İstanbul gibi ışıkları ile insanı kendine aşık eden bir şehirde yaşayıp da, başka bir şehrin ışıklar altında gorunuşunun hayran bıraktırıcı kadar guzel olacağına inanmazdım.
Tatlı bir gulumseme yayılır yuzumuze bazen, bizim icin ozel olan bir yerleri ozlemiş olmanın buruk tebessumudur bu. Bir sokaktır bazen ozlenen, bir yemek kokusu burnumuza gelen, tanıdık bir yuz, tanıdık yerlere gitmek ister insan bazen. Aslında o anki ruh halimizdir bizi yollara surukleyen. Yaşadığımız bir olay, okuduğumuz bir kitap, gorduğumuz bir reklamdır yollara duşme isteğimizi arttıran.
Her zaman bir arayış icinde olan bizler, aradıklarımızın hep uzaklarda bilinmeyenlerde saklı olduğunu duşunuruz. Bazen ruh halimiz yeniliklere acık olur. Yeni yerlerin, bilinmeyenlerin hayalini kurarız. Bazen de aradığımızın burnumuzun dibinde olduğunu duşunur, ama yine de imkansızların peşinde koşmayı tercih ederiz. Aşk denilen duyguya bile "Kavuşamadığın zaman aşk olur" diyerek, kendimizi bile bile bir kovalama-yakalama oyunu icine sokarız.
Oysa ki bildik bir yerlerde olmak ya da olma hayalini kurmak bile, arama ve kovalamalarla gecen yaşantımızın icinden cıkıp biraz nefes almamızı sağlamaz mı? Peki bu tanıdık, bildik yer neresi olabilir?
Hem kış aylarının guzelliği yaşanabilsin, hem icinde eğlence olsun, biraz dinginlik, biraz anılar, surprizler olsun.
Acaba neresi?
Sanırım o bildik yeri buldum. Bursa...
Bursa bana gore bildik tanıdık bir yer, ya size gore?
Bursa'yı nasıl bilirsiniz?
İskender Kebabı (Mumkunse bol tereyağlı)
Uludağ'da kayak yapma keyfi,
Camiler, turbeler, kaplıcalar,
Kestane şekeri (Tercihim cikolatalı)
Evet, Bursa denildiği zaman aklınıza hemen bunlar geliyordur. Ancak bana gore Bursa biraz daha farklı ozellikleri ile beynime kazınmış bir şehirdir. Belki az insanın bildiği ya da bilenlerin bile bildiklerinin farkında olmadığı, bildik tanıdık bir şeyler var benim gonlumde ki Bursa'da... ( Tekerleme gibi mi oldu? )
Sizlere bu, tanıdık ve bildik şehirde tesadufler sonucunda gecirdiğim bir gunu anlatmak isterim.
İzmir'den kalkan otobusle İstanbul'a doğru yol cıktım. Balıkesir'den 2 saat sonra Bursa'daydım. Otogarda yarım saatlik bir mola verdik. Normalde otobus yolculuklarında molalarda otobusten inmekten hoşlanmam .Otogarlar bana, her zaman soğuk ve kasvetli gelir. Ama Bursa otogarını oldum olası sevmişimdir. Rahat ve ferah olan Bursa otogarında yarım saatlik bir molada yapacak cok şey bulabiliyorsunuz. Bir cok insan gibi alışkanlıklarına bağlı bir kişi olarak ayaklarım beni her zaman alış veriş yaptığım bufeye surukledi. Bir dergi, bir cubuk kraker ve sakız. Her Bursa'ya gelişimde aynı yerden, aynı şeyleri alırım. Bu sefer ise,aileme gotureceğim kestane şekerleri icin Kafkas'a girdim. Camekanın arkasında ceşit ceşit kestane şekeri var. Fıstıklı, cikolatalı, klasik ceşitlerin arasından secim yapmak ne kadar da zor. En iyisi her ceşitten bir tane almak. Sallana sallana otobusumun kalktığı perona gittiğimde otobusun yerinde olmadığını fark ettim. Sakin sakin otobus yazıhanesine gittiğimde, otobusumun, icinde bavullarımla birlikte, yarım saat once İstanbul'a doğru yola cıktığını oğrendim. Otogarda farkında olmadan 1 saat gecirmişim. Yaşadığım kısa bir paniğin ardından, bavullarımın İstanbul otogarına teslim edilmesini sağladıktan sonra gece otobusune yeni bir bilet alıp, "Bu benim icin bir işaret, işte fırsat ayağıma kadar geldi. Bursa beni cağırıyor. Bu cağrıya kulak vermek lazım." diye duşunup kendimi Bursa yollarına vurdum.
