Hukuk Devleti
Hukuk, Arapca bir sozcuktur ve haklar anlamına gelmektedir. Turkce’de hukuk sozcuğu daha ziyade tekil olarak kullanılmaktadır. Toplum halinde yaşayan insanların birbirleriyle ve toplumla ilişkilerini duzenleyen ve kendilerine uyulması devletin zorlayıcı gucu ile guvence altına alınan kurallara hukuk kuralları denir. Bu kuralların oluşturduğu butune de hukuk adı verilmektedir. Hukuk kurallarına diğer toplumsal duzen kuralları gibi insanların barış ve guven icinde yaşayabileceği bir toplum duzenini kurmayı ve bu duzeni korumayı amac edinmektedir. Bu nedenle hukuk kuralları tarih boyunca ozellikle, din ve ahlak kuralları ile icice ola gelmiştir.
Aralarındaki tek belirgin fark yaptırım unsurundan doğmaktadır. Din, ahlÂk ve gorgu kuralları Allah korkusu, ayıplama vicdan azabı duyma gibi yaptırımlarla desteklendiği halde, hukuk kurallarına uymama halinde devlet, orgutlenmiş ve zorlayıcı bir guc olarak fertlerin karşısında yer almaktadır.
Hukuk kuralları toplumsal ilişkileri gruplar halinde duzenler. Aynı nitelik gosteren toplumsal ilişkileri duzenleyen hukuk kurallarının oluşturduğu gruba hukuksal kurum adı verilir. Orneğin, evlenme ve boşanma birer hukuksal kurumlardır. Hukuksal kurumların oluşturduğu duzene de hukuk duzeni denir.
Hukuk Devletinin Tanımı
Varlığının nedenini insanların huzur ve mutluluğunu sağlamakta bulan, amacı insan hak ve hurriyetlerini guvence altına almak ve bunları geliştirmek olan, yonetilenlerin haklarını aramalarının onundeki tum kısıtlamaları kaldıran, demokratik, eşit ve adaletli bir duzen icerisinde otoriteyi insanların ozgurluğu lehine sınırlandıran, hukukla ve hukukun genel ilkeleriyle bağlı olan devlettir.
Hukuk Devleti Kavramı
Kavramsal anlamda ilk olarak 18. Yuzyılın sonu ile 19. Yuzyılın başında Almanya’da ortaya atılmış olan “hukuk devleti”nin kurumsal olarak ortaya cıkışı Fransız Devrimi ile gercekleşmiştir. Kapsayıcı bir tanımla; “varlığının nedenini insanların huzur ve mutluluğunu sağlamakta bulan, amacı insan hak ve hurriyetleri guvence altına almak ve bunları geliştirmek olan, yonetilenlerin haklarını aramalarının onundeki tum kısıtlamaları kaldıran, demokratik, eşit ve adaletli bir duzen icerisinde otoriteyi insanların ozgurluğu lehine sınırlandıran, hukukla ve hukukun genel ilkeleriyle bağlı olan devlet” olarak tanımlayabileceğimiz hukuk devleti, esas olarak devletin yetkilerini hukuk cercevesinde kullanmasını sağlamayı ve bunu gercekleştirirken de her şart ve durumda “insan hakları”na saygılı olmayı gerektirir. Hukuk devleti kişilerin guvenlik gereksinimlerine somut olarak, getirdiği hukuk ilke ve kurumlarıyla karşılık gelir.
Hukuk devleti anlayışı, tarihsel olarak sırasıyla mulk devleti ve polis devleti anlayışlarının ardından ortaya cıkmıştır. Mulk devletinde devlet, o devleti yonetenlerin malıdır. Ortacağın derebeylik sistemine dayanan mulk devleti anlayışında, iktidar yetkileri hukumdar ve soylu sınıflar arasında paylaşılmıştır. Mulk devletinde hukumdar, kendi yetkilerini kendi sağlar ve hicbir kuralla bağlı olmaksızın onu kullanırdı, başka bir ifadeyle mulk devletinde tam bir keyfi rejim hakimdi.
Mulk devletinin ardından ortaya cıkan “polis devleti anlayışı”nda da hukumdar hicbir kuralla bağlı değildi. Polis devletinde, hukumdarın hak ve yetkileri mulk devletindeki gibi maliklik statusunden değil, hukumdarım temsil kudretinden kaynaklanmaktaydı. Polis devletinde hukuk kaideleri hicbir şekilde yonetimi bağlamasa da teb icin kayıtsız şartsız uyulması gereken kurallar anlamına geliyordu. Polis devleti anlayışı, Fransız ihtilali ile sarsılmış ve yerini hukuk devleti anlayışına bırakmıştır.
Hukuk devleti ilk olarak Almanya’da ortaya atılmış ancak gelişmesi ve kurumsallaşması Fransa’da gercekleşmiştir. Bununla birlikte yonetimin hukukla bağlılığı kuralı kapsamlı ve sistemli bir şekilde ancak 19.yy ortaya cıkmıştır. Ancak yonetimi hukukla bağlama yolunda atılan adımların tarihi oldukca eskidir ve bunu Eski Yunan’a kadar goturebiliriz. Buna rağmen 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi ilk kez hukuk devleti yolundaki somut kural ve ilkeleri getirmiştir. Bu donemdeki gelişme surecinde hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı, idarenin yargısal denetimi,yargı bağımsızlığı, idarenin kanuniliği gibi kavramlar altında gundeme gelmiştir. Bununla birlikte bu donemin hukuk devleti anlayışı, bicimsel hukuk devleti anlayışıdır, başka bir deyişle hukuk devleti gelişme surecinde kanun devleti olarak anlaşılmıştır.
20. yuzyılla birlikte baskıcı rejimlerin temel hak ve hurriyetleri ihlal eden uygulamalarına karşı, hukuk devleti anlayışı bir başkaldırı şeklinde daha sistemli ve kapsayıcı bir şekilde ortaya cıkmıştır. Buna gore artık yazalar, hukuka uygun olmak zorundaydı. Hukuka uygun olmayan yazalar, meşru değildi. Bunun icinde yasama organları tarafından yapılan yasalar, denetlenmek zorundaydı. Boylece temel hak ve hurriyetlere idare tarafından gelebilecek haksız mudahaleler etkisiz kılınabilecekti.
II. Dunya Savaşı’nın ardından insan haklarının evrensel bir boyut kazanmasıyla birlikte de hukuk devleti anlayışı tum dunyada itibar sağlayan bir kavaram olarak gundeme oturmuştur. 20. Yuzyıl boyunca uluslar arası duzenlemelerde, sozleşmelerde hukuk devletinin iceriğiyle ilgili kurumların oluşturulması sağlanmıştır. 1980’li yıllarla birlikte de hukuk devleti anlayışı artık vazgecilmez bir ilke haline gelmiştir.
Yonetilenlere hukuk guvenliği sağlayan ve yonetilenleri de bağlı sayan hukuk kuralları butunudur. Konulan kurallara, kuralları koyanlarında uyması (onemli ozellik) Polis devletinden ayıran ozellik. Polis devletinde keyfilik var. Yonetilenler uyar yoneticiler isterse uyar. Hukuk devletinde kural onceden konur. Olaya gore kural uygulanır. Polis devletinde olaya gore kural konur. Hukuk devletinde suc onceden belirtilir. Olay sucsa kural uygulanır.
Hukuk devletinde yonetende yonetilende aynı kurala ağlı uymak zorunda.
