Alfred Rustem Bey Osmanlı’nın son zamanlarıyla Cumhuriyet’in kuruluş yılları arasında yaşamış olan onemli bir isim. Adının az bilinmesi şaşırtıcı, zira yakın tarihimizin gercekten kıymetli simalarından biri. Ataturk’u duelloya davet ediyor etmesine ama aslında Paşa’nın duşmanı değil, bizzat dostu. Oyle ki Gazi Paşa’nın danışmanlığını ustlenmiş, hatta vaktiyle Ataturk’le beraber idama mahkûm edilen isimlerden de biridir. Geniş bilgi ve gorgusu, bildiği yedi dil, diplomat ve elcilik kariyerlerine rağmen Alfred Rustem Bey biraz alıngan ve cocuksu biri. Bu renkli kişiliği bilmek ve tanımak lazım.

1. İlk seneler
Alfred Rustem Bey 1862 yılında, Midilli’de dunyaya gelir. Babası Saadettin Nihat Paşa adını alarak Turkiye’nin hizmetine giren Polonya asıllı Bllinski’dir. Annesi bir İngiliz hanımefendisi olup din değiştirmez. Uzun yıllar Alfred Bilinski adını kullansa da sonraları o da babası gibi itikadını değiştirir ve Ahmed Rustem adını alır. İlkoğrenimini İzmir’de, liseyi ise İstanbul’da tamamlar. Ardından Avusturya’ya giden Alfred Rustem Bey burada Siyasal Bilgiler eğitimi gorur.

2. Sonraki yıllar
1882’de, henuz 20 yaşındayken Osmanlı Devleti Bulgaristan Komiserliği Fransızca mutercimi olarak Osmanlı Devleti’nde gorev alır. Alfred Rustem Bey; Almanca, Fransızca, İngilizce, Lehce, Rumca, Arapca, Farsca bilir ve yaşamı boyunca kendini Turkiyeli hisseder. 1886’da Amerika’daki Osmanlı Maslahatguzarlığı’na gorevli olarak atanır.

3. Durust bir diplomat
Alfred Rustem Bey daha sonra da birkac kez gorev aldığı Amerika’daki konsolosluk yıllarında elcilikteki bazı kişilerin yolsuzluklarını kaleme alır. Bu nedenle Osmanlı Dış işleri ile arası acılır ve buradan ayrılıp Londra’ya gider. 1897 Osmanlı – Yunan Savaşı’na yuzbaşı rutbesiyle katılır ve savaştan sonra madalya ile odullendirilir.

4. İstenmeyen kişi
(Sivas Kongresi gunlerinde. Alfred Rustem Bey en solda oturuyor.) Alfred Rustem Bey 1914 yılı dolaylarında Amerika’nın Turkiye’ye uyguladığı siyasî baskılara karşılık olarak ceşitli demecler verir. Bu demeclerinde İngiltere, Fransa ve Rusya’nın işlediği insanlık suclarından bahseder. Ayrıca Amerika’da siyahlara karşı uygulanan zulumden de bahseden Alfred Rustem Bey bunun sonucunda dikkatleri epey ceker ve Amerikalıların unlu Başkanı Wilson kendisini ‘’persona non grata – istenmeyen şahıs” olarak ilan eder.

5. Gonullu olarak verdiği hizmetler
(Sivas Kongresi zamanlarında. Alfred Rustem Bey oturanlar arasında sağdan ucuncu.) Alfred Rustem Bey o donem Anadolu’da ulkeyi savunmak adına kurulan derneklerden biri olan Adana Mudafaa-i Hukuk Cemiyeti yoneticilerinden de biri olur. Sivas Kongresi gunlerinde de cağrılmadığı ve gorevlendirilmediği halde Sivas’ta ve Ataturk’un yanındadır. Heyet-i Temsiliyemizin Sivas’ta Fransız delegeleriyle ve Amerikalı General Harbort ile yaptığı goruşmelerde cevirmen ve goruşmeci olarak yer alır. Mustafa Kemal Paşa’nın da danışmadır.

6. Ataturk’le beraber
(Sivas’ta Heyet-i Temsiliye uyeleri. Rauf Orbay, Ataturk ve Alfred Rustem yan yana.) Alfred Rustem Bey Ataturk’un sevdiği isimlerden biri. Onun danışmanlığı yapmasının yanı sıra, Kurtuluş Savaşımızın başlangıcında Ataturk’un yakın cevresindeki isimlerden de biri. Sivas Kongresi sonrası, Ataturk ve Heyet-i Temsiliye birkac arabayla Ankara’ya donerler. Ankaralılar onları karşılarlarken Paşa’yla beraber Ankaralıları selamlayan uc dort kişiden biri de Alfred Rustem Bey’dir. Vaktiyle Ataturk ile idama mahkûm edilen isimlerden biri de yine kendisidir.

