GENETİĞİ
DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR (GDO)



Transgenetik Urunler:
Doğa, ceşitli turleri kendi duzenine gore oluşturmuş. Kırmızı, beyaz, benekli, şeker, ayşekadın… Bu fasulyelerin hepsi ayrı bir gıda. Her bir yaradılış farklı diğerinden. Doğadaki ceşitliliği azaltmaya calışan tek yaratıksa insan. Kendi cıkarları icin doğanın duzenini bozmaya calışan… İnsanoğlu bugun bir yandan soyu tukenmekte olan pandayı korumaya cabalarken diğer yandan da "daha faydalı" ya da "daha fazla" almak uğruna bir cok turun soyunu tuketiyor.
Gazetelerde, televizyonda yayınlanan araştırmalar geleceğin onu acık, cok para getirecek mesleklerinden soz ediyor. Gen muhendisliği on sıralarda. Koyunlar kopyalanıyor, bir veren tarladan beş mahsul alınmaya calışılıyor, yamru yumru domateslerin yerine duzgun, parlak, "kusursuz!" olanların uretimi icin genetik muhendisleri gecelerini gunduzlerine katıyorlar… Bir yanda tohumları hastalıklara karşı koruduğunu, bunun aclığa care olabileceğini soyleyen genetikciler, diğer yanda genlerle oynayarak doğal dengede hic onarılmayacak yaralar acılabileceği tehlikesine dikkat cekenler…
Genetik Muhendislik Nedir?
Genetik muhendislik, genlerin manipulasyonunun yapıldığı yeni bir teknolojidir. Bilim insanları, cinse bağlı olmadan genleri bir turden diğerine transfer edebilirler. Bu sadece genetik kodlama olan gen lisanından dolayı mumkundur. Butun yaşayanlar icin (insan, hayvan, bitki veya mikroorganizma) bu gecerlidir. Orneğin, bir balıktan alınan genler, soğuğa daha dayanıklı olsun diye bir domates bitkisine aktarılabilir. Genetik olarak mudahale edilmiş bir domates bitkisi, balıkta bulunan kimyasal maddeyi uretmekte zorlanır. Ve bu durumda balığın normalde buz gibi soğuk suda yaşamak icin "antifriz" maddesini uretir.
Ekolojik Tarım Nedir?
Ekolojik tarımın temeli, tarım dışı verilerin minimum kullanımını ve ekolojik duzeni onaran, koruyan ve destekleyen bir sistemdir. Ekolojik tarım yontemi, sentetik kimyasal ilaclama ve gubre kullanımı yerine sağlıklı, verimli ve bereketli urun oluşumunu geliştirir. Bu şekilde, toprak, biyolojik olarak dengelenmiş bircok ceşit yararlı bocek ve diğer organizmalar ile canlılığını korumaya devam eder. Bu durumda ciddi zararla ya da hastalık problemleriyle karşı karşıya kalınırsa doğal kaynakların ve biokontrol maddelerinin kullanılması uygundur.
Ekolojik tarım, insan sağlığının, yediğimiz gıda ve kullandığımız toprağın sağlıklı olmasıyla bağlantılı olduğu gerceğinden hareket eder.
Ekolojik Tarım ve Genetik Muhendislik Birbirleriyle Uyumlu Mudur?
Ekolojik tarım ve genetik muhendislik iki karşıt dunya goruşu, iki değişik felsefeden ve gelecek icin iki değişik secimden oluşuyor. Ekolojik tarımın ana ilkeleri kutsaldır. Burada ayrı parcalar yerine, tum olarak, tarımın yaşayan bir butun olduğu uzerinde durulur. Tum yaşayanlar arasında var olan bir ilişki ve işbirliğinin bir butunu olarak gorulur. Ekolojik tarım bio ceşitliliği destekleyerek, bir denge oluşturmaya calışır. Ekolojik ilaclama ise sadece acil durumlarda kullanılır. Diğer yanda genetik muhendislik, karmaşık problemleri tek bir başlık altına indirgeyerek teknik bir cozum onerir. Genetik muhendisliğin ozunde tekli cozumler, cevre ve tarım konularında ise coğul cozum onerileri vardır.
GDO Ureticisi Firmaların Niyeti Ne?
Ekolog Pimentel'in verdiği rakamlara gore, tarla icin harcanan toplam enerjinin %32'si azotlu gubre uretimine, %28'i tarım makineleri yakıtına, %15'i bu makinelerin yapımı ve bakımına, %11'i ceşitli işler icin kullanılan elektrik enerjisine, %4'u urunu kurutmaya harcanıyor. Bunlardan sonra gelen girdiler %2'şer değerle taşıma ve dağıtım, potasyumlu gubre, fosforlu gubre ve tohum. %2'den az olan girdiler de, ot ilacı, bocek ilacı, sulama ve işcilik. Gorulduğu gibi sanayileşmiş tarımda kol gucunun toplam girdiler icindeki payı oldukca az.