Hukuk devleti olması icin gerekler;
1) Temel hak ve ozgurluğun guvence altına kurala alınması, anayasa ile teminat altına alınması,
2) Yasal İdare, idarenin her turlu işlemlerinde yasaya uyması
3) Mahkemenin bağımsızlığı, yargıcların guvencesi (baskı altında
kalmadan karar vermesi)
4) Erkler kudretler ayrımı (birbirinden gorevlerin ayrı tutulması)
5) İdarenin yargı denetimine tabi olması
6) İdarenin mali sorumluluğu (İdare maddi veya manevi zararınızı
odemek zorunda)
7) Yasaların anayasaya uygun olması (hicbir emredici kuralın anayasaya aykırı olmaması)
Hukuk Devleti Anlayışı
Yonetimin Hukuka Bağlılığı
Demokratik duzenin egemen olduğu ulkelerde, yonetimin hukuka bağlılığı ilkesi benimsenmiştir. Gunumuzde yonetim, ulkede egemen olan hukuk duzeni icinde, hukuka uygun olarak gorevlerini yurutme zorundadır.
Oğretide, yonetimin hukuka bağlılığına, “hukuk devleti” yonetimi hukuka bağlı olmayan devletler icin de “polis devleti” deyimi kullanılır. Hukuk devleti, tarihsel surec icinde polis devleti anlayışından sonra ortaya cıkmıştır. Kara Avrupa’sında, Polis Devleti anlayışından once, “Mulk devleti” anlayışı eğmen olmuştur.
Mulk Devleti Anlayışı
Mulk devleti anlayışı ortacağın derebeylik sistemine dayanır. Derebeylik rejimi, esas olarak, belli olarak verilmesinden doğmuştur. Bunun yanında bazı kentler, ceşitli yollarla ozerklik elde etmişlerdir. Boylece kamu gucu en buyuk derebeyi olan hukumdar, derebeyleri, kilise ve ayrıcalıklı kentler arasında bolunmuştur. Hukumdarın hak ve yetkileri, derebeylerinin, kilise ve ayrıcalıklı kentlerin hak ve yetkileri ile sınırlandırılmıştır.
Kamu hukuk ve ozel hukuk ayrımının yer almadığı bu donemde, parcalanmış bir durumda olan kamu gucu, mulkiyete dayalı haklardan sayılıyordu. Kamu gucunu elinde bulunduranlar, yetkilerini sozleşme ile devredebiliyorlardı. Bunların hak ve yetkileri miras yolu ile başkalarına gecebiliyordu. Bu donemde kamu gucu alanında gorulen parcalanma yargı alanında da gorulur. Hukumdarların, derebeylerinin, ayrıcalıklı sınıfların yargı yetkileri ve mahkemeleri vardı. Hukumdarların guclenmeleri ile derebeylikler ortadan kalkmıştır. Boylece salt hukumdarlık doneminin başlamasıyla, Mulk Devleti anlayışı yerine Polis Devleti anlayışına bırakmıştır.
Polis Devleti Anlayışı
Ozellikle XVII. Ve XVIII. Yuzyıllarda Kara Avrupa’sında egemen olan “Polis Devleti” deyimi ilk kez Almanya’da ortaya cıkmıştır. Polis devleti ile yonetimi hukuka bağlı olmayan ve toplum icin her turlu onlemi alma yetkisi olan devletler anlatılmak istenir. Polis devleti deyimindeki “polis” sozcuğu “kolluk” anlamında değil, devlet duzeni ve bu duzen icindeki kamu gucu anlamındadır. Polis devletinin ozelliği, yonetimin tarımsal ve kendi koyduğu kurallar dışında hicbir hukuk kuralı ile bağlı olmaması, guc ve yetkilerinin takdire dayanması, yargısal denetimin uygulanmamasıdır.
Boyle olmakla birlikte, polis devleti duzensiz, hicbir kurala bağlı olmayan devlet anlamına gelmez. Yonetim icinde bir duzen, yoneticilerin uyması gereken kurallar vardır. Bu kurallar yoneticileri, yonetilenlere karşı bağlamaz. Bu darım, sınırsız yetkilerle donatılmış devlet gucunun zamanla “keyfiliğe” kaymasına neden olmuştur.
Polis devleti doneminde, yonetilenlerin, yonetime karşı korunmasının sağlamak icin “hazine” kuramına dayanılmıştır. Almanya’da ortaya atılan bu kuramın kokeni Doma Hukukuna dayanır. Roma hukukunda hazineye imparatorun yanında, aynı bir kişilik tanınmıştır. Boylece hicbir hukuk karalı ile bağlı olmayan kamu gucu ile ozel hukuk kuralları uygulanan hazine, birbirinden ayrılmıştır. Yonetimin kamu gucune dayanarak yaptığı işlemlerden dolayı, yargı yerlerine başvuramayanlar, ozel hukuk kurallarına dayanarak hazineye karşı dava acabiliyorlar, hazineden tazminat alabiliyorlardı.
Hukuk Devleti Kavramı
Kara Avrupa’sında, Fransız Devriminden bu yana “polis devleti” anlayışı yerini “hukuk devleti” anlayışına bırakmıştır. Kamu yonetiminin hukuka bağlılığına, Kara Avrupası ulkelerinde “hukuk devleti” Ango-Amerikan ulkelerinde “hukukun egemenliği” yahut “hukukun ustunluğu” denilir. Hukuk devleti deyimi, yonetilenlere hukuk guvenliği sağlayan devlet duzenini anlatır. Hukuk devletini, polis devletinden ayıran başlıca ozellik, devlet gorevlerinin belli hukuk kuralları icinde yurutulmesidir. Hukuk devletinde, devlet yalnız hukuku koyan bir varlık değil, koyduğu hukukla da bağlı olan bir varlıktır.
Hukuk devleti anlayışı, bir ulkede yerleşmiş hukuk duzenine, yalnız bireylerin değil yonetimin de uymasını gerektiren bir ilkedir. Hukuk devleti ilkesinin bir anlam kazanabilmesi icin, ulkede egemen olan hukukun, devlete karşı da yonetilenlere hukuk guvenliği sağlaması gerekir. Bunun icin de yasama ve yurutme guclerine bazı sınırlamalar getirilmesi, hukukun herhangi bir sınıf egemenliğinin aracı olmaması, demokratik toplumun gereklerine cevap vermesi gerekir. Bunda da en buyuk sorumluluk, hukukun ne olduğunu soyleme yetkisine sahip olan yargıclara duşer.
Anayasa Mahkemesinin bir kararında da belirttiği gibi, hukuk “devleti, insan haklarına saygı gosteren ve bu hakları koruyucu, adil bir hukuk duzeni kuran ve bunu devam ettirmeğe kendini zorunlu sayan ve butun faaliyetlerinde hukuka ve Anayasaya uyan bir devlet olmak gerekir.”
Hukuk devleti kavramı, ulkemizde once oğretide, sonra yargı kararlarında ve 1961 ve 1982 Anayasalarında yer almıştır. Her iki Anayasa da, Turkiye Cumhuriyetinin “sosyo bir hukuk devleti” olduğunu acıkca belirtmiştir.
Hukuk Devleti İlkesinin Gerekleri
Hukuk devleti ilkesinin gerekleri konusunda değişik goruşler ileri surulmuştur. Bunda da devleti ilkesinden soz edilirken genellikle yonetimin yasallığı, yonetimin yargısal denetimi, yargıcların bağımsızlığı yasaların Anayasaya uygunluğunun yargı yoluyla denetimi gibi konular uzerinde durulmuştur. Kara Avrupası ulkelerinde, hukuk devletinin gerekleri arasında temel haklar guvenliğine, erklerin ayrılması ilkesine de yer verilmektedir. Hukuk devleti ilkesinin iceriğini belirtme yonunden, hukuk devleti ilkesinin gereklerine ulkemiz acısından kısaca değinmekte yarar vardır.
Hukuk Devletinin Gerekleri
Hukuk devletinin birinci koşulu temel hak ve ozgurluklerin guvence altına alınmasıdır. Zira hukuk devleti anlayışı ile insan haklarının gelişimi aynı paralelde gercekleşmiştir. Temel hak ve hurriyetlerin guvence altına alınması hukuk devletinin ilk koşuludur. Hukuk devletinin diğer gerekleri de hep bu guvencesi sağlama yolundaki kural ve ilkeleri icerir. Temel hak ve hurriyetleri guvence altına almanın yolu ise onları katı bir Anayasada saymak ve kısıtlamalarını da genel ve evrensel kurallara dayandırmaktır.
