CALIŞMA EKONOMİSİ

Calışma ekonomisinin konusu işgucunun piyasaya sokulup, işgucu arzı ile işgucu talebinin cakıştığı piyasa ekonomisidir.

İşgucu ucret karşılığında emeğin bir sure kiralanmasıdır.



İşsiz kavramını anlatabilmek icin oncelikle calışmanın turleri uzerinde durmamız gerekmektedir.

işveren

işci

kendi hesabına calışan

ucretsiz aile işcisi.

Bunlar aktif nufusu oluşturur. Calışmayıp calışanların desteğiyle yaşayanlar bağımlı nufusu oluşturur. Ilo nun getirdiği işsizlik tanımında;

işi yok

iş arıyor

iş bulduğu anda calışmaya hazır.



Gelişmiş ulkelerde işveren kesimi ciftciler dahil %10 un biraz altındadır. İşci bu ulkelerde %90 dır. Kendi hesabına calışan ucretsiz aile işcisi yok gibidir. Fransa bunun istisnasıdır. Şarap ve peynir ureticileri.



Az gelişmiş ulkelerde ucretli kategorisinin hızla duştuğunu gorebiliriz.ucretle calışan kesim %30, kendi hesabına calışan %30, işveren %10 olup işsizlik aktif nufusun icersinde %30 luk bir paya sahip olur. Daha da az gelişmiş ulkelerde işci sınıfının oranı daha da azalır.



Mallarda arz bekletilebilirken işgucu arzı arz edildiği anda talep karşılanmazsa hemen bozulur. Bu yuzden işgucu piyasalarına devlet mudahaleleri gelir.



İşcilerle ilgili duzenlemeler sosyal ihtiyaclar ortaya cıktığında gundeme gelmiştir. Gelişmiş ulkelerde işgucunun buyuk kısmı hizmetler sektorundedir. Bunu sanayi sektoru izler. Tarımda calışanların oranı cok duşuktur. Gelişmiş ulkelerde eğitim duzeyinin gelişmesine bağlı olarak bireylerin hizmetlere olan talepleri mallara olan talepten daha hızlı artmaktadır.



İşsizlik oranı = işsiz sayısı

İşgucu



İşsizlik esas itibariyle kentlere ait bir olgudur.



Eksik istihdam: bir işin sureklilik gostermemesi sonucu oluşur. İşsizlik sigortasının olmadığı ulkelerde kişi getireceği gelire bakmaksızın bulduğu işte calışmak zorundadır. Ama bir yandan da iş aramaya devam edebilir. O zaman işsizlik istihdam icinde surmektedir.



Azgın kapitalizm: devlet ekonomiye hic mudahale etmemektedir. Gizli bir el ekonomiyi duzenleyecektir. Ekonomiye mudahale edildiği anda duzen bozulacaktır. Ancak bugun hicbir ulkede bu denli ozgur kapitalizm uygulanmamıştır.



UCRET
Parasal ucret: işcinin gorduğu iş karşılığı para alarak elde ettiği kazancın toplamıdır. Fakat işci icin onemli olan gereksinimlerini karşılayabilme derecesidir.



Gercek ucret: işcinin elde ettiği para karşılığında sağlayabildiği mal ve hizmetlerin toplamıdır.



İşgucu maliyeti: sorun işveren acısından ele alınır. İşcilere para ve mal olarak yapılan her turlu odeme işveren acısından işgucunun maliyetidir.



Buradan bir tanım yapmak gerekirse işcilerin teknik bilgi ve emek guclerini işverenin buyruğuna vermelerine karşılık elde ettikleri her turlu kazanc ucreti oluşturur. Ucret yalnız ekonomik değil aynı zamanda toplumsal bir olgudur. Adil ve somurmeden uzak bir ucret politikasının gerekliliği toplumsal yaşantıda onemli bir etkidir.



Belirli bir sanayi icinde işcilere odenen ucretin duzeyi bu sanayide calışmaya hazır toplam işgucunun sayısını belirler.



UCRETE YONELİK TEORİLER
klasik ucret kuramı

adam smith

ucret bir işcinin yaşamını surdurebilmesi icin en cok gerekli olan tuketim mallarını sağlamaya yeten ve işciye emeğinin karlılığı olarak verilen para veya maldır. Ucretin duzeyini belirleyen temel etken işcinin bedensel gereksinimidir. Adam smith e gore ucret oyle bir duzeyde bulunmalıdır ki işci yaşamını surdurebilsin ve kuşak kurabilsin.

