PES, PES etmedi! Hani bazı donemler vardır ve aniden cıkagelen bir şey o doneme damgasını vurmuştur. O tarihten bahsettiğiniz anda yaşadığınız ilginc ve guzel anlar gelir aklınıza, sanki koskoca yıl sadece onunla gecmiş gibi hissedersiniz. Pro Evolution Soccer nam-ı diğer PES de işte boyle şeydir oyun oynayan her insan icin. Bir konsol ya da bir PC aldığınızda ilk once PES denenir, İnternet kafe denince ilk akla o gelir, arkadaşlarla toplanmaya karar verildiğinde abur cubur almadan once PES’i kimin getireceği ayarlanır. Uğruna iddialara girilir, turnuvalar duzenlenir yani hayatımızın bir parcası olmuştur. Zaten bizim gibi futbol kulturunun artık iyice icimize işlediği; hayatın belki de en guzel ve kafanızın en rahat olduğu dakikaların gectiği o yeşil sahada yaşananları goz onune alırsak, iyi bir futbol oyununun futbolu cok seven insanlar icin vazgecilmez olması cok normal diyebiliriz. Yapım hakkında belki PS1 donemi icin bu kadar net konuşamayız, ama PS2 ile PES adeta gectiğimiz nesle damgasını vurmuştur. Artık futbolun tek hakimi, tek kralıdır. Alternatifi var mı sorusuna, hadi canım kapı orada gibi cevaplar verilen yegane oyundur PES. Cığır acacak grafikler, gercekci hareketler, gozunuze inanamayacaksınız gibi vaatler eşliğinde gelen yeni nesil konsollarla beraber, herkes eski oyunların yenilerini merak eder oldu. Ama bazı firmalara ne yazık ki bu yeni nesil yaramadı, bunların başından da Konami geliyor. Silent Hill ve PES efsanelerinin karizmasını adeta yerlere duşuren firma, son iki yıldır PES’i tekrar hayata dondurmenin yollarını arıyor. Yıllarca dış kapının mandalı bile olarak gorulmeyen basit ve kotu oyun FIFA ise boynuz kulağı gecer hesabı, adeta atağa kalkarak eksik olan yanlarını bir bir duzeltmeye calışarak, artık bu yarışta ben de varım dedi ve acıkcası PES 08 ve PES 09, cok net bir şekilde FIFA’nın golgesinde kaldı. Tabii PES severler yine adreslerinden vazgecmedi; ancak unutulmaya yuz tutan rekabet tekrar alevlendi ve gectiğimiz 2 yıl icinde PES’e karşılık belirgin bir FIFA topluluğu da oluştu. Her iki oyununda 2010 versiyonları merakla beklenen yapımlar haline geldi, sanki daha iyi olan bitirici vuruşu yapacakmış gibi…
"Oyunda yer alan aydınlatma ile PES 2010, onceki versiyonlardan cok daha gercekci gorunuyor."
Bir kralın engebeli hayatı Eskiden beğenilen noktaları yeni versiyonlara da koyarsan sorun olmaz mantığı ne yazık ki her zaman işlemiyor. PES 2008 neredeyse hicbir yenilik olmadan gelmişti. Hatta oynanabilirlik konusunda oldukca da geriye gidilmişti denilebilir. Adeta animasyon yoksunu olan yapım, her ne kadar PES mudavimleri tarafından oynansa da, bir o kadar da kullanıcıyı kaybetmişti. 