
Son gunlerde gundemden duşmeyen ''Turk turist neden Yunan adalarına gidiyor?'' yorum ve değerlendirmelerine Cumhuriyet gazetesi yazarı Aslı Aydıntaşbaş da katıldı. Turklerin Yunan adalarına bu akdar ilgi duymasının fiyatla ilgisi olmadığını kaydeden Aydıntaşbaş, talebin nedenini uc sozcukle ozetliyor: Estetik, ozgurluk, yerellik.
TurizmGuncel
Aydıntaşbaş'ın ''Yunan adalarına kacan kacana'' başlıklı yazısı şoyle:
''Bir bayram daha geride kaldı. Ve gecen yıl olduğu gibi, bu yıl da ucaklar dolusu vatandaşımız, Yunanistan’a gitti. Daha doğrusu, kactı.
Bayram tatillerini Foca’da, Didim’de, Assos’ta, Alacatı’da veya (mazoşist bir refleksle) Bodrum’da gecireceklerine, ekonomik gucu olanlar Santorini, Patmos, Paros, Tassos, Halkidiki ve Mora’yı sectiler.
Sadece Turkler değil, dunyanın farklı yerlerinden 30 milyon turist bu yıl Yunanistan’a akın etti. Ege sularında denize girdi, her gece farklı bir tavernada guneşi batırdı, Atina’da uzo icti, sahilde balık yedi, muzelere gitti, eve donerken de en kotusunden biraz zeytin, bir şişe şarap, birkac tane de ‘I Love Greece’ yazan t-shirt goturdu. Arada dayanamayıp cağdaş sanat, antik ikonalar veya yetenekli genc Yunanlı tasarımcıların kıyafet ve takılarına milyonlarca Avro bayıldı.
Ve nihayetinde Yunanistan’ın kasasına bu yıl turizmden en kotu senaryoda bile 25 milyar dolar girmiş oldu.
Butun bunları neden ballandıra ballandıra anlatıyorum? Belki kazara okuyup ders alan birileri olur diye! Cunku “Neden bu kadar cok insan Yunanistan’a gitmek istiyor” sorusunun cevabıyla, “Turkiye’ye neden artık turist gelmiyor” sorusunun yanıtı aynı.
Peki neden?
Biz Turk vatandaşları icin Yunanistan artık cok ucuz değil. Turkiye ekonomisi iyi giderken, yani TL gucluyken, Yunan adalarındaki fiyatlar sahiden Bodrum’dan, Ceşme’den kat kat insaflıydı. “Patlayana kadar yedik, ictik, şarap, meze, istakoz, kişi başına 20 Avro” diye anlatanları duymuşsunuzdur. Avro 2 TL’yken, tatlı oluyordu sahiden. Şimdi ne Yunanistan o kadar ucuz, ne de TL değerli.
Demek ki başka nedenleri var Turkiye’den insanların akın akın Yunanistan’a gitmesinde.
Var tabii. Ozetleyeyim: Estetik, ozgurluk, yerellik.
Sahillerini betonarme bir perdeye donduren, ‘eski’ ve ‘yerel’ namına her şeyi yok etmek icin cabalayan bizler, Yunanistan’a gittiğimizde o şirin adalara, o daracık sokaklara, o taş evlerin guzelliğine baka baka doyamıyoruz. Olcek, ufak. İnsani. Devasa oteller, Dubai hayranlığıyla inşa edilen o kitch, gorgusuz yerler yok. Plastik sandalye bile yok. MekÂnlar sahici ve coğunlukla yerel. Uc tahta sandalye, sade bir kÂğıt ortu. Bircok lokanta ve otel, hÂl aile işletmesi.
Ve bu durum, insanın ruhunu dinlendiriyor.
Bizim ulkemiz de daha dune kadar oyleydi. Ancak el birliğiyle yereli de, tarihi de yok ettik. Orada bir taş ev varsa, yıkıp pideci yaptık; yetmedi ustune cirkin bir kat cıktık. Rum mezarlığını otogar, eski taş konağı da yıkarak AVM’ye donuşturduk.
Tarih deyince aslında bizde ÂlÂsı var. Korunmamış olsa dahi var. Ama devlet, bu coğrafyanın tarihiyle barışık olmadığı icin, ne Bizans’ı, ne Roma’yı, ne de Osmanlı’yı yeterince ‘pazarlayamıyor.’ Aklı fikri her yeri TOKİ’leştirmekte!
Kusura bakmayın ama kendini Malazgirt’e sıkıştırmış bu resmi (ve kurgulanmış) tarih okuması da Turkiye’yi yabancı turist icin cazip kılmıyor.
Yolunuz duşerse Kaş’ın son halini gorun. O mucevher kutusu gibi guzelim kasaba, dağ-taş yuksek apartmanların olduğu bir turist kapanına donuşmuş. Ne kıyı kalmış, ne kasaba. Oysa tam karşıdaki Meis adası, hÂl bir mucevher kutusu; inci gibi dizilmiş rengÂrenk taş evler ve sakin bir liman kasabası. Siz olsanız hangisine gidersiniz?
Bir de ozgurluk hissi var ki, turizm acısından hayati. Ne derseniz deyin ama Turkiye’de siyasi ozgurluklerin olmaması, Hayrettin Karaman gibi tiplerin kafede sigara icen kadına bile tahammulsuz olduğunun bilinci, turizmi de etkiliyor. Sanıyor musunuz ki bunlar soluduğumuz havayı etkilemiyor?
