L. S. VYGOTSKY’NİN BİLİŞSEL GELİŞİM KURAMI :
Vygotsky’nin kuramının gelişim psikolojisine en onemli katkısı, “oğrenmenin sosyo-kulturel yanı”nı vurgulamasıdır.
Vygotsky’e gore cocuğun bilişsel gelişimi onun icinde yaşadığı sosyal ve kulturel ortamdan etkilenir.
Akranlar ve yetişkinlerin yaptıkları veya cocuğa oğrettikleri cocuğun zihin gelişimini etkiler.
Cocuk problem cozerken, kendi bilgilerini kullanabileceği gibi, akranlarının veya yetişkinlerin yardımından da yararlanabilir.
Vygotsky’nin kuramında vurguladığı kavramlardan biriDestekleyici Yapılandırmadır.
Destekleyici Yapılandırma;cocuğun oğrenmesine yardım etmedir. Cocuk bir gelişim gorevini oğrenmenin henuz başındadır ve eğer cocuk desteklenirse (yardım edilirse) bu gelişim gorevini oğrenebilecektir. Yetişkin başlangıcta cocuğa tam bir destek verir. Daha sonra giderek bu desteği azaltır.
Vytgotsky’nin kuramında cocuğun zihin gelişimi dış etkilere daha acıktır. Bu nedenle cocukların oğrenme deneyimlerinde tamamen serbest bırakılmamaları gerekir.

Dil Gelişimini Acıklayan Kuramlar:
Dil insanları diğer canlılardan ayıran simgesel bir iletişim sistemidir. Dil toplumsallaşmanın bir semboludur. Cunku İnsanlar diğer insanlarla dili kullanarak iletişim kurarlar. İnsanları diğer canlılardan ayıran duşunebilme yetisi, dil ile sembolleştirilerek ifade edildiği icin dil kazanımı duşunebilme yetisi ile de ilgilidir.
Davranışcı Kurama gore dil gelişimi (Skinner, Thorndike, Watson, Pawlow): Davranışcılığın onculerinden Skinner, konuşmanın tıpkı diğer davranışlarda olduğu gibi, işlevsel şartlanma yoluyla kazanıldığı goruşunu ortaya atmıştır.
Bebek bir takım sesler cıkarırken ebeveynler bu seslerden en cok sozcuğe benzeyenlerini, gulumseyerek, kucaklayarak ve konuşarak pekiştirirler.
Orneğin; bebek “ba ba” gibi aslında amaclı olmayan bir ses cıkarmıştır. Daha sonra bu sesi duyan babası cocuğun “baba” dediğini varsayarak sevinir, onu kucaklar ve kendisi de “baba” diye tekrar eder. Bu yolla cocuk bu kelimenin bir anlamı olduğunu oğrenir ve soylemeye başlar. Bu soz soylendikce de cevredekiler tarafından pekiştirilir.
Psiko-linguistik Kurama gore dil gelişimi(McNeil, Chomsky, Lenneberg): Dilin kokeni ile ilgili olarak Noam Chomsky’nin kuramı ozellikle onemlidir.
İnsan beyninde cumle uretme ve anlam cıkarma gibi işlemler icin ozel bir merkez, hazır bir şablon olduğunu savunan psiko-linguistik kuramın en onemli temsilcisi Noam Chomsky’dir.
Chomsky, “donuşumsel-uretimsel gramer” duşuncesini ortaya atmıştır.
Dil oğrenimi doğuştan insanda var olan bir yetenek sayesinde gercekleşmektedir.
Chomsky, insan zihninin dil gelişimine uygun bir yapıda olduğunu ve insanların doğuştan genetik olarak dil oğrenmeye programlanmış olduklarını duşunur. Daha sonra cevrenin etkisiyle bireylerin hangi dili oğreneceği belirlenir.
İnsanlar dil oğrenme donanımıyla dunyaya geldikleri icin cok kısa bir surede ve kolayca anadillerini oğrenebilmektedirler.
Sosyal Oğrenme Kuramına gore dil gelişimi (Bandura): Dil gelişimi, sosyal gelişim sureci icinde gozlemve taklit yoluyla gercekleştirilir. Bebek icin anne babanın ornek olması, cocuğun onları taklit etmesi, anne babanın pekiştirmesi ve duzeltici bilgiler vermesiyle dil oğrenilir.
Cocuk sosyalleşme surecinde modelleri gozler ve taklit eder. Kısaca dil kazanımının temeli model almadır.
Bilişsel kuram (Piaget): Piaget cocukların once bilişsel bir şema oluşturduklarını, sonra da bu şemayı dilsel olarak etiketlediklerini soylemektedir.
Ona gore cocuklar dili, duyusal-motor donemin sonuna doğru ve işlem oncesi donemin başlarında, nesnelerin yerine gecen semboller kullanarak oğrenmeye başlamaktadırlar.
Dil gelişiminde en onemli faktor duşuncenin gelişimidir. Birey anlamları geliştirdikce sembolleri daha kolay oğrenmekte ve onları daha uzun sure hatırlayabilmektedir.
Dil Gelişimi Duzeyleri:
Pek cok bebek yurumeden once konuşmaya başlar. Dil, belirli sayıdaki sinyaller (sesler ya da harfler) ile hatta el işaretleri ile alışılmış ve belirli kuralları olan bir iletişim sistemidir. Bir cocuk zamanla dilin beş ayrı yapısında ustalaşır. Bunlar;
Ses – Fonem (phonome):Fonem ses birimidir. Bir dildeki en kucuk birimdir. Fonem harfle karıştırılır, oysa bir dilin alfabesindeki harf sayısı ile o dildeki fonem sayısı aynı olmayabilir. Turkcede her bir harfe karşılık bir adet fonem vardır. Bu yuzden Turkce okunduğu gibi yazılır ve yazıldığı gibi okunur. İngilizcede 26 harf ve 44 fonem vardır.
Morfem (morpheme):Fonemlerin (seslerin) bir araya getirilerek oluşturulan en kucuk anlamlı birime morfem denir. Morfem dilbiliminde kok-yapı anlamına gelir.