2009 icin iddialı olacağı soylenen PES’in o versiyonu da bir nebze geliştirme gormuş olsa da, maalesef başarılı olamadı. FIFA ise 2009 ile beraber artık kendini iyiden iyiye pazarın icine sokmuştu. Gozler 2010’a geldiğinde ise PES’de daha once goremediğimiz ve belki de bu yuzden rakibine oranla cok yapay gozuken aydınlatma yer alıyordu. Oyuna yeni bir can veren, tekrar hayata donmesini sağlayan ozelliklerden biri olan aydınlatmanın yanı sıra, oynanabilirlik konusunda oldukca detaylı bir calışmaya giren Konami, PES’in gercek bir futbol simulasyonu olduğu kanıtlamak icin taktik işini iyiden iyiye arttırıyordu. Yani başka bir değişle yok artık oyle bedava gol diyordu. PES 2009 ile beraber Şampiyonlar Ligi’nin lisansını alan Konami, yapımın beklenen kalitede olmamasından dolayı bu kozundan pek yararlanamamıştı. 2010 icin de Şampiyonlar Ligi’nin yanında, bir de değişen sistemi ve ismi ile UEFA Kupası yeni adıyla “Avrupa Ligi” de PES 2010’un icinde yerini almıştı. Yıllardır aynı mantık ve basit bir sistemle calışan Master Ligi de elden geciren yapımcı firma, tam anlamıyla gercek kral kim onu gostermeye geliyor gibiydi. Ellerim kaşınıyor… PES 2010’u oynamaya başlarken, 08 ve 09 hic cıkmamış, o oyunların hic yapılmamış olduğunu farz edin. İş kazaları olabilir, ama onemli olan bu kazadan yılmamış bir şekilde donmek, işte PES 2010’da boyle bir yapım. Sorunlu ve zor gecen bir donemin atlatıldığını gosteren ve onumuzdeki PES oyunları icin insanı heyecanlandıran 2010, gercekten olmuş. Tabii bunun yanında eksikleri elbette var, ama genel yapısı eski versiyonlardan alınan tada yaklaştırılmış. Oynarken o heyecanlı ve zevkli anları tekrardan yaşıyorsunuz. Bunun yanında oldukca değişen taktik ekranı ve onun sahaya yansıması oyundan aldığınız zevki ciddi derecede arttırıyor. Onceki surumlerde olduğu gibi hızlı bir oyuncuyu alarak fırlayıp gidemiyorsunuz, basit calımlar artık tamamen kaldırılmış. Yapım sizi pas yapmaya, boşluk bulmaya zorluyor. Daha onceki PES’lerde olduğu gibi orneğin Messi ile 3, 4 oyuncu arasına girerek, pozisyon yaratamıyorsunuz. Ceza sahasına girmek hele ki pas yapmadan, dikkatli oynamadan mumkun değil. Bazı anlar rakip sahaya girme konusunda bile sıkıntı cekiyor ve kendi yarı sahanızda anlamsız paslar yapabiliyorsunuz. İşte burada oldukca geliştirilen taktik ekranı devreye giriyor. Takımın genel oynayış yapısını tamamen değiştirerek, o anki skora gore hareket edebiliyorsunuz. İsterseniz takımı tamamen geriye cekebilir ya da onde baskı yapmasını sağlayabilirsiniz. Orta saha oyuncularını hareketli hale getirerek, ani kanat değişiklikleri ve pozisyonları yaratabilirsiniz. Ofsayt taktiği uygulayabilir, defans bloğunu one cekebilirsiniz. Tandemde oynayan oyunculara her pozisyonda ileriye cıkmalarını dahi sağlayabilirsiniz. Tabii bunları başarılı bir şekilde uygulamakta sahip olduğunuz takımın ve oyuncularının kalitesine de bakıyor. Aksi takdirde sıradan bir oyuncu ile mucize yaratmaya calışmanız, size pahalıya mal olabilir. Bu taktik ekranına detaylı bir şekilde değineceğim, ama oncelikle oynanabilirlik nasıl olmuş, neler değişmiş, guzel olan ne, kotu yanı ne bir onlara bakalım.
"Taktik ekranı muthiş işliyor, macın her anında stratejinizi değiştirebiliyorsunuz. Ayrıca futbolcu kartları sayesinde oyunculardan alacağınız verimde artıyor."
