ODEM

Odem sebebi her ne olursa olsun interstisyel sıvının artışı demektir.
Bazı terimler:
Transuda: Basıncla ilişkili problemlere bağlı olarak temelde tuz ve sudan oluşan sıvı birikimidir.Protein iceriği cok azdır.
Eksuda: Damar harabiyeti ve damarlardan sızıntıya bağlı olarak proteinden zengin sıvı birikimidir (inflamatuar odem).
Anazarka: Odem lokalize ya da jeneralize olabilir. Jeneralize odem anazarka olarak isimlendirilir.
Effuzyon: Odem tanımına vucut kaviteleri (plevra,periton,perikard) icinde sıvı birikimi de girmektedir. Ancak bu durum genellikle effuzyon olarak isimlendirilir. Normalde vucut kaviteleri icerisinde bulunan sıvı miktarı 50 mililitrenin altındadır. Bunun uzerindeki miktarlarda sıvı birikimi effuzyon olarak adlandırılır.
Ascites (asit): peritoneal kavitede sıvı artışıdır.
Hidrotoraks (plevral effuzyon) Plevral kavitede sıvı artışıdır.
Hidroperikardium (perikardial effuzyon): Perikardial kavitede sıvı artışıdır.
Hidrosefalus: serebrospinal sıvı volumunun herhangi bir sebebe bağlı olarak artması, serebral ventrikullerin genişlemesidir.
Hidrosel: testislerin cevresindeki boşlukta sıvı arışıdır.
Hidrosalpinks: Tuba uterinaların non-inflamatuar sıvı ile dolması ve dilatasyonudur.
Blister: Epidermis icinde ya da epidermisle dermis arasında sıvı birikimidir. Kucuk blisterler vezikul, buyuk blisterler bul olarak adlandırılır.

Transuda oluşumuna yol acan faktorler
1) Hidrostatik basınc artışı ve vaskuler problemler (Tuz ve suyun damar dışına itilmesine neden olur)
-aşırı tuz ve su yuklemesi (kendiliğinden ya da iatrojenik olarak)
-aldosteron artışı (tumor, karaciğer yetmezliği)
-bobrek yetmezliği
-sağ kalp yetmezliği ve perikardialhastalıklar (tum sistemik venlerde basınc artışına
yol acar)
- sol kalp yetmezliği (pulmoner venlerde basınc artışına yol acar)
- uzun sure ayakta durma, gebelik, venoz damarlardaki kapak yetmezliği (bacak
venlerinde basınc artışına yol acar)
- siroz (portal venlerde basınc artışına yol acar)
- dıştan bası, trombus (etkilenen venoz damarda basınc artışına yol acar)
2) Plazma protein iceriğinin azalması (serum albumini ve diğer proteinlerin, sıvıyı damarlar icerisine geri ceken ozmotik gucu azalır)
- protein malnutrisyonu
- malabsorbsiyon /protein kaybettiren enteropatiler
- karaciğer yetmezliği (karaciğer proteinleri yapılamaz)
- bobrekler yolu ile şiddetli protein kaybı (nefrotik sendrom, onkotik basınc azlığına
bağlı odemin en onemli sebebidir)
3)Lenfatik tıkanıklık (lenfodem) (normal kapiller dolaşımdan arta kalan az miktardaki sıvı ve proteinin lenfatikler tarafından alınarak tekrar sistemik dolaşıma dondurulmesi bozulur)
- inflamasyona bağlı skar dokusu oluşumu (ozellikle filaria enfeksiyonlarında)
- kanser
- cerrahi sonrası
- radyasyon sonrası
- lenfatik damarlarda konjenital defektler (Milroy hastalığı)




Jeneralize odemin (anazarka) en ağır olanı hipoproteinemiye bağlı olarak oluşandır.
Klinik uygulamalarda jeneralize odem, genellikle kalp yetmezliği, karaciğer sirozu, nefrotik sendrom ve bobrek fonksiyonları sınırda olan kişilerin tuzlu gıdaları fazla yemesine bağlı olarak karşımıza cıkar. Bu gibi belirli bazı klinik durumlarda (kalp yetmezliği, siroz, bobrek yetmezliği gibi) odeme yol acan mekanizma genellikle komplekstir ve sebebi tek değildir.
Orneğin kalp yetmezliğinde venoz hidrostatik basınc artmıştır. Ancak bunun yanısıra bobrek perfuzyonu azalınca su tutulumu gercekleşir ve bu da zaten artmış olan intravaskuler basıncı daha da arttırır.
Sirozda ise skarlaşmanın yol actığı obstruksiyonla, portal basıncın artmış olmasının yanı sıra , karaciğerde albumin sentezi de azalmıştır. Ayrıca odeme bağlı kan volumundeki azalma, renin anjiotensin ve aldosteron sentezini stimule etmektedir. Odem oluşumunda tum bu mekanizmaların etkisi vardır.

Lenfodem (Lenfatik damarların tıkanmasına bağlı olarak gelişen odem)
Lenfodem ekstremiteleri tuttuğunda cok belirgin olabilir ve elefantiazis oluşturabilir.
Şiloz effuzyon genellikle torasik duktus travması ya da tumorle invazyonu sonucunda lenfatik sıvının sızıntısına bağlı olarak oluşur. Sut gorunumundedir.