Soz dizimi (syntax):Ozne, yuklem, tumlec gibi cumlenin ogeleri her dilde, o dile-dil ailesine has bir diziliş sırasına sahiptir. Sıralamada yapılacak bir değişiklik bazen anlamı veya vurguyu değiştirir bazen de anlamı bozar. Sintaks kelimelerden cumlelerin oluşumunu sağlayan kuralları icerir. Orneğin; Samet elmayı ısırdı- Elmayı Samet ısırdı- Isırdı Samet elmayı, ifadelerinin her biri ayrı vurgular yapmaktadır.
Anlam-Semantiks (semantics)ilin “anlamlar”la ilgilenen yapısıdır. Kelimeler, nesnelere (şeylere) karşılık gelmektedir. Cocuk bu nesneler ile kelimeler arasındaki ilişkiyi eşleştirebilmelidir.
Semantiks bilgisi, tum bir cumle, paragraf ya da konuşmayı yorumlamayı gerektirir. Semantiks bilgisini kavramak acıkca dunyayı anlamlandırmayla ve boylece de bilişsel gelişimle cok yakından ilişkilidir.
Kullanım bilgisi- Pragmatiks (pragmatics):Pragmatik işaretlerin kullanımı ve işaretler ile işaretlerin kullanıcıları arasındaki ilişkiyi inceler. Dilin sosyal durumlarda kullanıldığı yonu gosterir. İnsanlar konuştukları konuları, kiminle konuştuklarını, neden konuştuklarını ve diğer faktorleri goz onunde bulundururlar.
Piaget’nin Dil Gelişim Surecleri:Yaşamın ilk 10–13 aylık surecinde bebek henuz anlamlı kelimler kullanabilecek yetiye sahip değildir fakat bu surec icinde bunu başarabilmek icin bir alt yapı oluşturmaya da başlamıştır.
1.Agulama Evresi (doğum-12. ay):Bu donem doğumdan itibaren 12 ay suresince bebeğin sesleri cıkarma surecini kapsar. Kendi icinde 3 aşama gecirir:
Ağlama Evresi (0-2 ay):Bebekler ağlarken, ileride konuşmada kullanılacak seslere temel teşkil edecek olan sesleri bilincsizce cıkarırlar. Orneğin, cocukların sıkıntıları, ihtiyaclarını belli etmek amacıyla ağlarken, esnerken ya da cığlık atarken “o-u” gibi unlu ve “ng-m” gibi unsuz sesleri cıkardıkları saptanmıştır.
Babıldama Evresi (2-5 ay ):Bebekler bu evrede, unlu ve unsuzleri birlikte cıkarmaya başlarlar; ba-da-ma gibi. Bu sesler ilk kelimelerin oluşmasından sonra da devam eder. Bu donemde cıkarılan seslerin ve hecelerin evrensel olduğu anadiline ozgu olmadığı anlaşılmıştır.
Cağıldama Evresi ( 6-12 ay):Kullanılmayan sesler giderek yok olur ve ailenin kullandığı sesler 2 yıl icinde ilk sozcukleri oluştururlar. Bu surec sırasında anne ve baba bebeğe gulumseyerek, onu odullendirerek daha fazla ses cıkarmasını sağlayabilirler. Ancak bu bebeklerin daha cabuk konuşmasını sağlamayabilir.
Bu donemde bebekte konuşma organları olgunlaşır ve bebek ilk heceleri cıkarmaya başlar. 1 yaşına doğru, ilk kelimelerini soylerler.
2.Tek sozcuk evresi (12.-18.aylar):Bebeğin ilk anlamlı kelimeleri kullanması 1 yaş civarında gercekleşir. Bu donemde kullanılan tek bir kelime birkac anlama birden gelebilir. Orneğin; 17 aylık bir bebeğin “su” demesi beş dakikalık bir surec icinde 3 ayrı anlama gelebilir. Birinde “ O su mu? Demek isterken diğerinde “ Orada su var” bir diğerinde de “O suyu bana ver” demek isteyebilir. Genelde bu anlam farklılıklarını bebeğe cok yakın olan (anne gibi) kişi ya da kişiler fark edebilir. Buradan da anlaşılacağı uzere, bu yaşlardaki bir bebek dilin temel kullanımını -cağırmak, istemek, sormak, yanıtlamak gibi- yerine getirebilecek becerileri kazanmıştır. Bu yaşlardaki bebek genelde ona cok yakın olan nesnelerle veya bu nesnelerle ilgili aktivitelerle ilgili kelimeleri kullanır. (bebekler uzerinde yapılan bir araştırmada, oğrenilen ilk 50 kelime, bebeklerin 2/3’unde bebeğe yakın olan insanların (anne, baba) ve objelerin (oyuncak, şişe, top, bardak vb…) isimlerinden oluşmaktadır.
3. Telegrafik konuşma (18.-24. aylar): Bu donemde cocuk artık sozcukler arasındaki ilişkiyi algılamaya başlayarak bir kac sozcuğu bir araya getirerek farklı anlamlar oluşturmayı başarabilirler. Ancak bu ifadelerin oluşturulmasında sozcuklere gelecek gerekli eklerin kullanımı henuz gercekleştirilemez. Bu nedenle kurulan bu sozcuk dizimleri telgraf ifadelerine benzediğinden telegrafik konuşma adını almıştır.
4. İlk Gramer Evresi (24- 60 ay):Bu evrede kelimeler ve dilin gramer yapısı hızla gelişir. Kelime sayısında buyuk bir artış gozlenir. Bu evrede artık sozcukler anlamlı ve kurallı yapılar oluşturacak şekilde bir araya getirilebilir. Cocuk anlatmak istediği her duşuncesini başarıyla ve kolaylıkla ifade edebilir hale gelir. Bu donem sonrasında da bu donemdeki kadar hızlı olmasa da cevrenin buyuk etkisiyle dil gelişimi surdurulecektir.

AHLÂK (Torel) GELİŞİMİ:
AhlÂk mutlak olarak iyi olduğu duşunulen ya da belli bir yaşam anlayışından kaynaklanan davranış kuralları topluluğudur. AhlÂkı bir kimsenin iyi niteliklerini ya da kişiliğini belirten tutum ve davranışlar butunu olarak da tanımlayabiliriz.