Otogardan Setbaşı minibusune bindim. Hava soğuk olmasına rağmen sokaklardaki kalabalık şaşılacak gibiydi doğrusu. Uludağ Universitesi sayesinde şehrin genc nufus ortalaması oldukca yuksek. (Nufus sayımında bende Bursa'daydım, genc nufusa katkım vardır sanırım) Sokaklar kalabalık, caddeler insanlarla dolu, bir oraya bir buraya giden insanlar bir şehre ne kadar da cok yakışıyor. Setbaşı'nda yururken Devlet Kutuphanesi gozume carptı. Merkezde bu kadar ayak ustunde bir kutuphane olması, bir şehir ve o şehirde yaşayan insanlar icin ne kadar buyuk bir fayda (Umarım yararlanıyorlardır) Ama ne yazık ki kutuphaneye girip tozlu raflarda bilgi arayacak vaktim yoktu. İcimde Bursa sokaklarında gezme ve ozlediğim yerlere gitme isteği vardı. Setbaşı'nda olduğuma gore ilk işim bu semte adını veren Setbaşı Kopru'sunun hemen yanında bulunan Mahfel'e gidip bir Turk kahvesi icmek oldu. Ama değişimin ilk işareti orada başladı. Bursa'nın en eski cafelerinden biri olan Mahfel dekorasyonu ve adını değiştirmiş. Mahfel-Mado olmuş. Ceşit ceşit dondurma ve tatlı ceşitleri olan hoş bir yer halini almış. Bir kahve molası icin cok uygun bir adres, tavsiye ederim.
Setbaşı Mahfel'den kalkıp Heykel'e doğru yurudum. Kararlıyım Bursa'yı yuruyerek keşfedeceğim. Heykel'de Gima Sokağına girdim. Hemen ana caddenin paralelinde bulunan bu sokak, Bursalı genclerin uğrak mekanı. Burada yan yana cafeler var. Cafe Nescafe ve Siesta en favori olanları. Cafe Nescafe'yi daha onceden biliyordum ama Siesta'yı ilk defa gorduğum icin oraya girdim. Latte Machiato''su cok guzeldi. Tavsiye ederim. Yazın Siesta''ya gelip, dışarıya atılan masalarında keyif yapmanın hayalini kurduktan sonra, fazla zaman kaybetmeden Altınparmak'a doğru yola koyuldum. Karşımda Zafer Plaza. Dunyanın en guzel alışveriş merkezlerinden biri olarak secilen bu yer, oldukca hoş bir alışveriş merkezi. Alışveriş tutkunlarının tercih ettiği mekanların arasında olan bu merkezin en ust katında bulunan sinema salonun cok guzel olduğunu hatırlayıp, mağazalara vitrinlere bakarken zamanım su gibi aktığını fark ettim. Altıparmak'tan sonra Kukurtlu Caddesi'nde dolaştım. Caddeler aynı sokaklar aynıydı. Ama şehrin her koşesine buyuk bir hızla yeni mağazalar, cafeler, eğlence merkezleri acılmış. Kukurtlu Caddesi yuruyuşumun son durağı oldu. Saatler ilerliyordu. Evet işte beklediğim an yani yemek zamanı gelmişti.
Yemek yemek icin Setbaşı'na donmem gerekiyor. Ancak ayaklarımda yuruyecek hal kalmadı. Bir minibusle Setbaşı'ndayım. Setbaşı'nın alt tarafında bulunan Kayan Semti'ne gittim. Meşhur Pideli Kofteciler hep burada olur. Pideli Kofte yeme fikri de nereden cıktı. Bursa'ya gelmişken, bakır tepsinin icinde, altında cıtır cıtır pidelerin, uzerine yoğurt ve bol tereyağı olan enfes bir iskender kebap yemek varken, pideli kofte yeme isteği de nereden cıktı bilemem ama ayaklarım beni pideli kofte yemeğe, Saray Pideli Koftecisi'ne goturdu. O lezzetin tadı hala damağımda. İstanbul'da da bir cok yerde iskender ve pideli kofte yedim ancak havasından mı suyundan mı bilmem,Bursa'da yediğim yemeklerin lezzetini başka hicbir yerde bulamıyorum.
