İki ceşit yuksek tansiyon tanımlanmıştır; esansiyel (ya da primer) hipertansiyon ile sekonder hipertansiyon. Esansiyel hipertansiyon cok daha sık gorulen bir durumdur ve hipertansiyon vakalarının %95’ini oluşturur. Esansiyel hipertansiyonun nedeni pek cok faktorden kaynaklanır, yani pek cok faktorun etkisi bir araya gelerek hipertansiyonu oluşturur. Hipertansiyon vakalarının %5’ini oluşturan sekonder hipertansiyonda ise yuksek tansiyon, vucuttaki organlardan ya da sistemlerden birinde mevcut bulunan spesifik bir anormalliğe sekonderdir (soz konusu anormallikten kaynaklanır) (Sekonder hipertansiyon daha sonra ayrı bir bolumde ele alınacaktır).
Esansiyel hipertansiyon yaklaşık bir cok insanı etkilemektedir, ancak başlıca sebepleri ya da altta yatan nedenleri her zaman bilinmemektedir. Buna rağmen, esansiyel hipertansiyonu olan bireylerde bazı ilişkili durumlar tespit edilmiştir. Orneğin, esansiyel hipertansiyon sadece, oldukca yuksek miktarda, gunde 5.8 gramdan fazla, tuz tuketimi olan grup ya da toplumlarda gelişmektedir. Tuz tuketimi pek cok durumda esansiyel hipertansiyon acısından ozellikle onemli bir faktor olabilmektedir ve aşırı tuz tuketimi; ilerleyen yaş, Afrikalı Ameirkalı kokenli olma, obezite, kalıtsal (genetik) yatkınlık ve bobrek yetmezliği (renal yetmezlik) ile ilişkili hipertansiyonla da alakalı olabilmektedir. ABD Ulusal Bilimler Akademisi Tıp Enstitusu, 19 ila 50 yaş arasındaki sağlıklı bireylerin, gunluk olarak terleme yoluyla kaybedilen ortalama miktarı ikame etmek ve diğer temel besin maddelerini yeterli miktarda iceren bir beslenmeyi mumkun kılmak icin sadece 3.8 gram tuz tuketimini tavsiye etmektedir.
Genetik faktorlerin esansiyel hipertansiyonun gelişiminde son derece onemli bir rol oynadığı duşunulmektedir. Ancak, hipertansiyondan sorumlu genler henuz tespit edilememiştir (Genler, kişilerin ozelliklerini belirleyen proteinleri ureten cok kucuk kromozom parcalarıdır). Bu alanda yapılan mevcut calışmalar renin-anjiotensin-aldosteron sistemini etkileyen genetik faktorler uzerine yoğunlaşmaktadır. Soz konusu sistem, tuz dengesini ve atardamarların tonusunu (esneklik durumunu) kontrol ederek kan basıncının duzenlenmesine yardımcı olur.
Esansiyel hipertansiyon vakalarının yaklaşık %30’u genetik faktorlerden kaynaklanmaktadır. Orneğin Amerika Birleşik Devletlerinde yuksek tansiyonun gorulme sıklığı Afrikalı Amerikalılar arasında, Kafkas kokenliler ya da Asyalılardan daha yuksektir. Ayrıca ebeveynlerinden bir ya da ikisinde hipertansiyon olan bireylerde yuksek tansiyon, nufusun geneline kıyasla iki kat daha fazla gorulur. Nadir olarak, bobrek ustu (adrenal) bezlerinin hormonlarını etkileyen bazı sıradışı genetik bozukluklar da hipertansiyona neden olabilir (Tespit edilen soz konusu genetik bozukluklar sekonder hipertansiyon olarak kabul edilir).
Esansiyel hipertansiyonu olan hastaların buyuk coğunluğu arterlerde (atardamarlarda) belirli bir anormallik olması ortak ozelliğini taşır: kalpten en uzakta olan cok kucuk arterlerdeki (periferik arterler ya da arterioller) direnc artışı (sertlik ya da esnek olmaması). Arterioller (kucuk atardamarlar) oksijen iceren kan ve besin maddelerini vucudun tum dokularına taşır. Arterioller, dokulardaki kapilerler (kılcal damarlar) aracılığıyla, kanı kalp ve akciğerlere geri goturen venlere (toplardamarlara) bağlanırlar (venoz sistem). Periferik arterlerin sertleşmesine neyin neden olduğu bilinmemektedir. Fakat, bahsedilen artmış periferik arter sertliği, esansiyel hipertansiyonun genetik faktorler, obezite, egzersiz yapmama, aşırı tuz tuketimi ve yaşlanma ile ilişkili olduğu bireylerde gorulmektedir. İnflamasyonun (iltihaplanma) da hipertansiyonda bir rolu olabilir, cunku bazı kişilerde hipertansiyon gelişiminin işaretlerinden biri, artmış C reaktif protein (kan tahlilinde bir inflamasyon belirteci) seviyesidir.