Daha geniş bir cercevede ise; insanların toplum icindeki davranışlarını ve birbirleriyle olan ilişkilerini duzenlemek amacıyla başvurulan kurallar dizgesi, diğer insanların davranışlarını olumlu ya da olumsuz bicimde yargılamakta kullanılan olcut ve ilkeler butunudur denilebilir.
AhlÂk gelişimi kişilik gelişimi ile yakından ilgili ise de, aynı zamanda zihinsel gelişim duzeyi ile de bağlantılıdır.
Cocukların ahlÂk gelişimlerini anlamada kuralları nasıl yorumladıkları onemlidir. AhlÂk gelişimi konusunda Piaget ve Kohlberg’in kuramlarını kısaca inceleyelim;
Piaget'nin AhlÂk Gelişim Kuramı:
Piaget ahlÂk gelişiminin bilişsel gelişimle paralel seyrettiğini belirtmiştir. AhlÂk gelişimi ile ilgili olarak cocukların oyunlarını gozlemlemiş ve ahlÂk gelişimini temel olarak iki donemde acıklamıştır. Bunlar;
1. Dışsal Kurallara Bağlılık Donemi-Ahlaki Gercekcilik ya da Toresel Gercekcilik (6-10 Yaş):AhlÂk gelişiminde 10 yaşına kadar olan donem olarak kabul edilmektedir. Bu donemde cocuklar ahlÂki yargıları acısından başkalarına bağımlıdırlar. Yetişkinler tarafından konulan kuralları sorgulamadan kabul ederler. Donemin sonuna kadar cocuklar icin, işlenen bir sucun buyukluğu, suca bağlı olarak ortaya cıkan fiziksel sonucla belirlenir.
Piaget’e gore, cocuklar somut işlemler donemine kadar ahlÂki gercekcidirler. Yani, olay ve durumları somut sonuclarına gore değerlendirirler.
Niyeti ne olursa olsun, buyuk leke yapan cocuk, kucuk leke yapana gore daha sucludur. Cocuklar zihinsel gelişimin bir sonucu olarak, hem niyeti, hem sonucu birlikte değerlendiremez.
İlkokul doneminden itibaren yargılarında niyeti de değerlendirebilir hale gelirler. Dolayısıyla, buyuk leke de yapsa, niyeti iyi olan cocuğun daha az suclu olduğunu duşunmeye başlarlar. Buna ahlaki gorelilikdenir.
2. Ozerklik Donemi-Karşılıklılık Donemi ya da Toresel Gorecelik(10 yaş ve ustu):11 yaş ve ustune cıkıldıkca cocukların yaptıkları değerlendirmeler “gorelilik” kazamaya başlamaktadır. İcinde bulunulan koşulları dikkate alarak değerlendirmeler yapan cocukların, ahlÂki yargıları ve kuralları uygulayışları esneklik gostermektedir.
Cocuğun diğer cocuklarla giderek artan ilişkileri ve kuralların değişebilirliği duşuncesi gelişir. Kurallar insanlar tarafından oluşturulur. Gerektiğinde değişebilir. Davranışın iyi ya da kotu olması, altında yatan nedene bağlıdır.
Kohlberg’in AhlÂk Gelişimi Kuramı:
Kohlberg’in ahlÂk gelişimi kuramı, Piaget’nin kuramının yeniden incelenmesi ve anlamlandırılmasıdır. Kohlberg de Piaget gibi cocuk ve yetişkinlerin, belirli durumlarda davranışlarını yoneten kuralları nasıl yorumladıklarını incelemiştir. Ancak Kolberg, araştırmasını, cocukları oyunda gozleyerek değil, cocuklara ahlÂki ikilemleri kapsayan belirli durumlar vererek onlara bu durumlarda nasıl tepkide bulunacaklarını sorarak yurutmuştur.
Aşağıda Kohlberg’in kullandığı problem durumlarından iki ornek verilmiştir:
Ornek Durum 1:Joe’nun babası, 50 dolar kazandığı takdirde onu kampa gotureceğine soz vermiştir. Ancak daha sonra fikrini değiştirmiş, Joe’dan kazandığı parayı kendisine vermesini istemiştir. Joe da yalan soyleyerek 10 dolar kazandığını soylemiş; 40 doları kampta kullanmak uzere kendisine ayırmıştır. Joe kampa gitmeden once, kucuk kardeşi Alex’e babasına yalan soylediğini ve kazandığı para miktarını soylemiştir. Alex bu durumu babasına soylemeli midir?
Ornek Durum II:Avrupa’da bir kadın, hasta ve olmek uzeredir. Hayatını kurtarabilecek bir ilac, aynı kasabada oturan bir eczacı tarafından bulunmuştur. Eczacı, ilac icin 2000 dolar istemektedir. Bu fiyat, ilacın maliyetinin 10 katıdır. Hasta kadının kocası Hans borc para alabileceği her yere gider. Fakat topladığı paralar, ilac fiyatının yarısı kadardır. Hans, eczacıya karısının olmek uzere olduğunu soyleyerek ya ilacı biraz ucuza satmasını ya da daha sonra odemesine izin vermesini ister. Ancak eczacı bunu kabul etmez. Hans caresiz bir durumdadır. Eczanenin camını kırarak karısı icin ilacı calar. Bu durumda hasta kadının kocası ne yapmalıydı? Nicin?
Kohlberg, yukarıdaki durumlar ve benzerleri icin aldığı cevapları sınıflayarak, insanların altı yargı aşaması gecirdiklerini belirtmektedir. Bu altı aşama ise, uc duzey icinde yer almaktadır. Bu duzeyler:
Duzey: Gelenek oncesi duzey
Duzey: Geleneksel duzey
Duzey: Gelenek sonrası duzey
Bu uc duzey, cocuk ya da yetişkinin “doğru” ya da “ahlaki davranış” olarak neyi algıladığına ve bunu nasıl belirlediğine gore sıralanmıştır. Diğer donem kuramlarında olduğu gibi, her bir duzey kendinden oncekine dayanmakta, kendinden sonraki doneme temel oluşturmaktadır. Ancak aynı kişi, bazı zaman ve durumlarda bir aşamada davranış gosterirken, bir başka zaman ve durumda da başka bir aşamada davranış gosterebilmektedir. Bu duzeyler ve duzeylerin icinde yer alan aşamalar aşağıda kısaca acıklanmıştır.