Tabloyu dikkatle incelediğimizde yukarıda sozkonusu olan olayın bildiğimiz anlamda ciftcilik değil, tarım sanayii olduğunu goruyoruz. İşin puf noktası da zaten burada. Ciftci tarlasındaki urunu elde etmek icin buyuk oranda bu konuda uretim yapan ceşitli sanayi kuruluşlarına bağlı. Bu sanayi kuruluşlarının buyuk bir kısmının cok uluslu şirketler olduğunu tahmin etmek zor değil. Dunyada genetiği değiştirilmiş tarım ve yem urunlerinin tohum piyasası 8-10 firmanın elinde. Bu firmaların ana hedefi; dunyadaki tum ulkelerin tarım ve hayvancılığını, tohum alımında kendilerine bağlanacak şekilde bicimlendirmek.
GDO Aclığa Care Mi?
Dunyada gorulen aclığın en buyuk nedeni yeterince gıda uretilememesi değil, insanların gıdaya ulaşamaması. Ayrıca, gen teknolojisinin sunduğu tohumları ve kimyasalları kullanan ciftcilerin ekonomik acıdan bağımlı hale geldiği ve bu şekilde ekilen toprağın da iklimsel değişiklikler ve ongorulmeyen tarım zararlıları ve hastalıklar karşısında gucsuz kaldığı gozleniyor.
Gen teknolojisi kullanılarak elde edilen besinlerin ne gibi sakıncaları olduğu ancak uzun vadeli ciddi araştırmalar sonucunda anlaşılabileceği belirtiliyor. Bazı bilim adamları ve doktorlar, bu tur besinlerin bağışıklık sistemine zarar vermesinden, yeni toksinler ve alerjik maddeler uretmesinden ve antibiyotiklere karşı direnci artırmasından endişe ediyorlar.
Aclık sorununun yaşandığı ulkelere bakacak olursak, bu ulkelerin hemen hepsinin batılı ulkelerin eski somurgeleri olduğunu goruruz. Bu ulkelerin tarım ekonomileri başka ulkelerin yararına kurulmuş durumda. Coğu ulke bağımsızlıklarını kazandıktan sonra dahi, dış borc vb. ekonomik sorunlarla boğuştukları icin ihracata yonelik tarım politikaları uygulamışlar. Yani halkı doyuracak besinler uretmek yerine doviz sağlayacak besinler uretilmeye calışılmış. Aclık sorunu yaşanan bircok ulkede, eskiden besin yetiştirmek icin kullanılan topraklarda kahve, pamuk, muz, kakao gibi gelişmiş ulkelere satılan urunler yetiştiriliyor. Orneğin, Etiyopya'da aclığın kol gezdiği donemlerde bile kahve uretimi ve ihracatı surduruluyordu. Diğer taraftan, konunun bir de israf ve tuketim cılgınlığı boyutu var. ABD Tarım Bakanlığı'nın verilerine gore, ABD'liler her yıl uretilen gıdanın yuzde 25'inden fazlasını israf ediyor. Araştırmaya gore, sadece 1995 yılında cope atılan gıda miktarı 43 milyon ton civarında. Bir kişinin gunde ortalama 1.5 kilo gıda tukettiğini varsayarsak, israf edilen gıdanın sadece yuzde 5'i bile geri kazanılsa 4 milyon insanın doyması sağlanabilir. Tarımda modern tekniklerin, kimyasal ilacların, hormonların vb. kullanılmaya başladığı "yeşil devrim" olarak nitelendirilen surec de kamuoyuna dunyadaki aclığa care bulmak şiarıyla sunulmuştu. Ancak veriler iddianın tam tersini gosteriyor: Dunya Bankası'nın 1993'te yayınladığı Dunya Kalkınma Raporu verilerine gore, 1976'da duşuk gelirli olarak sınıflanan ulkelerde kişi başına duşen ortalama gelir, yuksek gelirli ulkelerdekinin yuzde 2.4'u kadardı. 1982'de bu oran yuzde 2.3'e, 1988'de yuzde 1.9'a duştu. 1980'den 1990'a kadar, duşuk ve orta gelir grubundaki ulkelerde kişi başına gayri safi milli hasıladaki buyume, gelişmiş ulkelerdekinin yuzde 52'si kadardı.
Ekolojik Tarım Acları Doyurur Mu?
