Ticaret hukukumuzun en cok tartışılan sorunlarından birisi olan "Anonim Şirketlerde Ehliyet" konusu, Ozel Televizyon-Magic Box olayı ile birlikte yeniden guncellik kazandı.

Bu konuda, 1 Ağustos 1990 gunlu Cumhuriyet gazetesinde "Magic Box İncelemeye Alındı" başlığı altında yayımlanan haber ozetle şoyle;

"Futbol kulupleriyle macların naklen yayını icin sozleşme imzalayan Magic Box Şirketi'nin kuruluş statusunde, bu konuya ilişkin herhangi bir hukum bulunmadığı belirlendi. Magic Box'in kuruluş statusunde belir*tilmeyen Tv yayıncılığına yonelmesi, amac dışı faaliyet, Turk kanunlarına karşı hile ve hak ehliyeti ilkesinin ihlali olarak nitelendirildi. Bu nedenle, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nca, şirketin feshi icin dava acılması gerektiği bildirildi. Magic Box'un kuruluş statusu dışına cıkarak futbol kulupleriyle yaptığı sozleşmelerin de bu amac dışı faaliyet nedeniyle gecersiz olduğu savunuldu."

Bilindiği uzere, Ticaret Şirketlerinin ehliyeti konusu, bunları temsil eden kişilerin temsil yetkilerinin genişlik ve kapsamı ile yakından ilgili bulunmakta, Ticaret Kanunumuzun bu konudaki 137'nci maddesi ise aynen;

"Ticaret Şirketleri hukmi şahsiyeti haiz olup, şirket mukavelesinde yazılı işletme mevzuunun cevresi icinde kalmak şartiyle butun hakları ikti*sap ve borcları iltizam edebilirler. Bu husustaki kanuni istisnalar mahfuzdur." hukmunu ihtiva etmektedir.

Madde metninin incelenmesinden de anlaşılacağı uzere kanun koyucu, yapılan bir işlemin gecerliliği icin şirket ana sozleşmesinde yazılı işletme konusunu esas almış ve bir işlemin gecerli olup olmaması hususunu, T.Ticaret Kanununun 271 'nci maddesi uyarınca ana sozleşmelerinde acıkca belirlenmesi gereken işletme konusu ile sınırlı tutmuştur.

Daha acık ve ozet soyleyişle, anonim şirket temsilcilerinin yetkileri, şirketin işletme konusu ile sınırlı bulunmakta, tuzel kişiliğin kar sağlamak ve paylaşmak icin yaptığı ve objektif piyasa anlayışına gore sozleşmede yazılı iştigal konusuna bağlanması mumkun olan işlemleri de konuya dahil sayılmaktadır.

Şirketin haklardan istifade ehliyeti konusu ile sınırlı olduğuna gore, konu dışında yapılan işlemler şirket yonunden hicbir hukum ifade etmez. Hukukumuzda bu işlemlerin gecersiz olduğu kabul edilmektedir. Şirket temsilcisi ile işleme girişen ucuncu şahsın iyi niyetli olması, işlemin sonu*cunu değiştirmez. Zaten ticaret sicilinin olumlu etkisini duzenleyen TTK. Md. 39/1 hukmu karşısında iyi niyet iddiasında bulunulması da mumkun değildir. İstifade ehliyeti dışında bir sozleşme soz konusu olduğu icin şirketin bu sozleşmeye icazet vererek gecerli hale getirmesi de bahis konusu değildir. Hatta sonradan şirket bir sozleşme değişikliği yaparak, konusunu yapılan işlemi de icine alacak şekilde genişletse, işlem yine gecerlilik kazanmaz. Şayet konu dışı bir işleme genel kurulun icazet ver*erek onu gecerli hale getirebileceği kabul edilseydi, alacaklılar yonunden işlem guvenliği sarsılırdı. Zira onlar kredi verdikleri veya ilişki kurdukları bir şirketin yapabileceği işlemlerin azami sınırını bilmekte menfaat sahibidirler.

Yukarıda acıklanmış bulunan ve Ticaret Kanunumuzun 137'nci mad*desinden hareketle oluşturulup, Yargıtay ictihatlarıyla da benimsenen goruş literaturde eleştirilmekte ve Kanunun 321'nci maddesindeki "Maksat ve Mevzuu" ibaresi nedeniyle anonim şirketler acısından tartışmaya acık kabul edilmektedir.

