
“Nif’e akşamuzeri vardık. Gazi, buradan İzmir’in kac kilometre mesafede olduğunu sordu. Nifliler İzmir'den 25-30 Kilometre uzakta olduğumuzu soylediler. Başkumandan civarda bir tepeden İzmir’i seyretmenin imkÂnı olup olmadığını sordu. Belkahve denilen yerden İzmir'in gorunduğunu anlattılar.
Bunun uzerine Gazi otomobiline binerek, Belkahve’ye hareket emrini verdi. Oraya geldik, İzmir’in, uzerinde yabancı devletlerin gemilerinin durduğu korfezini gorur gormez, birden:
‘Deniz!’ diye bağırmışız. Hakikaten, oradan İzmir’in korfezi, Kadifekale ve diğer bazı yerler gayet iyi goruluyordu. Guneş bir kez daha batıyordu ve gurup oluşmuştu ki, Turkiye’miz uzerinde sonsuza kadar kalacak olan bir manzarayı seyretmek mutluluğunu tattık. Kadifekale’ye Turk bayrağı cekiliyordu. Guneş yavaş yavaş alcalmış, İzmir Korfezi’nin yeşil sularında erimişti. Hic birimiz Belkahve’den ayrılamıyorduk.
Bu arada ağaclıklar arasından bir araba sesi geldi. Tek atlı bir yol arabası İzmir yonunden gelmekte ve arabacı şarkı soylemekteydi. Nereden geldiğini sorduk. Gur bir sesle:
‘İzmir’den’ dedi.
‘İzmir’de ne var ne yok?’ Dedik.
‘Askerlerimiz Kordon’da geziyor, cevabını verdi.’
‘Doğru mu soyluyorsun?’ Diye sorduk.
‘Nah, işte İzmir, gidin de bakın!’ Diye korfezi işaret etti ve yoluna koyuldu.
Daha bir sure daha orada kaldıktan sonra Nif’e donmek uzere hareket ettik. Yolda bir birliğin İzmir’e doğru yuruyuş duzeninde ilerlediğini gorduk. Erler gunlerce suren yuruyuşlerine rağmen yorgunluk belirtisi gostermiyorlar, bir an evvel İzmir'e ulaşabilmek icin can atıyorlardı.
Gazi bana donup:
‘Askerlere, arkadaşlarının İzmir’e girdiklerini soyle!’ dedi. Emri bildirmek uzere ayağa kalktım. Kolbaşına elle işaret ederek birliği durdurdum.
‘Arkadaşlar nereye gidiyorsunuz?’ diye sordum.
‘İzmir’e’ diye haykırdılar.
‘Suvarilerin İzmir’e girdiklerini biliyor musunuz?’ dedim ve arkadaşlarının İzmir’e geldiklerini haber verdim. İclerinden biri:
‘Aferin be’ diye bağırdı. Hepsi birden şevkle yollarına devam ettiler, biz de Nif’e donduk. Geceyi Nif’te gecirdik. Gazi, İzmir’de kendilerine kalacak bir yer hazırlamam icin erkenden hareketimi emrettiler. Emirleri gereğince sabahleyin henuz şafak sokerken arkadaşım Mahmut Soydan, Ruşen Eşref ve Paşa’nın şifre memuru Memduh beylerle beraber hareket ettik.
İzmir’e vardığımız zaman birliğin kolbaşısı şehre mızıka calarak giriyordu. İzmir halkı sokaklarda, neşeden cılgın bir halde, yurekten kutluyorlardı. Damlardan, evlerin pencerelerinden kadınlar askerlerimizin uzerine cicek, halk kolonya, gulsuyu serpiyorlardı. O zaman nereden sağladıklarını halen anlayamadığım Gazi’nin kartları halkın başında, goğsunde ve evlerinde gorunuyordu. Kalabalıktan durmaya mecbur olduğumuz zamanlar, halk otomobilimize hucum ediyor, hepimizi ayrı ayrı opuyorlardı.