Temel hak ve ozgurluklere yonetim tarafından gelebilecek herhangi bir olumsuz mudahalenin onlenmesi icin ikinci koşul yonetimin yasallığıdır. Yonetimi uygulamaları oncelikle hukuka, anayasaya ve hukukun evrensel ilkelerine uygun olmalıdır. Bununla birlikte yonetimin bu kuraldan sapması durumunda yargısal denetiminin de yapılması gerekir. Başka bir deyişle yonetimin hukuka aykırı davranışlarına karşı kişilerin yargı denetimi ile korunması gerekir.
Hic kuşkusuz yaza devleti anlamına gelmeyen hukuk devletinde yapılan yasal duzenlemelerin ondan ustun olan Anayasaya uygunluğu şarttır. Cunku temel hak ve hurriyetler Anayasa ile guvence altına alınmıştır ve onlar hakkındaki tasarrufların kuralları da Anayasada kayıt altına alınmıştır. Bununla birlikte temel hak ve hurriyetleri Anayasa guvencesi altına almanın ve ancak Anayasanın ongorduğu ilkeler ve zorunluluklar nedeniyle cıkarılan kanunlarla korumanın yanında, diğer onemli bir koruma yolu da, devlet yapısının ve bu yapının calışma mekanizmasını belli kurallara bağlamak, devlet icindeki guclerin bir elde toplanmasını onlemektir. Bunun yolu da kuvvetler ayrılığının sağlanmasından gecmektedir.
Hukuk devletinde etkili bir koruma yolunun sağlanabilmesi icin yargı bağımsızlığının ve yargıclık guvencesi kurumlarının tam olarak yerleşmesi gerekmektedir. Zira yasama ve yurutmeyi hukuka, hukukun ustunluğu ve hukuk devleti ilkelerine bağlayan yargıdır.
Hukuk devleti icin gerekli olan diğer iki koşul ise tam olarak siyasal katılımcı bir demokrasinin sağlanmış olması ve hukukun evrensel ilkelerine saygı gosterilmesidir.
Temel Haklar Guvenliği
Hukuk devletinin onemli gereklerinden biri, temel hakların guvenlik altına alınmasındır. Temel haklara, insan hakları da denilir. Anayasamız her iki kavramı da kullanır.
a) Koruyucu haklar: Kişileri topluma ve Devlete karşı koruyan hak ve ozgurluklere “koruyucu haklar” denir. Bunlar, Anayasada “kişinin hakları odevleri” başlığı altında toplanmıştır. Bu bolumde, kişi dokunulmazlığı; ozel hayatın korunması, konut dokunulmazlığı, yerleşme ve seyahat, duşunce ve inanc, bilim ve sanat, basın, toplantı hak ve ozgurlukleri gibi, koruyucu haklar yer almıştır. Bu bolumde hakların korunması ile ilgili kurallara da yer verilmiştir: hak arama ozgurluğu, doğal yargıc onune cıkmak hakkı gibi.
b) İsteme hakları: Kişilerin topumdan ve devletten isteyebilecekleri haklara “isteme hakları” denir. Bu tur haklar Anayasanın “sosyal ve ekonomik haklar ve odevler” başlığı altında yer almıştır: Bunlar, ailenin korunması, eğitim ve oğretim hakkı, calışma hakkı, sağlık hakkı, konut hakkı gibi, haklarıdır.
c) Katılma hakları: Kişinin siyasal gucun kullanılmasına katılmasını sağlayan haklara “katılma hakları” denir. Bu haklara Anayasada “siyasal haklar ve odevler” başlığı altında duzenlenmiştir. Burada, vatandaşlık, secme ve secilme hakkı gibi haklar yer almıştır.
Temel hakların guvence altına alınması, bir yandan temel haklar alanındaki sınırlama ve duzenlemelerin ancak “yasa” ile yapılmasını, diğer yandan da, yasa koyucunun temel hakların “ozune” dokunmamasını sağlamakla olabilir. Bunun gercekleştirilmesinde, “sert” bir anayasa ve yasaların anayasaya uygunluğunun “yargı yolu” ile denetimi yararlı olur. 1961 Anayasası, hem sert bir anayasadır, hem de yasaların Anayasaya uygunluğunun denetimini getiren ilk Anayasadır. 1982 Anayasası da bu iki esası korumuştur.
Temel hak ve ozgurlukler, ancak Anayasada acıklık olan durumlarda ve Anayasanın ongorduğu olcude sınırlanabilir. Anayasa 113. Maddesi ile genel bir sınırlamaya gitmiştir. Buna gore, “Temel hak ve hurriyetler, Devletin ulkesi ve milletiyle bolunmez butunluğunun, milli egemenliğin, Cumhuriyetin, milli guvenliğin, kamu duzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlÂkın ve genel sağlığın korunması amacı ile sınırlanabilir.” Anayasa ayrıca, temel hak ve ozgurlukleri duzenleyen maddelerinde de, duzenlediği hak ve ozgurluklere iliştin “ozel kısıtlamalar”da getirmiştir. Anayasa genel kısıtlamaların tum hak ve ozgurluk icin gecerli olduğunu belirtmiştir.
Anayasada boyle bir kuralın yer almasına karşın, genel sınırlama nedenlerinin tumunu, tum hak ve ozgurluklere uygulama olanağı yoktur. Yine Anayasa, her turlu sınırlamanın “Anayasanın sozune ve ruhuna” ve “demokratik toplum duzeninin gereklerine” uygun olarak yasa ile yapılabileceğini ongormektedir. 1961 Anayasasında yer almamıştır. Bunun yerine 1982 Anayasasında, “Temel hak ve hurriyetlerle ilgili genel ve ozel sınırlamalar demokratik toplum duzeninin gereklerine aykırı olamaz ve ongoruldukleri amac dışında kullanılamaz,” kuralı yer almıştır. Benzer bir kural, Turkiye’nin taraf olduğu ve ic hukukumuzun bir parcası olan, Avrupa insan Hakları Sozleşmesinde de yer almıştır.
Yasal Yonetim
Hukuk devletinin gereklerinden biri de “yasal yonetim” ilkesidir. Bu ilke gereğince, kamu yonetimini oluşturan kuruluşların, bunlara ilişkin gorev ve yetkilerin yasal dayanağının bulunması gerekir. Anayasa 8. Maddesinde, yurutme gorevinin Anayasa ve yasalar cercevesinde yerine getirileceği, 123. Maddesinde de, kamu yonetiminin yasa ile duzenleneceği kuralını ongormuştur. Anayasamıza gore, hicbir kamu kuruluşu kendiliğinden ortay cıkamaz veya bazı kamu gorevlerini yurutemez; bunlar icin, yasal bir dayanak zorunludur.
Kamu kuruluşlarının, ozellikle temel hak ve ozellikleri ilgilendiren, kişileri sorumluluk altına sokan davranışlarda bulunabilmeleri, ancak yasaların ongorduğu durumlarda olabilir. Bunlar acıkca yasal yetki isteyen konulardır.
Duzenlenmesi yasalara bırakılan, veya yasalarla duzenlenmesi zorunlu olan konuların, ayrıntılı bir bicimde, yasalarla duzenlenmesi gerekmez. Yasalar, ancak ana kuralları belirtmekle yetinmelidir; gerisi, kamu yonetiminin duzenleme yetkisi icinde ele alınmalıdır. Aksi yonde bir uygulama, kamu yonetiminin işleyişini olumsuz yonde etkiler.
