Lewis kan grubu antijenleri arasında bir bağlantı vardır. Le (a+) kişilerin ABO maddeleri icin non-sekretor olduklarını belirlenmiştir ve daha sonraki calışmalarla Le (a) ve Le (b) antijenlerine gore yetişkinlerin sekretorluk ozelliği yonunden ayrımı yapılmıştır. Buna gore fenotipi Le (a+b-) olanlar ABO sisteminde non-sekretor; Le (a-b+) olanlar sekretor ve Le (a-b-) olanlar her zaman değil ama genellikle sekretordurler (Race ve Sanger., 1968). Bazen Le (a+b+) fenotipe yenidoğanda rastlanır ancak sonradan Le (a-b+) şeklinde değişime uğrar (Sallee ve ark.,1984) (Tablo 5).
Tablo 5. Lewis, ABO ve Sekretor sistemi (Sallee ve ark.,1984)
Lewis ve Sekretor Eritrosit
Genotipi Fenotipi ABO %
LeLe sese le (a+b-) (non-sekretor) 26
Lele sese
LeLe SeSe Le (a-b+) ( sekretor ) 69
Lele SeSe
LeLe Sese
Lele Sese
lele SeSe Le (a-b- ) ( sekretor ) 5
lele Sese
lele sese
Beyazlarda en cok Le ( a+b-) (%26) ve Le ( a-b+) (% 69) fenotipleri gorulur. Le (a-b-) fenotipi ise Batı Afrika yerlileri arasında yaygındır (%5). Ulkemizde, Tunalı ve arkadaşlarının 1986 yılında 200 kişiden alınan kan ornekleriyle yaptıkları, kan gruplarının dağılımı ve sekretorluk oranı ile ilgili araştırmada, sekretorluk oranı % 72,50; non-sekretorluk oranı % 27,50 bulunmuştur (Tablo 6).
Tablo 6. Anti Le a serumu ile bulunan sekretorluk oranı
Kan grubu Adet % Sekretor % Nonsekretor %
A 83 41,50 61 73,50 22 26,50
B 38 19 29 76,32 9 23,68
AB 12 6 5 41,67 7 58,33
O 67 33,50 50 74,63 17 25,37
Toplam 200 100 145 72,50 55 27,50
Sekretorluk ozelliğinin, yaşla, cinsiyetle, etnik orijinle ilişkisi araştırılmış ve bir bağlantı olmadığı anlaşılmıştır. Alkoliklerde, parotid gland hucre proliferasyonunun artması nedeniyle O, B, AB grubu non-sekretorlerde ve A grubu sekretorlerin tukruklerinde monoklonal antikor artışı belirlenmiştir (Feizi ve ark.,1991).
3. GERECLER VE YONTEM
3.1. Gerecler
Anti A B serumu
Lewis anti serumu
A ve B grubu kan ornekleri
Serum fizyolojik
Santrifuj
Schiff Tupleri
Santrifuj tupleri
Lam
Lamel
Mikroskop
3.2. Orneklerin alınması
Bu calışmada, kan grupları A (2), B (2), AB (2), O (2) olan sekiz kişinin; kumaş, mektup zarfı ve sigara izmariti uzerindeki tukruk ornekleri kullanıldı .
Tukruk ornekleri ile birlikte kan da alınarak Lewis anti serumu ile sekretor olup olmadıkları araştırıldı. Kan grubu AB olan iki kişiden birinin sekretor olmadığı belirlenince, aynı gruptan sekretor olduğu belirlenen bir başka kişiden tukruk orneği alındı.
Ornekler alınmadan once, petri kutularının altına orneği verecek kişinin adı ve tarih yazıldı.
Temiz petri kutuları icine yaklaşık 5cmx5cm buyukluğunde beyaz kumaş parcaları pensle tutarak yerleştirildi. Uzerine, kan grupları bilinen ve Lewis antijeni yonunden de araştırılarak sekretor oldukları belirlenen 8 kişinin tukruk ornekleri alındı. Yine pens yardımıyla kumaş bir koşesinden tutulup tukruğun yoğun olduğu yere bastırılarak kumaşın her yerine yayılması sağlandı. Petrilerin ağızları kapatılmadan, orneklerin kurumaları icin oda sıcaklığında 48 saat bekletildi.
