Erzurum Kongresi sıralarında ozel konuşmalarında:

Sureyya Yiğit’in:

- Başarıya ulaştıktan sonra dahi iş bitmiyor Paşam, memleketin sonu gelmez calışmaya ve devrimlere ihtiyacı var.

Bicimindeki duşuncesi ile konu, memleketin sosyal bunyesine aktarıldı. Paşa vatanın kurtulmasından sonra Cumhuriyet ilanının şart olduğu hakkındaki duşunce ve inancını bir kere daha belirttikten sonra:

-"Mazhar not defterin yanında mı?" diye sordu.

-"Hayır Paşam…" dedim.

-"Zahmet olacak ama. Bir merdiven inip cıkacaksın. Al gel." dedi.

Nerede ise sabah olacaktı. Fakat onun yanında iken dunya, gecesi gunduzu olmayan bir alemden ibaretti. Bundan dolayı, uyku ihtiyacı da yoktu. Hemen aşağıya indim. Not defterini alıp geldim.

O, hatıra defterime ve gunu gunune her olayı not edişime hem memnun olur, hem de şaka yapmaktan kendisini alıkoyamazdı.

-"Belleğimiz zayıfladığı zaman Mazhar Mufit’in defteri cok işimize yarayacak…" derdi.

Defteri getirdiğimi gorunce, sigarasını birkac nefes ust uste cektikten sonra:

-“Ama bu defterin bu yaprağını kimseye gostermeyeceksin. Sonuna kadar gizli kalacak. Bir ben, bir Sureyya, birde sen bileceksin. Şartım bu…” dedi.

Sureyya’da, ben de:

-"Buna emin olabilirsiniz Paşam." dedim.

Paşa, bundan sonra;

-"Oyleyse, once tarih koy!" dedi.

Koydum: 7-8 Temmuz 1919. Sabaha karşı.

Tarihi sayfanın uzerine yazdığımı gorunce.

-"Pekala… yaz!" diyerek devam etti.

-"Zaferden sonra Hukumet bicimi Cumhuriyet. Bunu size daha once de bir sorunuz uzerine soylemiştim. Bu bir.

İki: Padişah ve Hanedan hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır.

Uc: Ortunmek kalkacaktır.

Dort: Fes kalkacak, uygar milletler gibi şapka giyilecektir."

Bu anda gayri ihtiyari kalem elimden duştu. Yuzune baktım. O da benim yuzume baktı. Bu gozlerin bir takılışta birbirine cok şey anlatan konuşuşuydu.

Paşa ile zaman zaman senli benli konuşmaktan cekinmezdim.

-"Neden durakladın?"

-"Darılma ama Paşam, sizin de hayal peşinde koşan taraflarınız var." dedim, gulerek:

-"Bunu zaman gosterir. Sen yaz…" dedi. Yazmaya devam ettim:

-"Beş: Latin harfleri kabul edilecek."

-"Paşam yeter... Yeter…" dedim ve biraz da hayal ile uğraşmaktan bıkmış bir insan davranışı ile:

-"Cumhuriyet ilanını başarmış olalım da ust tarafı yeter!" diyerek, defterimi kapadım ve koltuğumun altına sıkıştırdım. İnanmayan bir adam davranışı ile:

-"Paşam sabah oldu. Siz oturmaya devam edeceksiniz hoşca kalın…" diyerek yanından ayrıldım.

Gercekten gun ağarmıştı. Sureyya (Yiğit) da benimle beraber odadan cıktı. Fakat, burada ve bu anda olayların beni nasıl yalanladığını ve Mustafa Kemal’i doğruladığını, daha doğrusu Mustafa Kemal’in beni nasıl bir cumle ile susturduğunu ve utandırdığını acıklamalıyım.

Cankaya’da akşam yemeklerinde birkac defa:

-"Bu Mazhar Mufit yok mu, kendisine Erzurum’da ortunme kalkacak, şapka giyilecek, Latin harfleri kabul edilecek dediğim ve bunları not etmesini soylediğim zaman defterini koltuğunun altına almış ve bana hayal peşinde koştuğumu soylemişti."

Demekle kalmadı, bir gun onemli bir ders de verdi. Şapka devrimini acıklamış olarak Kastamonu’dan donuyordu. Ankara’ya donduğu anda otomobille eski Meclis binası onunden geciyor, ben de kapı onunde bulunuyordum. Manzarayı gorunce gozlerime inanamadım. Kendisinin ve yanında oturan Diyanet İşleri Başkanı’nın başında birer şapka vardı. Kendisi neyse ne? Fakat, kendisini karşılamaya gelenler arasında bulunan Diyanet İşleri Başkanına da şapkayı giydirmişti. Ben hayretle bu manzarayı seyrederken, otomobili durdurttu. Beni yanına cağırdı ve birden:

-"Azizim Mazhar Mufit Bey, kacınca maddedeyiz? Notlarına bakıyor musun?" dedi.

MAZHAR MUFİT KANSU

Kaynak: Erzurum’dan Olumune Kadar Ataturk’le Beraber, Mazhar Mufit Kansu, Turk Tarih Kurumu, 1997. ISBN: 975-16-0907-2. Sayfa:130-132

__________________