Ekolojik tarımda en onemli soru şudur: Ciftciler, basit, ucuz ve yoresel teknolojilerin kullanıp, cevreye zarar vermeden uretimlerini nasıl arttırabilirler? Eğer ekolojik ciftciler geleceklerini kendi ellerine alabilirlerse, coğunlukla uretimlerini artırabiliyorlar. Bu, ozellikle gelişen ulkelerde goruluyor. Ornek olarak; Kuba’da kullanılan uc kardeş tarımı, yani mısır, fasulye ve cassava urunlerini beraber uretmek, normal tek tip uretimden iki katı fazla urun sağlamaktadır.
Mısır bitkisi, fasulye dalı olarak gelişmiş ve fasulyeler toprağa nitrojen vermektedir. Bu arada cassava urunu de mısır ve fasulyelerin olduğu rutubetli ve golge yerde daha iyi gelişmiş ve aynı zamanda oradaki otların buyumesini engellemiştir.Herkes icin gıda uzun vadeli bir projedir ve sadece kulturel ceşitlilik ve tarımın yerel şartlara uygulanması ile başarılı olur.
GDO Verimi Gercekten Arttırır Mı?
GDO sayesinde tarımsal uretimde buyuk artışlar sağlanabilir mi? Ekoloji ve doğa bilimleri alanında calışan her bilimcinin ustune basa basa belirttiği gibi; doğada bedelsiz kazanc olmaz! Tarımsal uretimin artırılmasıyla sağlanan kazancın bedeli de artan cevre kirliliği, kuresel ısınma, yokolan turler ve daha sayılabilecek onlarca cevre sorunu.
GDO urunleri ile yapılan tarım cok yeni olduğu icin bu konuda rakam vermek cok zor. Ancak sozu edilen kuralları bu alanda da gecerli sayabiliriz. Bu yeni uygulamayla bir sure verim artışı sağlamak mumkun, ancak bu artışı kalıcı kılmak olanaklı değil. Tabii bu arada odeyeceğimiz bedeli de unutmamak gerekiyor. GDO'lu ceşitlerden elde edilen verim, geleneksel tarımla elde edilenin altında. Bu, bu işin patentini alan ticari şirketlerin soylemlerini tamamen yalanlayan bir olgu. GDO'nun randımanı geleneksel tarıma oranla daha az, ustelik tohum başına daha yuksek fiyata, bakım urunlerinde de eşit masrafa sahip.
GDO’nun Yarattığı Sorunlar
Allerjik reaksiyonlar:
ABD'de her dort kişiden biri bazı besinlere karşı allerjik tepki verdiğini ifade etmektedir (Sloan ve Powers, 1986). Calışmalar, erişkinlerin %2'sinde, cocuklarınsa %8'inde IgE aracılı besin allerjisi olduğunu ortaya koymuştur (Bock, 1987; Sampson ve ark., 1992). IgE aracılı allerjilerde allerjene karşı kaşıntıdan olumcul anafilaktik şoka varan farklı tablolar ortaya cıkabilir. Alerjik reaksiyonlardan en sık sorumlu besin maddeleri fındık, fıstık ve kabuklu deniz urunleridir.
İngiltere'de ise gecen yıllar icinde %50 oranında artan soya allerjisi vakalarından ithal edilen GD soyanın sorumlu olabileceği duşunulmektedir. 11 Aralık 2003'te Rusya'da yapılan bir basın toplantısında bir grup bilim adamı son uc yıl icinde allerji semptomları gosteren hastaların sayısında uc kat artış olduğunu ve altta yatan nedenin GDU'lerin tuketimi olabileceğini acıklamışlardır. Benzer şekilde GDU'lerin duzenli olarak tuketildiği ABD'de de allerji vakalarının sayısı artmaktadır.
Mart 1996'da ABD'deki Nebraska Universitesi'nden araştırmacılar Brezilya fındığında bulunan bir allerjenin soyaya aktarılmış olduğunu doğruladılar. Pioneer Hi-Bred International tohum firması, hayvan yemi olarak kullanılan soyanın protein iceriğini artırmak icin Brezilya fındığında bir tohum proteinini kodlayan geni soya bitkisine aktarmışlardı. In vitro testlerde ve deri testlerinde, GD soya turunun Brezilya fındığına allerjisi olan kişilerde bulunan IgE ile reaksiyon verdiği belirlenmiştir (Nordlee ve ark., 1996).
