Mustafa Kemal ATATURK'un Nutuk adlı kitabından altı cizili satırlardan bir kısmını sizlerle paylaşmak istedim.
Altı Cizilmiş Satırlar”
(s. 9). NUTUK’un girişi niteliğindeki ilk sayfalarda, ulkenin durumu anlatıldıktan sonra, verilecek kararın ne olabileceği belirtilir ve bu kararın dayandığı en guclu duşunce ve mantık şu idi, denir:
“Esas, Turk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır.”
(s, 28).8/9 Temmuz 1919 gecesi, İstanbul hukumeti, onun resmi gorevine son vermiş, Mustafa Kemal de o gece, Harbiye Nezareti ile Padişah’a, gorevi ile birlikte askerlik mesleğinden de ayrıldığını bildirmiştir:
“Keyfiyet, tarafımdan; ordulara ve millete iblağ edildi. Bu tarihten sonra, resmi sıfat ve salÂhiyetten mucerret olarak, yalnız milletin şefkat ve civanmertliğine guvenerek ve onun bitmez feyiz ve kudret menbahından ilham ve kuvvet alarak, vicdani vazifemize devam ettik…”
(s. 36). 23 Temmuz 1919’da Refet Bey’e (Paşa, Bele) yazdığı şifrede; daha once Refet Bey’den aldığı yazıda, İngilizler nedeniyle izini kaybettirmesine ilişkin satırlarına karşılık:
“İzinizi kaybetmekten ise, Salahattin Bey’in muşkul vaziyetine girmesini tercih ederim.
Ozdeş sayfada, şifre tel’in 8. maddesinde: Meclis-i Mebusan toplanmalıdır. Fakat İstanbul’da değil, Anadolu’da..”
(s. 47). Sivas valisi Reşit Paşa’ya 20 Ağustos 1919’da yazdığı yazıdan:
“Burada sunu da arz edeyim ki, bendeniz ne Fransızların ve ne de herhangi bir devlet-i ecnebiyenin sahabetine tenezzul eden şahsiyetlerden değilim. Benim icin en buyuk nokta-i sıyanet ve menba-ı şefaat milletimin sinesidir.”
(s. 50).Sivas Kongresi’nde, bir delege, başkanlığın nobetle, delegelerin kentlerinin adlarına gore alfabe sırasına uyularak yapılmasını onerdiğinde:
“Efendiler, ben, vatanın, sahib-i teklifle beraber, butun milletini hepimizin nasıl bir girive-i felÂket icinde bulunduğumuzu, goz onum getirerek care-i halÂs olduğuna kani bulunduğum teşebbusatı namutenahi muşkilÂt ve mevanie rağmen, maddi, manevi butun mevcudiyetimle, hayyiz-i fiile cıkarmaya calışırken, benim, en yakın arkadaşlarım daha dun İstanbul’dan gelmiş ve bittabi vaziyetin icyuzune gayr-ı vÂkıf, hurmet ettiğim ihtiyar bir zat lisanıyla, bana, şahsiyattan bahsediyorlar.” (s. 51’de biter)
(s. 59). Halide Edip (-Adıvar)’in 10 Ağustos 1919’da İstanbul’da Mustafa Kemal’e gonderdiği mektupta, aşağıdaki satırlar -herhalde- Mustafa Kemal eliyle cizilmiştir:
“Serguzeşt ve cidal devri artık gecmiştir.
Ati [İcin] inkişaf ve vahdet muharebesi acmağa mecburuz. Hududunda bu kadar cok evlÂdı olen zavallı memleketimizin fikir ve temeddun muharebesinde kac tane şehidi var? Biz Turkiye’nin hayırlı evlÂtlarından yarının banileri olmalarım istiyoruz- Rauf Bey kardeşimizle, sizin muştereken temelleri bile coken zavallı memleketimiz icin uzakları gorerek duşunup calışmanıza intizar ediyoruz.”
(s. 66). Sivas Kongresi’nde, delegelerden birinin, manda’dan soz ederken:”Manda altına girdik demeyelim de isterlerse (devlet-i ebed-muddet olduk) diyelim.” sozleri uzerine, yine delegelerden Husrev Sami (Kızıldoğan) seslenir:
“Fakat bizim bu mesaiden maksadımız, kendimizi muda-faa ile millet-i ebed-muddet olduğumuzu ispat etmektir.”