1. DUZEY: Gelenek Oncesi Duzey
1.Aşama:Ceza – İtaat eğilimi: (Hans sucludur. Polisler onu yakalar ve cezalandırır.)
2. Aşama:Cıkara Dayalı Alış Veriş- Aracsal ilişkilerHans sucsuzdur. Karısı icin boyle yapmıştır. İnsan karısı (kocası) icin boyle davranmalıdır. Karısı da Hans icin boyle yapardı.)
Bu duzey Piaget’nin dışsal kurallara bağlılık doneminin ozelliklerini kapsar. 10. yaşa kadar olan donemdir. Kurallar başkaları tarafından konur. Bu duzeydeki ahlÂki davranışlar kazanc- haz sonuclarıyla değerlendirilirler. Yani davranışın sonunda ceza veya odul o davranış icin olcut olur. Cocuk, kultur icinde kabul edilen iyi ve kotu olcutlere gore davranır. Yapılan eylemin kişinin kendi icerisinde bir değer olcusu yoktur. AhlÂk gelişiminde yer alan 6 aşamadan ilk ikisi bu duzey icinde yer alır.
1.Aşama- Ceza ve itaat eğilimi:Bu duzeydeki cocuklar sadece otoriteye uyar ve cezalandırılmaktan kacınırlar. Cocuk icin doğru ya da yanlıştan daha onemli olan şey davranışlarının sonucudur. Genel olarak olayların dış gorunuşune ve meydana gelen zararın buyukluğune gore karar verir. Etkinliğin fiziksel sonucu, etkinliğin iyi ya da kotu olduğunu belirler. Bu donemde itaat ve ceza eğilimi ağır basar. Cocuk davranışı sonucu cezalandırılmışsa o davranış yanlış, cezalandırılmamışsa o davranış doğrudur. Otoriteye uyma temel gududur. Bu nedenle bu evreye ceza-boyun eğme evresi de denebilir.
2. Aşama- Cıkara Dayalı Alış Veriş (Aracsal ilişkiler eğilimi):Bu evreye bireysellik ya da cıkarcılık evresi de denebilir. Cocukların kendi ihtiyac ve isteklerinin karşılanması daha onemlidir. Diğer insanların da farkına varırlar ama ahlaki yargıda bulunacakları zaman hala birinci planda kendileri vardır. Cocuğun ihtiyacını karşılayan veya ona odul getiren eylemler cocuğun doğrularını oluşturur. Ne kadar alırlarsa o kadar verirler. Cocuk davranışı kendi acısından yararlı buluyorsa davranış doğrudur.
2. DUZEY: Geleneksel Duzey
3. Aşama:Kişiler Arası Uyum: (Hans sucludur. Toplumdaki insanlar onu ayıplarlar.)
4. Aşama:Kanun ve Duzen: (Hans sucludur. Kanunlara aykırı davranmıştır. Kanunlar toplumsal duzeni sağlamaya yarar. Hans toplumsal duzeni bozmuştur.)
Bu duzey ahlak gelişiminde 3. ve 4. evreyi kapsar. Birey aile, grup ve ulusun beklentilerine onem verir. Başkalarının onayını ve beğenisini kazanmak cok onemlidir. Bu evrede sosyal baskı yoğun olarak hissedilir. Kişinin kendi ihtiyacları bazen ikinci planda kalır.
3. Aşama- Kişiler arası Uyum Eğilimi (İyi Cocuk Eğilimi):Ucuncu aşamada akran gruplarıyla işbirliği gozlenir. İyi davranış, başkalarına yardım etme onları mutlu eder. Beklenen davranışı gostererek sevgi ve takdir kazanıp kabul goruş duşunur. Onay gormek cocuk icin cok onemlidir. Ben merkezlilik azalır. Cocuk somut işlem donemine girmiştir, olaylara başkaları acısından bakma ozelliği kazanır. Ahlaki yargılarda başkalarının hissettiklerini de dikkate alır. Artık yaptıklarını sadece ceza almamak (1.Aşama) ya da kendisi icin (2.Aşama) değil aynı zamanda başkalarını mutlu etmek icin yapmaya calışır.
4. Aşama- Kanun ve Duzen Eğilimi:Cocuk kendine duşeni yapmayı oğrenir. Doğru davranış, otoriteye ve sosyal duzene uygun olarak kişinin gorevini yerine getirmesidir. Artık akran gruplarının kurallarının yerini toplumun kuralları ve kanunları almıştır. “Kurallar uyulması icin vardır” fikri hÂkimdir. Kanunlar soru sormaksızın izlenir. Bu donemde genclerin en buyuk mucadelesi saygınlık kazanmaktır. Temel gudu toplumsal duzeni korumaktır. Kanunlara uymayanlar asla onaylanmaz. Bircok yetişkin bu donemde kalır.
3. DUZEY: Gelenek Otesi-Sonrası İlkelere Dayalı Duzey
5. Aşama:Sosyal AnlaşmaHans sucludur. İnsanlar toplum icinde birbirlerinin ozel eşyalarına saygı gostermek zorundadır.)
6. Aşama:Evrensel AhlÂki İlkeler: (Hans sucsuzdur. İnsan hayatı her şeyden onemlidir. Bir insanın hayatı soz konusu ise hırsızlık “caizdir”)
Kişinin otoriteden bağımsız olarak evrensel değerler doğrultusunda kendi ilkelerini oluşturmaya, kendi doğru ve yanlışlarını belirlemeye başladığı evredir.
5. Aşama- Sosyal Sozleşme Eğilimi: Kanunların kullanımı ve bireysel haklar eleştirici bir şekilde incelenir. Toplumun kanunları ve değerlerinin goreli ve topluma ozgu olduğu kabul edilir. Yeni değer ve uzlaşmalar sonucu kuralların değişebileceğinin farkına varılır. Doğru, genel doğrular, standartlara uyan ve uzerinde uzlaşılandır. Doğru ve yanlışlar kişisel değer ve fikirlere gore değişebilir. Kanunlar sosyal duzeni korumak, temel yaşama ve ozgurluk haklarını guvence altına almak icin gerekli gorulmektedir. Birey toplum yararına olan kuralların coğunluk tarafından korunmasının gerekliliğine inanır. Bu duzeye yetişkinlerin ancak %25’i gelebilmektedir.