Yururlukteki ucret duşuk ise işgucu sayısında bir azalma gorulecek emek istemi ile sunumu arasında bu suretle ortay cıkacak dengesizlik ucretin yukselmesini gerektirecektir.

Yururlukteki ucret yuksek ise işsizlikle birlikte ucretin duzeyinde de bir azalma kendini gosterecek.

Klasik ucret teorisi devletin kendiliğinden fiyatlara karışmamasını ister. Devlet ve sendikaların ucretlere mudahalesi olmazsa ucret piyasadaki arz ve talebe gore kendiliğinden oluşur. Klasik ekonomicilerin bu ucret kuramı insafsız bir tunc kanunu olarak nitelendirilmiştir.



ucret fonu teorisi

stuart mill

bir ulkede girişimciler tarafından ucretlerin odenmesi icin bir fon kurulur. Ucretlerin duzeyi bu fonun calışan işci sayısına bolunmesinden elde edilen sonuca gore oluşur. Bu marxcı ucret anlayışına kaynak oluşturmaktadır.



marxcı ucret anlayışı:

ucret emeğe değil emek gucune ya da işgucune odenen fiyattır. Emek gucu insandaki bedensel ve zihinsel guc olup bu gucun kullanılmasıyla mallar uretilebilir. İşgucunun değerini işcinin ve ailesinin yaşayabilmesi icin gerekli mal ve hizmetlerin değeri belirler. Kapitalistlerin işgucu talep etmesinin ve uretimde calıştırmasının nedeni artı değer yaratılmasını sağlamaktır. Artı değer işcilerin tukettikleri işgucunun değerini yeniden uretmek icin gerekli emek suresinden daha uzun sure calıştırılmasıyla yaratılır. Marx a gore sermaye ikiye ayrılır. Değişen sermaye: işgucu satın almak icin harcanan ve uretim surecinde işciler tarafından yaratılan artı değerden oturu kendini arttıran sermayedir. Değişmeyen sermaye: uretim aracları, makineler arac gerecler ve hammaddeler almak icin sarf edilen sermaye.



marjinal verimlilik teorisi:

ucreti işcinin verimliliği belirler. İşgunune marjinal urunu uretim surecine katılan her yeni işcinin toplam cıktıda yol actığı değişikliğe denir. İşveren marjinal urun miktarını bu urunun fiyatı ile carparak marjinal urun değerini hesaplar . bulunan marjinal urun değeri ucretle kıyaslanır. Eğer ucret işgucunun cıktıya yaptığı marjinal katkıdan az ise işveren işgucu sayısını arttırır. Eğer fazlaysa işgucu sayısını azaltır. İşgucunun marjinal urun değerinin işgucunun maliyetine eşit olması halinde istihdam icin denge durumudur. Aynı zamanda karın en coklaştırılması metodudur.



pazarlık teorisi:

kısa donemde işciler ve işveren arasındaki pazarlığa gore belirlenir. Pazarlık gucu ucret duzeyini belirler.



UCRET POLİTİKASI
adaletli bir gelir dağılımı yapmak

refah duzeyini yukseltmek

ekonomik bir istikrar sağlamak.



tam istihdam koşullarında gelişmiş ulkelerin ucret politikaları.

Planlı ekonomiler icinde ucret politikası:

Ucretler işcilerin niteliklerine gore farklılaşır. Verime gore ucret başvurulan genel yollardan birisidir. Ucretler genelde denetim altında tutulmakta ve tek bir ulusal ucret politikası uygulanmaktadır.

gelişen ekonomilerde ucret politikası:

gelir politikası ile ilişkilidir. İzlenecek ilk politika sefaletin eşiğinde bulunan buyuk halk kitlelerinin gelirlerinin arttırılması duşuncesi icinde oluşmalıdır. Şu yontemler kullanılır:

ucretlerin yasal saptanması yolu.

Toplu muzakere yolu.

Uzlaştırma ve tahkim yontemleri



Amac cok duşuk ucretleri onlemek, adil bir ucret duzeyi kurmak ve ucretleri fiyat yukselmelerine karşı korumak.