İnsanlar, ozgur oldukları, kadınların sokakta rahat hissettiği, siyasi baskının olmadığı mutlu ulkelere gitmek isterler. Kafelerde aylak aylak oturmak, ozgurluk solumak, akşam gelince bir kadeh bir şey icmek ister...
Bilmem anlatabildim mi?''
''Bir bayram daha geride kaldı. Ve gecen yıl olduğu gibi, bu yıl da ucaklar dolusu vatandaşımız, Yunanistan’a gitti. Daha doğrusu, kactı.
Bayram tatillerini Foca’da, Didim’de, Assos’ta, Alacatı’da veya (mazoşist bir refleksle) Bodrum’da gecireceklerine, ekonomik gucu olanlar Santorini, Patmos, Paros, Tassos, Halkidiki ve Mora’yı sectiler.
Sadece Turkler değil, dunyanın farklı yerlerinden 30 milyon turist bu yıl Yunanistan’a akın etti. Ege sularında denize girdi, her gece farklı bir tavernada guneşi batırdı, Atina’da uzo icti, sahilde balık yedi, muzelere gitti, eve donerken de en kotusunden biraz zeytin, bir şişe şarap, birkac tane de ‘I Love Greece’ yazan t-shirt goturdu. Arada dayanamayıp cağdaş sanat, antik ikonalar veya yetenekli genc Yunanlı tasarımcıların kıyafet ve takılarına milyonlarca Avro bayıldı.
Ve nihayetinde Yunanistan’ın kasasına bu yıl turizmden en kotu senaryoda bile 25 milyar dolar girmiş oldu.
Butun bunları neden ballandıra ballandıra anlatıyorum? Belki kazara okuyup ders alan birileri olur diye! Cunku “Neden bu kadar cok insan Yunanistan’a gitmek istiyor” sorusunun cevabıyla, “Turkiye’ye neden artık turist gelmiyor” sorusunun yanıtı aynı.
Peki neden?
Biz Turk vatandaşları icin Yunanistan artık cok ucuz değil. Turkiye ekonomisi iyi giderken, yani TL gucluyken, Yunan adalarındaki fiyatlar sahiden Bodrum’dan, Ceşme’den kat kat insaflıydı. “Patlayana kadar yedik, ictik, şarap, meze, istakoz, kişi başına 20 Avro” diye anlatanları duymuşsunuzdur. Avro 2 TL’yken, tatlı oluyordu sahiden. Şimdi ne Yunanistan o kadar ucuz, ne de TL değerli.
Demek ki başka nedenleri var Turkiye’den insanların akın akın Yunanistan’a gitmesinde.
Var tabii. Ozetleyeyim: Estetik, ozgurluk, yerellik.
Sahillerini betonarme bir perdeye donduren, ‘eski’ ve ‘yerel’ namına her şeyi yok etmek icin cabalayan bizler, Yunanistan’a gittiğimizde o şirin adalara, o daracık sokaklara, o taş evlerin guzelliğine baka baka doyamıyoruz. Olcek, ufak. İnsani. Devasa oteller, Dubai hayranlığıyla inşa edilen o kitch, gorgusuz yerler yok. Plastik sandalye bile yok. MekÂnlar sahici ve coğunlukla yerel. Uc tahta sandalye, sade bir kÂğıt ortu. Bircok lokanta ve otel, hÂl aile işletmesi.
Ve bu durum, insanın ruhunu dinlendiriyor.
Bizim ulkemiz de daha dune kadar oyleydi. Ancak el birliğiyle yereli de, tarihi de yok ettik. Orada bir taş ev varsa, yıkıp pideci yaptık; yetmedi ustune cirkin bir kat cıktık. Rum mezarlığını otogar, eski taş konağı da yıkarak AVM’ye donuşturduk.
Tarih deyince aslında bizde ÂlÂsı var. Korunmamış olsa dahi var. Ama devlet, bu coğrafyanın tarihiyle barışık olmadığı icin, ne Bizans’ı, ne Roma’yı, ne de Osmanlı’yı yeterince ‘pazarlayamıyor.’ Aklı fikri her yeri TOKİ’leştirmekte!
Kusura bakmayın ama kendini Malazgirt’e sıkıştırmış bu resmi (ve kurgulanmış) tarih okuması da Turkiye’yi yabancı turist icin cazip kılmıyor.
Yolunuz duşerse Kaş’ın son halini gorun. O mucevher kutusu gibi guzelim kasaba, dağ-taş yuksek apartmanların olduğu bir turist kapanına donuşmuş. Ne kıyı kalmış, ne kasaba. Oysa tam karşıdaki Meis adası, hÂl bir mucevher kutusu; inci gibi dizilmiş rengÂrenk taş evler ve sakin bir liman kasabası. Siz olsanız hangisine gidersiniz?
Bir de ozgurluk hissi var ki, turizm acısından hayati. Ne derseniz deyin ama Turkiye’de siyasi ozgurluklerin olmaması, Hayrettin Karaman gibi tiplerin kafede sigara icen kadına bile tahammulsuz olduğunun bilinci, turizmi de etkiliyor. Sanıyor musunuz ki bunlar soluduğumuz havayı etkilemiyor?
İnsanlar, ozgur oldukları, kadınların sokakta rahat hissettiği, siyasi baskının olmadığı mutlu ulkelere gitmek isterler. Kafelerde aylak aylak oturmak, ozgurluk solumak, akşam gelince bir kadeh bir şey icmek ister...
Bilmem anlatabildim mi?''
__________________