“Bir millet mevcudiyetini ve istiklalini temin icin kaabil-i tasavvur olan teşebbusat ve fedakÂrlığı yaptıktan sonra muvaffak olur. Ya muvaffak olamazsa demek, o milletin olmuş olduğuna hukmetmek demektir, Binaenlaeyh millet, berhayat oldukca ve teşebbusat-ı fedakÂranesine devam eyledikce adem-i muvaffakiyet mevzuibahis olamaz.”
(s. 171). Harbiye Nazırı Cemal Paşa (Mersinli)’ya 5 Kasım 1919’da verdiği yanıtta, Meclis-i Mebusan’m toplantı yeri uzerindeki direnmesi:
“Mahall-i ictima hakkındaki nokta-i nazarda hukumetin sebatında isabet olduğunu, zaman ve vekayi ispat edecektir. Bu baptaki son mutalÂahmızın, merakimden alınacak cevaplar uzerine, arz edileceğini bildirmiştik.”
(s. 242). 21 Şubat 1920 gunlu şifre ile Rauf Bey’e yazısında, Koprululu Hamdi Bey’in silahlı girişimiyle Fransızlardan alman Akbaş cephaneliği savaş gereclerinden bir bolumunun İngilizlere geri verilmesi yolunda:
“Boş bir fişek kovanının bile İngilizlere iade edilmemesi daha muvafık olur fikrindeyiz.”
(s. 253). Rauf Bey (Orbay)’in, 8 Mart 1920 gunu Mustafa Kemal’e telgrafında; Salih Paşa kabinesine guven oyu vermemek duşuncesi belirtildikten sonra:
“Ona nazaran vaziyetin temin buyurulması maruzdur.”
Bu satırın altım Rauf Bey’in cizmiş olması da olasıdır.
(s. 263). 16 Mart 1920 gunu, İstanbul’un resmen İngilizlerce işgali uzerine, itilaf Devletleri temsilcileriyle millet meclislerine, tarafsız devletler dışişleri bakanlıklarına verilen Protesto’dan:
“…bu hareketin takdir-i mahiyetini resmi Avrupa ve Amerika’nın değil, ilim ve itfan ve medeniyet Avrupa ve Amerikasımn vicdanına tevdii ile iktifa..”
(s. 264). Yine o gun, komutanlara, vali ve mutasarrıflara, Mudafaa-i Hukuk Cemiyetlerine, belediye başkanlıklarına, Matbuat Cemi-yeti’ne Beyannamesinden:
“…İstanbul’u cebren işgal etmek suretiyle Devlet-i Osmaniye’nin
yediyuz senelik hayat ve hakimiyetine hitam verildi. Yani, bugun Turk milleti (…) Makam-ı hilÂfetin tesirat-ı ecnebiyeden tahlisine…”
(s. 270). Meclis-i Mebusan Reisi CelÂlettin Arifin 28 Mart 1920 gunu Duzce’den Mustafa Kemal’e verdiği yanıtta:
“…Ankara’ya muvasalat-ı Âcizanemi muteakip bilistişare aynca bir beyannamenin ilÂnı tabiîdir.”
(s. 299). T.B.M.M. İkinci Başkam ve Adalet Bakanı Celalettin Arif, Doğu illeri genci valisi olmak, Erzurum milletvekili, Huseyin Avni (Ulaş)’yi de Erzurum valisi yapmak isteğindedir. Onun 22 Eylul 1920 gunlu telyazısından:
“Erzurum’un emniyetsiz ve umitsiz bir vaziyete duşerek artık kendi elleriyle idare edilmeleri luzumunu, yegÂne care-i necat ve halÂs addeylemiş olduğu bir zamanda buraya geldik. Karabekir Paşayının da hareketi, menafi-i memlekete tevafuk etmedi.