Aynı kişilerin ictikleri sigaraların izmaritlerinden beşer adet alındı. Her kişiye ait beş adet izmarit, uzerine isim yazılan kağıt pecetelere kondu ve uzerleri kapatılmadan, guneş ışığı almayan bir ortamda kurumaları icin 48 saat oda ısısında bekletildi.
Ayrıca, mektup zarflarının yapışkan kısmı yalatılarak da tukruk orneği alındı. Zarfların uzerine isim ve tarih yazıldı. Zarflar kapatılmadan, tukruğun kuruması icin oda ısısında 48 saat bekletildi.
3.3. Yontem
Kuruyan orneklerden Schiff Holzer’ in Absorbsiyon Yontemi ile grup tayini yapılmıştır. Bu yontemin esası, leke ve antiserumlar bir araya getirildiğinde lekelerdeki antijenlerin, antiserumlardaki antikorlarla birleşerek absorbe olması ve bunun sonucunda aglutinasyon oluşturma yeteneklerinin azalmasına dayanmaktadır (Ponsold.,1967). Bu yontemle grup tayini ayda bir kez olmak uzere 20 ay surdurulmuştur. Her calışmada leke icermeyen kontrol materyali ile karşılaştırma yapılmıştır.
Schiff-Holzer Aglutinin Bağlama (Absorbsiyon) Testi
Tukruk ornekleri alınıp oda ısısında 48 saat kurutulduktan sonra kumaşa el değmeden, pens ve makas yardımıyla yaklaşık 1 cm2 lik parcalar kesildi. Parcalar, uzerine isim yazılmış Schiff tuplerine kondu.
Her tupe ikişer damla anti AB serumu konup, tupler ağızları kapatılarak buzdolabında 24 saat bekletildi.
Her leke icin 6 ( A ), 6 ( B) olmak uzere 12 Schiff tupu porttube yerleştirildi. Uzerlerine isim ve 1/2 den 1/64 e kadar sulandırım oranları yazıldı.
Butun tuplere ikişer damla serum fizyolojik konuldu.
A2 ve B2 tuplerine leke ekstraktından ikişer damla damlatıldı. Boylece lekeler 1/2 oranında sulandırılmış oldu.
A2 ve B2 den başlayarak her tupten diğerine ikişer damla aktarıldı, son tupten 2 damla dışarı atılarak tuplerdeki miktar eşitlendi.
A ve B grubu kanlardan % 5 lik eritrosit suspansiyonu hazırlamak icin iki santrifuj tupune 76 şar damla serum fizyolojik kondu.
A ve B grubu kanlar serum fizyolojik ile 3 kez 3000 devirde 3 dakika sureyle santrifuj edilerek yıkandı. Ucuncu yıkamadan sonra uzerindeki berrak sıvı atılıp A grubu eritrositlerden A tupune, B grubu eritrositlerden B tupune iki damla damlatıldı. Boylece %5 lik eritrosit suspansiyonu hazırlanmış oldu.
Schiff tuplerinden A olanlara birer damla A eritrositlerinden; B tuplerine B eritrositlerinden birer damla damlatıldı. Tupler oda ısısında 1-1,5 saat bekletildi.
Sure sonunda tupler 3 dakika sureyle 3000 devirde santrifuj edildi ve aglutinasyona bakıldı. Aglutinasyon dereceleri ( + ) ile ( +++ ) arasında değerlendirildi. Ozellikle (+) olanlara mikroskopla bakılarak karar verildi.
Sigara izmariti, sigaranın tutun iceren kısmından kesilerek ayrıldı. Kesilen uctan pensle tutularak tukruğun olduğu uctan yaklaşık 0,5 cm x 0,5 cm boyutlarında parca kesildi. Bu parcalar daha kucuk parcalara kesilip Schiff tuplerine kondu ve uzerlerine 2 damla Anti AB serumu eklendi. Tupler ağızları kapatılarak ekstraksiyon icin 24 saat buzdolabında bekletildi.
Mektup zarfının tukruk iceren yapışkan kısmından biraz daha buyuk parcalar kesilerek aynı işlemler uygulandı.