6. Aşama- Evrensel Ahlak İlkeleri Eğilimi:Kişi, ahlÂk ilkelerini kendisi secip oluşturur. Bu ilkeler, adalet, eşitlik, insan hakları gibi bazı soyut kavramlara dayalıdır. Bu ilkeleri ihlal eden kanunlara uyulmamalıdır. Cunku adalet yasanın ustundedir. Başkaların haklarına saygılı olmak esastır. İnsana insan olduğu icin değer verme bu donemde kazanılan bir ozelliktir.
Kişilik Gelişim Kuramları:
Kişilik:Bireyi başkalarından ayıran doğuştan getirdiği veya sonradan kazanılan ozellikler butunudur. Duygularımız, yeteneklerimiz, gudulerimiz, huyumuz, değerlerimiz, inanclarımız, tutumlarımız, goruşlerimiz gibi butun ozelliklerimiz kişiliğimizi oluşturur. Kişilik, gelişimi de diğer gelişim alanları gibi bireysel bir hızla ilerler. Kişilik gelişimi gelişimin, tum yonleriyle etkileşim icindedir.
Benlik:Bireyin gelişimsel ozellikleriyle kendini algılaması ve değerlendirmesidir. Bireyin kendi kimliğinin farkında olmasıdır.
Ozguven:Bireyin kendine yonelik olumlu yargılarının oruntusudur. Guven, sevgi ve olumlu yargılarla ilgilidir.
Ozsaygı (Benlik saygısı):Bireyin kendi fiziksel ve zihinsel ozelliklerine yonelik değer atfetmesidir.
Huy (Mizac):Kişiliğin doğuştan getirilen organik, fizyolojik yanıdır. İc salgı bezlerinin ve sinir sisteminin faaliyetleri ile belirlenir. Kişiliğin duygusal yaratılış ozelliği olduğu icin kolay kolay değişmez. (Neşeli, asık suratlı olma vb.)
Karakter:Kişiliğin toplumsal yapı icinde gelişen, eğitim ve kulturun etkisiyle meydana gelen, değer yargılarıyla bicimlenen yanıdır. (Durustluk, dalkavukluk, kalleşlik vb.)
KİŞİLİK KURAMLARI:
Psiko-Analitik Kuram: Freud tarafından geliştirilmiştir. Topografik, Yapısal ve Psiko-Seksuelkuramları vardır.
Topografik Kişilik Kuramı (Bilinc sınıflaması):
Bilinc:Farkında olunan algı, duşunce, duygu ve davranışların bulunduğu alandır.
Bilinc oncesi:Kısmen farkında olunan algı, duşunce, duygu ve davranışların bulunduğu bilinc alanıdır.
Bilinc dışı:Bilincin dışında olan ve ozel tekniklerle bilince cıkartılan yerdir. Freud'a gore burada kişiliğin buyuk bir kısmı bulunur. Arzu, durtu, yasaklanmış istek, duygu, duşunceler burada barınır.
Yapısal Kişilik Kuramı (Kişilik yapısı):
İd:İlkelbenlik olarak bilinir. Kişiliğin en ilkel boyutudur. Temel biyolojik durtu/itkilerden oluştuğu icin kişiliğin en erken gelişen bolumudur. Dolayısıyla id kişiliğin temel sistemidir. “Haz ilkesine gore calışır” ve biyolojik gereksinimlerin derhal giderilmesini gerektirir. Doyuma hemen ulaşma isteği taşır.
Ego:İd den sonra gelişen ve “gerceklik ilkesine gore calışan” kişilik boyutudur. İD den kaynaklanan ve hemen doyuma ulaşmayı itkileri toplumsal değerlere uyumlu hale getirmek egonun gorevidir. Kişinin sosyal boyutunu oluşturur.
Super Ego:Toplum tarafından hoş karşılanmayan ve Ego tarafından engellenemeyen İd durtulerini/itkilerini saygın toplumsal amaclara yonelterek, doyuma ulaşmasını sağlar. Super egonun gorevleri: İd’in kabul edilemeyecek isteklerini bastırmak, Ego’yu torel amaclara yonlendirmek, kusursuz olmaya calışmak.
Psikoseksuel Kişilik Kuramı: Freud, kişiliği gelişim acısından inceleyen ve kişiliğin temel karakter yapısında bebeklik ve cocukluk yıllarının onemini belirten ilk kuramcıdır. Freud, beş yaşın sonlarında kişiliğin oldukca bicimlendiği ve bu yaştan sonraki gelişimin, temel yapının işlenmesiyle sınırlandığına inanmaktadır. Bu kuramda insanın gelişimini beş donemde incelemiştir.
OralDonem (0-1 yaş): Bu donem id'in egemenliği altındadır. Doğal durtulerin hemen doyurulması, gerginliğin hemen giderilmesi cocuğun en başta beklentisidir. Cocuk dışarıdan verilecek bakıma tumden bağımlı ve caresizdir. Cocuk ancak kendine verebilecek bir annenin varlığıyla yaşamını surdurebilir. Surekli bakım veren kişinin (anne ya da surekli bir bakıcı) bebekliğin ilk aylarındaki eksikliği, cocuğun motor, bilişsel, duygusal ve sosyal gelişiminde onemli aksamaya ve yetmezliğe, hatta geriliğe yol acabilir. Oral donemde cevresel koşullara ve biyolojik yapıya bağlı olarak, aşırı doyurulma ya da aşırı doyumsuzluk icinde kalma yuzunden cocuk sonraki donemlerine ilerleyemeyebilir. Bu nedenle yetişkinlik yaşamında da oral donem ozelliklerine fazlaca tutunabilir. Aşırı ağızcılık (oburluk), aşırı bağımlılık, alıcılık, edilgenlik baskın olursa bu davranış ozellikleri oralsaplanma belirtileri olarak yorumlanabilir. Boyle bir kişi başkalarından almaya alışmış, aşırı isteyici ve bağımlıdır. Oral donemde cocuğun kazanması beklenen duygu ozguven duygusudur. Bu da ancak annenin (ya da cocuğa bakım veren kişinin) duzenli ve tutarlı bir şekilde cocuğun ihtiyaclarını karşılamasıyla mumkundur. Oral donemde idin haz ilkesiişlemektedir.
