İkinci dunya savaşından sonra dunya dengeleri değişmişti. Artık yeni bir doneme girilmiş ve bu donemin onculuğunu de Amerika yapmaya başlamıştı. ABD 1990’lı yıllara kadar Sovyetler Birliği’yle beraber dunya siyasetinde soz sahibi olmuş, SSCB’nin de dağılmasıyla tek guc olarak bu donemi gunumuze kadar devam ettirmiştir.

19 Eylul 1946 Zurih’te Winston Churchill ‘Avrupa Birleşik Devletlerinin’ kurulmasını ve bir ‘Avrupa Konseyi’ oluşturulmasını istedi. 1948 yılında Le Haye de Avrupa yanlısı ceşitler orgutler bir ‘Avrupa icin Kongre’ duzenleyerek Avrupa Birliğinin kurulmasını talep ettiler. 5 Mayıs 1949 yılında Avrupa Konseyinin statusu imzalanarak kabul edildi. Acıkcası bu kuruluşlar pek de gercek bir birlik oluşturmanın asgari şartlarına sahip olamamışlar ve başarıları da sınırlı kalmıştı.

Bugun Avrupa Birliği diye bilinen oluşumun temelleri 1951’de Paris’te Avrupa Komur ve Celik Birliğini (AKCT) ve 1957’de Roma’da Avrupa Ekonomi Topluluğunun (AET) kurulmasıyla atılmıştır. Benelux’u oluşturan uc ulke (Belcika, Hollanda ve Luksemburg) Fransa, Almanya ve İtalya tarafında imzalanmıştır. AET antlaşmasının 2. maddesinde topluluğun amacı: Uye ulkeler arasında topluluk yoluyla ekonomik faaliyetlerin uyumlu bir bicimde geliştirilmesi, surekli ve dengeli bir genişleme, istikrar arttırma, yaşam standartlarının hızla yukselmesi ve daha yakın ilişkilerin desteklenmesi olarak acıklanmıştır.

Bu altı ulkenin Roma’da oluşturmaya calıştıkları bu yeni yapılanma, diğer Avrupa ulkeleri tarafından da yakında takip edilmekteydi. Altı ulkeden sonra İngiliz hukumeti OCDE ulkelerini de yanına alarak Avrupa Serbest Bolgesi (Free Trade Area-FTA) kurma teklifinde bulundu. Fakat bu girişimleri başından başarısızlığa mahkum bir teşebbus olarak goruldu. Cunku bu teklif sadece Avrupa Konseyine karşı cıkma icindi ve hicte samimi değildi. Fransa ve Almanya cok sert bir şekilde teklife karşı cıktı. Diğer ulkelerde kendilerinin hic goruşunun alınmadığı gerekcesiyle bu topluluğa sıcak bakmadılar. AET karşısında dışarıda kalan grup daha fazla dayanamayıp 21 Temmuz 1959 da EFTA’yı (Avrupa Serbest Mubadele Birliği) kurma kararı aldı. Bu birliğe OCDE yedi uyesi (Avusturya, Danimarka, İngiltere, İsvec, İsvicre, Norvec ve Portekiz) imza attı. Antlaşma 3 Mayıs 1960 tarihinde yururluğe girdi.

1959 yılında EFTA’nın kurulması ile birlikte Turkiye’nin onune Batı Avrupa merkezli iki yeni orgut cıkmıştı. Ankara’nın, batı ile butunleşebilmek icin bir tercih de bulunması lazımdı. Tercihini AET’den yana kullandı. 31 Temmuz 1959’da Turkiye AET’ye ortaklık icin resmen başvurdu. Turkiye-Avrupa Birliği ilişkileri literaturunde genel olarak iddaa edilenin aksine 1959 yılında Ankara AET’ye ilk defa başvuru yaptığı zaman hem yaptığı başvurunun anlamının farkındaydı hem de Avrupa’da entegrasyon hareketlerinden haberdardı.

Hatta o donemleri bizzat icerden yaşayan tanıkların ifadesine gore, Ankara AKCT’ye uye olmak isterdi ancak, uyeliği mumkun kılacak herhangi bir ‘gerekce’ bulamıyordu. Dışişleri Bakanlığı genel olarak Avrupa’yı takip etmiyor, AKCT uyesi ulkelerin kendi aralarındaki ilişkilerini analiz etmeye calışıyordu.