Klinikte odem karşınıza genellikle şu şekillerde cıkacaktır:
Kardiak odem: Kardiak odem tum vucudu etkiler . Ancak sadece sağ kalp yetmezliği varsa ve sol kalp korunmuş ise akciğerlerde odem gorulmeyebilir. Başlıca problem hidrostatik basınc artışı olduğu icin kardiak odem en belirgin olarak vucudun yercekimine bağımlı kısımlarında gelişir(dependant odem). Ve hastanın vucut pozisyonundaki değişikliklerle hareket eder.Ayakta duran hastalarda ayak sırtında en belirgindir. Ve parmakla basıldığında bir cukurluk oluşur (gode bırakan odem) Yatağa bağlı hastalarda ise sakrum, skrotum gibi bolgelerde odem belirgindir. Sol kalp yetmezliğinde akciğer odemine bağlı olarak dinlemekle raller duyulabilir.
Renal odem: Renal odem de tum vucudu etkiler.Başlıca problem aşırı sıvı tutulumu ve/veya hipoproteinemidir. Odem en fazla goz kapakları cevresinde belirgindir.
Pulmoner odem: Sık karşılaşılan bir klinik problemdir. Odem sıvısı alveollere kactığı icin oksuruk ve balgam cıkarmaya yol acar. Otopside akciğerler ağırdır ve kesit yuzeylerinden kopuklu sıvı sızar.
Serebral odem: Beyinde aşırı şişmeye neden olur ve bu da kafatası kemikleri icerisinde sınırlı olması nedeniyle cok sakıncalıdır.Otopside beyin ağırdır. Kafatasının baskı oluşturduğu yerlerde giruslar basıklaşmıştır.
Anjioodem: Damarların aşırı gecirgen hale gelmesinden kaynaklanır. Bilinen sebepleri icerisinde C1 esteraz inhibitor eksikliği vardır ki bu, sistemik mikrodolaşımda basınc artışına yol acmaktadır. Bazen larinksi etkileyabilir ve hayati tehlike oluşturur.

Odemin mikroskopik gorunumu: Mikroskopta bağ doku lifleri arasında yayılan odem sıvısı farkedilebilir. Akciğerler odeminde, alveol lumenleri eozinofilik boyanan odem sıvısı ile doludur.

HİPEREMİ VE KONJESYON
Her ikisi de vucudun belli bir bolumunde kan iceriğinin artması anlamına gelir ancak oluş mekanizmaları farklıdır.

Hiperemi (aktif hiperemi) bir organa doğru kan akımının ve bunun sonucunda da o organdaki kan iceriğinin artmasıdır.Bu durum,vazoaktif maddelerin etkisiyle, organdaki arteriollerin dilatasyonuna bağlıdır. Ornekler: utanc ya da sıcak nedeniyle yuz kızarması, ereksiyon, akut iltihapta gorulen kızarıklık
Konjesyon (pasif konjesyon) bir organdan dışarıya doğru kan akımının azalması ve buna bağlı olarak o organdaki kan iceriğinin artmasıdır.Organın venoz direnajını bozan bir sebep olduğunda gercekleşir.
Transuda oluşumuna yol acabilecek tum vaskuler problemler konjesyon sebebidir. Bu, sıkı bağlanmış bir kravatın yarattığı venoz dolaşım bozukluğundan kalp yetmezliğine kadar değişen bir sebep olabilir. Kan viskozitesinin cok fazla olması da (cok fazla yuksek molekul ağırlıklı protein oluşumuna yol acan ya da kan hucrelerinin aşırı coğalmasına, yani polisitemiye yol acan hastalıklar ) konjesyon sebeplerindendir. Cunku kan akımı aşırı viskozite nedeniyle duraklamakta ve venoz donuş yeterince hızlı olarak sağlanamamaktadır..