New York Universitesi Beslenme Bolumu başkanı Marion Nestle'ın da ifade ettiği gibi bu olayda transgenik soyalara aktarılan gen kaynağının allerjenik olduğu biliniyordu; allerjik bireylerden alınan serum ornekleri testlerde kullanılabilmişti ve sonucta urun pazardan geri cekilmişti (Nestle, N Eng J Med 1996; 726). Ancak GDU'lerde yalnızca bilinen, sık rastlanan fındık, fıstık, kabuklu deniz hayvanları ve sut urunleri gibi allerjen kaynakları değil, butun bitki turleri, bakteriler ve virusler gen kaynağı olarak kullanılabilir. Kaldı ki urunun tuketiciye sunulmasından once belirli bir proteinin allerjen olup olmadığını belirleyebilecek yeterlilikte bir test yoktur. Bu durumun en tipik orneği, yapılan hayvan deneylerinin Brezilya fındığı tohumundaki depo proteininin bir allerjen olmadığını duşundurmuş olmasıdır (Nordlee ve ark., 1996). Hayvan deneylerinin sonuclarına guvenilmiş olsaydı ve soyanın satışı onaylansaydı altından kalkılması zor bir sorunla karşılaşılabilirdi. Biyoteknoloji firmalarının coğu gen vericisi olarak bitkiler yerine giderek daha fazla oranda mikroorganizmaları kullanmaktadırlar. Bu genlerin urunu olan proteinlerin allerjenik potansiyeli ise gunumuz teknolojisiyle tahmin edilemez ve sınanamaz. Marion Nestle, transgenik soya olayına atıfta bulunarak, bir sonraki vakada işleyişin bu kadar ideal ve toplumun bu kadar şanslı olmayabileceğini ifade etmektedir. Transgenik urunler icin pazarlama oncesi bilgilendirme ve etiketlendirme de dahil olmak uzere duzenleyici politikaların geliştirilmesi herkesin yararına olacaktır.
Cocuklarda besin allerjisine bağlı anafilaktik şok ve olum:
Allerjenler, genetik muhendisliği yoluyla bireylerin allerjik olduklarını bildikleri icin tuketmekten kacındıkları besinlerden, guvenli olduğunu duşundukleri icin tuketmekte sakınca gormedikleri besinlere aktarılabilir. Bu durumda birey allerjeni taşıdığını bilmediği GDU'yu tuketerek bilmeden kendini riske atacaktır. Tuketici sağlığını bilinmeyen ya da sık rastlanmayan allerjenlerin etkilerine karşı korumanın tek yolu GDU'lerin etiketlendirilmesidir. Aksi takdirde allerjenlere duyarlı bireylerin urunler arasında secim yapma hakkı yok sayılacaktır. Allerjik reaksiyonların sık olmasa bile anafilaktik şoka bağlı olum riski taşıdığı ve besin allerjisinden en fazla etkilenen grubun cocuklar olduğu goz onune alınırsa durumun ne denli acil olduğu daha da iyi anlaşılabilir.
Sampson ve arkadaşlarının calışmasında cocuklarda ve adolesanlarda (2-17 yaş) besine karşı gelişen olumcul ya da olumcule yakın 13 anafilaktik reaksiyon vakası bildirilmiştir (N Eng J Med 1992;327:380-4). Soz konusu vakalarda allerjen kaynağı besinlerin fıstık, fındık, yumurta ve sut olduğu belirlenmiştir. Calışmacılar ticari besinlerdeki protein katkılarının giderek artan oranlarda kullanılmasına paralel olarak besine bağlı anafilaktik reaksiyonlarda artış beklenebileceği konusunda uyarmaktadırlar. Araştırmacıların dikkat cektikleri bir diğer nokta da calışmada soz edilen hastaların anafilaktik reaksiyonlarda yaşam kurtarıcı ilac olarak kullanılan adrenaline beklenen duzeyde yanıt vermemiş olmasıdır.

Toksik etkiler ve Triptofan felaketi:
1980'lerin sonlarında Japonya'daki Showa Denko firması transgenik bir bakteriye urettirilen triptofanı ABD'de satışa sunmuştur. Aylar icinde urunu kullanan kişilerde norolojik sorunlarla birlikte giden eozinofili-miyalji sendromu ortaya cıkmıştır. Bu sorunları yaşayan 1500 kişide kalıcı hasar gelişmiş, 37 hasta kaybedilmiştir (Mayeno ve Gleich, 1994). Eozinofili-miyalji sendromlu hastalarla karşılaşan hekimler, bu tıbbi sorunun Showa Denko firması tarafından uretilen triptofanla bağlantılı olduğunu fark etmişlerdir. Ancak urun pazardan cekilene kadar aylar gecmiştir. Urunun genetik muhendisliği yoluyla uretildiğine ilişkin bir etiket taşıması sorunun cok daha cabuk aydınlanmasını sağlayabilirdi. Showa Denko firması ise ABD hukumetinin sorunun nedenini araştırmaya yonelik girişimlerinde işbirliği yapmayı reddetmiştir. Ancak yapılan incelemeler sonucunda, transgenik bakterideki artmış triptofan uretiminin toksik bir yan urun oluşumuna yol actığı ve besin takviyesi olarak sunulan urunun bu toksik madde ile kontamine olduğu anlaşılmıştır (Mayeno ve Gleich, 1994).