Kamu yonetimine ilişkin yetkilerin yasalara dayandırılması yeterli değildir. Yonetimin her hangi bir davranışta bulunurken, yururlukte bulunan yasalara, gercek anlamda uyması, yasalara “saygı” duyması da gerekir. Yasaları bicimsel olarak uygular gorunmek, hukuka aykırı yonetimin bir orneğidir.
Yonetimin Yargısal Denetimi
Toplumda kişinin hak ve ozgurluklerinin yalnız kişiler arasında, birbirlerine karşı korunması yeterli değildir; kamu yonetiminin hukuka aykırı davranışlarına karşı da korunması gerekir. Anayasa, bunu sağlamak icin 125. Maddesinde şu kurala yer vermiştir:
“İdarenin her turlu eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu acıktır.”
Yargısal denetim ile, yonetimin işlem ve eylemlerinden haksızlığa uğrayan kişi, yetkili yargı yerine baş vurarak yonetsel işlemin bozulmasını, kendisine yapılan haksızlığın giderilmesini isteyebilir. Ulkemizde bu denetim, genel olarak idare ve vergi mahkemeleri, Bolge İdare Mahkemeleri, Danıştay ve Askeri Yuksek İdare Mahkemesince yapılmaktadır. Sınırlı olarak da, yonetim işlem ve eylemlerinden doğan davalara adli yargıda da bakılmaktadır.
Hemen her ulke, kendi hukuk yapısına uygun bir yargısal denetim bicimi uygulamaktadır. Bazı ulkeler, kamu yonetiminin yargısal denetimini, yonetsel yargıya, bazıları da adalet mahkemelerine ağırlık vererek duzenlemişlerdir. Kamu yonetimin yargısal denetimi yapılırken, onemli olan noktalardan biri de, yargı yerlerinin ve yargıcların bağımsızlığının sağlanmasıdır. Eğer yargıcların bağımsızlığı sağlanmamış ise, yargı yerlerinin yonetim uzerinde yapacakları denetim bicimsel olmaktan oteye gidemez.
Mahkemelerin Bağımsızlığı ve Yargıc Guvencesi
Anayasa Mahkemesinin belirttiği gibi, Mahkemelerin bağımsızlığına ve hakim guvencesine ilişkin Anayasa kuralları hukuk devleti ilkesinin vazgecilmez oğelerindedir. (anayasa Mahkemesinin 11.12.1990 gun ve E. 89/17, K.90/33 sayılı kararı; RG. 15.6.1991-20902).
Mahkemelerin bağımsızlığı, yargıclara sağlanan guvenceler 1961 Anayasasınca ayrıntılı bir bicimde duzenlenmiştir. 1982 Anayasası, 1961 Anayasasının ulaşmış olduğu duzeyi koruyamamıştır.
Hemen belirtelim ki, bir yandan yargıc ve savcıların tum ozluk işleri hakkında karar vermekle gorevli olan Hakimler ve Savcılar Yuksek Kurulunun oluşumu; diğer yandan Anayasa ile Hakimler ve Savcılar Kanununun Adalet Bakanına tanıdığı yetkiler, mahkemelerini bağımsızlığını ve yargıc guvencesini buyuk olcude zedelemiştir.
Hakimler ve Savcılar Yuksek Kurulunun başkanı, Adalet Bakanıdır. Adalet Bakanlığı Musteşarı Kurulun doğal uyesidir. Kurulun uc asıl ve uc yedek uyesi Yargıtay Genel Kurulunun, iki asıl ve iki yedek uyesi de Danıştay Genel Kurulunun kendi uyeleri arasından, her uyelik icin, gosterecekleri ucer aday icinden, Cumhurbaşkanınca dort yıl icin secilir. Kurulda Yargıtay ve Danıştay uyeleri arasından secilen uyelerin coğunlukta olmasına karşın, bu uyelerin asıl gorevleri de devam ettiğinden ve kurulun kendisine ait bir sekreteryası da bulunmadığından, kurul bir karar organı olmaktan cık, Adalet Bakanlığınca hazırlanan karar taslaklarını onaylayan bir organ olmaktan oteye gidememektedir. Hakimler ve Savcılar Yuksek Kurulunun kararlarına karşı yargı yolunun kapatılmış olması da yargıcların bağımsızlığını olumsuz yonde etkileyen sakıncalı bir duzenlemedir.
Yasaların Anayasal Denetimi
Yonetimin hukuka uygunluğunun sağlanması icin, yargısal denetim yeterli değildir. Bunun yanında, yasama organın da anayasaya uygun hareket etmesini sağlamak gerekir. Yasama organı anayasaya aykırı yasalar cıkarabilir. Bu da, yonetimin hukuka uygun hareketini olumsuz yonde etkiler. 1961 Anayasası ile ongorulen Anayasa Mahkemesi 1982 Anayasasında da yer almıştır.
Anayasa Mahkemesi aldığı kararlarla, yasama organının Anayasaya uygun hareket etmesini sağlamakta ve hukuk devletinin yerleşmesinde etkili olmaktadır.
Erklerin Ayırımı
Hukuk devleti icin, erklerin ayırımı ilkesinin uygulanması, yani yasama, yurutme ve yargı erklerinin birbirinden ayrılması gerekir. On sekizinci yuzyıl sonlarından beri gelen anayasacılık akımının genel amacı, devlet yapısını ve bu yapının işlemesini belli kuralları bağlamak, devlet icindeki guclerin bir elde toplanmasını onlemek olmuştur. Devlet icindeki guclerin bir elde toplanmasını onlemek olmuştur. Devlet icindeki guclerin bir elde toplanması, ozellikle yargı gucu ile yurutmenin bir elde toplanması, hukuk devletinin onemli gereklerinden olan “yonetimin yasallığı” ilkesi ile “yonetimin yargısal denetimi” ilkesini, etkisiz bırakabilir.
Ulkemizde, ilk kez 1876 Anayasasında yer alan erklerin yarımı ilkesi, 1924, 1961 ve 1982 Anayasalarında da yer almıştır. 1961 Anayasası gibi, 1982 Anayasası da, yasama yetkisini Turkiye Buyuk Millet Meclisine, yurutme yetki ve gorevini Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kuruluna, yargı yetkisini de bağımsız mahkemelere vermiştir. 1982 Anayasası “Başlangıc” bolumunde, acıkca “kuvvetler yarımı” deyimine yer vermiş, bunun “devlet organları arasında ustunluk sıralaması anlamına gelmeyip, belli devlet yetkilerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir iş bolumu ve işbirliği olduğu” belirtilmiştir.
Demokratik Rejim
Bir ulkede hukuk devleti anlayışının bulunabilmesi icin, yukarıda saydığımız ilkeler gerek vardır. Bu ilkelerin hukuk yonunden gercekleştirilmesi coğu kez tek başına yeterli değildir. Hukuk devleti anlayışının yerleşebilmesi, gelişebilmesi icin, o ulkede, siyasal ozgurluğe dayanan demokratik bir rejimin de bulunması gerekir. Bir bakıma, hukuk devleti, demokratik rejimi sınırlayan ve onun duzenli bir bicimde işlemesini sağlayan bir goruştur. Secimle işbaşına gelen Meclislerin yetkileri, sert bir anayasa ve bazı durumlarda da yasaların anayasaya uygunluğunun yargısal denetimi ile sınırlandırılmıştır. Siyasal gucun, hukuk devleti anlayışı ile sınırlandırılması, “coğunluk yonetiminin baskısını onlemek icin” zorunlu bir koşul olarak gorulmekte ve hukuk devleti demokratik rejimin ana ilkelerinden biri sayılmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu Hukuk Devleti Anlayışı
Osmanlı İmparatorluğu’nda hukuk devleti yolunda bazı adımların atıldığı kuşkusuzdur. Bu doğrultuda ilk olarak Sened-i İttifak one cıkmaktadır. Osmanlı tarihinde ilk kez bu belge ile padişahın mutlak yetkileri, kendi isteğiyle kısmen sınırlanma yoluna gidilmiştir. Ancak Sened-i İttifak’ın ne iceriği, ne yapılışı ne de amacı hukuk devleti anlayışıyla ilgilidir. Osmanlı’da onemli gelişmeler Tanzimat ile birlikte gundeme gelen Batılılaşma hareketleriyle birlikte yaşanmıştır. Bu donemde ilan edilen fermanlarla bazı hak ve hurriyetler tanınmış ve bu donemde yoğun bir şekilde kanunlaştırma hareketi başlamıştır.
