Dunya genelinde tum ekonomik sistemlerin, kavramların, cozumlerin, etkileşimlerin tartışıldığı gunumuzde uzerinde buyuk olcude fikir birliğine varılan tek konu arkiyel bir cağ yaşadığımız gerceğidir. Gerek iktisatcılar gerek futuristler geleneksel dunyayı kokunden değiştirecek bir donuşumun tanıkları olduğumuzu kabul etmektedirler. Zaten batı tarihine baktığımızda her birkac yuzyılda benzer bir donuşum yaşandığı gorulmektedir (Burada değişim yerine ozellikle donuşum kelimesi secilmiştir. Karl Polanyi’nin Buyuk Donuşum kitabına atıfta bulunulmuştur). Bu donemlerde kısa bir zaman zarfında toplum kendini yeniden duzenler, dunya goruşu, temel değer yargıları, sosyal ve siyasal yapı, sanat, kultur, kurum ve kuruluşlar bu donuşumun etkisiyle yapısal ve işlevsel acıdan yeniden tanımlanıp, kabul gorurler. İşte gunumuzde kureselleşme, kapitalizm otesi toplum, bilgi toplumu, ucuncu dalga vb. gibi adlandırmalarla tanımlanan benzer bir donemden gecmekteyiz.
Tarihte bu tip donuşumlerin ornekleri fazlasıyla mevcuttur. 13. yuzyılda kırsal kesimden kent hayatına ve yerleşik duzene gecişle kendini gosteren ticaret devrimi, 15. yuzyılda Gutenberg’in buluşuyla ve 16. yuzyılın başlarında Luther’in onculuğunde Ronesans tohumlarının ciceklendiği donem, iki yuz elli yıl kadar sonra Watt’ın buhar makinasını kusursuzlaştırdığı ve Adam Smith’in ekonominin temellerini attığı donem, ki bu donem butun –izm’lerin doğuşuna tanıklık etmiştir, ve nihayetinde II. Dunya Savaşı’nın ardından teknolojik devrimle, bilgi devrimiyle hala surecini tamamlamamış olan gunumuzdeki donuşum ornek olarak sıralanabilir.
Gunumuzdeki donuşumu diğer arkiyel donemlerden ayıran en onemli fark; etkileşim sınırlarının ve hızının gecmiş donemlere nazaran, belki de enformasyon teknolojisi sayesinde daha hızlı olmasıdır. Bu nedenledir ki icinde yaşadığımız donuşumun etkisi daha derin ve daha carpıcı olacaktır. Donuşumun kuşkusuz en buyuk bileşeni hatta coğaltan etkisine sahip hızlandırıcı faktoru teknolojidir.
Olayı daha basite indirgemeye calışarak oncelikle ekonomik boyutta enformasyon teknolojilerinin etkilerini ozelde de internetin ve elektronik ticaretin buyume ve makro ekonomi uzerindeki etkilerini incelemeye calışacağız. Oncelikle buyume teorilerine kısaca bir goz atılacak ve son donemlerde konuşulmakta olan ancak henuz kesin bir cerceveye oturtulamayan, hala tartışılan yeni buyume modellerinin temel ozelliklerine değinilecektir.

BUYUME MODELLERİ

1930’larda Keynes’in etkisiyle 1950’lerin başlarına kadar yoğun olarak tartışılan, aslında Ricardo ile temel bulan, Marx’la alternatif yaklaşımlar getirilen buyume modelleri, 1980’lere kadar yaklaşık otuz yıl boyunca ekonomi literaturunde geri plana itilmiştir. Bu tarihten sonra ise, farklı yaklaşımlar (endojen buyume modelleri) geliştirilmeye başlamıştır. Tam anlamıyla bir genel modele ulaşılmamışsa da yeni ekonomik faktorlerin buyumeye katılması bu doneme rastlamaktadır.
Klasik buyume teorileri cok sayıda klasik duşunurun fikirlerini yansıtmaktadır. Bununla birlikte teoriye ozellikle başlangıc niteliğinde en onemli katkıyı Ricardo yapmış olduğundan, klasik buyume teorisi her zaman Ricardo modeli başlığı altında incelenir. Kotumser gorunuşlu Ricardo Modeli’nin arkasında İngiltere’nin 19. yuzyılın başlarındaki koşulları ve sorunları yer almaktadır.