Guzelliğime guzellik katanlar PES’in bugune kadar boylesine cok sevilmesinin tek sebebi oynanabilirlikti. Yapay zekaya karşı oynamanıza rağmen cekişmeli maclar yaşamanız, bazen bırakın gol atmayı pozisyona dahi girememeniz, farklı skorlarla yenilmeniz gibi unsurlar aslında yapay zekadan beklenen davranışlar değildi. Ama gercekten bir futbol oyunu oynadığınızı hissettiren tek yapımdı PES. 2008’de bunu bir nebze kaybetmiş, 2009’da ise biraz toparlanmaya calışan seri, 2010 ile beraber tekrar eski havasını buldu. PES’in yıllardır dillere destan top fizikleri zaten hala rakipsiz, ama bunun yanında bir de animasyonlar eşliğinde gelen futbolcuları gorduğunuz de, keyfiniz ayrıca bir artıyor. Vucut hareketleri, bilek hareketleri hepsinin kalitesi bir seviye atlamış. Sahanın icinde hazırlık pasları yaparken futbol macı izliyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. Dikkatli oynayıp, akıllı paslar yaptığınız takdirde cok guzel pozisyonlar icinde buluyorsunuz kendinizi, tabii bunun yanında rakipte size aynı kalitede karşılık verince harika anlar yaşıyorsunuz. Mesela artık eskisi gibi cok kolay ara paslar veremiyorsunuz, rakip coğu zaman tehlikeyi sezerek araya girebiliyor. Kanat akınları daha aktif bir hale gelmiş, eğer iyi bir kanat oyuncunuz varsa, bir mac icinde onlarca ortayı rakip ceza sahasına gonderebilir ve kafa golu atabilirsiniz. Uzaktan şut atmadan once acınızı iyi ayarlamanız gerekiyor, yoksa dengesiz vurulan her şut malumunuz ya dışarıya cıkıyor ya da kaleci rahatlıkla tutuyor. Hızlı bir forvetiniz olsa bile onundeki adamı cok kolay bir şekilde gecemiyorsunuz. Futbolcuların ani donuşleri biraz sert olmuş, daha yumuşak hareketler olsaydı sanki biraz daha iyi olabilirdi, ama bu sertlik yuzunden ani hareketleri yapma konusunda cok başarılı olabileceğinizi soyleyemem. O yuzden ister istemez pas vermek zorunda hissediyorsunuz, zaten yazımın başlarında da dediğim gibi oyun sizi pas yapmaya ve bu sayede rakibin acığını bulmaya zorluyor. Oynanabilirlikteki en noktaysa kaleciler. Anlamsız yere acılabiliyorlar, rakip sizin yarı sahanıza uzun top atmıştır, siz topa koşarken bir bakıyorsunuz kaleciniz son hız topa vurmaya geliyor. Arkasında ise 30m boşluk! Bu onemli maclarda cok can sıkıcı bir hal alıyor, zaten rakip sizden guclu ise pozisyon bulmak icin baya kasıyorsunuz. Bir de bu tip basit kaleci hataları yuzunden yediğiniz kolay goller, o macı kazanma şansınızı iyiye zora sokuyor. Ancak iyi olduğu yonleri de yok değil. Hic olmadık bir anda elindeki topu kacırmıyorlar, tabiri caiz ise panter gibiler, topu kavradıkları anda bir daha kolay kolay bırakmıyorlar. Hatta kolay gol bile yemiyorlar, 6 pas icinden vurduğunuz şutları dahi kurtardıkları oluyor. Hakemlerde de belirgin değişiklikler var. Artık her dokunmaya duduk calmıyorlar, oynatmaya yonelik bir tutum icindeler. Aslında bu ilk başta kulağa hoş gelebiliyor, ama mac icinde aldığınız sert darbelere hakemin devam demesi, hele ki hani derler ya kabak gibi penaltı diye, işte o penaltıların verilmemesi sizi cileden cıkartabiliyor. Ancak işin guzel yanı hata da yapabiliyorlar. Mesela yapmış olduğum bir karşılaşmada yan hakem cok net bir ofsayt pozisyonuna devam dedi ve sonucunda golu attım. Golun tekrarını izlerken dikkat edin bu tip şeylere bazı hatalar yapabiliyorlar ve bu durum bence guzel olmuş, cunku kusursuz mac yonetmeleri biraz oyun oynuyormuş havasına sokuyor, ama bu şekilde daha bir gercekci havaya burunuyor. Teknik direktor olmanın dayanılmaz hafifliği Taktik ekranı ise olmazsa olmazlardan olmuş. Oynanışa buyuk etkisi var, mac esnasında skora gore değişiklik yapabiliyor ve bu sayede daha etkili ve rahat maclar cıkartıyorsunuz. Eskiden son dakikalara onde girdiğiniz de futbolcuların sahaya yayılışını değiştirir ve belki bir de defans oyuncusu olarak geriye kapanmaya calışırdınız. PES 2010’da yer alan taktik ekranı sayesinde artık sadece tum takıma değil, her oyuncuya ozel komut verebiliyorsunuz.
"Modellemelerdeki gelişmeler oyuncuların yakın cekim gosterildiği anlarda cok net belli oluyor."