Pideli Kofte faslı da bittiğine gore şimdiki durağım İnkaya. Dağ Yolu uzerinde bulunan İnkaya Koyu'ne iki tane cıkış yolu var. Ancak ben bilindik olanı yani Cekirge'den gidilen yolu tercih ettim. Yolun uzerinde sıra sıra oteller var. Buyuk Yıldız Oteli'nin en ust katında bulunan Safir adlı barın cok hoş bir yer olduğunu hatırladım, orada bir mola vermek istesem de istikametimi bozmadan İnkaya'ya gittim. İnkaya Bursa'nın en eski koylerinden bir tanesidir. Bu koyun ozelliği ise burada bulunan 600 yıllık cınar ağacıdır. Turkiye'nin en yaşlı ağaclarından biri olma ozelliği ile gorenleri kendine hayran bırakan bu ağacın, 35 metrelik boyu, 9.2 metre cevresi vardır. Yaz aylarında yeşil yaprakları, kış aylarında ise dallarının uzerinde bulunan bembeyaz ortu ile adeta doğa harikası denilebilecek kadar guzel bir ağac. Burada bulunan asırlık cınar, cevre halkının tek gecim kaynağı denilebilir. İnkaya koyunde yaşayan insanlar, bu ağacı gormeye gelen yerli ve yabancı turistlere kendi elleriyle yaptıkları hediyelik eşyaları satarak ya da cevrede bulunan mangal ve piknik alanları sayesinde gecimlerini sağlıyor. Hem koy halkının guler yuzu, hem ulu cınarın yıllara meydan okuyan havası ile İnkaya, bana gore Bursa'nın en huzur dolu koşesi.
İnkaya'dan ayrılmak istemiyordum, ama vaktim azalıyordu. Şimdi Bursa'ya son bir bakış atma zamanı geldi. Bursa'ya uzun zaman once ilk gidişimde eski bir arkadaşım "Işıkların en guzel gorunduğu şehir Bursa'dır." demişti. Bu soylediği bana o anda hic de mantıklı gelmemişti. İstanbul gibi ışıkları ile insanı kendine aşık eden bir şehirde yaşayıp da, başka bir şehrin ışıklar altında gorunuşunun hayran bıraktırıcı kadar guzel olacağına inanamamıştım. Ta ki, Seyran Tepe'yi gorene kadar. Dağ Yolu'nda İnkaya yakınlarında olan Seyir Tepe ozellikle Uludağ'a cıkanların son bir kez Bursa'ya kacamak bakışlar attığı bir yerdir. Ama ben bizzat şehrin ışıklarını seyretmek icin oraya gittim. Gorduklerime tıpkı ilk gunku gibi hayran kaldım. Işıl ışıl gorunen yuzuyle Bursa ayaklarımın altındaydı. "Anlatılmaz yaşanır" tanımlaması yapılacak kadar muhteşem. Tahta masalara oturup uzun uzun şehri seyrettim. Işıkların en guzel gorunduğu şehir yakıştırmasının bir kez daha tam yerinde bir soz olduğuna anlamıştım. Bir bardak dumanı uzerinde tuten salep, bir esimlik ruzgar, bir nefes temiz hava, bir bakışlık manzara ve Bursa'da gecirebileceğim son bir saat.
Otobusumu tekrar kacırmak istemiyordum. Dağ yolundan dosdoğru otogara gittim. Trafik biraz sıkışık. Bursa geceleri başladı anlaşılan. Keşke zamanım olsa da Arap Şukru'de rakı ve balık keyfi yapsam, Kultur Parkı'nda bulunan Altın Ceylan'da sabaha kadar eğlenip dans edebilsem diye duşundum. Bir dahaki sefere artık!
Otobuse yine son dakikada yetiştim, ama bu sefer kacırmadım. Kafamı otobusun penceresine dayayarak, kestane şekeri uğruna kacan otobusumu ve yaşadığım bu olayı bir şans olarak değerlendirip Bursa'yı bir gunde gezdiğimi duşunurken, bir dahaki Bursa gezimde turbeleri, camileri, kaplıcaları ziyaret etmem gerektiğini yapılacaklar listeme ekledim.
Ben bu otobus kacırma bahanesini cok sevdim birkac kere daha uygulayabilirim. Sizlere de tavsiye ederim.
ALINTIDIR
__________________