Temel varsayımlarının ayrıntılarını bir kenara bırakacak olursak, aynı zamanda bir makro ekonomik gelir dağılımı modeli olan Ricardo Buyume Modeli, iki ilkeye dayanmaktadır. Birinci ilke, toprak sahiplerinin toplam hasıladan aldıkları payın (rant payının) acıklanmasına yardım eder. İkinci ilke toplam hasıladan geri kalan kısmın ucret ve kar olarak nasıl dağıtılacağını belirtir. Buyumeyi durdurup ekonomiyi durgunluğa sokacak mekanizma toplumdaki uc sınıfın (emekci, girişimci, toprak sahibi) gelir dağılımından aldıkları payların değişimidir. Ricardo Modelinin temel varsayımları buyume tecrubelerine uymamaktadır.
Diğer bir model de Harrod-Domar buyume modelidir. Buyume en acık şekilde milli gelirdeki artışlarla olculebilmektedir. Milli gelir seviyesi Y, milli gelirdeki artış ∆Y ile gosterilecek olursa, buyume hızı (Y), Y=∆Y/Y ifadesi ile belirtilir. Harrod-Domar modelinde sermayenin verimliliği yerine onun tersi olan sermaye/hasıla oranı kullanılmaktadır. Yatırım oranı ile varılan fiili buyume hızının, istikrarlı ve dengeli bir buyumeyi sağlaması icin gerekli buyume hızına eşit olması gerekir. Yani, buyume sureci boyunca her donemde yaratılan mal ve hizmetlerin tumunun arz ve talep fazlalığı yaratmadan absorbe edilmesi gerekecektir. Boyle bir dengenin sağlanması icin gerekli ve yeter şart, yatırım tasarruf eşitliğidir.
Solow’un buyume modeli ise, dışa acık olmayan kapalı bir ekonomide, gelişmeyi gosteren en basit neo-klasik tek sektorlu bir modeldir. Matematiksel olarak problem, tek diferansiyel denklemin cozumunun davranışını incelemektir. Model oldukca idealize edilmiş olup, zor agregasyon ve değerlendirme sorunları yoktur. Ekonomide bir tek uretilen mal olduğu farz edilmiştir.
Toplumların ekonomik gelişmesini tarihsel bir yaklaşımla acıklamaya calışan goruşler arasında W.Rostow modelinin bir ayrıcalığı vardır. Ozellikle kalkış (take-off) aşamasındaki azgelişmiş ulkelerin kalkınma sorununa değinilmesi bu modelin onem kazanmasına neden olmuştur. W.Rostow, K.Marx’ın modern tarih kuralları bir alternatif olarak hazırladığı modelini once 1956’da yayınladığı bir makalesinde, sonra da 1960’daki kitabında acıklamıştır. Rostow’un modeli, kitabın giriş kısmında da belirtildiği gibi modern tarihin seyri hakkında bir genellemeyi icermektedir. Bu kurama gore, her toplum ekonomik bakımdan aşağıda sıralanan evreleri gecirir.
a. Geleneksel Toplum,
b. Kalkışa (take-off) geciş aşaması,
c. Kalkış aşaması,
d. Olgunluk aşaması,
e. Kutle tuketim cağı.
Her aşama kendi ekonomik, toplumsal ve siyasal ozelliklerini icinde barındırır. Her aşamayı toplumlar ic ve dış dinamikler nedeniyle değişik zamanlarda farklı uzunlukta ve yoğunlukta yaşamışlardır.
Uzerinde onemle durulması gereken ve yeni jenerasyon modellere bir geciş aşaması niteliği taşıyan diğer bir model de Schumpeter’in “Yenilik Modeli”dir. J.Schumpeter kapitalist sistemin dinamiği gereği ekonomik bunalımla karşılaşacağı yerde, devamlı gelişeceğini savunmuştur. Sistemin yarattığı hasıla artışı istismara değil, işci sınıfın refahının yukselmesine yol acacaktır. Aslında kapitalist sistemin sonunu getirecek olan ekonomik bunalımlar değil, bu refah artışı olabilir. Yaşama duzeyi yukselmiş işcilerde ve liberal ortam icinde yetişen aydınlarda maddi tatminsizlik yerini manevi tatminsizliğe bırakacaktır. Kendi kaderlerini kendileri tayin etmek isteyen bu sınıflar, kapitalist sisteme ve kapitalist girişimcilere karşı bir tutum alacaklardır. Kapitalist sistem boylece kendini savunan taraftar bulamayıp yerini sosyalist sisteme terk edecektir.