İlk 11’i ve yayılışı belirledikten sonra taktik ekranında takımınızın nasıl bir taktik sergilemesini istiyorsanız, ona gore ayarlamalar yapabiliyorsunuz. Orneğin macın ilk yarısında golu atıp, ikinci yarı onun ustune yatmayı duşunuyorsunuz diyelim. Hemen takımın atak ve pres ozelliğini arttırıyor ve tum futbolcuların rakibe onde basmasını sağlayabiliyorsunuz. Ancak bunu uygulamaya başladıktan sonra baktınız ileri hatla defans bloğu arası iyice acıldı, rakip orta sahayı cok hızlı bir şekilde geciyor. Tekrardan taktik ekranına girerek defans hattını one cekiyor ve forvet ile defans arasındaki boşluğu daraltarak rakibe kolay hareket imkanını ortadan kaldırıyorsunuz. Her şey yolunda diye duşunurken, bu kez de rakip takım uzun toplarla defans arkasına top atmaya başlıyor ve sizin defans bloğu da onde olduğu icin arkaya rakip forvet kacarak pozisyona giriyor. Bir kez daha taktik ekranına girerek, bu kez de ofsayt taktiğini uygulamaya koyuyorsunuz. Gorulduğu gibi macın her anında her turlu durum icin bir taktik belirleyebiliyorsunuz. İsterseniz bir başka ornek daha verelim. Deplasmanda kupa macına cıkıyorsunuz ve ilk macı 2-0 onde kapatmışsınız. Buyuk bir avantajla gelmişsiniz ve maca doğal olarak defansı on planda tutarak başlamayı duşunuyorsunuz. Tek forvet ve kalabalık orta saha dizilişini takıma uyguladınız, defans bloğunu ceza sahası hizasına cektiniz ve artık acılmayacaklar. Ama bu yetmez, takım olarak defans yapmamız gerekiyor diye duşundunuz ve top rakipteyken alan daraltmayı uygulama emrini verdiniz. Hatta isterseniz ceza sahası hizasında bir adımı her daim sabit tutabilir ve rakip ataktayken pozisyonun gelişine gore futbolcularınızı o bolgeye yoğunlaştırabilirsiniz defans yapmaları icin. Tabii boyle bir macta topluca defans yapmanın yanı sıra kontra atağa da cıkmak en onemli taktiklerden biri. Dolayısıyla takımınıza bunu da uygulamasını sağlayabilir ve tamamen skoru korumaya yonelik bir tutum sergileyebilirsiniz. Oyunun gidişatına gore hareket edebiliyor ve stratejinizi ona gore anlık durumlara gore değiştirebiliyorsunuz. Bunun dışında biraz once de soylediğim gibi, takımın yanı sıra futbolculara da tek tek ne yapmaları gerektiğini de soyleyebiliyorsunuz. Her futbolcu icin ozel olarak hazırlanmış kartları kullanarak, o futbolcunun neye ağırlık vermesi gerektiğini belirleyebiliyorsunuz. Mesela Roberto Carlos’un kendi kanadında aniden ileriye fırlayarak kendini boşa cıkarmasını sağlayabilir ve kanattan yapılacak rahat bir ortanın yolunu da acmış olursunuz. Aynı şekilde bu futbolcunun atak mı yoksa defans mı yapması gerektiğini belirleyebiliyor ve bu sayede mac boyunca ona gore hareket ettirebiliyorsunuz. Futbolcuların kart bolumune baktığınızda yetenekli oyuncu ile sıradan bir oyuncunun sahip olduğu kartlarda buyuk değişkenlikler olabiliyor. Cunku bu kartlar o futbolcunun yeteneklerini gosterdiği icin, ne kadar iyi bir futbolcuya sahipseniz ondan alacağınız verimde o derece artıyor. Bu futbolcunun kart bolumune geldiğiniz de iyi kısa pas verme, penaltı atışı, sert ve etkili vuruşlar, top kontrolu gibi yetenekler yer alıyor. Tabii belirttiğim gibi futbolcunun kalitesi arttıkca ondan yararlanabileceğiniz yeteneklerde artıyor. Bu konuda en guzel ornek Messi. Dikine hızlı ve etkili koşular yapabilen bir futbolcu olan Messi’nin, rakip ceza sahası cevresinde koşular yapmasını kaldırabilir ya da kullanabilirsiniz. İcerik PES 2009’da en cok beğenilen nokta muhtemelen Become a Legend modu olmuştur. Ama yapay zekanın hataları yuzunden bazen cekilmez bir hal alıyordu o modu oynamak, tabii bir de Şampiyonlar Ligi ve PES’in yıllardır aynı olan iceriği yavaş yavaş değişiyordu. 2010’da ise bu değişimin getirilerini fazlasıyla alıyoruz. Şampiyonlar Ligi’nin yanı sıra UEFA Avrupa Ligi, bilhassa yapay zeka konusunda geliştirilen Become a Legend modu, yıllardır aynı olan Master Lig de elden gecerek adeta bir menajerlik oyununa benzemesi ve son iki yapımda sorunlu olan online kısmın artık duzelmiş olması PES 2010’un iceriğinde adeta kaybolmanıza sebep oluyor. Hangisini oynasam diye kararsız kalabiliyorsunuz. İsterseniz neler değişmiş bir goz atalım.