7. Paşa’yı duelloya davet etme hikayesi
Gelelim şu hikayeye. Heyet-i Temsiliye uyelerinin corba, pirzola, irmik helvalı bir menuyle ziyafet cektikleri bir akşam Alfred Rustem Bey de oradadır. Yemek arasında sigara icerken Ataturk kendisine, dostane bir şekilde pirzoladan sonra sigara icmemesini, daha sırada helvanın olduğunu soyler. Alfred Rustem Bey ise Paşa’nın bu dostca onerisini bir hakaret sayar ve sofrayı terk eder. Ardından donemin milletvekillerinden Mazhar Mufit Kansu’ya Ataturk’le duello yapmak istediğini, silah secme işini de Paşa’ya bıraktığını soyler. Mazhar Mufit Kansu da anılarında bu olayı şoyle anlatır:

“Ben hayretle Rustem Bey’in yuzune baktım:
—Duello mu?
—Evet.
—Paşa’yı oldurmek mi istiyorsunuz?
— Hayır, bilakis ben ona zarar vermeyeceğim, ben oleceğim veya yaralanacağım. Bu suretle haysiyetim muhafaza edilmiş olacak.
Bunun uzerine yarım saat kadar munakaşa ettik. Rustem Bey’i kandırmak mumkun olmadı. Ben derhal Paşa’nın odasına gittim, akıl ve mantığın kabul etmediği, Rustem Bey’in bu cocukca ve mecnunane teklifini, şaka ve alay tarzında bir ifade ile Paşa’ya anlattım, her ikimiz birer kahkaha salıverdik. Mustafa Kemal Paşa:
— Ne oldu bu adama, cıldırdı mı?
Ben: Aklından biraz zoru var galiba, bugun ne olmuş bilmem.
Mustafa Kemal Paşa: Demek ben de şahitleri tayin edeyim, oyle mi?
— Sade o kadar değil, silah intihabı da size aitmiş, bunu da intihab ediniz. Rustem Bey’e tebliğ edeceğim.
—Acaba hangi silahı tercih etsek?
—Bence modern bir silah olsun.
— Yani ne demek?
— Supurge sopası demek.
Uzun kahkahalarla bu goruşmeye nihayet verdik. Odama geldim. Rustem Bey bekliyordu.
— İntihap ettiği silah nedir?
— Modern bir silah, şimdiye kadar duelloda hic kullanılmamış bir silah.
—Neymiş o?
—Supurge sopası.
Nihayet Rustem Bey’e pek ciddî olarak dedim ki:
—Rustem Bey, evvela sizi tahkir eden yok. Saniyen, bu hareketiniz şayi olursa arkadaşlar arasında kazandığınız mevki ve hurmeti kaybedersiniz. Salisen, boyle firengÂne hareketler, sizi biz milliciler arasında fena bir mevkie duşurur ve hatta aramızdan geldiğiniz yere, yani İstanbul’a avdetinizi icap ettirir. İşte o zaman sizi bilenler arasında kovulmuş damgasıyla fena bir şohret almış olursunuz. Odanıza teşrif ediniz de, musterih olunuz, cereyan etmiş bir mesele yoktur. Kemafıssabık işimize bakalım. Rustem Bey, biraz daha sozu uzattı ve nihayet bana da dargın bir şekilde odadan cıktı. Akşam yemeğine de gelmedi, ertesi gun gerci gorundu ama, hep catık cehreli idi.”

8. Son sozler
İşte boylesi bir gecmişe sahip olan Alfred Rustem Bey yine buna benzer bir alınganlık neticesinde milletvekilliğinden istifa eder. Avrupa’ya gider ancak orada da Kurtuluş Savaşı’nı savunan yazılar yazmaktan geri durmaz. Gelgelelim; butun o elcilik, diplomatlık, tercumanlık gibi gorevlerin, bağımsızlık savaşında aldığı muhim vazifelerin yanı sıra bir cocuksu ve alıngan yanı da vardır… Mustafa Kemal Paşa ise gecinecek beş kuruşu olmadan Avrupa’ya giden ve 1935’teki vefatına kadar burada kalan bu yurtsever arkadaşını unutmaz ve ona gecmiş yıllardaki uzun hizmetlerinin bir karşılığı olarak milletvekilliği maaşına denk bir aylık bağlatır…

listelist

__________________