Schumpeter, kapitalist sistemin buyumesinde girişimcilerin rolunu ve teknik ilerlemelerin girişimciler tarafından uretime uygulanmasına, yani kendi deyimi ile yenilikleri (innovations) en onemli etken olarak gormuştur. Yazar, beş tur yenilik olduğunu soylemektedir.
a. Piyasaya yeni bir malın, yeni bir tipin veya kalitenin surulmesi,
b. Uretime yeni bir tekniğin uygulanması,
c. Yeni piyasaların keşfedilmesi ve yaratılması,
d. Yeni bir hammadde veya yarı mamul kaynağının bulunması,
e. Endustrinin reorganizasyonu..
Kapitalist sistemin buyumesiyle azalan kar haddini yeniden canlandıracak olan, yukarıda sayılan surecler sonucu ortaya cıkacak olan yeniliklerdir. Schumpeter bu goruşu ile kapitalist girişimcinin elde ettiği karların da bir ceşit acıklamasını yapmaktadır.

NEW AGE MODELLER

Yukarıda kısaca uzerinde durmaya calıştığımız modeller incelendiğinde, bazı ortak ozellikler goze carpmaktadır; bu ozelliklerden en belirgin olanı temelde buyumenin sermaye ve işgucu gibi esas uretim faktorlerine dayandırılmasıdır. Burada onemli olan her iki faktorun de azalan verimler yasası uyarınca olceğe gore azalan oranlarda getiri sağlamasıdır (decreasing return to scale). Bu modeller kuşkusuz yeni ekonomik fenomenleri acıklamakta yetersiz kalmaktadırlar. Gerci Schumpeter ile birlikte yenilik, insan kaynaklarındaki optimum kullanıma ve eğitime dayalı verim artışı, teknolojinin “spillover” etkisi literature kazandırılmışsa da, net bir model ortaya konulamamıştır. Farklı bir deyişle, “teknoloji, eğitilmiş insan gucu, bilgi uretim faktorleridir ve buyumeye pozitif katkıda bulunurlar” hipotezi tecrubelerle doğrulanmış ancak teorik alanda modelleştirilememiştir.
Bilginin bir ekonomik kaynak olarak davranışını bugun icin tam anlamıyla kavramış değiliz. İktisatta henuz bir teori geliştirip onu sınayacak kadar tecrube sahibi olunamamıştır. Şu an icin soylenebilen bilgiyi servet uretme surecinin merkezine yerleştiren bir ekonomik teorinin gerekliliğidir. Bugunun ekonomisini ve ekonomik buyumesini ancak boyle bir teori acıklayabilir. Yeni teori konusundaki calışmalar iktisatcılar tarafından yapılmaktadır. Yapılan başlangıc niteliğindeki calışmalarda genel kabul gormuş bazı ortak noktaların varlığı goze carpmaktadır. Bu noktalar bilginin niteliği ile ilgilidir.
Kuşkusuz dunya ekonomisi bir piyasa ekonomisi olarak kalacaktır, ancak piyasa kurumları korunurken iceriği buyuk olcude değişmiş bulunmaktadır. Kapitalizmden soz etmek mumkunse de artık bu kapitalizm, enformasyon kapitalizmidir. Son kırk yıl boyunca ekonominin merkezine yerleşmiş olan sanayiler, malların uretimi ve dağıtımıyla ilgili olanlardan ziyade, enformasyon ve bilginin uretimi ve dağılımı ile ilgili olanlardır.
Eski sanayiler arasında, hangilerinin buyuduğune bakılacak olursa, bunların kendilerini bilgi ve enformasyon cevresinde orgutleyen sanayiler olduğu gorulur. Eski kapitalizmin super zenginleri on dokuzuncu yuzyılın celik krallarıydı, İkinci Dunya Savaşı sonrası ekonomik canlanma doneminin super zenginleri ise bilgisayar yapımcıları, internet şirketleri, yazılım ureticileri, televizyon program yapımcıları, biyokimya şirketleri gibi enformasyon sistemleri kurmaya, işletmeye ya da enformasyonu bilgiye donuşturmeye, uretime entegre etmeye ve dağıtmaya yonelik girişimcilerdir. Artık malları uretip taşımakla servet kazanılması mumkun değildir, hatta gunumuzde parayı kontrol etmekle bile cok buyuk karlar elde edilemez.