1961 yılında AET’ye olan ilgi arttı. Yunanistan ortaklık antlaşması imzaladı. Sırasıyla İrlanda, İngiltere, Danimarka, Norvec uyelik başvurusunda bulundu. Turkiye’nin muzakereleri Yunanistan ile paralel goturme isteğinin aksine Turkiye ile bu surec 4 yılı bulacak ve ancak 12 Eylul 1963 tarihinde Ankara antlaşması imzalanacaktı. Bu gecikmenin elbetteki ceşitli sebepleri vardı. Bunlar; Turkiye’nin ikinci dunya savaşından sonraki en kotu ekonomik ve siyasi krizleri yaşaması, ic politikadaki duşmanlığın had safhaya ulaşması ve 27 Mayıs 1960 askeri darbesi.Bu donemden sonra AET’yle muzakereler zaman zaman kesilmek zorunda kalmış, ihtilal bir yana sık sık değişen Turk delegasyonları yuzunden surec hep uzamıştır. Bide konunun AET tarafı vardı ki, başta Turk tarafının taleplerini olumlu karşılayan AET iktisadi, mali ve ticari boyutlar eklendikce Turkiye ile muzakerelerin Yunanistan’dan daha kompleks bir konu olduğu anlaşılacak, altı devletin başlangıctaki iyimser tutumları veriler elde edildikce, yer yer hayal kırıklığına donuşecekti. Bu goruş ayrılıklarının uzerine ihtilaller eklenince durum iyice zorlaşmıştı. Fakat Turk diplomatlarının ısrarlı takipleri neticesinde yinede bir uzlaşma metni ortaya cıkmış ‘Turkiye ile AET arasında bir ortaklık tesis eden anlaşma’ yani bilinen adıyla 12 Eylul 1963’te Ankara antlaşması, Ankara’da imzalandı. 1 Aralık 1964’te de yururluğe girdi.

AET 21 Nisan 1967’de Yunanistan’da Albaylar Cuntası yonetime el koyup parlamentoyu feshedince Yunanistan’la yapılan Atina antlaşmasını dondurduğunu acıkladı. 1 Ocak 1970’de AET’nin 12 yıllık geciş donemi sona erdi. Topluluğun ortak ticaret politikası yururluğe konuldu. 12-20 Ekim 1972 de yeni uyelerinin katılımıyla genişleyen Topluluğun devlet ve hukumet başkanları Avrupa Topluluğunun Avrupa Birliğine donuşturulmesi ve ekonomik ve parasal birliğin sağlanması icin bir takvim belirleme kararı aldılar. 7-10 Haziran 1979 dokuz uye ulkede ilk kez Avrupa Parlamentosu doğrudan secimleri gercekleştirildi. 17-20 Temmuz 1979’da doğrudan secimle goreve gelen Avrupa Parlamentosu, Strasbourg’da duzenlenen ilk oturumla bir araya geldi.

Katma protokol yapılmış ve geciş donemi başlatılmış olmasına rağmen ozellikle 1970’li yılların ikinci yarısında ortaya cıkan hem icsel, hem de dışsal faktorler nedeniyle Turkiye-AT ilişkileri, bugun bile olumsuz etkileri hissedilecek olcude, ciddi bir erozyona uğramıştır. Elbetteki ilişkileri olumsuz yonde etkileyen faktorler sadece konunun Turkiye tarafı değildir. Topluluğun değişken yapısı ve uluslar arası sisteminden kaynaklanan bir takım sorunlarda bu ilişkileri, ister istemez olumsuz yonde etkilemiştir. Hem ulusal, hem de bolgesel ve uluslar arası sistem kaynaklı sorunlar Turk dış politikasında 12 Eylul 1980 Askeri Darbesine kadar suren bir donem icerisinde dalgalanmalara sebep olmuştur. Askeri mudahale sistemi değiştirmek şoyle dursun sorunları derinleştirmiştir. 1970-80 yılları arasında kurulan 14 farklı hukumeti değişik goruşleri benimsemelerinin sonucunda elde edemedikleri başarının ustune tuz biber olmuştur.
Ama bir konu vardır ki AT’yle 70’li yıllarda ilk ilişkilerin kopmasının ana nedeni olarak gorulur. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı AT’nin ilişkileri dondurmasına sebep olmuştur. Fakat amacın işgal olmadığı anlaşılınca goruşmeler tekrar başlamıştır. 1977’de Turkiye AB’ye davet edilmiştir.