…Huseyin Avni Beyin yirmi dort saala kadar tebliğ-i memuriyeti…”
(s. 392). T.B.M.M.’nin gizli oturumunda (4 Mart 1922); muhalefetin, olumsuz ve kotumser duşuncede olanların, Turk ulusunun kendi kendine bağımsızlığını sağlayamayacağı yolundaki kanılarım belirtip manda isteyenler dolayısıyla yaptığı konuşmadan:
“Turkiye’yi boyle sakim yollarda inkıraz ve izmihlal vadisine sevkedenlerin ellerinden kurtarmak lazımdır. Bunun icin keşfolunmuş bir hakikat vardır ki, ona tebaiyet edeceğiz. O hakikat şudur: Turkiye’nin re’s-i tefekkurunu, busbutun yeni bir imanla techiz etmek… Butun millete ceyyit bir maneviyat vermek…“
(s. 396). 1922 yılı yaz aylarında, Batı devletleriyle olumlu, gercek ilişkiler gorulmediğini belirttikten sonra, diplomasi alanında umuda kapılmanın yerinde olmadığı yolundaki kanılarının kesin olduğunu ekliyor. Sonra:
“Kudret ve kabiliyetten mahrum olanlara iltifat olunmaz, insanlık, adalet, muruvvet İcÂbatînı, butun bu evsafı haiz olduğunu gosterenler talep edebilir.”
(s. 401). Mart 1922 ateşkes onerisinden soz ederken, Beykoz ya da Venedik’te bir konferans toplanmasının sozkonusu olduğunu andıktan sonra:
“Fakat nihai zaferimizin tahakkuk anına kadar, bunların, hicbiri tahakkuk etmedi.”
(s. 402). Mayıs 1922’de, Başkomutanlık yasasının Mcclis’te, muhaliflerin cabaları ile, uzatılmaması kabul edilip ordu başsız kalınca, verdiği karar uzerine:
“Memleketin ve maksad-ı umuminin menfaat-i Âliyesi namına, ben de, Başkumandanlık vazifesini ifÂya devam kararımı verdim ve bunu Heyet-i Vekiliye de bildirdim.”
(s. 403). 6 Mayıs 1922 gunu T.B.M.M.’nin gizli oturumunda, Başkumandanlık sorunu uzerine konuşurken, Afyon milletvekili, Mehmet Şukru (Koc)’nun, gizli oturumlarla gerceğin ulustan gizlendiği, komedya oynandığı yolundaki sozlerine verdiği yanıttan:
“komedya oynayan ve oynatan Şukru Efendi’nin kendisidir. Fakat emin olsun ki biz o komedyaya kapılmayacağız. Şukru Efendi oynamak ve oynatmak istediği komedya neticesinde, yakalandığı kanun pencesinden, ne kadar buyuk bir tezellul ile kurtulduğunu, unutacak kadar cok zaman gecmemiştir.”
Bu arada, Erzurum milletvekili Huseyin Avni (Ulaş)’nin, gorevlerin kişilerle olmadığı, kişi yoktur, ulus vardır yolundaki sozlerine yanıtından:
“Gerci, asıl olan millettir, heyet-i ictimaiyedir. Onun da irade-i umumiyesi, Meclis’te mutecellidir; bu her yerde boyledir. Fakat, fertler de vardır. Meclis, memleket ve millet işlerini fertlerle, şahıslarla yapmaktadır. Her devletin umurunu tedvir eden şahıs ve şahıslar meydandadır.”
(s. 404). O gunku konuşmalarda SalÂhattin Bey (Koseoğlu) de, en onemli gorevlerinin politika yapmak olduğunu soylemiş, Mustafa Kemal şu yanıtı vermiştir:
“Hayır efendiler; bizim muhim ve asıl olan vazifemiz-, siyaset yapmak değildir. Bizim ve butun memleket ve milletin bugun, yegÂne vazifesi, topraklarımızda bulunan duşmanı sungulerimizle tard etmektir.”
Yine SalÂhattin (Koseoğlu) Bey’in, askerlik masraflarını incelemek icin başkumandanlığın varlığının engel olduğunu ileri surmesi uzerine:
“…ben, ordumuzun mevcudiyet ve kuvvetini, paramızla mutenasip bulundurmak nazariyesini kabul edenlerden değilim; «paramız vardır, ordu yaparız; paramız bitti, ordu inhilal etsin…» Benim icin boyle bir mesele yoktur.”
__________________
Nutuk - Altı Cizili Satılırlar
Türkiye, Osmanlı ve Mustafa Kemal Atatürk0 Mesaj
●57 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Kültür
- Türkiye, Osmanlı ve Mustafa Kemal Atatürk
- Nutuk - Altı Cizili Satılırlar