YUNAN BAŞKUMANDANI TRİKOPİS ANADOLU SAVAŞINI VE NASIL ESİR EDİLDİĞİNİ ANLATIYOR

''Etrafımız Turkler tarafından cevrilmişti. Esir olacağımızı anlıyorduk. Bu esnada beygirim de vurulmuştu. Başka bir ata binerek cemberi yarmaya teşebbus ettim, fayda vermedi, Turklerin icine duşmuştum, esir oldum.''

Kıymetli gazetecilerimizden Hıfzı Topuz, Yunanistan'a yaptığı bir seyahat sırasında Atina'da Ruzvelt Caddesindeki evinde mutevazı bir hayat yaşayan 84 yaşındaki emekli general Trikopis'i ziyaret etmiş ve kendisile uzun boylu goruşmuştur. Muharrir, bu enteresan ziyareti şoyle anlatıyor:

Trikopis'i evinde ziyarete gittiğim zaman kendisini derin bir ruyadan uyandırmış gibi oldum. Beni buyuk bir nezaketle odasına kabul ettikten sonra:

- İstanbul'dan mı geliyorsunuz? diye sordu.

- Evet, diye cevap verdim.

Daldı. Bir muddet derin derin duşundukten sonra.

- 54 sene evvel İstanbul'dan gecmiştim, diye devam etti. Guzel şehirdir İstanbul, ben de o zamanlar 30 yaşındaydım. Hey gidi gunler hey...

Odada generalin gencliğine ait bir yığın resim goruyordum. İşte şu grubun ortasında bulunan burma kıyıklı genc Teğmen Trikopis'tir. Bu resim galiba Paris'te cekilmiş. Sene 1903. Şu masanın ustunde duran resim de Generalin Birinci Cihan Savaşı'nda Yugoslavya'da cekilmiş bir resmi. Masanın tam arkasında buyuk bir resim daha goruyorum. Bu da 1921'de Eskişehir'de cekilmiş. Yunan Kralı Konstantin Anadolu harekÂtında başarı kazanan kumandanlara şecaat nişanı tevzi ediyor. Trikopis o zaman kolordu kumandanı. Konstantin'in yanında Başkumandan PapulÂs, şimdiki Kral Paul, Prens Georges, Prens Andre, İstiklÂl Savaşını muteakip Yunanlıların kurşuna dizdikleri Başbakan Gunaris ve Bakanlardan Teotakis bulunuyor. Hey gidi gunler...

- Generalim, diyorum. Nasıl oldu şu Anadolu harekÂtı? TÂ Ankara kapılarına kadar ilerledikten sonra nasıl oldu da davayı kaybettiniz?

Trikopis tekrar derin derin duşunuyor. Sonra:

- Bizim Anadolu'da işimiz ne idi? diyor. Bizim menfaatimiz Balkanlar'da, Makedonya'da, Adalarda olabilir amma Anadolu'dan bize ne? Ne diye bizi oralara gonderdiler. Aradan bunca yıl gecti. Şimdi insan maziyi cok daha iyi gorebiliyor. Cok daha sağlam hukumlere varabiliyor. Şimdi artık itiraf etmekten cekinmiyorum. Bizim Anadolu savaşında hicbir menfaatimiz yoktu. Biz yabancı devletlere Âlet olduk. Sizden de, bizden de bunca insan oldu. Bu kadar şehit verdik Sonunda ne oldu? İşte bugun kardeşiz. Hata idi Anadolu harekÂtı. Hem de muazzam bir hata...

Trikopis yine bir muddet susuyor. Emekli generalin duyduğu pişmanlığı anlamaya calışıyorum. Zavallı Yunan şehitleri, zavallı İstiklÂl Harbi kahramanları! Boş yere yanan, yıkılan koylerimiz! Ve tarihin karanlık bulutları gerisinden eski ''buyuk duşmanımız''ın duyduğu pişmanlık. Ne muazzam tezat. Trikopis, Bugun seninle kardeş olabilmemiz icin Anadolu topraklarının kanla sulanması lÂzımmış... Emekli general tekrar anlatmaya devam ediyor:

''- Ben Anadolu'a sizinle dort defa carpıştım. Birincisine biz ''Avgin muharebesi'' diyoruz. Siz, İnonu savaşı. 1921 yılı mart ayının son gunleriydi. Ben o zaman ucuncu tumen kumandanıydım. İnonu'de bizim uc tumenimiz bulunuyordu 7'nci tumen merkezde, 3 uncu tumen solda ve 10'uncu tumen da sağda olmak uzere muharebe vaziyeti almıştık. Hepimiz kahramanca carpıştık. Fakat Turkler bizden cok ustun oldukları icin netice bizim lehimize tecelli edemedi. Geri cekildik ve burada ilk olarak İnonu'nun askerlik kabiliyetini anlamış olduk.