[h=2]Metabolik sendrom ve obezite[/h] Genetik faktorler, “metabolik sendrom”u oluşturan bulgular kumesinde yer almaktadır. Metabolik sendromu olanların insulin direnci vardır, bu da soz konusu kişilerin tip 2 diyabet (insuline bağımlı olmayan diyabet) hastası olmaları ihtimalini arttırmaktadır.
Obezite, ozellikle de bel cevresinde belirgin bir artışla birlikte, yuksek kan şekeri (hiperglisemi), yuksek kan lipid (yağ) değerleri, vaskuler inflamasyon (damar iltihaplanması), endotel fonksiyon bozukluğu (kan damarlarının anormal reaktivitesi) ve hipertansiyona sebep olur ve bunların hepsi bir araya gelerek, olması gerekenden erken bir zamanda aterosklerotik damar hastalığına (damar sertliği) yol acar. Amerikan Obezite Derneği, hipertansiyon gorulme riskinin 20 ila 45 yaş arası obez Amerikalılarda, aynı yaş grubundaki obez olmayan bireylere kıyasla, beş ila altı kat daha fazla olduğunu ifade etmiştir. Amerikan Klinik Beslenme Dergisi 2005 yılında bel cevresi olcusunun, kişinin tansiyonu acısından, beden kitle indeksine (BKİ) gore daha iyi bir belirtec olduğunu bildirmiştir. Erkekler bel cevrelerinin 87 cm ya da daha az, kadınlar ise 83 cm ya da daha az olması icin caba gostermelidir. Amerika Birleşik Devletlerinde obezitenin yaygın olması durumu; cocuk, ergen ve yetişkinlerde hipertansiyon gorulmesine katkıda bulunmaktadır.
[h=2]Sekonder hipertansiyonun nedenleri nelerdir?[/h] Daha once de belirtildiği gibi, hipertansiyonu olanların %5’i icin sekonder hipertansiyon adı verilen durum soz konusudur. Bunun anlamı şudur; soz konusu bireylerdeki hipertansiyon, bobrek, bobrek ustu (adrenal) bezi ya da aort arteri gibi belirli bir organ ya da kan damarının spesifik bir bozukluğuna sekonder olarak gelişir (kaynaklanır).
Sekonder hipertansiyonun (yuksek tansiyonun) uc turu aşağıda ele alınmıştır: renal (bobrek) hipertansiyon, adrenal (bobrek ustu) bezi tumorleri ile aort koarktasyonu (darlığı).
[h=2]Renal (bobrek) hipertansiyon [/h] Bobrek hastalıkları sekonder hipertansiyona neden olabilir. Bu turden bir sekonder hipertansiyona renal hipertansiyon denir, cunku bobreklerden kaynaklanan bir sorundan dolayı ortaya cıkar. Renal hipertansiyonun onemli bir nedeni, bobreklere kan tedarik eden atardamarların (renal arter) daralmasıdır (stenoz). Daha genc bireylerde, genellikle de kadınlarda, soz konusu daralma, bobreklere giden arterlerin kas duvarlarının kalınlaşmasından kaynaklanır (fibromuskuler hiperplazi). Daha yaşlı bireylerde ise daralmaya genellikle, renal arteri bloke eden sert, yağ iceren (aterosklerotik) plaklar sebep olur.
Renal arterin daralması nasıl hipertansiyona neden olur? Oncelikle, daralmış olan renal arter, durumdan etkilenen bobrekteki kan dolaşımını bozar. Bu kan yoksunluğu, bobreğin renin ve anjiotensin hormonlarını uretmesini tetikler. Bobrek ustu bezinden gelen aldosteron ile birlikte bu hormonlar tum vucuttaki periferik artelerde daralma ve artan sertliğe (dirence) neden olur, bu da en nihayetinde yuksek tansiyonla sonuclanır.
Genellikle genc bir bireyde yuksek tansiyon cıktığında ya da yaşlı bir bireyde yeni başlangıclı bir yuksek tansiyon bulunduğunda, ilk olarak renal hipertansiyondan şuphelenilir. Renal arter daralmasına yonelik yapılacak taramada, renal arterlerin renal izotop (radyoaktif) goruntuleme, ultrasonografik (ses dalgaları) goruntuleme ya da manyetik rezonans goruntuleme (MRI) ile incelenmesi soz konusu olabilir. Bu tetkiklerin amacı, bobreğe olan kan akışında bir kısıtlama olup olmadığına ve anjiyoplastinin (renal arterlerdeki daralmanın giderilmesi) işe yarayıp yaramayacağına karar vermektir. Ancak, eğer ultrasonla yapılan değerlendirmede bobrekteki direnc indeksinin yuksek olduğu (kan akışına karşı yuksek direnc) goruluyorsa, uzun sureli hipertansiyondan dolayı bobrekte halihazırda kronik bir hasar olduğu icin, anjiyoplasti kan basıncını iyileştirmeyebilir. Adı gecen tetkiklerin herhangi birisinde normal olmayan sonuclar cıktıysa veya doktor renal arter daralmasından yeterince şupheleniyorsa, renal anjiyografi (renal artere boya enjekte edilen bir rontgen calışması) yapılır. Anjiyografi, daralmış olan renal arterin gercek anlamda goruntulenmesini sağlayan nihai tetkiktir.