Ucret politikasının ceşitli gorunumleri:

duşuk ucret politikası: işsizliğin nedenleri ucret duzeyi ile acıklanmaya calışılmıştır.

Yuksek ucret politikası: ucretleri değil uretim maliyetlerini indirmek daha yararlıdır. Maliyet ancak verimin arttırılması ile indirmek.

Satın alma gucu politikası: yuksek ucret politikası ile benzerlik gosterir.



Bizde sosyal guvenlik sozleşmesinde ucret verilmesi icin işverenin işciyi cıkartması ya da kadının evlenip işten ayrılması gerekir. İşcin işten kendi isteğiyle ayrılması durumunda kıdem tazminatı alamaz.



UCRET SİSTEMLERİ
Ucretler bir maliyet kalemidir. Uretimin bir parcasıdır. Esas olarak iki bolumde incelenir.



zaman oğesine dayalı ucret sistemi:

ucretin saptanmasında calışkan tembel işci arasındaki fark gozetilmez. Onceden belirlenen sureye gore ucret alırlar.



verimlilik oğesine dayanan ucret sistemi:

verimli olan yuksek ucret, olmayan duşuk ucret alır. İşciler arasında dayanışma değil rekabet doğmaktadır. Bu da kendi icinde ikiye ayrılır:



zamandan tasarrufu gozeten verimlilik sistemi.

İşcinin uretim kabiliyetini gozeten verimlilik sistemi.

parca başına ucret.

İşin kalitesi verimi, niteliği duşer, iş kazaları coğalır.uzun donemde ucretlerin genel olarak duşmesi gozlemlenmiştir.

prim sistemi.

Aynı yapılan işin sonsuz değişik fiyatı mevcuttur.

kara katılma sistemi



ASGARİ UCRET
En az ucret işciye ailesi ile birlikte yaşadığı toplumda kabul olunabilen bir yaşam duzeyi sağlayan ucrettir. Yontemleri:



serbest ve kişisel bağıt yolu.

Toplu pazarlık yolu:

Ucret yalnız emek piyasasındaki arz ve talep durumuna bağlıdır. Toplu iş sozleşmeleri aracılığıyla belirlenir.

sanayi yar kurulları yolu:

oluşturulan kurulda eşit sayıda işci ve işveren temsilcilerinin belirlemesi.

hakem kurulları yolu

ulusal en az ucretler:

hukumetlerin yetkileri.



Asgari ucret tespitinde bakılan noktalar:

işcilerin gereksinimleri

ceşitli sanayi dallarında odenen ucretlerin miktarı

sanayicinin odeme miktarı



asgari ucret;

ekonomik gelişmeyi

istihdamı

gelir boluşumunu etkiler.



VERİMLİLİK
İstihdam ve ucret politikalarıyla doğrudan ilgili bir kavramdır. Calışılan işyeri, yonetimin sağladığı koşullar, calışma suresiyle ilişkilidir. Neyin verimliliği kastediliyorsa ucret ona oranlanır ve verimlilik bulunur.



İşgucunun verimliliği = işgucu

Uretim



İşgucu birim zamana gore calışılan işci sayısına gore hesaplanabileceği gibi uretilen miktar olarak da hesaplanabilir. Verimliliği etkileyen maddi koşulların en başında ucret gelir. Verimliliğin manevi yonu iş yerindeki moral işcinin kendi hayatına ilişkin kaygıları işyerindeki risk ve kaza yapma olasılığı da onemlidir.



Verimlilik icin oncelikle teknolojik gelişim olmalıdır. Bunun yansıra calışma ortamının ve ucretin uygun olması da gerekir. Ayrıca eğitim de onemlidir. Eğitim verimliliği doğrudan etkilemektedir. Her işyerinde koordinasyonu sağlayacak bir işyeri temsilcisi olmalıdır. Sonuc olarak denilebilir ki;



işcinin iletme icindeki yerini bilmesi, işletme hakkında bilgisinin olması

insan olarak saygı duyulduğunu hissetmesi

işcinin amirlerine guven duyması, yanlış kararlar verilmediğini bilmesi.