İktisadın temel varsayımlarından biri kaynakların tahsisinde ve ekonomik odullerin dağılımında esas modelin “Tam rekabet” olduğudur. “Eksik rekabet” ise gercek dunyada cok sık rastlanan bir ekonomik olgudur ve ekonomiye dıştan gelen mudahalelerin sonucudur. Yani eksik rekabeti tekeller, patent koruma onlemleri, mevzuatlar gibi teknik ve yonetsel araclarla yaratmak mumkundur. Oysa bilgi ekonomisinde eksik rekabet ekonominin kendi yapısında var olan bir olguymuş gibi gozukmektedir. Bilginin ilk uygulamasından ve ondan ilk yararlanılışından (oğrenme grafiği) kazanılan avantajlar kalıcı ve geriye donulmez olmaktadır. Bu durumun işaret ettiği nokta ise, serbest ticaret ekonomisinin de korumacılığın da kendi başlarına ekonomik politika olarak işlemeyeceğidir.
İktisadın bir başka temel varsayımı da, bir ekonominin ancak ya tuketimle ya da yatırımla belirlenebileceğidir. Keynesciler ile neo-Keynesciler (Milton Friedman gibi) olayı tuketime bağlarken, klasiklerle neo-klasikler (Avusturya Okulu gibi) yatırıma bağlamaktadır. Bilgi ekonomisindeyse gorunuşe gore ikisi de asıl etken değildir.
Geleneksel ekonomik teoriyle uyuşmazlık gosteren bir başka nokta da, değişik tur bilgiler arasında bir ortak paydanın yokluğudur. Bilginin uretim faktoru haline donuşturulmesi uc şekilde olmaktadır; birincisi, surecin, urunun ya da hizmetin surekli olarak iyileştirilmesi (Japon sisteminde “kaizen” olarak adlandırılan yaklaşım), ikincisi, var olan bilginin surekli olarak işlenmesi yoluyla ondan yeni ve farklı surecler, urunler ve hizmetler elde edilmesi, ucuncusu ise, gercek yeniliktir. Bilgiyi uygulayıp ekonomide ve toplumda değişiklik yapmanın yolu, uc yontemin de eş anlı ve eş gudumlu uygulanmasından gecmektedir. Ancak şu ana kadar, bilgiyi kantifiye etmek, yani nicelleştirmek mumkun olmamıştır ki bu da ekonomi teorisi acısından onemli bir engel anlamına gelmektedir. Hepsinden onemlisi de bilginin miktarının yani nicel yonunun, o bilginin verimliliği, yani kalitatif etkisi kadar onemli olmamasıdır. Bu onerme eski bilgi icin de yeni bilgi icin de gecerlidir.
Bilginin yukarıda anlatılan ozellikleri bağlamında, yeni nesil buyume modelleri (endojen-icsel modeller) bilginin ekonomiye olan katkısını iki temel kavramla acıklamaktadırlar; bu kavramlardan birincisi, bilginin ve teknolojinin yarattığı pozitif dışsallıktır. Yaratılan bilgi, hangi duzeyde olursa olsun farklı sektorlerce alınıp kullanılabilmekte, farklı sureclerle işlenerek verim sağlanabilmektedir. Her yeni bilgi bir sonraki icin hareket noktası oluşturabilmektedir. Bilgiyi, bir duvarın yukselmesi aşamasında yatay ve dikey olarak konulan yapı taşlarına benzetebiliriz. Surekli yukselen ve genişleyen birikim zinciri. İkinci temel kavram ise, bilginin olceğe gore artan oranda getiri sağlamasıdır (increasing return to scale). Bu kavram sayesinde bilginin kullanıldıkca, yayıldıkca veriminin artacağına dair savunulan varsayımın doğruluğu da kanıtlanabilmektedir. Bu kavram bir cumleyle ozetlenecek olursa, bilgi diğer uretim faktorlerinin aksine paylaşıldıkca artmaktadır.
__________________