Avrupa Birliği Turkiye’yle olan ilişkilerini dondurmuş ve darbenin sona ereceği gune kadar goruşmelerin başlamayacağını acıklamıştı. En kısa zamanda secim yapılmasını ve demokrasiye geri donulmesi gerektiğini vurguluyordu, tam olarak Avrupa’nın istediği zaman ve şartlarda olmasa da Generaller bu sese kulak verip 1983 Kasımda yapılacak bir secimi kabul ettiler. Partilerin kurulmasına da 12 Eylul’u eleştirmemek ve Kemalist ilkeler dışına cıkmamak şartıyla izin verdiler. Secimi surpriz bir şekilde ve acık farkla Turgut Ozal’ın partisi Anavatan Partisi kazanmıştı.

Turgut Ozal iktidara geldiği zaman Avrupa Birliğiyle ilişkiler hemen hemen donmuş durumdaydı AT’nin esas taleplerinden olan demokratikleşme surecinin yeni bir Anayasanın da kabulu ile başlatılmasana rağmen Bruksel’in Turkiye’ye bakışında esaslı bir değişiklik olmamıştı. Bu arada Ankara’ya yonelik muhalefetin merkezi haline gelen Avrupa Parlamentosu da Turkiye’yi eleştirmek icin hemen hemen her şeyle ilgilenir oldu.ATP Turk hukumetinin ‘Ermeni halkının tarihsel durumu’ ile ‘Kurt halkının bugunku durumuna ve ‘Kıbrıs Cumhuriyetinin toprağının kanunsuzca işgalinin en kısa surede son verilmesine’ kadar pek cok konuyu gundeme getirmekteydi. Bu arada Yunanistan her vesileyle hem veto hakkını kullanmaya hem de Ankara’yı zora sokacak her girişimi desteklemeye başlamıştı. 14 Nisan 1987 yılında Turkiye AT’ye tam uyelik icin başvurdu.

AT Komisyonunun 1989 yılında acıkladığı goruşte tam bir belirsizlik mevcuttu. Financial Times’da yayınlanan bir haberde, AT’nin ret cevabı ‘yuzune bir tokat gibi inecek olan duyarlı Turkleri gucendirmemek icin bu raporun ‘cilalandığını’ bildirmekteydi aynı gunlerde The Economist: Batı Avrupa’nın Turkiye’ye yonelik tavırlarında ‘tam bir iki yuzluluk egemendi’ diye yazmıştır. 90’lı yıllara gelindiğinde ortaya cıkan Korfez Savaşıyla dengeler bir kere daha gozden gecirildi. Avrupa Topluluğu Turkiye’nin bu zor zamandan cıkmasını izledi ve ulkenin gucunu gordu. 1991 yılında Turkiye’yi ziyaret eden Amerika Başkası George W. Bush Turkiye’nin uyeliğini destekleyeceklerini acıkladı. 1991 yılının Mart ayında genel konuşmalardan bir sonuc cıkmayacağı anlaşılınca, Ozal bir başka adım atarak AT ulkeleri Başbakanlarına tek tek birer mektup gondermiştir. İlişkilerin durumu ve geleceği hakkında Batılı ulkeleri uyaran Ozal bazı hususlarında altını cizme gereğini hissetmiştir.

21-22 Haziran 1993’da Kopenhag’da yapılan AB-Turkiye ilişkileri acısından değil, AB’nin kendi geleceği bicimlenmesi acısından tarihi oneme sahip bir toplantıdır. Turkiye konusunda ise Kopenhag Zirvesi Gumruk Birliği acısından cok onemli bir kilometre taşı olarak gorulebilir. Ama soruna tam uyelik acısından bakıldığı zaman hic de olumlu bir mahiyet taşımaz bu zirvenin sonucları. AB yeni bir doneme girerken Turkiye’ye en fazla sunabileceğinin bir Gumruk Birliği olduğunu ifade etmekteydi. Tam uyelik başkaları gibi, Turkiye’ye de acık gorunuyordu fakat kriterleri Turkiye’nin yerine getirmesi imkansız gibiydi.