Anal Donem (1-3 yaş): Cocuğun yurumeye, konuşmaya ve kendi benliğini cevresinden ayrı algılamaya başladığı; yavaş yavaş bağımsızca duşunme ve davranma gibi yetilerin yapıtaşlarının geliştiği bir devirdir. Anal donemde bazı aile tutumları cocukta anal saplanmaya ve anal kişilik ozelliklerinin gelişmesine yol acabilir. Bu tutumlar arasında; cocuğa katı cezalandırıcı tuvalet eğitimi; ozerklik tanımayan, bağımlı, bebek kalmayı destekleyen, aşırı koruyucu ve denetleyici tutumlar, aşırı duzenlilik ve titizlik, ayıp ve gunah kavramlarının fazla aşılanması sayılabilir. Anal kişilik ozellikleri gosteren yetişkin bireylerde, aşırı titizlik, tuvalet işlemleri ile aşırı uğraşma, cimrilik, inatcılık, aşırı duzenlilik, kararsızlık gibi ozellikler gorulur.
FallikDonem (3-6 yaş): Cocuklar bu donemde genital organlarından zevk aldıklarını fark ederler. Karşı cins ebeveyne acık olarak daha fazla sevgi gosterisinde bulunurlar. Cevreden ve başka insanlardan ayrı bir kişi olduğunu kavramış olan cocuk, artık "nasıl bir kişi" olacağını araştırmaktadır. Bu nedenle kendi bedenine, cinsel ayrılıklarına ve genellikle cevrede olagelen her şeye karşı derin, bitmek bilmez bir soruşturma, merak ve oğrenme eğilimi gosterir. Cinsel ayrılıkların oğrenilmesi, cinsel benlik duygusunun başlaması ve cinsiyete uygun rollerin belirlenmesi de bu yaşlarda iyice kesinleşmiştir. Cocuk cinsel yasakları ve değerleri hızla oğrenir. Bu cağda aşırı korkutmalar, suclandırma ve cezalar, atılganlığın kısıtlanması, cocukta girişim kısırlığı ve aşırı cekingenliğe neden olabilir.
Gizil Donem (6-12 yaş): Latent(gizil) donem 6 ve 12 yaş arasını kapsamaktadır. Bu donemde cocuğun cinsel durtusu gizlidir. Cocuk cinsiyetle ilgili konulardan hoşlanmaz ve kendini daha cok oyuna verir. Kendi cinsi ile arkadaşlık yapan cocuk karşıt cins ile ilgilenmez, hatta onlara duşmanca davranır. Bu donemde bilişsel becerileri ve kulturel değerleri edinmeye başlayan cocuk sosyal ortamlara girmeye başlar.
GenitalDonem (12-18 yaş): Ergenlikle beraber genital aşama kendini gostermeye başlar. Kişi cinsel organları ve duyguları arasında bir bağ olduğunu fark etmeye başlamıştır. Karşıt cinse karşı ilgi bu donemde gorulmeye başlar. Bu donemin sonunda kişi yetişkin dunyasına girebilecek duzeye gelmiştir.
Bağlanma Kuramı (John Bowlby ve Ainsvorth):Bağlanma, psikolojide bireyin başka bir kişiden yakınlık bekleme eğilimi ve bu kişi yanında olduğunda bireyin kendisini guvende hissetmesidir. Bağlanma, genelde cocuk ile yetişkin bir birey -coğu zaman anne- arasındaki olumlu bağı ifade etmek icin kullanılan bir terimdir. Bebeğin, ana-babasıyla iletişiminde kullandığı ve hayatının ilk dokuz ayında geliştirdiği davranışlarına bağlanma davranışları denir. Emme, sokulma/uzanma, bakış, gulumseme, ağlama bebeğin başlıca bağlanma davranışlarıdır.
A.Bağlanma davranışları
Emme: Cocuklar yalnızca sut emmek icin annelerini emmezler, ac olmadıklarında da stresten uzaklaşmak icin surekli annelerini emmek isterler. Modern toplumlarda bu isteği yerine getirmek mumkun olmadığından bebekler parmaklarını ya da emziklerini, emilebilecek her turlu nesneyi emmeye alışırlar.
Sokulma/uzanma:Butun memeli turlerinde yavruların anneyle yuz yuze gelmeye ve ona dokunmaya yonelik refleksleri vardır. Orneğin maymunlar, doğar doğmaz annelerinin uzerine tırmanırlar. İnsan yavruları doğduklarında kendi kendilerine ayakta duramaz ve yetişkinlerin ellerinde taşınmak zorundadırlar. Ancak onlar da kaskatı durmak yerine vucutlarını kendilerini taşımakta olan yetişkine kolaylık sağlayacak bir bicimde gevşek ve şekillendirebilir bir bicimde tutarlar. Bazı kalıtımsal beyin hasarları nedeniyle bu ozelliği gosteremeyen bebekler, kendilerini ellerinde tutan yetişkinler tarafından pek sevecen olmayan bebekler olarak tanımlanmışlardır.
Bakış: Cok kucuk bebekler bile anne ile goz kontağı ararlar ve bu arayışa anneden bir karşılık gelmezse ağlayıp huysuzlanarak tepki gosterirler.
Gulumseme: Doğumlarından itibaren ilk 1 ay icinde bebekler yuksek seslere gulumseyerek karşılı verirler. Bebekler yuzlere, ozellikle de hareket halindeki yuzlere gulumserler. Hareket eden bir maske bile bebekte gulumseme davranışını doğurur. 3 aylıktan itibaren bebekler aralarında ozel bir bağ kurdukları anne, baba gibi kişiler kendilerine yaklaşırken gulumsemeye başlarlar ve bunun bağlanma acısından onemi cok buyuktur.
Ağlama: Cocuklar acıktıklarında, uşuduklerinde, acı duyduklarında ağlarlar ve bu ağlama sesi yetişkinleri cok rahatsız eder. Ağlama, bebeklerin yetişkin ilgisine ve yardımına ihtiyac duyduklarında kullandıkları bir sinyaldir.