İnonu ile ikinci karşılaşmam Eskişehir - Kutahya hattında oldu. 1921 Haziranının sonlarına doğruydu. Ben Bursa'da bulunuyordum. Birliklerimiz Eskişehir ve Kutahya uzerinden taarruza gecmişlerdi. Turkler oyalama muharebesiyle yardım bekliyorlardı. Ben derhal cepheye hareket ederek bu yardıma mani oldum. Bu muharebe bizim galibiyetimizle neticelendi.

Turk Ordusu ile ucuncu defa Sakarya'da karşılaştık. 1921 Ağustosunun sonlarında cereyan eden bu savaşlarda biz geri cekildik. Ben İkinci Kolorduya dumanda ediyordum. Afyon cephesini tutarak Yunan ordusunun cokuşune mÂni oldum. Eğer ben bu cepheyi tutmasaydım Sakarya'dan sonra cok kotu bir mağlûbiyete gidebilirdik.

Bundan sonra uzun bir duraklama devresi oldu. Bu esnada Birinci Kolordu kumandanlığı da uhdeme tevdi edildi. Aralık 1921'de Cenup Gurup Kumandanlığına getirildim. Turklerin buyuk bir hazırlık icinde bulunduklarını farkediyorduk. Anadolu'da uc kolordumuz vardı. Başkumandan General PapulÂs'ın uğradığı başarısızlıktan sonra yerine General Haci Anesti tayin edilmişti Muhtemel taarruzları onlemek icin cepheyi yıkılmayacak bir şekilde tahkim etmiştik. Ve bu cephenin cokmesine ihtimal vermiyorduk. Nihayet 26 Ağustos 1922 sabahı Turklerin beklenmedik taarruzu ile karşılaştık. Bu taarruz bizim icin muazzam bir darbe oldu. Haci Anesti butun kolordulara bizzat kumanda etmek istiyordu. En buyuk korkumuz İzmir'le muvasalamızın kesilmesiydi. Bizim icin en tehlikeli vaziyet bu idi. Ben İzmir'e telgraf cekerek takviye istemiş ve aksi halde mağlûp olacağımızı bildirmiştim. İstediğim bu takviyeyi gonderemediler. Halbuki karşımızda Mustafa Kemal vardı. Neye uğradığımızı anlayamadık. Cephe cokmuş ve ordu mağlûp olmuştu...''

Trikopis'in ''Başkumandanlık Muharebesi'' ne ait hatıralarını anlatırken buyuk bir heyecan icinde olduğu goruluyordu. İhtiyar kumandan otuz yılın gerisinde kalan hatıralarını toplamaya calışarak sozlerine şoyle devam etti:

- Turk ordusunun bu beklenmedik kuvveti karşısında birliklerimiz perişan olmuştu. Yan birliklerle de irtibatı kaybetmiştik. Cephanemiz tukenmek uzereydi. Neşrettiğim bir gunluk emirle sonuna kadar muharebeye devam edilmesini askere tebliğ etmiştim. Vaziyetimiz gittikce muşkulleşiyordu. Asker yorgundu. Kimsede muharebeye devam arzusu kalmamıştı. Birinci Dunya Savaşı'ndan beri durmadan carpışan Yunan ordusunun maneviyatı hayli sarsılmıştı. Halk artık savaştan bıkmıştı. Askeri zorla, inanmadığı bir gaye uğrunda muharebeye suruklemekteki gucluk harbin en cetin meselelerinden birini teşkil eder. Ordunun adım adım hezimete yaklaştığını hissediyorduk. Her tarafımız Turklerle cevrilmişti. Esir olacağımızı anlıyorduk. Bizde kılıcı duşmana teslim etmek kucukluk sayılır. Vaziyetin kotuye gittiğini goren yaverim bir ara yanıma gelerek:

- Generalim, kılıclarımızı imha edelim'' diye teklifte bulundu. Kılıcımı kendisine verdim. Aldı ve parcaladı.

