“Kız gibi bir meclis yapalım da...” 1920 Nisan’ının 23’unden beri uc yıllık omru olan Birinci Buyuk Millet Meclisi’nin butun o calkantılı ve heyecanlı hayatı, iniş ve cıkışlı, yapıcı ve yıkıcı butun zıtlıklarıyla gozumun onunden geciyor. Bilinen o ki, Meclis doğrudan doğruya ve katıksız Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın eseridir: Fakat şef uc yıl her şeyden daha cok bir dev gibi kendi eseriyle dovuştu.

Bir gun ona cıkıştılar:

-“Meclisin egemenliğine dokundurmayız. Meclisin egemenliği.”

O, altın yeleleri kabararak nasıl gurlemişti:

-“Bu Meclisi ben topladım, ben vucuda getirdim; kim kendi eserinin iyi olmasını istemez? Sizler sadece Meclise hurmet ediyorsunuz. Ben bundan fazla olarak aynı zamanda kendi eserime hurmet ediyorum.”

Zıtlıklar dunyası olan meclis icin şoyle bir tanımlama yapabiliriz:

-“Meclis’in yuce tarafı kalbinde, dağınık tarafı aklındaydı. Kalbiyle şahlandığı zaman, mesel Sakarya oncesinde Ankara’yı bırakmamak icin gosterdiği yiğitlik; o ne yuce manzaraydı o. Gazi eserinin hep bu yuce tarafından kuvvet aldı ve oteki tarafı, o zaman da, eserine kuvvet oldu.”

1921’in Aralık ayındayız. Muhalifler “gorev ve yetki” tasarısının sinsi taktiğiyle eserin ruhunu yıkmak istiyorlardı. Eserin ruhu olan devlet başkanlığı makamını ismen acıkta bırakmaktı. Gazi Meclis Reisi, fakat Devlet Reisi kim? Sinsi bakışlı gozleri İstanbul’a dondurmek istiyor. Devlet reisi oradadır. Fakat Gazi de işte kursude. Tam uc oturum suren beş saatlik nutuk, nutkun şelalesi altında butun sinsi bakışlar silinip supuruluverdi.

İşte 6 Mayıs 1922 Perşembe gunu, Meclis gizli oturum yapıyordu. Başkumandanlığı’nın uc ay daha uzatılması kanununu goruşuluyor. Şef koşkunde hasta yatıyordu. Meclis dağılınca Başkumandanlık kanununun reddedildiğini dehşetle oğreniyoruz. İki gece gozumuze uyku girmedi. Butun Milli Mucadele esnasında bu kadar uzulduğumuz an olmamıştır. Gazi Meclisi dinlemezse kotu, dinlerse busbutun kotu olacaktı. Birincide o kadar heyecanla sarıldığımız milli egemenlik, ikincide yakın olduğuna o kadar inandığımız zafer gidecekti.

Fakat O ikisine de meydan vermemenin yolunu buldu. Toplantı tutanaklarını yatağında okuyarak, Cumartesi gunu Meclis’e gelen Gazi kursuden gurluyor:

-“Verdiğimiz kararla ordu iki gundur başsız kaldı. Fakat duşman karşısında ordu hic başsız bırakılır mı? Bırakmadım, bırakmıyorum, bırakmayacağım.”

Bir kelimenin uc tekrarıyla, kanun oybirliği ile kabul edilmiştir.

1 BANOĞLU, Niyazi Ahmet, Nukte ve Fıkralarla Ataturk, Garanti Matbaası, İstanbul 1967, s. 145–147.

Kaynak: Ataturk’ten Gencliğe Unutulmaz Anılar, Ahmet Gurel, Mayıs 2009

__________________