Dil Devrimi Arap harflerini atıp Latin alfabesini kabul edince, yeni yazı ister istemez dil meselesini de beraberinde gundeme getirdiğini belirten Falih Rıfkı Atay, dil konusundaki anılarına şoyle devam eder:

“Gercekten de alfabe işi Gazi icin başlangıcta sadece bir yazı işiydi. Ne var ki artık Osmanlıca yeni yazı icinde yaşayamazdı. Orneğin Arap kelimeleri yeni yazıda kişiliğini kaybediyor onun yerini ise, kolaylığıyla Turkce ve Turkceleşmiş kelimeler alıyordu. Boylece yeni bir imla lugatı gerekti. İşe başlayınca gorduk ki zengin sandığımız Osmanlıca da ustelik fakirdir.

İşte o gunlerde gun ışığına cıkan gercek şu olmuştu. Yarısı Arapca, yarısı Farsca, yarısı da Frenkce bir dille bir millet, millet olamazdı! Tarihte zaten dilini kaybetmiş hangi millet ben varım diyebilmiş ki?

Dil konusunda sofrada iki gurup ortaya cıkmıştı. Biri Turkculerdi ki onlardan biri bendim. Biz meşrutiyetin ilk yıllarından beri zaten Arapca ve Farsca kurallara ihtiyacı olmayan Turkcemiz olacağı inancındaydık. Bir de aşırılar vardı ki onların fikri de hicbir yabancı soze dilimizin ihtiyacı bulunmadığıydı.

Gazi her iki tarafı da soğukkanlı ve telaşsız sabrıyla dinliyordu. Ama bu işte en iyi sonucu almaya calışmak da Gazi’nin ozelliğiydi. Dil işinde en iyi neticeyi almak icin, o bir sure ozleşmecilerle birleşti. Boylece dil sorunu cıkmaz bir noktaya vardı. Ne var ki taramalar, Asya lehceleri hepsi birer birer artık meydana cıkmış neyimiz var neyimiz yok hepsini gormuş, anlamıştık. Bir akşam sofra oncesi henuz ortalıkta kimselere yokken Gazi:

-‘Yanaş bana doğru, varımız yoğumuz işte meydanda. Bir cıkmaza da girmişizdir. Ama bırakılır mı bu dil cıkmazda? Hayır, oyleyse yapılacak olanı yine biz yapacağız’ dedi.

Ama gercek de oydu ki; eski yuruyuşumuzle yarım asırda başaracağımızı artık elde etmiştik. Osmanlıca gomulup gitti.

İşin icinde iken ben bile ne kadar isyan ederdim. Aradan uzun yıllar gectikten sonra o capta bir devrimciyle, bizim capta reformcular arasındaki farkı şimdi ne kadar iyi goruyorum.”

1 Falih Rıfkı Atay, (1894–1971), Gazeteci, Yazar, Milletvekili.
2 Hikmet Bil, Ataturk’un Sofrasında, Uncu yayınları, İstanbul 1981, s. 135-136
Kaynak: Ataturk ve Unutulmaz Anıları, Ahmet Gurel, Bulent Turker, Nisan 2009


__________________