Makroskopik ve mikroskopik gorunum: Konjesyone organlara kesit yapıldığında kesit yuzeyinden kan sızar. Uzun sureli konjesyon sonucunda etkilenen doku ya da organlarda kucuk kanama odakları oluşabilir. Mikroskopik olarak genişlemiş ve kan hucreleri ile dolu damarların yanı sıra eğer konjesyon en az birkac gundur devam ediyorsa, parcalanan eritrositlerden acığa cıkan hemosiderin pigmenti ve bu pigmenti fagosite etmiş makrofajlar izlenir
Vucuttaki belirli organlar, uzun sureli konjesyonda klasik değişiklikler gosterirler. Bu
değişiklikler şunlardır:
Dalakta konjesyona bağlı olarak gelişen kucuk kanama odaklarının, skar dokusuna donuştuğu alanlar Gamna Gandy cisimcikleri olarak adlandırılırlar ve dalağın kronik pasif konjesyondaki gorunumu “fibrokonjestif dalak” olarak isimlendirilir.
Akciğerde ise hemosiderini fagosite etmiş makrofajların ismi “kalp hatası hucreleri”dir. Akciğerler konjesyona bağlı olarak sertleşmiş ve hemosiderin pigment artışı nedeniyle rengi koyulaşmıştır.Bu nedenle kronik konjesyonda akciğerin goruntusu “kahverengi sertleşme” olarak isimlendirilir.
Karaciğerde de kronik konjesyona bağlı olarak oluşan değişiklikler de tipiktir. Konjesyonda en cok etkilenen bolgeler lobullerin santral kısımlarıdır cunku bu kısımda bulunan vena sentralisler kalbe en yakın olan venlerdir. Kronik karaciğer konjesyonunda vena sentralisler genişlemiş ve kanla doludur. Bu nedenle koyu renkli gozukurler. Portal alanlar ise daha acık renklidir. Bu durum karaciğerin makroskopik olarak hindistan cevizi kesitine benzer bir gorunum oluşturmasına yol acar ve bu nedenle “nutmeg liver” olarak adlandırılır. Bir sure sonra dolaşımdaki yetersizlik nedeniyle, lobullerin santrali oksijenlenmenin en az olduğu bolge olduğundan, bu kısımlardaki karaciğer hucreleri olmeye başlar (santrlobuler nekroz) Uzun suren şiddetli hepatik konjesyonlarda ise (orneğin trikuspit yetmezliği) lobullerin santral kısımlarından başlayarak skar dokusu gelişir. Bu durum “kardiak siroz” olarak adlandırılır.

HEMORAJİ (KANAMA)
Kan hucrelerinin damar dışına kacmasıdır.

Bazı terimler:
Hematom: Dokularda bir kitle oluşturacak miktardaki kanamadır. Hemotoraks: plevral kavite icerisine kanamadır.
Hemoperikardium: Perikardial kavite icerisine kanamadır.
Hemoperitoneum: Peritoneal kavite icerisine kanamadır.
Hemartrozis: Eklem icerisine kanamadır.
Peteşi: Dokulardaki 3 mm nin altındaki kucuk kanamalardır.
Purpura: Peteşiden daha buyuk kanamalardır (3-10 mm)
Ekimoz: Purpuradan daha buyuk kanamalardır (10 mmden buyuk). Normal bir kişide ekimoz gelişmesi muhtemelen bir curuğe bağlıdır ve bu aynı zamanda kontuzyon olarak da adlandırılabilir. Kanama diatezi olan kişilerde ise ekimozlar kendiliğinden ya da cok ufak travmalarla oluşabilir.
Hemoptizi: Trakea yolu ile akciğerlerden gelen kanamalardır. Hematemezis: Kan kusmadır. Kan mideden gelir.
Hematocezi: rektumdan gelen parlak kırmızı kandır.Gastroentestinal kanalın alt kısımlarından gelmektedir.
Melena: rektumdan gelen siyah, katran gibi, kısmen sindirilmiş kandır. Gastroentestinal kanalın ust kısımlarından gelmektedir.
Serosanguinoz: Az miktarda (ancak farkedilebilecek kadar) kan iceren seroz effuzyonlardır.

Kanama sebepleri cok ceşitlidir:
- Travma
- Kan damarı hastalıkları ( C vitamini eksikliğine bağlı kucuk peteşilerden abdominal aort anevrizması rupturune kadar değişen sebeplere bağlı olarak )
- Kan damarları cevresindeki hastalıklar (enfeksiyonlar,kanserler)
- Pıhtılaşma faktor eksiklikleri (konjenital, edinilmiş, DIC)
- Trombosit eksikliği
- Hipertansiyon

Kanamanın onemi nereye ve ne kadar olduğuna bağlıdır.
Orneğin beyin icine kanama cok zararlıdır. Perikardial kavite icerisine oluşacak az miktardaki kanama bile kanın sağ kalbe donuşunu bozarak ani olume yol acabilir. Goz icine kanama korluğe sebep olabilir. Halbuki orneğin bir yumruk yemekle oluşan periorbital bir hematom ise bir sure, bilurubinin değişik renklerdeki yıkım urunlerini izlememizi sağlayacak şekilde, siyahtan sarıya kadar değişen bir gozle dolaşmanın dışında bir zarara yol acmaz.
Hızla kan kaybedilmesi durumunda yaklaşık 5 litrelik vucut kanının % 10-20 sinin kaybedilmesi tolere edilebilir. Ancak bunun uzerindeki miktarlar kişinin kendini hasta hissetmesine neden olur ve % 40 ani kan kaybı ile kişi muhtemelen hipovelemik şoka girecektir.
Uzun sureli az miktardaki kan kayıplarının etkisi ise daha farklıdır. Bir kişi eğer her gun, cok az miktarda bile olsa kan kaybediyorsa bu durum onun demir kaybetmesine yol acacaktır. Eğer diyetle de bu eksikliği karşılayamıyorsa demir eksikliği anemisi gelişecektir.Demir eksikliği anemisi kronik kanamanın en sık gozlenen belirtisidir.
Yine bir kişide eğer acıklanabilir bir sebep yokken, indirekt billirubin artıyorsa (sarılık) bu kişide şu an rezorbe olmakta olan bir hematom ya da vucut boşluklarından birinde kanama mevcut olabilir.
__________________