AB ve Turkiye 8 Kasım 1993 tarihinde toplanan Ortaklık Konseyinde 1995’in sonuna kadar Gumruk Birliğinin tamamlanması kararı almıştı. Bu esnada sık sık Turkiye’nin onune Kurt sorunu, Kıbrıs, demokrasi ve insan hakları gibi konular konuluyordu. İlişkiler daha da karmaşık hal alıyordu. 1994’te Anayasa Mahkemesi DEP’i kapatırken ote yandan Devlet Guvenlik Mahkemelerinde yargılanan sanıklar suclu bulunarak ağır hapis cezalarına carptırılmışlardır. Ab tarafından Turkiye şiddetle eleştirilmeye başlanmıştı. Bunun ustune Yunan Hukumet de ilişkileri veto edince ne Ortaklık Konseyinin 1994 Aralık ayındaki toplantısı yapılabilmiş ne de Gumruk Birliği Antlaşması onaylanmış. Yunanistan sık sık Turkiye’nin onune engel olarak Kıbrıs’ı ve Ege denizindeki kara suları meselelerini getiriyordu. Turkiye bu konulara cok sert tepkiler ortaya koyuyor hicbir şekilde taviz vermeyeceğini acıklıyordu.

1 Ocak 1996’da AB ile Turkiye arasında Gumruk Birliği yururluğe girdi.Gumruk Birliğine girmemiz kimi cevrelerce ise tam uyeliğe uzanan yolda onemli bir adım kimi cevrelerce ise Turk ekonomisine vurulmuş bir darbe olarak adlandırıldı. Avrupa aslında Turkiye’yi Gumruk birliğiyle kendine bağlayıp kendi nufuz alanının icinde tutmak istemektedir. Yanı başında buyuyen 70 milyonluk bir pazarı elinde tutmak ve onun ucuz iş gucunden yararlanmak hem de bu pazara mal satmak istemektedir.

AB Komisyonu 20 Temmuz 1997’de Avrupa’nın geleceği ozellikle de genişlemeye ilişkin Birliğin perspektifini ortaya koymaya calışan ‘Agenda/Gundem 2000’ adı altında oldukca kapsamlı bir calışma yayınlamıştı. Gundem 2000’inin alt başlığı da ‘Birliği Guclendirmek ve Genişlemeye Hazırlamak’ olarak secilmişti. Alt başlıkta da anlaşılacağı uzere AB’nin 2000’li yıllardaki en onemli meselesi genişleme idi ve amac da buna paralel gucunu konsolide ederken daha da sağlam bir yapı oluşturmaktı.

12-13 Aralık1997 tarihinde Luksemburg’ta Avrupa Birliği Zirvesi’nde genişleme sureci ile ekonomik ve parasal birlik konuları incelenmiş, Komisyonun Gundem 2000 onerileri değerlendirilmiştir. Zirve de Birliğin Merkezi Doğu Avrupa ulkeleri ve Kıbrıs Rum Yonetimi’nin iki dalga şeklinde birliğe dahil olacağını kabul etmiş ayrıca yılda bir defa olarak Avrupa Konferansı’nın toplanmasına karar verilmiştir. Luksemburg Zirvesinden sonra yayımlanan bildiri 1959’dan bu yana suregelen Turkiye-Ab ilişkilerini olumsuz yonde etkilemiştir. Zirvenin sonucunda Turkiye’nin uyeliği hakkında hicbir madde gecmemiş daha cok Turkiye ağır bir şekilde eleştirilmiştir.Donemin Başbakanı Mesut Yılmaz Avrupa’nın bu yaklaşımı değişmedikce ilişkilerde bir ilerleme beklenemeyeceğini soylemiştir.

15-16 Haziran 1998 tarihinde gercekleştirilen Cardiff Zirvesi’nde, Turkiye’nin AB’nin genişleme surecine dahil edilmesi yonunde onceki zirvelere gore daha yumuşa bir uslup kullanmış, onceki dokumanlarda sıkca soylenen ‘uyelik icin ehil’ olduğu ifadesinden vazgecilerek,ustu ortuk bir bicimde ‘uyelik adayı’ tanımlanmasının kullanılması dikkat cekici olmuştur.Bu Luksemburg Zirvesi’nde soğuyan ilişkileri yeniden canlandırmıştır.

17 Ağustos depremi AB’ye ve Yunanistan’a Turkiye’yi hatırlattı ve depremden sonra ılımlı bir surec başladı. Maddi, insani yardımlar ve AB’nin kredileri Turkiye’ye felakette buyuk yardımı oldu. Donemin Dışişleri İsmail Cem bu ortamdan oluşan ılımlı havayı iyi değerlendirmiştir. 18-19 Kasım’da İstanbul’da yapılan AGİT Zirvesi Turkiye’nin kendini anlatması icin cok iyi bir fırsat olmuştur.