Osmanlı’da hukuk devleti yolunda esas ve somut buyuk adımlar ise Meşrutiyet doneminde atılmıştır. 1876 yılında ilan edilen Kanun-u Esasi ile birlikte sınırlı da olsa temel hak ve hurriyetler guvenceye kavuşmuştur. 1909 yılında yapılan değişikliklerle de bu hak ve hurriyetler genişleştirilmiştir. Bununla birlikte Kanun-i Esasi tanımış olduğu bu hak ve hurriyetleri mueyyideden yoksun bırakmış ve guvence sistemini sağlayamamıştır.
Tazminat Donemi
Yeniden duzenleme calışmaları ile, bir yandan bozulan kuruluşların yerine, batı orneğine gore yenileri kurulmaya, diğer yandan yonetimi hukuka bağlama konusunda caba gosterilmeye başlanılmıştır. Osmanlı imparatorluğunda, padişahın yetkilerinin kısıtlanması, 1808 yılında Sultan II. Mahmut doneminde “ayan” ile “merkezi iktidar” arasında imzalanan ve “Senedi İttifak” adı verilen belge ile olmuştur. Bu senetle, “padişahın ve hukumetin iradesi ustunde” bir hukuk kuralı yaratılmaya calışılmıştır. Bu nedenle, Senedi İttifak, “hukuk devletine doğru” atılan bir adım sayılır. Gercekte, Senedi İttifakın, bir yandın padişahın yetkilerini kısıtlaması diğer yandan da “taşra eşrafı”nın gucunu gostermesi yonunden ilgi cekici bir belgedir.
Tanzimat duşuncesi, gercekten bir “ıslÂhatcı” olan Sultan II. Mahmut doneminde doğmuş ve yine o donemde, Tanzimat Fermanının “kişi ve mal guvenliği” ile ilgili bolumlerinin hazırlıları yapılmış, yargıc kararı olmadan adam asama ve mallara el koyma yasaklanmıştır.
Gulhane Hattı, Tanzimat Donemi
1839 yılında Sultan Mecit zamanında Gulhane’de ilan olunan “Gulhane Hattı Humayunu” ile başlamıştır. Bu ferman, yonetimi hukuka bağlama cabasının onemli bir belgesidir. Padişah bu Ferman ile uyruklarına bazı vaatlerde bulunuyordu. Bunlar arasında, “emniyeti can ve mahfuziyeti ırz ve namus ve mal” gibi temel haklara saygı gosterileceği, askerlik ve vergi gibi kamusal yukumluluklerin yasa ile belirleneceği gibi konular yer alıyordu. Hukuk acısından Gulhane Hattı, Padişahın Tek yanlı olarak yaptığı bildirimden başka bir şey değildir.
Islahat Fermanı
Hukuk devleti acısından onemli fermanlardan biri de 1856 yılında cıkartılan “Islahat Fermanı”dır. Bu Ferman esas itibariyle, Hıristiyan uyruklara yonetim ve eğitim hakları tanımak ve “eşitlik” ilkesi getirmekle dikkati ceker. Unutmamak gerekir ki, eşitlik ilkesi sırf “gayri Muslim”leri durumunu iyileştirmek amacı ile temel hakların guvenlik altına alınması cabasına, halka daha eklenmiştir.
Tanzimatla başlayan yeniden duzenleme cabaları icinde onemli olan hususlardan biri de “şer’iye mahkemeleri”nin yanında “nizamiye mahkemeleri”nin ve “Danıştay”ın kurulması olmuştur. Bilindiği gibi nizamiye mahkemeleri, bugunku adliye mahkemelerinin esasını oluşturur. Yine aynı donemde Danıştaya ve yonetim kurullarına “yonetsel yargı” yetkisi tanınmıştır. Boylece yonetimin yargı yolu ile denetimi konusunda ilk adım atılmış oluyordu.
Fermanı Adalet
Tanzimat doneminin son yıllarında “Fermanı adalet” adı ile anılan bir ferman cıkarılmıştır. Bu fermanda, mahkemelerin bağımsızlığı ve yargıc guvenliği ilkelerine yer veriliyordu. Ferman Adaletin hemen araksından Kanunu Esasinin İlÂn edilmiş olması mahkemelerin bağımsızlığı ve yargıc guvencesine ilişkin kuralların Kanunu Esaside yer alması, Fermanın onemini yitirmesine neden olmuş ve uygulamaya konulamamıştır.
Tanzimat doneminde hukuk devleti acısından yapılanları ozetlemek gerekirse, denilebilir ki, bu donemde bazı temel hakları guvenlik altına alınması, mahkemelerin bağımsızlığı ve yonetimin yargı yolu ile denetimi konularında ilk adımlar atılmıştır.
Meşrutiyet Donemi
Yeni Osmanlıların cabaları ile monarşinin meşruti hale getirilmesi icin yapılan calışmalar sonunda 1876 Anayasası cıkarılmıştır. Anayasanın cıkartılması daha onceki ıslahat fermanlarında olduğu gibi, yine bir “Hattı Humayun” ile olmuştur. Bilindiği gibi I. Meşrutiyet cok kısa omurlu olmuş ve Sultan II. Abdulhamit 13 Şubat 1878’de yazama organı olan “Meclisi Umumi”yi suresiz olarak kapatmıştır. Bu durum, Kanunu Esasinin 1908 yılında bir fermanla yeniden yururluğe konması ve Meclisi Mebusa’nın toplantıya cağrılmasına kadar surmuştur.
Gerek I. Meşrutiyet, gerekse II. Meşrutiyet donemlerinde, hukuk devleti acısından onemli adımlar atılmıştır. Bunlar şoyle sıralanabilir:
a) Sert bir anayasa cıkarılmıştır.
b) Temel haklar anayasa guvenliğine kavuşturulmuştur.
c) Kuvvetler ayrımı uygulanmaya başlamıştır.
d) Mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi benimsenmiştir.
Meşrutiyet doneminde, hukuk devleti ile ilgili bir cok ilkelerin uygulanmasına başlanmış olması, hukuk devletinin gercekleştirildiği anlamına alınmamalıdır. Yukarıda saydığımız ilkeler başlangıc durumunda ve noksan bir bicimde uygulanabilmiştir. Hemen belirtelim ki, hukuk devleti anlayışının onemli ilkelerinden biri olan yonetimin yargı yolu ile denetimi ilkesi, bu donemde gercekleştirilememiştir. Bilindiği gibi Kanunu Esasinin 85 inci maddesi ile “eşhas ile hukumet beynindeki davalar dahi mehakimi umumiye ye aittir” Kuralı konmuş ve Danıştay’ın yonetsel yargı ile ilgili gorevleri de boylece sona ermiştir. Buna karşılık, adliye mahkemeleri de yonetim uzerinde yeterli bir yargı denetimi sağlayamamışlardır.
1961 Anayasası ile hukuk devletini geliştirmek icin gereken butun koşullar yerine getirilmeye, 1924 anayasanın aksayan yonleri giderilmeye calışılmıştır.
Cumhuriyet Donemi Hukuk Devleti Anlayışı
Turkiye Cumhuriyeti’nin ilk Anayasası olan 1924 Anayasası’nda hukuk devleti terimine rastlanmamakla birlikte, hukuk devletinin iceriğiyle ilgili bazı kural ve kurumlar guvenceye kavuşmuştur. Bu donemde tam olarak hukuk devleti anlayışı gercekleşmemiş olsa da, hukuk devleti kavram ve kurumu tartışılmaya ve olgunlaşmaya başlamıştır.