Lekenin ekstraksiyonunundan sonra absorbsiyon yonteminin diğer aşamaları, kumaş orneğindeki gibi izmarit ve zarfın uzerindeki lekeler icin de uygulandı. 4. BULGULAR
5. TARTIŞMA
Bu calışmada kumaş, sigara izmariti ve mektup zarfının yapışan yerinde oluşturulan tukruk lekelerindeki ABO kan grup antijenlerinin dayanıklılığı 20 ay suresince gozlenmiştir. Tum ornekler oda ısısında saklanmıştır nitekim Tunalı ve arkadaşlarının yaptıkları bir calışmada (1994), lekelerden kan grubu saptama olasılığı etuv koşullarında 10-15. aylarda % 46,66 oranında, buzdolabı koşullarında 15-20. aylarda %40 oranında azalırken, oda sıcaklığında 20-25. aylarda % 40 azaldığı belirlenmiştir. Calışmamızda da 20 ay boyunca doğru sonuc alınmakla beraber sigara izmaritinde daha belirgin olmak uzere aglutinasyon azalmıştır.
Tum biyolojik lekelerde olduğu gibi, tukruk lekelerinde de antijenlerin belirlenebilme suresi onemlidir. Bu nedenle tukruk lekesi taşıyan materyalin veya tukruğun onemli delil olduğu vakalarda bu delilleri en kısa zamanda değerlendirmek gereklidir. 1990-1993 arasındaki dort yılda 478 tecavuz olgusunda ilk muayenenin, olayın uzerinden altı ay ve daha uzun sure gectikten sonra yapıldığı ve tum olguların sadece ucunde vajina materyalinde spermatozoid arandığı, hicbirinden tukruk orneği icin swab alınmadığı belirlenmiştir. Oysa bilindiği gibi ozellikle cinsel amaclı suclarda vucudun ve giysilerin dikkatle incelenmesi onemlidir (Kırangil.,1994).
Calışmamızda kumaş uzerindeki tukruk lekelerinde 20 ay boyunca kuvvetli aglutinasyon gorulmuştur. Bu sonuc yukarıda belirtildiği gibi ilk muayenenin gec yapıldığı vakalarda giysinin uzerinde bulunabilecek tukruk lekesinin olayın uzerinden yaklaşık iki yıl gectikten sonra bile değerli bir delil olabileceğini gostermektedir. Aynı gruptaki orneklerin birinde bazen kuvvetli aglutinasyon olurken, diğerinde orta veya zayıf aglutinasyon olmasının sebebi ornekteki antijen azlığı olabilir. Her ne kadar ornekler alınırken, tukruğun kumaş parcasının her yerine homojen dağılmasına ozen gosterilmiş ise de, ozellikle kenar kısımlarında daha az tukruk olması mumkundur. Antijen miktarının tukrukten kan grubu tayinini etkileyen faktorlerden biri olduğu belirtilmektedir (Kobilinsky ve Harrington., 1988).
Kan grupları arasında antijenlerin dayanıklılığı yonunden belirgin bir fark gozlenmemiştir. Aynı kan grubundaki iki kişiden alınan orneklerden birinde (++), diğerinde (+++) aglutinasyon gorulmesi, ancak bu durumun daha sonraki aylarda duzenli olarak devam etmemesi de orneğin alındığı bolumde antijenin az olmasıyla acıklanabilir.
Kumaş uzerindeki O grubu iki lekeden birinde 13. ayda kuflenme olmuştur. Yapılan testte yanlış sonuc alınması uzerine bu orneğe tekrar test uygulanmış, yine yanlış sonuc alınması uzerine ornek calışmadan cıkarılmıştır. Bu durum kontaminasyonun kan grubu tayinini etkileyen bir faktor olduğunu gostermektedir. Nitekim kontaminasyon absorbsiyon, absobsiyon elusyon, mixed aglutinasyon ve DNA testleri icin en onemli kısıtlayıcı faktor olarak gosterilmektedir ( Harrington ve ark., 1988).
Bazı kriminal olaylarda olay yerinde bulunan tek delil bir sigara izmariti olabilmektedir (Storey., 1995) Sigara izmariti filtresinin cevresindeki kağıt 2cmx2,5cm boyutlarındadır. Tukruk lekeli izmaritin uc kısmında, en fazla bir santi
Tıp / Biyoloji / Farmakoloji Adli Tıp PDT
Üniversite Ders Notları0 Mesaj
●59 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Üniversiteler
- Üniversite Ders Notları
- Tıp / Biyoloji / Farmakoloji Adli Tıp PDT