2 Aralık 1999 tarihinde Helsinki’de toplanacak olan AB Zirvesi’nde goruşulecek konular hakkında goruşunu belirten Avrupa Parlamentosu, Turkiye ile ilgili goruşlerinde; Turkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam uyelik adaylığına hakkı olduğunu teyit etti ve iki ayrı paragrafta Turkiye’yi ‘aday ulke’ olarak adlandırdı. Birliğin 10-11 Aralık 1999 tarihleri arasında yaptığı Helsinki Zirvesi’nde de Turkiye’nin ‘aday ulke’ olduğu resmen ilan edildi. Donemin Başbakanı Ecevit’e gore ‘Turkiye’ye, Avrupa Birliği’nde tam uyelik kapısı on koşulsuz olarak acılmış olmakta’ydı. Oysa ki buyuk pazarlıklar sonucu ortaya cıkan belgeye bir butun olarak bakıldığı zaman ise Helsinki’de soylenenlerle Luksemburg’ta soyleneler arasında, Helsinki’de ifade edilen ‘Turkiye diğer aday ulkelere uygulanan aynı kriterler temelinde Birliğe katılmaya aday bir ulkedir’ cumlesi dışında aslında fazlaca bir fark yoktu. Helsinki’de Turkiye aday ulke olarak tanımlandıktan sonra Turkiye’nin demokratikleşme sureci hızlanmış, hukumetler programlarında AB Uyum Yasaları’nın cıkartılmasına daha geniş yer ayırmışlardır.

Turkiye’nin 10-11 Aralık 1999 tarihleri arasında Helsinki Zirvesi’nde ‘aday ulke’ olarak ilan edilmesinden sonra, Zirve Kararları cercevesinde 4 Aralık 2000 tarihinde Turkiye’nin Katılım Ortaklığı Belgesi kabul edilmiştir. Bu belge, Turkiye’nin tam uyeliğe kadar gercekleştirmesi gereken kriterleri kısa ve orta vade olmak uzere tanımlamıştır. Bu belgede, Turkiye’nin zorlukları şunlardır: İdam cezası, Ana dil eğitimi, Ana dilde yayındır.Bunların hepsi de Turkiye’nin hassas olarak yaklaştığı konuları teşkil etmektedir. Tam uyelik adaylığının kesinleşmesi ile, Turkiye 26 Mart 2001 tarihinde ortaklığın siyasi ve ekonomik kriterlerini, uyelik yukumluluklerini ustlenebilme kapasitesini, Turk mevzuatının birlik muktesabatıyla uyumlaştırılmasını kapsayan ulusal programını Avrupa Komisyonu’na sunmuştur.

Genişleme sureci kapsamında Avrupa Birliği’nin gercekleştirmesi gereken kuramsal reformları ele almak uzere ilgili bir ‘Konvansiyon’ oluşturulmuştur. Konvansiyon calışmalarının oncelikle dort konu uzerinde yoğunlaşması ongorulmuştur.
-Temel Haklar Şartı’nın statusu
-Ulusal parlamentoların rolu
-Avrupa Birliği kurumları ve uye ulkeler arasındaki yetki paylaşımı
-Avrupa Birliği Antlaşmaları’nın sadeleşmesi
Her uye ve aday ulkenin bir hukumet temsilcisi ve iki parlamenterle Konvansiyon’da temsil edilmesi kararlaştırılmıştır.
5 Haziran 2001’de AB Bakanlar Konseyi, Komisyon’a Turkiye, Malta ve Guney Kıbrıs Rum Yonetimi’nin AB programlarına katılımına ilişkin genel ilkeler belirleyecek olan cerceve anlaşmaların muzakere edilebilmesi icin yetki verdi; ayrıca, Avrupa Yatırım Bankası Guvernorler Kurulu, Turkiye’yi AB’ye aday ulkelere yonelik olarak oluşturulan ve 2000-2003 yılları icin 8,5 Milyar Euro’luk krediyi iceren AYB Katılım Oncesi Paketi’nden faydalanma ehil ulkeler arasına alan bir karar aldı.

19 Şubat 2002’de AB uyum surecinde gercekleştirilen calışmalar kapsamında hazırlanan 1. Uyum Paketi Resmi Gazete’de yayınlanarak yururluğe girdi. 1. Uyum Paketi ile duşunce ve ifade ozgurluğu guclendirilmesi ve tutuklama ve gozaltı koşullarının iyileştirilmesine yonelik duzenlemeler yapıldı. Bunun ardından 9 Nisan 2002’de 2.Uyum Paketi Resmi Gazete’de yayınlanarak yururluğe girdi. 2.Paket ile Siyasi Partiler Kanunu, Dernekler Kanunu, Toplantı ve Gosteri Yuruyuşler Kanunu, Jandarma Teşkilat ve Gorevler Hakkında Kanun ve Basın Kanunu’nda değişiklik yapıldı. Bu Uyum Yasaları gunumuzde hala cıkartılmaktadır ve en sonuncusu da 9. Uyum Yasaları Paketidir.

