Kamusal Alan nedir? Kamusal Alan Tanımı - Kamusal Alan Anlamı,Kamusal Alan Hakkında

Kamusal Alan

Kamusal alan tanımı ilk kez 1962 yılında Jurgen Habermas'ın "Kamusal Alanın Yapısal Donuşumu: Burjuva Toplumunun Bir Kategorisi Uzerine Araştırmalar" (Strukturwandel der Offentlichkeit) adlı kitabında ele alındı. Habermas kamusal alanı, "ozel şahısların, kendilerini ilgilendiren ortak bir mesele etrafında akıl yuruttukleri, rasyonel bir tartışma icine girdikleri ve bu tartışmanın neticesinde o mesele hakkında ortak kanaati, kamuoyunu oluşturdukları arac, surec ve mekanların tanımladığı hayat alanı" olarak tanımlar. Bu tanıma bakılarak kamusal alanın kamuoyunu oluşturan alan olduğu sonucuna varılabilir.

“Kamusal alan, modern toplum kuramlarında, toplumun ortak yararını belirlemeye ve gercekleştirmeye yonelik duşunce, soylem ve eylemlerin uretildiği ve geliştirildiği ortak toplumsal etkinlik alanına işaret etmek icin kullanılan kavramdır” diyen Habermas, her turlu cıkardan arınmış, devlet otoritesinin baskısı ve buyruklarından, sermaye egemenliğinden bağımsız bir alan tanımlar.

Habermas’ın kitabının 1962’de basılmasının ardından, Avrupa’da farklılıklarını kabullenip onemseyen azınlıklar, multeciler ve gocmenler gibi ceşitli toplumsal kesimlerin, tanınmayı ve toplumsal alanda ceşitliliğin hakim olmasını talep etmesiyle kamusal alan kavramı daha fazla tartışılır hale geldi. Boylece kamusal alan, siyaset ve hukuk felsefesi tartışmalarının uzerinde odaklandığı temel kavramlardan biri oldu. Bu irdelemelerde Habermas’ın, kamusal alanı Avrupa ile sınırlayarak, sadece burjuvanın oluşturduğu bir alan olarak gormesi ve diğer sosyal yapıları kamusal alana dahil etmemesi eleştirildi.

Oscar Negt ve Alexander Kluge, Habermas’ın burjuva kamusallığına karşı cıkarak, kamusal alanı "mucadelenin savaş dışı yollarla karara bağlandığı” proleter alan olarak tanımlarlar. Richard Sennett ise, “Kamusal İnsanın Cokuşu” başlıklı kitabında kamusallaşma kavramını; ozgunluk ve entellektuel derinlikle kamusal hayat ve ozel hayat arasındaki dengesizliğin nedenlerini ve bu dengesizliğin yol actığı sorunları da irdeleyerek, batı Avrupa kentleri icin, insanların belirli mekanlarda yoğun toplumsal ilişkiler kurma olanaklarına sahip olmaları olarak acıklar.


Avrupa'da uzun sure tartışılan kamusal alanın tanımı, 1980'li yıllarda Turkiye'yi de etkilemeye başladı. 80 darbesinin ardından, o gune kadar Cumhuriyet projesine zarar gelmesinden endişe edilerek, gozlerden uzak tutulan bazı topluluklar, etnik ve kulturel kimliklerinin tanınmasını talep ettiler. Boylece kamusal alan kavramı Turkiye’de ozellikle 1990’lı yılların başlarından itibaren ceşitli akademik yayınlarda ele alınmaya, kullanılmaya ve politik konularda tartışılmaya başladı.

Ozellikle son yıllarda turban sorunu ile gundeme gelen kamusal alan tartışmaları, ceşitli yonlerden ele alındı. Başbakan Erdoğan'ın, eşini NATO yemeğine davet etmeyen Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'i “Dolmabahce kamusal alan değil” diyerek eleştirmesiyle başlayan tartışmaya, 2000 yılında Galatasaray Universitesi Rektorluğu gorevine atanan ve halen bu gorevi surduren YOK Başkanı Prof.Dr. Erdoğan Tezic; kamusal alanın “coğrafi bir tanım'' olmadığını, işlevsel bir kavram olduğunu vurgulayarak yanıt verdi.

Mimarlık camiasında ise “kamusal alan” ve “kamusal mekan” kavramları onemli bir yere sahiptir ve konut gibi ozel bazı mekanların dışında kalan, meydanlar sokaklar, parklar, kafeler gibi insanların toplanabileceği, bir araya gelebileceği her yer “kamusal” adı altında anılır. Bununla birlikte kamusal alan ve kamusal mekan kavramları da kesin bir sınırla ayrılamayarak, birbirine karışır.

Arkitera.com’da yayınlanan “Kamusal Mimarlıkta Muhafazakarlık” başlıklı gondem dosyasında Omer Kanıpak, kamusal alan ve kamusal mekan farklılığını şu sozlerle acıklar: “...Kamusal alanın, modern toplumlarda bağımsız sivil kuruluşlar tarafından oluşturulan, eleştirel ve ozgurleştirici ifadenin hayat bulduğu metoforik platformlar olarak gormemiz gerektiğini gorduk. Kamusal mekan ise, ozellikle biz mimarların gozunden nispeten daha tanımlı ama yine de henuz sınırları ve potansiyelleri tam belirlenmemiş bir kavram. Yine de kamusal mekan denince,toplumda herhangi bir ayrım yapılmadan her bireyin kullanımı duşunulerek yapılmış acık veya kapalı mekanlar algılanır. Coğu kez bu tip mekanların sahibi ve işleticisi devlet veya yerel yonetimler olduğu icin de (adliyeler, toplu taşıma istasyonları, okullar vb.) yanlış bir ifade ile bu mekanlar kamusal alan olarak adlandırılırlar.”


Osmanlı’da alan tanımının sadece az ozel, ozel, cok ozel ve cok cok ozel olarak bicimlenmesini, bugun hala kamusal alanının tanımının tam olarak yapılamasının en buyuk sebeplerinden biri olarak gosteren Prof.Dr. Uğur Tanyeli ise kamusal alanı tanımlamadan once, bu alanların Batı’da “public” kelimesiyle ifade edilirken 19.yy’da Osmanlı literaturune farklı bir bicimde girdiğini hatırlatır. Kamusal alanın genelde devletle ilişkilendiriliğini belirten Tanyeli, “public”e ait olan değil devletle ilişkili olan alan olarak ifade eder. Meral Ozbek de bu durumu “‘Kamu’ dendiğinde hemen devlet gelir aklımıza; devlet idaresi, organları, kuruluşları, gorevlileri ya da etkinlikleri gibi şeyleri, devlete ait ya da devlet kontrolunde yurutulen resmi bir alanı kastederiz. Halbuki, Habermas’ın dediği gibi, kamusal alan her şeyden once toplumsal yaşamımızda kamuoyunun icinde oluştuğu alandır” diyerek acıklar.

Gunumuzde hala kamusal alan ve kamusal mekan kavramlarının tam olarak kesin bir tanımının yapılamamış olması ve rant kaygısıyla artan inşaat faaliyetleri nedeniyle bazı uygulamaların kamusal alan vasfıyla tanımlanan mekanlara sıcradığını gozlemliyoruz ve Arkitera Mimarlık Merkezi olarak, Arkitera Forum’da actığımız “Sorunlu Alanlar” başlıklı konuda bu uygulamaları tartışıyoruz. Amacımız İstanbul ozelinde, kamusal alanlara yapılan mudahaleleri Arkitera Harita uzerinde belirleyerek, kamusal alan vasfının gecerliliğini sorgulamak.
__________________