Firar fayda etmedi, ordu perişan olmuştu.

Bu esnada atım da vurulmuştu. Başka bir ata binerek kacmaya ve cemberi yarmaya teşebbus ettim. Fayda etmedi. Turklerin icine duştum. Esir oldum. Beni yakalayanlar huviyetimi almakta gucluk cekmediler. Uzerimde bir revolver vardı. Derhal bunu anladılar. Bizde suvarilerin kılıcı atların eğerine bağlıdır. Benim bindiğim atta da boyle bir kılıc bulunuyordu. Askerler bunu da benim kılıcım zanniyle musadere ettiler.

Bu esnada ordu perişan olmuştu. Sağ kalan birlikler dağınık bir halde İzmir'e kacmaya calışıyorlardı. Bu bizim icin buyuk bir mağlûbiyet olmuştu. Beni ilk evvel Garp Cephesi Kumandanı İsmet İnonu'ye goturduler. Kendisi ile fazla bir şey konuşmadık. İnonu, beni yanına alarak Mustafa Kemal'in huzuruna cıkardı. Yunan Orduları Başkumandanlığına tÂyin edildiğimi de bu sırada oğrendim.

Ataturk beni mert bir askere yaraşır bir şekilde kabul etti. Teessur ve heyecan icindeydim. İnonu beni kendisine takdim etti. Gazi'nin bu esnadaki sozlerini hic unutmıyacağım:

- "Uzulmeyin General, dedi. Siz vazifenizi sonuna kadar yaptınız. Askerlikte mağlûp olmak da vardır. Napolyon da vaktiyle esir olmuştu. Size karşı buyuk bir hurmet hissi besliyoruz. Burada kendinizi esir addetmemenizi rica ediyorum. Misafirimizsiniz. Yakında her şey duzelecektir. Buyurun, istirahat edin.''

Ataturk'un bu ince ve nazik muamelesi karşısında ben de bu buyuk kumandana karşı icimde bir hayranlık duymaya başlamıştım. Bundan sonra bizi Kayseri'nin Talas bolgesinde kurulan bir esir kampına sevkettiler. Yuksek rutbeli subaylardan başka yanımda dort general daha vardı. Artık bizim icin savaş bitmişti. Neticeyi beklemeye başladık. Bundan sonraki vaziyeti biliyorsunuz. Ordumuzun bakiyeleri birkac gun icinde Anadolu'yu terkettiler. Fakat barış muahedesinin imzalanması kolay olmadı.

Kayseri kampında bir sene

Bir seneye yakın bir muddet Kayseri kampında yaşadık. Daimî bir tarassut ve nezaret altında bulunuyorduk. Bir gun kamp kumandanına: - Beni bıraksanız bile bir yere kacamam, dedim. Bundan sonra nereye gidebilirim? Haydi kamptan kactım, Yunanistan nerede, Kayseri nerede?'' Nihayet Turkiye ile Yunanistan arasında esirlerin karşılıklı mubadeleleri konusundaki anlaşma imzalandı. Biz de memleketimize donduk. İşte Anadolu seferimizin hazin hikÂyesi.

Fakat bu hikÂye henuz bitmemişti. Yunanistan halkı kendisini bu maceraya surukleyen insanlardan hesap soracaktı. Memleket karışıklık icindeydi. Anadolu harbine sebep olanlar kurşuna dizildiler. Orduda tasfiye yapıldı. Fakat benim bu işlerde hic bir sucum olmadığı icin butun bu işlerden yuzumun akı ile cıktım. Ordudaki vazifeme devam ediyordum. Fakat yaşım da ilerlemişti. Nihayet 1928'de emekliye ayrılmamı isteyerek ordudan istifa ettim. Ve işte o zamandanberi koşemde dunyayı seyrediyorum. Şimdiye kadar bir cok partilerin mebusluk teklifleri ile karşılaştım. Fakat hicbirini kabul etmediğim gibi bundan sonra da politika ile uğraşmak niyetinde değilim. YegÂne arzum yeni bir harp gormeden barış icinde hayata gozlerimi kapamaktır.''

Kaynak: 30 AĞUSTOS HATIRALARI, Dizgi-Yayımlayan: Yeni Gun Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A. Ş. Baskı: Cağdaş Matbaacılık ve Yayıncılık Ltd. Şti. Ağustos 2000 Nurer UĞURLU başkanlığında bir kurul tarafından hazırlanmıştır.

__________________