Avrupa Birliği 2002 Aralık’ındaki Kopenhag Zirvesi’nde Turkiye’nin henuz bazı kriterleri karşılayamadığı icin tam uyelik muzakerelerinin başlayamayacağını belirtmiş, ancak kararını 2004 sonunda vereceğini acıklamıştır. Avrupa Birliği şu nedenlerden dolayı 2004’ten once Turkiye hakkında karar vermek istememiştir; Avrupa Birliği, yeni gelen on tane uyeyi aldıktan sonra kendi durumunu bir gozden gecirmek ve buna gore karar vermek isteyecektir, Avrupa Birliği, kendi geleceğini tartışmaktadır, butun uye ulke meclislerinden goruş alınmakta ve Birliğin gelecekte nasıl bir yapıya kavuşturulacağı tartışılmaktadır ve burada Turkiye’nin yerinin olup olmadığına karar verilecektir.2003 yılında genel olarak AB siyasi kriterlerini karşılama amacına yonelik olarak uyum paketleri hayata gecirilmiştir.

Avrupa Komisyonunun 6 Ekim 2004 tarihinde yayınlanan İlerleme Raporunda Turkiye’nin Kopenhag Siyasi Kriterlerini yerine getirdiği tespit ve teyit edilmiştir.Komisyon ayrıca, ulkemizin AB’ye uyeliğinin Birlik acısından yaratacağı olumlu ve olumsuz tesirleri iceren bir ‘Etki Değerlendirmesi Calışması’ da yayınlanmıştır. ‘Etki Değerlendirmesi Calışması’nda ise, Turkiye’nin AB’ye uyeliğinin AB’nin adalet ve icişleri, ekonomi, butce, ic Pazar, tarım ve balıkcılık alanlarında olası etkileri değerlendirilmiş; katılımımızın genel olarak Birliğe olumlu katkılarda bulunacağı sonucuna varılmıştır.

Avrupa Parlamentosu da 15 Aralık 2004 tarihinde kabul ettiği raporla Turkiye ile katılım muzakerelerinin başlatılmasına dair onayını, 262 ret oyuna karşılık 407 kabul oyu ile, yani ezici bir coğunluk ile vermiştir. AB konseyi ise 17 Aralık 2004 tarihinde verdiği karar ile Turkiye–AB arasında katılım muzakerelerin 3 Ekim 2005 tarihinde başlatılacağını tum dunyaya duyurmuştur. Bu olay, ulkemizin adaylığının ilan edildiği 1999 Helsinki Zirvesinden sonra Turkiye-AB ilişkilerinde ikinci donum noktasıdır.



17 Aralık 2004 Zirve Sonucları, bugunku koşullar itibariyle, AB bakımından da uzerinde mutabakata varılması cok kolay olmayan, onemli ve tarihi bir karar niteliğindedir. Zirve sonuclarında yer alan kimi ifadeler bir olcude AB kamuoylarının bu endişelerini yatıştırmak amacıyla metne dahil edilmiştir. Bu itibarlar, Zirve Sonucları, 25 uye ulkenin uzlaşması ile ulkemiz goruşlerinin ve uye ulkelerin kamuoylarının dikkate aldığı bir metindir.

3 Ekim 2005’e gelindiğinde birkac ulkenin karşı cıkmasına karşın -bunlardan en cok direneni Avusturya- Turkiye istediklerini almış gibi gorunuyor. Ankara ve AB Muzakere cercevesine onay verdi, muzakereler başladı. Muzakere Cerceve Belgesi’ne ‘imtiyazlı ortaklık’ girmedi ancak birliğin ‘hazmetme kapasitesi’ katılım koşulu olarak tanımlandı. Tartışmalı diğer bir madde beşinci maddeydi. Kıbrıs Rum Yonetimi uluslar arası kuruluşlarda veto etme hakkıyla ilgili olan bu madde yedinci paragraf olarak Turkiye’nin lehine değiştirildi.

Artık muzakereler başlamış hedef en kısa zamanda tam uyeliktir. Bu zorlu surece Turk halkı goğus gerecektir.

__________________