Renal arter darlığı balon anjiyoplasti ile tedavi edilebilir. Bu prosedurde doktor uzun ve dar bir tupu (kateter) renal arterden gecirir. Kateter yerleştirildikten sonra, kateterin sonunda bir balon şişirilerek ve daralmanın olduğu yerde artere kalıcı bir stent (daralmayı genişleten bir alet) takılarak renal arter genişletilir. Bu prosedur sonucunda genellikle bobreklere olan kan akışı iyileşir ve kan basıncı duşer. Dahası, soz konusu prosedur, normal kan tedarikinden kısmen mahrum kalmış olan bobreğin fonksiyonlarını da korur. Bugunlerde renal arter darlığının acılması icin nadiren cerrahi mudahaleye ihtiyac duyulmaktadır.
Bobreklerin fonksiyonlarını azaltan diğer her turlu kronik bobrek hastalığı da, hormonal bozukluklardan ve/veya vucutta tuz tutulumundan dolayı hipertansiyona neden olabilir.
Sadece bobrek hastalığının hipertansiyona neden olmadığını, hipertansiyonun da bobrek hastalığına yol acabileceğini unutmamak gerekir. Bu nedenle, yuksek tansiyonu olan tum hastalar, duzgun bir şekilde tedavi edilebilmeleri icin bobrek hastalıkları acısından da değerlendirilmelidir.
[h=2]Bobrek ustu (adrenal) bezi tumorleri [/h] Bobrek ustu bezlerinin nadir gorulen iki tur tumoru hipertansiyonun daha az sıklıkla gorulen, sekonder nedenleridir. Adrenal bezler bobreklerin hemen ustunde bulunur. Bahsedilen her iki tumor de yuksek tansiyona neden olan aşırı miktarda adrenal hormonlar uretirler. Soz konusu tumorler kan tahlili, idrar tahlili ve adrenal bezlerin goruntulenmesi ile teşhis edilebilir. Bu tumorlerin ya da adrenal bezlerin alınması (adrenalektomi) icin genellikle cerrahi mudahaleye ihtiyac duyulur, yapılan işlem sonucunda hipertansiyon genellikle iyileşir.
Adrenal tumor turlerinden biri, primer hiperaldosteronizm denilen duruma neden olur, cunku soz konusu tumor aşırı miktarda aldosteron hormonu uretir. Hipertansiyona ek olarak, bu durum da aşırı miktarda potasyumun vucuttan idrar yoluyla atılmasına yol acar, bunun sonucunda da kandaki potasyum seviyesi duşer. Genellikle hipertansiyonu olan bir kişinin kanında duşuk potasyum seviyesi de tespit edilirse ilk olarak hiperaldosteronizmden şuphelenilir (Ayrıca, adrenal hormonları etkileyen bazı nadir gorulen genetik bozukluklar da sekonder hipertansiyona neden olabilir).
Sekonder hipertansiyona yol acabilen diğer adrenal tumor ceşidi feokromasitoma olarak adlandırılır. Bu tumor, adrenalinle ilşkili pek cok hormonu iceren katekolaminleri aşırı miktarlarda uretir. Yuksek tansiyondan kaynaklanan semptomlara ek olarak, cildin kızarması, hızlı kalp atışları (carpıntı) ve terlemeyle ilişkili ani ve tekrarlayan hipertansiyon episodları olan kişilerde feokromasitoma teşhisinden şuphelenilir.
[h=2]Aort koarktasyonu (darlığı)[/h] Aort koarktasyonu (darlığı), cocuklarda gorulen hipertansiyonun en sık karşılaşılan nedenlerinden biri olup, nadir gorulen kalıtsal bir hastalıktır. Bu hastalık, kalpten cıkan en buyuk atardamar (arter) olan aortun belirli bir kısmındaki darlık olarak tarif edilir. Aort, bobrekler dahil olmak uzere vucudun tum organlarına kan tedarik eden arterlere kan taşır.
Aortun dar kısmı (koarktasyon) genellikle renal arterlerin uzerinde yer alır, bu da bobreklere giden kan akışında azalmaya neden olur. Bobreklerin bu kan yoksunluğu, renin-anjiotensin-aldosteron hormon sistemini tetikler ve kan basıncını yukseltir. Koarktasyonun tedavisi genelde aortun dar kısmının cerrahi olarak duzeltilmesinden ibarettir. Bazen, aort koarktasyonunu genişletmek (dilate etmek) icin balon anjiyoplasti (renal arter darlığıyla ilgili yukarıdaki kısımda acıklandığı gibi) uygulanabilir.
Yuksek Tansiyonun Nedenleri Nelerdir?
Sağlıklı Yaşam0 Mesaj
●43 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Sağlık Forumları
- Sağlıklı Yaşam
- Yuksek Tansiyonun Nedenleri Nelerdir?