1961 Anayasası ile birlikte Turkiye’de ilk kez hukuk devleti terimi Anayasada yer almakta ve hatta Anayasanın temel amacının, hukuk devletini kurmak olduğu hukme bağlanmaktadır. Aynı şeklide Cumhuriyetin niteliklerinden biri de hukuk devleti olarak belirtilmektedir.
Genel olarak 1961 Anayasası hukuk devletinin gereklerini guvence altına almış, kuvvetli bir temel hak ve ozgurlukler rejimi getirmiştir. Anayasanın devlet ve birey acısından tercihe ise ikincisinin yani bireyin korunması yolundadır. 1961 Anayasası bu denli guclu bir hukuk devleti anlayışı getirmekle birlikte 1971 ve 1973 yılında yapılan değişikliklerle bu durum tersine donmuştur. Temel hak ve hurriyetler kısılmış ve bunların guvenceleri de kısıtlanmıştır.
1982 Anayasası’nda da hukuk devleti Cumhuriyetin temel niteliklerinden biri olarak sayılmaktadır. Ancak, Anayasanın ongorduğu guclu devlet ve etkili bir yurutme cercevesinde hukuk devleti anlayışı ihmal edilmiştir. 1982 Anayasası getirdiği ozgurlukler rejimi ile de 1961 Anayasası’nın gerisindedir. Yine birey ve devlet tercihinde, Anayasa ikincisini tercih etmiş ve birey karşısında devleti ve otoriteyi guclendirme yolunu secmiştir.
Anayasanın 2. Maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında “insan haklarına saygılı bir devlet” hukmu yer almakta ise de ilk haliyle 1982 Anayasası bu hukme aykırı duzenlemeleri de kendi icinde barındırmaktaydı. Temel hak ve hurriyetlerden hem bir hak ve aynı zamanda hem de bir odev olarak bahsedilmesi de bu tespiti doğrular. Gercekten de temel hak ve hurriyetlerin guvence altına alınması konusunda ozellikle bunların sınırlanması ve kullanımlarının durdurulması konularında Anayasa ile getirilen kural ve ilkeler ozgurlukcu bir Anayasa anlayışına aykırıdır.
Bununla birlikte Anayasada 1995 yılında yapılan değişiklikle temel hak ozgurluklerin alanı genişletilmiş, 2001 yılında yapılan son değişiklikle de hukuk devletine uygun duzenlemeler getirilmiştir. Ozellikle 13. Maddede gecen genel sınırlama nedenlerinin metinden cıkarılmasıyla temel hak ve ozgurluklerin guvence sistemi daha guclenmiştir. Yine temel hak ve ozgurluklerin sınırlama sınırları olarak hem demokratik toplum duzeninin gerekleri, hem oze dokunma yasağı hem de olcululuk ilkesinin aynı anda getirilmesiyle bu guvence somutlaştırılmıştır.
1982 Anayasası’nın ilk halinde temel hak ve ozgurlukler alanında ongorduğu sistem yapılan değişikliklerle demokratikleştirilmiş olsa da yine de temel hak ve ozgurlukler alanında evrensel standartların yakalandığı ve hak ve ozgurluklerin tam olarak tanınıp guvence altına alındığı soylenemez.
Anayasada yasal yonetim ilkesi muhafaza edilmiştir. Ancak, olağanustu durumlarda yonetimin yasal yonetim ilkesinden uzaklaşmasının yolunun acılması hukuk devleti anlayışı ile bağdaşmamaktadır. Cunku temel hak ve ozgurluklerin en fazla ihlal edilmesi bu olağanustu durumlarda da hukuki guvenliğin sağlanmasının gerektirir.
1982 Anayasasında hukuk devleti anlayışı ile aykırılık en somut olarak “yonetimin yargısal denetimi” konusunda gorulmektedir. Anayasada “idarenin her turlu eylem ve işlemlere karşı yargı yolu acıktır” hukmu yer almakla birlikte bire bir Anayasanın kendisi bu hukme aykırı duzenlemeler getirmiştir. Cumhurbaşkanın tek başına yapacağı işlemlerin ne esas ne de şekil bakımından denetime tabi olmaması, Yuksek Askeri Şura kararlarının yargı denetiminin olmaması, Devlet memurlarına verilen uyarma ve kınama cezalarının yargı denetime dışında bırakılması, Anayasanın Yuksek Mahkeme olarak nitelediği halde Sayıştay kararlarının idari yargı dışında tutulması, Yuksek secim Kurulu kararlarına karşı başka mercilere başvurulamaması ve sıkıyonetim, savaş ve seferberlik halinde sıkı yonetim komutanlarının tasarruflarının yargı denetimi dışında tutulması hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmaz.
Kanunların Anayasaya Uygunluğunun Yargısal denetimi konusunda da 1982 Anayasası temkinli bir yaklaşım sergilemektedir. Hukuk devleti anlayışı acısından buyuk onem arz eden bu konuda da 1982 Anayasası 1961 Anayasası’na oranla daha dar bir bakış acısı getirmiştir. Gerek Anayasa Mahkemesi’nin harekete gecirilmesi acısından gerekse de yapılan denetim iceriğine getirilen kısıtlamalarla 1982 Anayasası, 1961 Anayasası doneminde Anayasa Mahkemesi’ne olan tepkiyi yansıtmaktadır. 2001 yılına kadar Gecici 15. Maddenin son fıkrasında yer alan; Milli Guvenlik Konseyi donemindeki tum yasal işlemlerin denetim dışında bırakılması hukmuyle de 1982 Anayasası bu konuda getirdiği kısıtlayıcı anlayışı gozler onune sermektedir.
Anayasa kuvvetler ayrılığından “medeni işbolumu ve işbirliği”nin anlaşılması gerektiğini vurgulasa da yurutmeyi yuceltmiş, yasamayı ve yargıyı yurutmenin etkisi altında bırakmıştır. Gercekten de gerek Cumhurbaşkanının yetkilerine bakıldığında bu acıkca gorulmekte, klasik parlamenter rejimin standartlarının aksine Cumhurbaşkanı olağanustu yetkilerle donatılmıştır. Klasik olarak kuvvetler ayrılığı anlayışını yansıtan Anayasa, bu kuvvetlerinin aralarındaki ilişkileri değiştirmiştir. Yurutmenin bu denli yetkilerinin genişliği yargı alanında da olumsuzluklara neden olmuş, hukuk devletinin gereklerinden olan yargı bağımsızlığı da zedelenmiştir.
1982 Anayasası’na genel olarak bakıldığında yargı bağımsızlığı ve yargıclık guvencesi alanında hukuk devleti duzeninin gercekleşmesi icin gerekli olan kural ve ilkelerin duzenlenmiş olduğu gorulur. Ancak yargının orgutlenmesi, yetki ve gorevleri, işleyişi ve kararlarının uygulanması ile hakimler ve savcılar hakkında ongorulen kural ve usullerin “hukuk devleti analayışı”ndan oldukca uzak olduğu anlaşılır.
Ozellikle Hakimler ve Savcılar Yuksek Kurulu’nun yapısal statusunun yargı bağımsızlığını zedelediği cok acıktır.
1982 Anayasası’nın getirdiği demokrasi anlayışı da oldukca kısıtlıdır. Siyasal katılım alanında getirilen yasaklamalar ve kısıtlamalar yapılan değişikliklerle demokratikleştirilmeye calışılsa da, Anayasanın genel olarak katılımcılığa kuşkuyla yaklaştığı cok acıktır.
Hukuk devleti acısından onemli gelişmeler Cumhuriyet doneminde olmuştur. Cumhuriyet donemi kendi icinde uce ayrılabilir. Bunlar, 1924 Anayasası donemi, 1961 Anayasası donemi ve 1982 Anayasası donemidir.