B. Yetişkinlerde bağlanma: Dort farklı yetişkin bağlanma modeli vardır:
Guvenli bağlanma: Bu bağlanma tarzına sahip bireyler, hem kendilerin hem de başkalarını olumlu gorme eğilimindedirler. Yakın ilişkilere değer verirler, bu tur ilişkileri başlatmakta ve surdurmekte başarılıdırlar. Ancak bu ilişkiler sırasında kişisel ozerkliklerini yitirmemeyi de başarırlar.
Kayıtsız bağlanma: Bu bağlanma tarzına sahip bireyler, kendilerini olumlu, başkalarını olumsuz gorme eğilimindedirler. Bağımsızlıklarına duşkundurler, kimse ile kolay kolay yakın ilişki geliştirmezler. Başkalarına duydukları gereksinimi ve yakın ilişkilerin onemini reddederler.
Saplantılı bağlanma: Cocukluktaki ikircikli bağlanmaya karşılık gelir. Bu bağlanma tarzına sahip bireyler kendileri hakkında olumsuz, başkaları hakkında olumlu duşunme ve hissetme eğilimindedirler. Başkalarının onayını kazanmak bu kişiler icin cok onemlidir. Başkalarını zihinlerinde idealize ederler. Yakın ilişkilerinde karşı tarafa cok bağımlıdırlar ve duygularını abartılı bir bicimde ifade ederler.
Korkulu/kaygılı bağlanma:Bu bağlanma tarzına sahip olanlar, hem benlik hem de başkaları modeli olumsuz olan bireylerdir. Kendilerine de başkalarına da guvenmezler.
Erik Erikson’un Psiko-Sosyal Gelişim Kuramı:
Erikson kişilik gelişiminin biyolojik temellerini “Epigenetik” ilke ile acıklamaya calışmıştır. Epigenetik ilke; gelişmekte olan herhangi bir şeyin bir planı olduğunu vurgular. Buna gore gelişim, yaşamın belli donemlerinde, belli kişilik ozelliklerinin ardışık bir bicimde ortaya cıkabilmesini olanaklı kılarak ve onceden belirlenmiş biyolojik temellere bağlı olarak gercekleşir. Bu tıpkı doğum oncesi donemde, bebeğin farklı organlarının farklı zamanlarda belli bir sıra dÂhilinde oluşup şekillenmesine benzetilebilir.
İnsanın Sekiz Evresi: Erikson’a gore, insan yaşamı boyunca sekiz gelişim doneminden gecmektedir. Her bir gelişim doneminin kendine ozgu farklı gelişimsel hedefleri vardır. Birey her gelişim doneminde farklı bir catışma ve ya karmaşa ile karşılaşır. Bireyin herhangi bir gelişim donemindeki hedeflerini gercekleştirebilmesi icin, o donemde karşılaşmış olduğu catışmaların ya da karmaşaların ustesinden gelmesi gerekir.
Doğumdan Ergenliğe Kadar Yaşanan Karmaşa Ve Catışmalar:
Temel Guvene Karşı Guvensizlik Duygusu: Bebeklerin guven veya guvensizlik duyguları geliştirmelerinde; beslenme, ilgi, sevgi, şefkat gibi temel ihtiyaclarının yeterince ve zamanında karşılanıp karşılanmadığı onemlidir. Yaşamın ilk yılında hayatta kalabilmek icin bağımlı olduğu ana-babasının ya da onların yerine gecen kişilerin bebeğin temel gereksinimlerini duzenli bir bicimde karşılayıp karşılayamamaları, bebekte insanların guvenilir ya da guvenilmez oldukları biciminde bir duygunun yerleşmesine yol acmaktadır. Eğer bebeğin ana- babası ya da onların yerine bakımını ustlenen kişiler, bebeğin beslenmesi, sevilmesi, rahatı ve guvenliğinin sağlanmasında tutarlı bir bicimde gereken titizliği gosterirlerse, bebek de diğer insanların ve kendi dışındaki dunyanın guvenilir olduğunu ozumseyecektir. Aksi halde bebek, daha yaşamın ilk yılı icinde cevresindeki insanlara guvenmemeyi oğrenecek, muhtemelen bu donemde oğrenmiş olduğu guvensizlik duygularını giderek tum insanlara genelleyecektir. Ben verilmeye değer, guvenilir bir varlığım Cevremdekiler bana bakıyor (ilgileniyor), veriyor, varlığımı tanıyor. Onların surekli, tutarlı ve aynı kişiler oluşu guvenilir kesinliktedir. Bu donemde cocukta “Ben bana ne verilmişse oyum” duşuncesi oluşur.
Ozerkliğe Karşı – Kuşku ve Utanc Duygusu: Cocukların ozerklik veya kuşku ve utanc duyguları geliştirmelerinde yaptıkları eylemler karşısında aşırı olcude kısıtlama ve aşırı ceza gorup gormedikleri onemlidir. Birinci yaş ile ucuncu yaşlar arasını kapsayan bu donemde, uygun bir bakım ile temel guven duygusunu edinmiş olan bebek, artık kendi davranışlarının kendine ait olduğunun farkına varmaya başlar. Yurumeyi ve koşmayı oğrenmiş olması artık annesinden bağımsız hareket etmeye başlamasına olanak vermekte ve boylece bebek bağımsızlık duygusu icinde kendi irade ve isteğiyle girişimlerde bulunabilmektedir. Eğer ana-babalar bebeğin boylesi girişimlerinde aşırı olcude kısıtlayıcı davranırlarsa ve cocuğu ceşitli eylemlerinden dolayı şiddetli bir bicimde cezalandırırlarsa, cocuk tasarladıklarının ana-babası tarafından beğenilmeyeceğinden kuşku duymaya başlar. Yaptığı her eylem ve başlattığı her girişimde anne-baba mudahalesi ile karşılaşan bir cocuğun kendi yeteneği hakkında kuşkuya kapılması ve davranışların cevresindeki yetişkinlerce yanlış olarak değerlendirilebileceği endişesi icinde utanc duyguları geliştirmesi kacınılmaz olacaktır. Bu donemde cocukta “Ben ne olacaksam oyum”duşuncesi oluşur.