"Aydınlatma stadyumların atmosferini cok ust seviyeye cıkartıyor."
Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi’nin lisanslarının alınmasından dolayı bu birebir gercek halleriyle karşı karşıyayız. Become a Legend’ta ise yapay zeka elden gecirilmiş, artık diğer oyuncular sizi daha iyi goruyorlar ve doğru zamanda doğru şeyi yapmaya calışıyorlar. Eğer boşa kacarsanız eskisi gibi size atmak yerine cok anlamsız bir yere atmıyorlar. Tabii bu huylarından tamamen kurtulmamışlar, bazı anlar cok gereksiz paslaşmalar gercekleştiriyor, hatta size atsa belki gol olabilecek pozisyonu bir anda geri donerek tamamen oldurebiliyorlar. Ama yinede 2009’daki halinden cok daha iyi, ayrıca artık ne kadar iyi oynarsanız sahip olduğunuz menajerde size o derece ilgi gostererek sizin daha iyi takımlara gitmenizi sağlayabiliyor. Fakat bu transfer işi biraz sakat, cunku sizi beğenen ve sizi almak icin para veren takımların teklifini kabul ettiğinizde, kendinizi bir anda antrenman sahasında buluyorsunuz. Sanki kariyerinize yeni başlamış gibi bir de kendinizi teknik direktore beğendirmeye calışıyorsunuz. İlk başlarda bu durum oldukca can sıkıcı bir hal alıyor ve ilk takımınız cidden kotu sonuclar alıyorsa ayrılmak da şart oluyor. Master Ligi’ne gelirsek, bu bolum oldukca değişmiş. Artık basit işleyen mantığı bir kenara bırakmış Konami ve bir nebze menajerlik oyunu gibi yapmışlar. En belirgin değişiklik yapmanız gereken sponsor anlaşmalarında karşınıza cıkıyor. Takımınız buyudukce bu sponsorlarda buyuyor ve buradan kazandığını paralar cok yuksek miktarlara cıkıyor. Eskiden mevcut takımlardan birini mi, yoksa gercekte olmayan oyunculardan kurulu bir takım mı secmek istersiniz diye soruyordu, artık gercek bir takım seciyorsunuz. Daha onceki oyunlarda bize verilen o gercek dışı oyuncular ise bizim yonetmekte olduğumuz takımın A2 bolumu oluşturuyor. Yani bilindik adıyla PAF takımımız olmuş. O oyuncular her daim hazırlar ve onlardan yararlanmak isterseniz parasını vererek profesyonel kontrat yaparak, o futbolcuyu A takımınıza alabiliyorsunuz. Tabii bunlar cok duşuk butceli ve zayıf oyuncular olduğu icin cok ihtiyac duyduğunuz bir futbolcu topluluğu değil. Artık teknik direktor dışında; kondisyoner, kulup doktoru, menajer, PAF takımınız ve takımınızın sahip olduğu fan kulubune para ayırmak zorundasınız ve siz buyudukce bu ihtiyaclarınız da buyuyor. Doğal olarak da muthiş paralar harcıyorsunuz. O yuzden ilk başta bu giderleri olabildiğince duşurun ki, gelirinizi aşarak “Game Over” yolunu tutmayın. Bunun dışında fan kulubune uye sayısını coğalttıkca kazanacağınız paralarda artıyor. Yavaş yavaş da uye giriş ucretini arttırmaya başlayarak yıllık gelirinizi yuksek miktarlara cıkartabiliyorsunuz. Son olarak daha onceki oyunlarda oldukca problemli olan online ise, bu defa oldukca duzgun calışıyor. Konami’nin bu kez Sony serverlarını kullanıyor olması, herhangi bir lag olasılığını da ortadan kaldırıyor. Cok nadir bazı yavaşlamalar olsa da, yapımın oldukca akıcı bir multiplayer’ı var. Ancak buradaki en buyuk problem ise eğer biriyle oynuyorsanız ve ondeyseniz karşıdaki adam bir anda o yenilgi hanesine yazılmasın diye oyundan cıkabiliyor. Bu ona eksi olarak donuyor mu bilemiyorum, ama