Bu sonsuz tezahuratlar arasında hukumet konağına geldik. İzzeddin Paşa Vali vekili olmuştu. Biz Karşıyaka’da Kral Konstantin’in, sonradan da İstiryadiks’in oturduğu koşku Gazi Paşa icin hazırlamak icin yola cıktık. Yabancı devletlerin gemilerinden cıkan denizcilere şurada burada rastlıyorduk. Bilhassa Karşıyaka’ya gitmek uzere Bayraklı’dan gecerken, karşılaştığımız yabancı askerlerinin otomobilimizin onunde selÂm vermeleri unutulur hatıralardan değildir. Muzaffer ordunun bireylerine karşı yapılan bu davranış, insanın bakışlarını bir sure onceye, İstanbul’un işgal zamanındaki olaylara ceviriyordu.
Koşke geldiğimiz zaman civardaki hanımlar yanımıza geldiler. Maksadımızı anlar anlamaz:
‘Biz Gazi’miz icin her şeyi kendi elimizle yapacağız, siz yorulmayınız. Siz her şeyin hazır olduğunu kendilerine haber veriniz!’ dediler.
Biz de yapacak bir iş kalmadığını anlayınca, Gazi’ye durumu haber vermek uzere geri donduk. Halkapınar’a gelmiştik ki, suvarilerin onlem almış olduklarını gorduk. Sebebini sorduğumuz zaman Gazi’nin İzmir’e gecmiş olduklarını oğrendik ve hayretler icinde kaldık. Zira biz Gazi’nin her şeyin hazır olduğunu kendilerine bildirdikten sonra İzmir’e gireceğini sanıyorduk.
Gazi’ye, İzmir Hukumet Konağında katıldım. KarargÂhın hazırlandığını arz ettim. Gulerek:
‘Cok iyi, fakat top seslerini işitiyor musunuz?’ dedi. Hakikaten Soke yonunden kacıp İzmir’e sığınmak isteyen iki alaylık bir duşman kuvveti Seydikoy’e geldiği zaman Kadifekale’deki Turk bayrağını gormuş ve yanlarında bulunan toplarla şehre ateş acmıştı. Fakat gerek onları takip eden Colak İbrahim Bey’in suvari birliği, gerek şehirden gonderilen kuvvetlerle hepsi esir edilerek İzmir’e getirildiler. İzmir’de gecirdiğimiz gunler ve İzmir’de ilk gunleri rıhtımdaki karargÂhımızda gecirdik. Fakat burada da cok kalamadık. Cunku arkamızdaki evlerden yangın cıkmıştı. Ermeniler, yangının onune gecmek uzere ateşlere atılan askerlerimize yaktıkları evlerin pencerelerinden bomba atıyorlardı.
Yangın yayıldı, karargÂhımız da yandı, bunun uzerine Goztepe’ye karargÂhı naklettik. 21 gun sonra da Ankara’ya donduk. Bir kısa anıyı Salih Bozok, olumunden bir sene evvel Ulus gazetesine yazmıştır. Bu anıyı Bozok’un kısa bir hatırasıyla tamamlayalım:
Dumlupınar’a hucumdan on beş gun evvel, cepheyi teftiş etmek ve taarruz hazırlığı yapmak uzere Ankara’dan Akşehir’e hareket etmişti. O zaman tren, Bicer istasyonuna kadar işlediği icin biz de orada inerek Sivrihisar uzerinden Akşehir’e gidiyorduk. Trenden inip otomobile bindiğimiz zaman, Gazi derin bir nefes almıştı. Kendilerine:
‘Rahatsız mısınız paşam?’ Diye sordum.
‘Hayır’ dedi.
‘O halde onemli bir şey duşunuyorsunuz, galiba...’ dedim. Şu cevabı verdi:
‘Evet, bir şey duşunuyorum. Ve eğer duşunduğumu uygulayacak zamanım olursa ki olacağımızı tahmin ediyorum, dunyanın gozlerini kamaştıracak bir manzara ortaya cıkacaktır. Nitekim on beş gun sonra hakikaten dunyanın gozlerini kamaştıran manzara ortaya cıktı.”1
1 Ruşen Eşref Unaydın, Ataturk’u Ozleyiş, Ankara 2001, S. 154–156.
Kaynak: Ataturk’ten Gencliğe Unutulmaz Anılar, Ahmet Gurel, Mayıs 2009
__________________