1924 Anayasası Donemi
Hukuk Devleti yonunden 1924 Anayasası ile sağlananlar aşağıdaki bicimde sıralanabilir:
a) Devletin temel niteliği Cumhuriyet olmuştur. Cumhuriyetin temel organları secimle işbaşına gelmiştir.
b) Temel hak ve ozgurlukler Anayasa guvenliği altına alınmıştır.
c) Yasaların anayasaya aykırı olamayacağı ilkesi benimsenmiştir.
d) Yasama gucu yalnız Meclis tarafından kullanılmış ve olağanustu
durumlarda hukumetin yasa etkinliklerinde bulunması onlenmiştir. Yurutme yetkisi Meclise ait olmakla beraber, bu yetki Cumhurbaşkanı ve hukumet eliyle kullanılmıştır. Meclisin “ustunluğu” anlayışı egemendir. Meclis, egemenliği kullanan tek organdır.
e) Yargı yetkisi; ulus adına bağımsız mahkemeler eliyle kullanılmıştır.
f) Yonetimin yargı yoluyla denetimi ve yonetsel yargı sistemi
benimsenmiştir.
g) Cok partili demokratik rejime gecilmiştir.
1924 Anayasası doneminde, hukuk devleti acısından aksayan hususlar da
şoyle sıralanabilir.
a) Yargıclara yeterli bağımsızlık sağlanamamıştır
b) Anayasaya aykırı yasaların cıkarılması onlenememiştir
c) Tamel hak ve ozgurluklerin Anayasa guvencesine kavuşturulması
yeterli olmamıştır. Bunların guvence altına alınması icin daha başka hukuksal onlemlere gereksinme duyulmuştur.
1961 Anayasası Donemi
Milli Birlik donemi gecici ve olağan ustu bir donem olduğu icin ayrıca uzerinde durulmayacaktır. Bu donemde cıkartılanYalnız şu kadarını belirtmekle yetinelim ki, yonetimin hukuka bağlılığı yonunden gerekli hukuk ortamı, 1961 Anayasası tarafından, en ileri bir bicimde hazırlanmıştır.
1982 Anayasası Donemi
Milli Guvenlik Konseyi donemi, Milli Birlik Donemi gibi, gecici ve olağanustu, bir donem olmuştur. Bu donemde cıkartılan 1982 Anayasası, ilke olarak, 1961 Anayasasında olduğu gibi hukuk devleti acısından dikkati ceken nokta, Cumhurbaşkanın tek başına aldığı kararlara, Yuksek Askeri Şûra kararlarına, Hakimler ve Savcılar Yuksek Kurulu kararlarına karşı yargı yolunun kapatılmış olması, olağanustu yonetim ve yasa gucunde kararname cıkarma yontemlerinin uygulama alanlarının ve Yonetime tanınan yetkilerin genişletilmesidir. Gerek 1961 gerekse 1982 Anayasaları ile hukuk devleti acısından getirilen ilkelere hukuk devleti anlayışı acıklanırken değinilmiştir.
Ulkemizde Hukuk Devletinin Gelişimi
Tanzimat’tan onceki donem. Bilindiği gibi Tanzimat’tan onceki donemde Osmanlı devleti “mutlak” bir hukumdarlıktı. Devletin yasama, yurutme ve yargı gibi temel gucleri padişahın kişiliğinde toplanmakta. Osmanlı Devletinin teokratik yapısı, hukumdarın yetkilerini “ruhani” alana da taşırmakta idi. Devletin tum guclerini kişiliğinde toplayan padişahın yetkileri, bir yandan “şerhi hukuk”, diğer yandan padişahların cıkardıkları yasalarla, geleneklerden oluşan “orfu hukuk” kuralları ile kısıtlanmıştır. Bu kısıtlamaların hem sınırlı olması, hem de padişahların bu kısıtlamalara zaman zaman uymaları, kişilerin hukuk guvenliğini sarsıyordu. Ozellikle XVIII. Yuzyılda yonetimin bozulması, hukuka aykırı uygulamaların coğalması, yonetime olan guvensizliği artırmıştır.
1961 ve 1982 Anayasalarının Yapımı Sureclerinin Karşılaştırılması
1982 Anayasasının hazırlanması sureci 1961 Anayasasınınki ile karşılaştırıldığında, aralarında başlıca şu benzerlik ve farklar goze carpmaktadır.
1) Benzerlikler:
a) Her iki Anayasa, askeri mudahaleler sonucu oluşmuştur.
b) Her iki anayasa, bir kanadı askeri harekÂtın liderliğini yapan kuruldan (Milli Birlik Komitesi ve Milli Guvenlik Konseyi) diğer kanadı ise sivillerden (Temsilciler Meclisi ve Danışma Meclisi) oluşan Kurucu Meclisler tarafından hazırlanmıştır.
c) Her iki durumda da Kurucu Meclis, daha doğrusu bu Meclisin sivil kanadı secimle oluşmamıştır.
d) Her iki durumda da Kurucu Meclisce hazırlanan Anayasa, halk oyuna sunulmak suretiyle kesinleşmiştir.
e) Her iki durumda da sivil kanadın, Bakanlar Kurulunun kurulması ve duşurulmesine ilişkin yetkileri yoktur.
2) Farklar:
a) Gerek Temsilciler Meclisi gerek Danışma Meclisi genel secim sonucunda oluşmamakla beraber, 1961 Temsilciler Meclisinin daha temsili nitelik taşıdığı gorulmektedir. Bu Meclisin uyelerinin aşağı yukarı ucte biri dolaylı denilebilecek bir secimle uyelik sıfatını kazanmış, onemli bir bolumu de kooptasyon, yani ceşitli meslek kuruluşlarının kendi temsilcilerini belirlemesi yoluyla oluşmuştur. Buna karşılık Danışma Meclisi uyelerinin tumu Milli Guvenlik Konseyi tarafından atanmıştır.
b) Temsilciler Meclisinde, kapatılan D.P. dışında, gunun diğer iki partisi olan C.H.P ve C.K.M.P. gerek doğrudan doğruya kendilerine ayrılan kontenjanlar, gerek iller ve meslek kuruluşları temsilcileri arasındaki parti uyeleri kanalıyla, Anayasanın hazırlanmasında buyuk olcude etkili oldukları halde, Danışma Meclisi tumuyle partisiz bir meclistir. Daha once belirtildiği gibi, Danışma Meclisi uyesi olabilmenin şartları arasında, “11 Eylul 1980 tarihinde herhangi bir siyasi partinin uyesi olmamak” şartı sayılmıştır.
c) Bu iki fark, Danışma Meclisinin Temsilciler Meclisine oranla, sosyal kompozisyon bakımından cok daha fazla burokrasi ağırlıklı bir kuruluş olması sonucu doğurmuştur.
d) Temsilciler Meclisi Milli Birlik Komitesi karşısındaki durumuna oranla daha geniş yetkili bir kuruluştur. 1961 sisteminde Temsilciler Meclisi de Milli Birlik Komitesi tarafından aynen kabul edilmediği, Temsilciler Meclisi de Milli Birlik Komitesince yapılan değişiklikleri benimsemediği takdirde, iki meclisin uyelerinden oluşan bir Karama Komisyon metninin Kurucu Meclis birleşik toplantısında oylanması ongorulmuştu. Bu durum, sayıca daha kalabalık olan Temsilciler Meclisine bir ustunluk sağlıyordu. 1981-83 sisteminde ise Milli Guvenlik Konseyi, Danışma Meclisince kabul edilen metinde dilediği değişikliği yapma veya bunu tumuyle reddetme yetisini kendisinde saklı tutmuştur. Milli Guvenlik konseyince değiştirilerek kabul edilen metinin tekrar Danışma Meclisine gonderilmesi gibi bir yontem ongorulmemiştir. Bu anlamda Anayasanın yapımında nihai soz, Milli Guvenlik Konseyindedir. Danışma Meclisi, adının da doğru olarak ifade ettiği gibi, nihayet bir danışma veya “on calışma” organıdır.