eksi olarak donse bile bu şekilde istediği an cıkabilme işi pek hoş bir şey değil. En belirgin ışık kaynağı! PES 2010’daki değişikliklerden biri de daha doğrusu gelişim diyelim biz buna, gorsel kalite. Yapım bu konuda ciddi derecede sınıf atlamış durumda, bilhassa yeni eklenen ışıklandırma sayesinde artık hic olmadığı kadar gercekci gozukuyor. Kapalı havalarda o kalite cok belirgin olmasa da, guneşli havalarda PES muthiş bir hale burunuyor. Işığın yoğun olduğu yerlerde gercekte olduğu gibi ekran cok parlak bir halde gozukurken, ışıktan uzaklaştıkca da aydınlatma ona gore değişkenlik gosteriyor. Fakat buradaki en buyuk problem guneşli havalarda kendini gosteren ışık kaynağı hep aynı noktadan yayılıyor, bu da ne yazık ki kaynağa yaklaştıkca kale arkası bolumunun aşırı parlak bir hale burunmesine hatta bazı anlar futbolcuların dahi gorunmemesine sebep oluyor. Gene de ışık, golge oyunları eski yapay goruntuyu almış, oldukca canlı ve gercekci bir hale sokmuş. Ayrıca modellemelerde cok gelişmiş, futbolcuların yuzleri birebir aynı ve oldukca kaliteli olmuş. Turk futbolcuların yuzleri neredeyse aynı, hatta Volkan Demirel’e ayrıca bir hayran kaldığımı soylemeliyim. Stadyumlarda eskisinden cok daha kaliteli bir halde karşımıza cıkıyor. Ancak hala bir Ataturk Olimpiyat Stadı ya da Şukru Saracoğlu maalesef yok.
"- Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi, PES 2010'un en onemli kozlarından biri tanesi."
Yapımın cok başarılı olmayan yanlarından biraz bahsetmek gerekirse, bunlardan biri sesler. Bilhassa spiker cok farklı ve guzel yorumlar yapıyor olsa da, pek heyecanlı anlatamıyor. Seyircilerde yine aynı şekilde eski oyunlardan farksız; ancak bu defa tezahuratlarda gelişme var. Mesela eskiden Fenerbahce-Galatasaray gibi Turk takımlarının kendi aralarında oynadığı maclarda da dahi Turkiye, Turkiye sesleri yukselirdi seyircilerden, gerci bu hale devam ediyor, ama artık bilindik takım tezahuratları da yerini almış. Takım demişken FB, GS ve BJK’ın yanı sıra son 2 yıldır aldığı başarılı sonuclarla dikkatleri uzerine ceken Sivasspor ve lisansız olarak MFK Trnolevoce adında Trabzonspor da PES 2010’da yer alıyor. Ama buna rağmen hala lisans sorunu devam etmekte ve bircok lig ile buyuk takım lisansız. Daha onceki oyunlardan hatırladığımız isimleriyle devam etmekteler, orneğin London FC (Chelsea) ya da North London (Arsenal). Tabii bununla beraber garip ve uydurma formalar da var, hatta bazı takımların forması bile aynı, bu durum ne yazık ki PES’in en zayıf noktası diyebiliriz. Buralarda bir rakip olacaktı? PES 2010 bu sefer olmuş, hem de cok guzel olmuş. Gorsel kalitesi, oynanışı ve iceriği ile gercekten başarılı. Tabii eksikleri var, ama Konami bu yonlerini cok iyi bir şekilde kapatmaya calışarak, bir sonraki yapım icin oldukca umut verici bir goruntu sergiliyor. Oyun hani gostermelik bir şekilde elden gecmemiş, adeta yeniden yapılmış ve bu oyun PES severleri kesinlikle cok mutlu edecek ve eskisi gibi saatlerce başından kalkamayacaksınız. Zaten taktik ekranı sayesinde piyasadaki gercek futbol simulasyonu olduğunu da kanıtlıyor. Acıkcası futbol turunde bir oyun arıyorsanız bu kez PES 2010 iddialı ve kesinlikle denemenizde yarar var. __________________