Dr. Arpad Pustzai, İskocya'da Rowett Araştırma Enstitusu'nde calışırken yaptığı bir calışmada sıcanlara GD patates yedirmiş, hayvanlarda beyin ve diğer organların gelişiminin yetersiz olduğunu, bağışıklık sisteminin coktuğunu gozlemlemiştir. Dr. Pustzai calışmasının sonuclarını yayınladıktan sonra gorevinden azledilmiştir.GDU'lerin ekosistem uzerindeki yıkıcı etkileri bir yana, en fazla endişe verici yanlarından biri on gorulemeyen mekanizmalarla insan sağlığını tehdit etmesidir. Bilinmeyenlerin bilinenlerden cok olduğu bu denklemde doğal mekanizmaların işleyişi goz onune alınmadığında, yol acacağı sonuclar kolayca kontrolden cıkabilir.
Tıp Birliklerinin Yorumları
İngiliz Tıp Birliği GDU'lerle doğal urunlerin kesinlikle birbirinden ayrılması gerektiğini ifade etmektedir. Bu da ancak guvenlik kontrolunden gecen urunlerin tuketiciye etiketlenmiş olarak sunulması ve tuketicinin bu konuda bilgilendirilmesi ile mumkundur. İngiliz Tıp Birliği, bu ayrımın yapılmasının, GDU'lerin tuketimine bağlı ileride ortaya cıkabilecek sağlık sorunlarının izlenmesi acısından onemli olduğunu vurgulamaktadır. İngiliz Tıp Birliği GDU'lerin sağlık acısından tehlikeli olduğunu iddia etmemekle birlikte, bu urunlerin guvenirliği ve uzun vadedeki etkileri konusunda yeterli bilgi ve kanıt olmadığı icin temkinli yaklaşımı ve yakın takibi onermektedir.
İngiliz Tıp Birliği'nin bu duyurusundan sonra Amerikan Tıp Birliği (AMA) de konuyu yeniden gundemine almıştır. Amerikan Tıp Birliği'nin, biyoteknolojinin topluma yararlı olduğunu savunan 10 yıllık politikası, GDU'lerin ticari tuketime sunulmasından oncesine dayanmaktadır. AMA'nın GDU'lerin tamamen guvenli olduğunu one suren deklarasyonu tıp dunyasında hakim olmaya başlayan goruşe karşıttır. AMA'nın "bu tur urunlerin ozel etiketlemeye tabi tutulması icin yeterli bilimsel kanıt bulunmadığı" acıklaması bazı bilimsel verileri goz ardı etmektedir. Araştırmacılar GDU'lerle ilgili guvenlik testlerinin yeterliliğini sorgularken, AMA ile FDA durumu butunuyle gormezden gelmektedir. AMA deklarasyonundaki şaşırtıcı noktalardan biri de antibiyotik direnc genlerinin "eğer mumkunse kullanılmaması"nın onerilmiş olmasıdır. İngiliz Tıp Birliği ise bu belirtec genlerin hastalığa neden olan bakterilerin yapısına katılması ve onları antibiyotiklere karşı direncli kılması olasılığına dikkati cekmektedir.
Ekolojik Etkiler
Genetik modifiye bitkilerin ekolojik acıdan olumsuz etkilerini gosteren calışmalar yayınlanmıştır. ABD'deki Cornell Universitesi'nde yapılan bir calışmada, genetik muhendisliği yoluyla bocek oldurucu gen aktarılmış Bt mısırı poleninin Kuzey Amerika'da yaygın bulunan Monarch kelebeğinin larvaları uzerinde oldurucu etkileri saptanmıştır (Nature vol. 399, p. 124, 20 May 2000). Monarch kelebekleri mısır bitkisi uzerinde beslenmediği halde, Bt mısırı polenlerinin kelebeğin temel besin kaynağı olan ipekotu uzerine ulaşması oldurucu sonuc doğurmaktadır. Bu olumsuz etkinin, bu tur urunlerin dunyada yaygın olarak yetiştirildiği goz onune alındığında, gelecekte biyolojik ceşitliliğin azalmasına yol acması beklenmektedir.




__________________