İşcinin yeteneğinin karşılığını aldığını duşunmesi ve yeteneğiyle yukseleceğini bilmesi verimliliği arttıran etkenlerdir.



Ford geniş kitleleri seven bir halk adamı değildir.

Romantik sosyalistler  işciye aşık, rekabeti istemeyip onlara acıyan kesim.

Ford ucret politikası uygulamakta ve işcilerimi muşterim yaparsam yuksek ucret politikası ile belirli bir verimliliği tutturabilirim demektedir. Bizde iyi yada kotu bir ucret politikası uygulanmamıştır. Yalnızca 12 eylul doneminde Turgut Ozal ın duşuk ucret politikası uygulanmış ve bu işci sınıfını ezmiştir. Anayasanın 2. maddesinde cumhuriyetin temel niteliklerinde yer alan sosyal devlet ilkesi ve başlangıctaki sosyal adalet ilkesinden yola cıkarak bu yonde devlet politikaları belirlemek gerekmektedir.



Gelir dağılımında bizde geniş tabanlı bir piramitten soz edilir. Toplumdaki dağılımda sayısal olarak en duşuk gelir en geniş kitleyi oluşturmaktadır. Gelişmiş ulkelerde orta gelirli kitle mutlak olarak da oransal olarak da oldukca fazladır.



Max weber in ideal toplum yapısında toplumu toplum yapan unsur olarak orta direk insan tanımlanmıştır.



Marx’ın işsizlik acıklaması: kapitalizmi sistem olarak eleştirmeye yoneliktir. Kapitalizm daima calışanların yanında bir işsiz sınıf oluşturur. Cunku dışarıda o ucretle calışabilecek pek cok insan olduğu soylenir. Merkezden planlı ekonomiler aynı girdilerle daha cok uretim sağlamak istemişlerdir. Ancak burada aynı girdilerle yapılan uretimde bir girdinin daha fazla uretildiği duşunulur ve Marksist sistem bunu tasvip etmez. Merkezi ekonomilerde verimliliğin duşmesinin sorumlusu olarak işveren, uretici gorulmuştur.



İşsizlik kişi ve toplum bakımından olmak uzere iki bicimde tanımlamak mumkundur.

Toplum bakımından uretici kaynakların başta işgucu olmak uzere bir bolumunun kullanılmaması boşa harcanması anlamını taşır.



Kişi bakımından calışma yeteneğine sahip, istendiğinde calışmaya hazır bir durumda olup ta gelir sağlayan bir işe sahip olmamak durumunu belirler.. buna gore işsizlik icin 4 oğenin bir arada olması gerekir. Bunlar:

calışma yeteneği

calışma isteği

calışmaya hazır olmak

yeteneğine uygun ve gelir getiren bir iş bulamama durumu.



İŞSİZLİK KONUSUNDA KURAMLAR
klasik kuram:

işsizliğin temel nedenleri hukumet ve tekellerin ekonomiye mudahale etmesidir. Eğer ekonomiye bir takım yapay manipulasyonlarla mudahale edilmezse her bir insan kendi ekonomik cıkarını duşuneceği icin kişilerin cıkarı bir araya gelir ve sistem iyi calışır. Tekel ozelliği taşıyan kuruluşların sanayi icinde ve iş piyasasındaki varlığı devletin ekonomik yaşama karışımına benzer etkiler doğurmaktadır. Bu tur kuruluşlar uretimi ve iş olanaklarını sınırlamaktadır. Klasik ekonomiciler mahrecler yasasını ortaya cıkarmıştır. Mahrecler yasasına gore her uretim kendi talebini kendi yaratır. Piyasada doğan her uretim artışının aynı anda kendisi kadar bir talep yaratacağına inanılır. Bu talep artışını yaratan uretilen malların satışından doğan ek satın alma gucleridir. Boyle olunca talep yetersizliğinden doğan bir işsizlik olasılığı soz konusu olmaz. Ancak bugun buyuk ekonomik bunalımlar bu yasanın gecersizliğini kanıtlamaktadır.



dalgalanmalar kuramı:

ekonomide iniş ve cıkışlar sureklilik gosterir. Buna ic ve dış faktorler yol acabilir. Dalgalanma doneminde işsizlik olabileceği kabul edilmelidir.



toplam talep kuramı:

keynesci kuram.