Girişimciliğe Karşı Sucluluk Duygusu: Bu donemde cocuk artık buyuklerin arasındadır ve bahce, sokak, anaokulu gibi yeni yaşam alanlarına acılmıştır. Kendi başına oğrenmeye başlar; bir şeylerin ardından gider ve merakla inceler. Girişimlerde bulunur. Cocuğun bu konuda gelişebilmesi; girişimlerinin ne denli desteklendiğine ve merakının giderilmesinde ona ne oranda yardımcı olunabildiğine bağlıdır. Eğer davranışlarından ve ilgilendiği konulardan oturu eleştirilirse, bulunduğu girişimlerden oturu suclanma eğilimi gosteren bir kişilik ozelliği geliştirir. Girişimciliği engellenmiş, sucluluk duyguları gelişmiş olan bu donem cocukları daha urkek, pasif, bağımlı olabilmekte ve yoğun yetersizlik duyguları gosterebilmektedir. Bu donemde “ Hayal ettiğim şeyi olacak kişiyim”inancına sahiptir.
Başarılı (calışkan) Olmaya Karşı Aşağılık (yetersizlik) Duygusu: Bu donemde cocuk, yaşantılarından bazı sonuclar cıkarabilecek bicimde duşunmeye başlar, yetişkinlerin kullandığı alet, arac vb. şeyleri kullanma denemelerine girişir. Surekli etkinlik durumundadır; bir şeyler yapar oluşturur ve ortaya cıkarır. Bunları kusursuz bir bicimde gercekleştirebilmek icin ciddi cabalar harcar. Eğer bu cabalarına karşı cıkılırsa, yaptıklarının değersizliğine inanır ve aşağılık duygularına kapılır. Cocuğun başarılı olma isteğinin karşılanmasında, onların yapamayacakları becerilerden ziyade yapabilecekleri beceriler uzerinde yoğunlaşılmalıdır. Cocuktan yeteneğinin uzerinde bir başarı gostermesini bekleyerek sonucta başarısız olarak değerlendirmek yerine, kendi gucune uygun duşen sorumluluklar yukleyerek başarılı kılmak en doğru davranış olacaktır. Bu donemde cocuğu evde kardeşleriyle ya da komşu, eş-dost cocuklarıyla; okulda da diğer arkadaşlarıyla kıyaslamak onda olumsuz benlik gelişimine neden olur. Cocukta yetersizlik ve aşağılık duygularının oluşmasının yanı sıra kıyaslandığı kişilere karşı duşmanlık ve kıskanclık hislerinin gelişmesine de kaynaklık edebilir. Bu donemde “Bana oğretilenler neyse oyum”duşuncesini geliştirir.
Kimlik Kazanmaya Karşılık Kimlik Bocalaması: Ergenlik doneminden kimliğini kazanarak cıkmış olan birey; kim olduğuna, nerede ve nereye gitmekte olduğuna ilişkin gercekci goruşler geliştirmiştir ve geleceğe doğru planladığı gibi emin adımlarla ilerlemektedir. Yaşamın bu doneminde ergen, kişiliği icin bir kimlik geliştirmeye calışır. Bu donemde dış gorunum onem kazanır. Gorunumune gosterdiği ilgi benliğin oluşmasına yardımcı olur. ana-babalar ve oğretmenler ve gencin cevresindeki diğer onemli gorduğu bireyler, ergenlerin yeni yeni rolleri araştırmalarına izin vermeli, bu tur yeni rollerin sağlıklı bir bicimde araştırılması ile yaşamlarında daha olumlu yonelimlerle daha olumlu bir kimliğin başarılabileceğini unutmamalılar. Ergenlik doneminde benmerkezci duşunce yeniden başlar “Ergen Egosantrizmi”. Kendi duşunce ve inanclarının en doğru ve en orijinal olduğunu sanır. Ergen herkesin kendisini izlediğini ve kontrol etmek cabasında olduklarını sanır. Herkes benimle uğraşıyor diye duşunur.
Yakınlığa Karşı Yalıtılmışlık: Yaklaşık olarak 18-26 yaşlarını kapsar. Ergenlik doneminde kimliğini bulan kişi bu donemde artık başkalarıyla yakınlıklar, dostluklar kurabilir. Karşı cinsle arkadaşlıkta, sevgi ağırlık taşır. Gencin yaşamında evlilik ve iş kariyeri onemli hale gelir. Bu donemdeki krizi sağlıklı olarak atlatan kişi guvenli bir şekilde sevgiyi verme ve alma gucune sahip olur. Aksi durumda, başkalarıyla dostluk ilişkisi kurmada gucluk ceken genc, birey icin istenmeyen ve sağlıksız olan psikolojik bir yalnızlığa itilebilir. Genc yetişkinin bu donemdeki krizinde, oğretmenlerine ve cevresindeki tum kişilere karşılıklı sorumluluklar duşmektedir.
Ureticiliğe (Uretkenliğe) Karşı Durgunluk: Bu donem orta yetişkinlik yıllarını kapsar. Uretkenlik, sadece cocuk yapma ve buyutme anlamını icermemektedir. Birey icin cocukları yoluyla neslini devam ettirmek onemli olduğu gibi evi dışında da gelecek nesillerin yetişmesine rehberlik ederek uretken olabilir. Uretken olmadığında da bir işe yaramama duygusuna kapılıp durgunluk icine girebilir. Bu donemdeki krizi, bireyin olumlu bir şekilde atlatmasında; evini, işini paylaştığı kişilere yani cevresinde yoğun etkileşimde bulunduğu kişilere onemli gorevler duşmektedir.
Benlik Butunluğune Karşı Umutsuzluk: Bu donemde birey ya onceki yedi donemin olumlu birikimi sonucu benliğini tam olarak bulmuş, mutlu, guvenli, sevilen, aranan bir kişi ya da onceki donemlerde yaşadığı catışmaları sağlıklı olarak gecirememe sonucu umutsuzluklar icinde hırcın, aksi bir insan gorunumundedir. Sonuc olarak, insanın kişiliğinin şekillenmesinde ve gelişiminde başlangıcta anne ya da onun yerine gecen yetişkinden başlayarak daha sonra aile, okul, şehir ve dunyadaki diğer insanlar onemli rol oynamaktadır. O halde mutlu insanlardan oluşan mutlu bir toplum meydana getirmek istiyorsak, bireyin her donemdeki temel ihtiyaclarını en iyi şekilde doyurmasını sağlamak catışmalarını cozumlemesine yardım etmek uzere caba harcamamız gerekmektedir.

__________________