Bu goruşte olanlar, maksat (amac) kavramının, mevzu (konu) kavramından daha geniş bir anlamı ifade ettiğini ileri surerek, anonim şirketler yonunden ehliyet ve temsil kavramlarının sınırlarının da konu değil, daha geniş olan amac kavramı esas alınarak belirlenmesinin uygun olacağı goruşunu savunmaktadırlar.

Kuşkusuz bu goruşler "Amac" ve "Konu" kavramlarına literaturde ver*ilen farklı anlamlarla yakından ilgilidir. Hatta T.Ticaret Kanununun 137, 271 ve 321'nci maddeleri hukumleriyle ilgilendirilen bu tartışmaların temelde yalnızca "Amac" ve "Konu" kavramlarına verilen değişik anlam*lardan kaynaklandığını da soylemek mumkundur.

Bununla beraber, yukarıda da belirtildiği gibi Ticaret Kanunumuzun 137'nci maddesi hukmu cercevesinde Yargıtay ictihatlarıyla benimsenen goruş, şirketlerin ana sozleşmeleriyle belirlenmiş faaliyet sınırları aşılarak yapılan işlemlerin hukuken gecersiz olduğu doğrultusundadır.

Bu nedenle ve şirketin işletme konusu dışında yapılan işlemler şirketi bağlamadığına gore (taraflar ustlendikleri yukumlulukleri ifa etmiş olsalar dahi sebepsiz zenginleşme hukumlerine dayanarak her zaman geri alabilir*ler) bundan şirketin bir zarar gormesinin de sozkonusu olamayacağı, dolayısıyla yoneticilerin şirkete, ortaklara ve alacaklılara karşı sorumluluğundan da bahsedilemeyeceği ilk bakışta ileri surulebilir. Ancak uygulamada genellikle uzunca bir sure sonra ileri surulen bu gecersizlik iddiası veya def isinin pratikte beklenen sonucu gercekleştiremediği, sonucta konu dışı işlemlerin ekseriya doğrudan veya bazen dolaylı olarak (gecersizliğin tesbitine kadar arada gecen sure nedeniyle) şirketin zararına neden olduğu bilinmektedir.

Uygulamada, temsil yetkisini kullanan yonetim kurulu uyeleri ile murahhasların, şirket ana sozleşmesinde belirlenen sınırlar dışında yaptıkları işlemlerle şirketin zararına sebebiyet vermeleri halinde, uğranılan şirket zararı dolayısıyla hukuki sorumlulukları (Haksız Fiil, Akde Muhalefet veya Haksız iktisap hukumlerine dayanılarak) cihetine gidilebilmekte, ayrıca ve kusurun niteliğine gore, Ceza Kanunumuzun 508, 510'ncu maddelerinde ongorulen "emniyeti Suistimal" sucunu işledikleri gerekcesiyle cezai sorumlulukları da soz konusu edilebilmektedir.

Bu nedenle, temsil yetkisinin kullanımıyla gorevli olan yonetim kurulu uyeleriyle murahhasların, şirketlerinin iştigal konularının sınırlarını ozenle belirlemeleri ve bu cerceve dışındaki işlemlere girişmemeye ozel caba sarf etmeleri gereklidir.

Gunumuzde bu tur sorumluluklar, ozellikle şirket faaliyet konularıyla bağlantısız bağış, hediye ve borc verme işlemlerinde kendini gostermekte ve uygulama alanı bulmaktadır. Ayrıca, spekulasyon amacıyla ve kısa bir sure icin de olsa gercekleştirilen konu dışı bazı işlemler nedeniyle ilgililerin hukuki ve cezai sorumluluklarına gidildiğine de sıkca olmamak*la birlikte uygulamada rastlanmaktadır.

Temsil yetkisinin, şirket ana sozleşmesinde yer alan faaliyet konularıyla belirlenmiş kullanım sınırlarının surekli olarak aşılması, ilgililerin yukarıda değinilen sorumluluklarının yanı sıra ayrıca, şirket aleyhine fesih davası acılması sonucunu da doğurabilmektedir (TTK. Md. 274/2).

Nitekim Sanayi ve Ticaret Bakanlığı uygulamada, faaliyetlerinin buyuk bolumu konu dışı.işlemlerden oluşan ve bu durumu sureklilik arz eden şirketler aleyhine, mufettişler aracılığıyla yaptırdığı tesbitlere dayanarak fesih davası acma yoluna da başvurmaktadır (TTK. Md. 274/2).
__________________