Mallara ve hizmetlere karşı olan istemi, iş arayan butun işcileri calıştırmaya olanak verecek bir duzeyde tutmak gerekir. İşsizlik sorununun anahtarı. Talep varsa mal uretilir. Talep yolsa mal uretilmez. Buna genel teori de denir. Ekonomiyi ayakta tutan talebin varlığıdır. Eğer ekonomide yeterli gercek talep varsa o zaman karşımıza tam istihdam cıkar. Bir ulkede gercek talep yeterliyse işsizlik karşımıza cıkmaz.

Tasarruf bireylerin gelirlerinden tuketim malları satın almak icin harcadıkları miktar cıktıktan sonra geriye kalan kısımdır. Keynes parayı piyasaya sokup ya da cekip yapay bir manipulasyon yaratarak istihdamın sağlanacağını ileri surmuştur.



İŞSİZLİK TURLERİ
Teknolojik işsizlik: makineleşmenin geleneksel yontemlerle calışan esnaf ve zanaatkarları işsiz bırakmasıdır. En cok tarım sektorunu vururken sanayiyi daha az vurmaktadır. Yeni kurulan sanayiinin zanaat ve kucuk sanatlara yapacağı rekabetin derecesi az olduğu derecede teknolojik işsizlik oranı azalır.



Marx’ın yabancılaşma kavramı: marx a gore işci ve urun ozdeşleşir. Ford ise parcalama unitesini butunleştirme unitesine cevirmiştir. Burada işci ve urun arasında bir butunluk kalmamaktadır. Marx buna yabancılaşma der ve bu şekilde işcinin verimliliğinin, isteğinin azalacağını ongorur. Ford a gore onemli olan urun miktarıdır.



Mevsimlik işsizlik: tarım, inşaat ve turizm gibi ekonomik faaliyetlerin durgunluk donemlerinde ortaya cıkan işsizliktir.



Devrevi işsizlik: ekonomik faaliyetler duzeyinde meydana gelen dalgalanmalar sonucu ekonomik faaliyetlerin duşuk olduğu donemlerde işgucu talebindeki duşuşler sonucu ortaya cıkan işsizliktir. Bu işsizlik turunun temel nedeni talep değişmeleridir. Gelişmiş ulkeler devrevi işsizliğe daha yatkındır. Bunun nedeni gelişmiş ulkelerde işciler tasarrufta bulunurlar ve gelirlerine eş talepte bulunmazlar. Talepler azalır. İşadamları da bu nedenle yatırımları azaltır.



Yapısal işsizlik: ekonomide mevcut işyerleri icin aranan niteliklerle işsiz bulunanların nitelikleri arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanan işsizlik turudur. Uretim teknolojisindeki değişmeler sonucu oluşur. Az gelişmiş ulkelerde daha yaygındır. Uretim duşukluğu şeklinde ortaya cıkar.



Gizli işsizlik: bir işyerinde calışan işci sayısını azaltmadan ve kullanılan teknoloji duzeyinde kayda değer bir değişiklik yapmaksızın işcilerden birini ya da birden fazlasını o iş yerinden cektiğimizde uretimde azalma olmuyorsa soz konusu işyerinde gizli işsizlik vardır. Gizli işsizlik kolektif bir durumdur. Kamu sektorunde ozellikle hizmet sektorunde soz konusudur. Bir başka goruşe gore toplam işgucu arzına gercek iş fırsatları cıkana kadar kendini gostermeyen potansiyel bir ilavedir.



Friksiyonel işsizlik: yer değiştirmelerden ve bir işten başka bir işe gecişte gerekli fakat boş gecen donemlerde karşılaşılan işsizliktir. Hem sanayileşmiş hem de tarımsal yapıya sahip ulkelerde gorulur.



İşyerinde donatım eksikse insanlar iş yapamaz. Ekonominin yapısı bakımından tek urun uzerine ihtisaslaşan ulkelerde dalgalanmalar ve yapısal değişmeler sonucu işsizlik ortaya cıkabilir.

İŞGUCU PİYASALARI
olabildiğince dar ve yerel birVasıfsız işcinin piyasası piyasadır.

daha fazla esneklik mevcuttur.Bolgesel piyasa

Ulkesel piyasa

Uluslar arası piyasa

İyi bir orgutlenme işsizliği ortadan kaldırma yonunde katkıda bulunur.