e) 1961 sisteminde, halkoyuna sunulan Anayasa tasarısının kabul edilmemesi halinde ne yapılacağı acıkca belirtilmiştir. Bu durumda, yeni secim kanununa gore yapılacak genel secimle yeni bir Temsilciler Meclisi kurulacak ve bu Meclis, Anayasa calışmalarına yeniden başlayacaktır. 1981-83 sisteminde ise, Anayasa tasarısının halk oylamasıyla reddi durumunda ne yapılacağı konusunda bir acıklık yoktur. Bu durum, tasarı reddedildiği takdirde askeri idarenin belirsiz bir sure daha devam edebileceği duşuncesini akla getirebilecek niteliktedir.
f) 1961 halkoylamasında siyasal partiler kamu oyu oluşturmakta aktif bir rol oynadıkları, hatta Anayasanın kabulune karşı olan goruşler nisbi bir rahatlık icinde ifade edilebildiği halde, 1982 halkoylamasına ilişkin 70 sayıla Milli Guvenlik Konseyi kararında, Anayasa uzerindeki goruş ve onerilerin acıklanmasında “munhasıran Anayasa taslağının geliştirilmesi maksadı icinde” kalınacağı, “Anayasanın halkoylamasında, halkın vereceği reyin nasıl olması gerekeceği hususunda etki yapacak herhangi bir telkinde” bulunulamayacağı belirtilmiştir. Benzer şekilde, 71 sayılı Milli Guvenlik Konseyi kararında da “Anayasanın gecici maddeleri ile Devlet Başkanının radyo-televizyon9da ve yurt gezilerinde yapacakları Anayasayı tanıtma konuşmaları hicbir suretle eleştirilemez ve bunlara karşı yazılı veya sozlu herhangi bir beyanda bulunulamaz” Denilmek suretiyle, halkoylaması oncesinde Anayasa uzerindeki tartışmalar sınırlandırılmıştır. Zaten 12 Eylul 1980 tarihine kadar kurulmuş olan butun siyasal partiler, Milli Guvenlik Konseyinin 16 Ekim 1981 tarihli kanunuyla feshedilmiş olduğundan, 1982 Anayasa Halkoylamasında siyasal partilerin kamu oyu oluşturulmasına bir katkıları da soz konusu olmamıştır.
g) 1961 halkoylamasının aksine, 1982 halkoylamasında Anayasanın kabulu, Cumhurbaşkanının secimiyle birleştirilmiştir. Anayasanın gecici birinci maddesine gore, “Anayasanın, halkoylaması sonucu, Turkiye Cumhuriyeti Anayasası olarak kabul edildiğinin usulunce ilanı ile birlikte halkoylaması tarihindeki Milli Guvenlik Konseyi Başkanı ve Devlet Başkanı, Cumhurbaşkanı sıfatını kazanarak, yedi yıllık bir donem icin, Anayasa ile Cumhurbaşkanına tanınan gorevleri yerine getiriri ve yetkileri kullanır. 18 Eylul 1980 tarihinde Devlet Başkanı olarak ictiği and yururlukte kalır. Yedi yıllık surecin sonunda Cumhurbaşkanlığı secimi Anayasada ongorulen hukumlere gore yapılır. Cumhurbaşkanı, ilk genel secimler sonucu Turkiye Buyuk Millet Meclisi toplanıp, Başkanlık Divan oluşuncaya kadar, 12 Aralık 1980 gun ve 2356 sayılı Kanunla teşekkul etmiş olan Milli Guvenlik Konseyinin Başkanlığını da yurutur.”
Boylece, Kurucu Meclis hakkında kanun uyarınca ilkin Danışma Meclisi sonra da Milli Guvenlik Konseyi tarafından kabul edilen Anayasa Tasarısı, 7 Kasım 1982 gunu halkoyuna sunulmuş ve %8.63 oranında “hayır” oyuna karşılık, %91.37 oranında “evet” oyuyla kabul edilmiştir.
Anayasanın yururluğe girmesine ilişkin 177’nci madde gereğince, 6 Kasım 1983 tarihinde milletvekili genel secimlerinin yapılmasını takiben Turkiye Buyuk Millet Meclisi Başkanlık Divanının 6 Aralık 1983’te oluşması, yani yeni secilen Meclisin goreve başlamasıyla, Milli Guvenlik Konseyinin ve Danışma Meclisinin hukuki varlıkları sona ermiş ve Turk siyasal hayatında yeni bir demokratik donem başlamıştır.
Sosyal Hukuk Devleti
1961 Anayasası gibi 1982 Anayasası da, ikinci maddesinde Cumhuriyetimizi yalnız bir hukuk devleti olarak nitelendirilmiştir. Bir cok tartışmalara yol acan. “Sosyal bir hukuk devleti” olarak nitelendirilmiştir. Bir cok tartışmalara yol acan, “sosyal devlet” yahut “sosyal hukuk devleti” kavramı cok yonlu siyasal bir kavramdır. Bu kavramdan genel olarak kişilerin sosyal durumlarını iyileştirmeyi, onlara insanca bir yaşayış duzeyi sağlamayı, onları sosyal guvenliğe kavuşturmayı kendisi icin odev bilen devlet anlaşılır.
Anayasa Mahkemesinin bir kararında belirtildiğine gore, “Sosyal hukuk devleti insan hak ve hurriyetlerine saygı gosteren, ferdin huzur ve refahını gercekleştiren ve teminat altına alan, kişi ile toplum arasında denge kuran, emek ve sermaye ilişkilerini dengeli olarak duzenleyen, ozel teşebbusun guvenlik ve kararlılık icinde calışmasını sağlayan calışanların insanca yaşamasını ve calışma hayatının kararlılık icinde gelişmesi icin sosyal, iktisadi ve mali tedbirler olarak, calışanları koruyan, işsizliği onleyici ve milli gelirin adalete uygun bicimde dağılmasını sağlayıcı tedbirleri alan adaletli bir hukuk duzeni kuran ve bunu, devam ettirmeye kendini yukumlu sayan, hukuka bağlı, kararlılık icinde ve gercekci bir ozgurluk rejimini uygulayan devlettir.
Sonuc
Hukuk devletinin gercekleşmesi icin gerekli olan hukukun genel ve evrensel ilkelere saygı konusunda ise Turk Anayasa Mahkemesi geniş ve cağdaş bir bakış acısına sahiptir. Tum dunyada kabul gorun hukuk ilkelerini olcu norm olarak uygulayan Anayasa Mahkemesi, bunları Anayasa statusunde ve hatta Anayasanın ustun saymakta ve uluslar arası standartlara uygun bir bakış acısını sergilemektedir.
Tum bu acıklamalar cercevesinde Turkiye’de hukuk devleti anlayışının tam olarak yerleşmemiş olduğu soylenebilir. Sivil ve liberal bir toplum ongorusunden oldukca uzak olan Anayasa, butun duzenlemelerinde Devleti koruma gudusuyle hareket etmiş, temel hak ve ozgurluklerin tanınması ve kullanılması konusunda hep kuşkucu davranmıştır. Anayasa, hukuk devleti anlayışı doğrultusunda getirdiği duzenlemelere koşut olarak bizzat kendi icinde bu anlayışa aykırı duzenlemelere yer vermiştir. 1995 ve 2001 yılında yapılan değişikliklerle demokratik bir bakış acısı sağlansa bile bu yeterli olmamakta, Anayasa, uluslar arası standartlara uygun bir ozgurlukler rejimi ve tam olarak bir hukuk guvenliğ
Siyasal Bilgiler / Hukuk Hukuk Devleti
Üniversite Ders Notları0 Mesaj
●54 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- Üniversiteler
- Üniversite Ders Notları
- Siyasal Bilgiler / Hukuk Hukuk Devleti