İŞSİZLİK İCİN ALINAN TEDBİRLER
Onemli olan eldeki imkanlarla istihdamın artmasıdır. Haberleşmenin kolaylaştırılması bunun başında gelir.

Teknolojinin, donanımın kabul edilecek durumda olması gerekir.

Eğitim ile insanların belli seviyelere gelmeleri sağlanmalıdır.

Ekonomik yapının tek urunden kurtulup ceşitlilik arz etmesi gerekir.



Az gelişmiş ulkelerde gorulen işsizlik turleri ise daha cok mevsimlik işsizlik ve yapısal işsizliktir. Bunlara karşı alınacak onlemler:



tarımsal sanayiinin geliştirilmesi.

Bayındırlık işlerinin mevsim işsizliği donemlerine rastlamasını sağlamaktır.

Tarımsal urunlerde ceşitliliğin sağlanması.

Piyasaya yonelik uretim yapılmalıdır.



Az gelişmiş ulkelerde
Pazar olmadığı icin sınai urun yetiştirilmez.

Mallar icin yerel piyasa mevcuttur ve uluslar arası piyasa yoktur.

Geniş araziler boş kalmış durumdadır.

Tarıma sokulan teknolojiyle verimin arttırılması, buna karşın işsizliğin artması goce neden olmuştur. Bircok buyuk şehrin nufusları geometrik dizi kavr..... gore artmıştır. Gecekondulaşma ortaya cıkmıştır. Bu yerleşimlerle birlikte buradaki nufus kendine mahsus bir istihdam tarzı yaratmak zorunda kalmıştır ki bu istihdam tarzı tamamen kayıt dışı bir nitelik taşımaktadır. Bu kayıtsızlık nedeniyle her turlu duzenleme dışında kalan bir yapılaşma ortaya cıkmıştır.

Bu oluşan sisteme cozun olarak yeni kesimin yerlerine geri donmesi sessiz sedasız oturmaları yonunde tamamen arkaik donem mantığı urunu bir goruş ve buna zıt yonde yeni kesime fabrikalar yaparak istihdam sağlanması tarzı karşı goruş cıkmıştır. Ancak birtakım insanların cık parası olsun bunlar yatırım yapsın denilirse yoksullara yuklenilmiş olunur yoksullara yuklenilme olmasın denilirse de yatırımlar azalır. Bu nedenle az gelişmiş ulkeler bu cıkmazdan kurtulamamıştır.

En ucuz tasarruf aracı nufus artışını azaltmaktır. Ancak bunlara rağmen az gelişmiş ulkelerde nufus artışı teşvik edilir. Cunku bu ulkelerde sosyo-ekonomik iktidara sahip olabilme aracı insan kaynaklı alanlardan gecer. Halbuki tarım duşuşuyle goc edenler daha az sayıda cocuk sahibi olma eğilimine girerler.

Mevsimlik işsizlik ve yapısal işsizlik konularına cozum olacağı umuduyla dış goc kavramı yaşanmıştır. Ancak bu beklenildiği gibi tam bir cozum sunamamıştır.



Emeğin orgutlenmesi
Tarihsel bakış: toplumsal yapı kavramı karşımıza cıkmaktadır. Toplumda ahenk ve duzen hukum surmektedir. Eğer durum boyle devam etmezse kaos oluşur. Toplumun varolmak icin bulduğu cozumler grup dayanışmaları, sosyolojik muessese olarak karşımıza cıkar. İnsanlar calışma yaşamlarında kurumlaşmaya gitmişlerdir. Onceleri lonca adı verilen kurumlar oluşmuştur. Sanayi devrimiyle lonca sistemi parcalanmıştır. Geleneksel toplum yapısından kopuş bu tur dayanışmayı oldurmuş sefilliğin ortaya cıkmasına sebep olmuştur. Sanayi devrimi bu sefillikten istifade etmiştir. Buna cozum işcilerin kendi aralarında orgutlenmesi gosterilmiştir. Sendikalaşmanın iki yonu vardır. Bunlar kalifiye insanların orgutleri ve vasıfsız insanların orgutleri. ABD de sadece kalifiye işcileri kabul ederken Avrupa daha cok vasıfsız iscilerin on plana cıkmasına ortam hazırlamıştır. Marksist sendikacılık, bir partinin olmasını sendikanın işcileri orgutleyerek partiye tabi kılmasını on plana cıkarır. Asıl amac proletarya devriminin olmasıdır. Buna karşı cıkan sosyal demokratlar ise parti vardır ancak sendikalar partinin uzerindedir. Parti bazı kadrolarını sendikalardan almak zorundadır. Sendikanın asıl amacı işcilerin menfaatini korumaktır. Siyasi amac ikinci plandadır. Başka bir okul amerikan okuludur. Bu okulun siyaset umurunda olmayıp sadece işciyi korumak amacında olduğu gorulur. Katolik kilisesinin etkisiyle Hıristiyan sendikacılığı sisteme guvenmeyen başkaldıran bir yapıdadır. Ozellikle Fransa da baş gostermiştir. Faşizm ise kendi sistemi icinde calışma orgutlenmesi mevcuttur. İşyeri bir aile olarak gorulur ve patrona belli mukellefiyetler tanınmıştır. Ancak 2.dunya savasından sonra işyeri icinde verimliliği artırmaya calışan, urunde hatayı azaltmayı, kusursuz organizasyonu sağlamaya calışan yeni bir akım ortaya cıkmıştır. Bu son goruş faşizm gibi siyasi nitelikli değildir. Amac calışanları kucaklayarak toplu iş sozleşmeleriyle işvereni bağlamaktır.



Sendikaların yaptığı toplu iş sozleşmeleriyle işgucu piyasasındaki ucreti daha yukarıya cıkarmak ve insanların bunu yaparken işten cıkarılmamamsını sağlamak amaclanır. Yani istihdam duşurulmeden ucretin arttırılması amaclanır. Bunlar Pazar piyasasına mudahaledir.



İş yerinin serbest piyasada vasat bir karı olduğunu hesaplamalıyız. Cunku serbest piyasada hicbir işyeri ortalamanın uzerinde kar edemez. Bu nedenle ucret artışları da bu karın ustune cıkamaz. Ustune cıkması icin belli koşullar lazımdır. Mesela işyerinin olağanustu bir kara gecmesi gerekir. Kartel ve tekel gibi durumlarda işyeri karını ortalamanın ustunde arttırır. Belli bir kolda talep esnekliği daha duşuk olan bir urun uzerinde calışılıyorsa rekabet oluşuncaya kadar verimliliğin artmasıyla ucretlere yansıma olabilir.



Gelişmiş ulkelerde grev istisnai bir durum olup grev sonunda işcinin sorunu cozume kavuşurken, az gelişmiş ulkelerde grevlere sık rastlanır ve belli cozumlere ulaşılamaz. Sendika işcinin etkisindedir. Toplu iş sozleşmeleri kacınılmaz olur. Gelişmiş ulkelerde sendikalar toplu iş sozleşmeleriyle cok fazla piyasada oynama yapacak alana sahip değildirler. Bu nedenle sendikalar ucret dışında calışma koşulları, calışma saatleri gibi farklı konularda duzenleme yapmaya el atmaktadır.



Sanayi devrimi ile sanayileşme başlamıştır. Sanayi devrimi ile birlikte zanaattan makınalaşmaya geciş, kitle uretiminin ortaya cıkışı geniş işci kitlesi ile sermayenin karşı karşıya gelmesi doğmuştur. Tum bu catışma icinde olup bitenler calışma ekonomisinin konusu alanına girmektedir. Bu catışma belli toplumsal yapılarla giderilir. Calışma ekonomisinin ekonomik, sosyal ve siyasal bir boyutu bulunmaktadır. Calışma ekonomisinin ayrı bir bilim dalı olarak ele alınmasının nedeni esas itibariyle insanı ele alıyor olması ve arz ve talep koşullarının dışardan etkilenmesi zorunluluğudur. Klasik iktisatcılar insanı sadece mal gibi duşunmuşlerdir. Sanayi devriminin dogması sonucu işci – işveren ilişkisi oluşmuş ve işgucu piyasasında olup bitenler onem taşımaya başlamıştır.



Calışma ekonomisi konusunda değişik yaklaşımlar mevcuttur.
__________________