Tarihten gelen koklu ilişkilerimizin olduğu, dış ticaretimizin, turizmimizin onemli bir bolumunu gerceklestirdigimiz ALMANYA';yı ve Almanları ve burada yaşayan Turk vatandaşlarını anlatmak istiyorum. Ben de bu ulkede cocuklugumun bir bolumunu gecirdim. Son 9 yildir da araliksiz burada yasiyorum. Once genel olarak aklima gelenleri yazayim, alt satirlarda ana basliklar halinde ulkeyi tanitmaya devam edecegim. En altta da cesiltli resimlere bakabilirsiniz. Yazi biraz uzun ama sabirla sonuna kadar okursaniz, Almanya ile ilgili cok sey ogreneceksiniz.
Almanya, 357 bin km² lik yuzolcumuyle, Turkiye'nin yarisindan biraz daha kucuk, 82 milyon nufuslu (bunlarin 7-8 milyonu yabancilar) gelismis bir ulke. 1,9 trilyon $ lik GSMH ' siyla da dunyanin en zengin ulkelerinden.(Turkiyenin GSMH si 2003 rakamlariyla 230 milyar $ civarinda). 16 Eyaletten olusuyor, her eyaletin kendi parlemensosu, kendine has kanunlari, tatil gunleri falan var..
.Bu ulkeyi tanitmadan once burada yasayan Turklerin araba merakindan bahsetmek istiyorum. 40 yili askin suredir burada yasayan 2,2 milyon civarindaki Turk vatandasimizin anlattiklari sayesinde Almanya';yi iyi tanidigimizi zannederiz ama oyle midir acaba? Bir cogumuz, Almanya';ya gidipte iki yil sonra altinda BMW veya Mercedes';i ile izne gelen Alamanciyi! gorup gipta ederiz ama bu paranin nasil kazanildigini (daha dogrusu kazanilip kazanilmadigini) bilmeyiz..
.Maalesef diye baslayacagim cumleye, bizim insanimizin olcusuz araba meraki, Turkiye';de yanlis bir Almanya imaji olusmasina katki sagladi.(Ozellikle ilk gidenler sayesinde). Bunun sirrini merak edenlere soyleyeyim. Tabiiki Almanya';daki refah duzeyi yuksek ama, giderler de cok yuksek, bizim insanimiz - ozellikle de ucakla degil de arabasiyla izine gidecekse- genelde butcesini asarak, pahali arabalar aliyor, bunun vergisinin, sigortasinin, yakitinin yuksek oldugunu dusunmuyor, bu arada tabii arabayi da pesin parayla almiyor. Odemede zorluk cekecegini dusunmeden, tuketici kredileriyle aliyor. kredi almak yanlis degil tabii ama, baska oncelikli ihtiyaclari erteleyip yuksek paralara otomobil alinca beklenmedik baska bazi problemler cikabiliyor..
.Bu konuda bir animi anlatayim: Uc sene once Turkiye';den is icin Almanya';ya gelen hali vakti yerinde fabrikator arkadasim, otoyolda eve giderken`` dikkat ediyorum, o kadar Mercedes var, hic Manda/Balina kasa ( Mercedes';in en luks serisi olan 8-12 silindirli, S sinifi Mercedes ) gormedim.´´ dedi. Almanya';ya gelince yollarda onlardan dolu oldugunu zannetmis. Ben de kendisine Alman halkinin daha ekonomik Mercedes modelleri olan A, C ve E sinifini tercih ettigini, 8 veya 12 silindirli 3000-4000 cc motor hacimli pahali modellerin daha cok bizim gibi dusuk gelirli, buyuk araba meraklisi ulkelere satildigini (mesela Rusya, Arap ulkeleri..) soyledim. Hemen bir sey daha aklima geldi. Bir tanidigimin tanidigi da S tipi Mercedes';ini ( 8 veya 12 silindirli, en buyuk model) dokuz ay kapali tutup, sadece Turkiye';ye gidecegi yaz aylarinda actiriyormus. Zavalli karisi da temizlik islerinde calisip ev ekonomisine katkida bulunuyormus. ``ne var yani, temizlik isi yapan, Mercedes kullanamaz mi?´´ demeyim. Isterse kullanir tabiiki ama Almanya';da da olsa, temizlik isiyle kazandigi para, o Mercedes';in genel giderlerini karsilamaya yetmez, ve masraflari kismak icin 9 ay kapali tutup vergi sigortadan tasarruf etmeye calisir..
.Ornekler bitmek bilmiyor, bir de yakin bir akrabamin bu yaz(2003) basina geleni anlatayim. Kendisi bilgisayar muhendisi, fena kazanmiyor ama masraflar yuksek oldugundan bir de bazi gunler taksi soforlugu yapiyor. Dusunebiliyor musunuz, Turkiye';de bir muhendisin ek is olarak takside calsitigini? Neyse, konuya donelim,kendisi, artik hurdaya cikmis 15 yasindaki eski arabasini satip, bu yaz izin oncesi yeni bir Opel Zafira aldi. Yeni fiyati 19.000 Euro falan. Bu arabayi hic pesinatsiz aylik 250 euroluk taksitlerle geri oduyor. Izinde arabasini goren bircok kisinin aklina kimbilir neler gelmistir! Hatta bir esnaf dayanamayip acikca soyle demis:`` Ben emekliyim ( 40 yasinda emekli !) ve ancak bir Sahin';im var, sen daha kac yasindasin ( akrabam 37 yasinda, ve emekliligine kadar daha 28 sene calisacak.!) bak nasil arabayla geziyorsun.´´Tabii kendisi o kisiye isin ic yuzunu anlatmis..
.Almanya tanitimina otomobillerle giris yaptim ama sunu da belirtmeliyim. Bu ulkede 40.000 in uzerinde de Turk isadami var. Bunlarin bir kisminin geliri her turlu arabayi almaya musait. Yukarida verdigim ornekler, genel cogunluk icin gecerli degil..
.Almanlar caliskan bir millet olarak bilinirler. Bu ozellik belki eski, savas yillarini yasamis kusak icin gecerli, ancak gunumuzde Almanya';yi Almanya yapan, insanlarin cok calismasi degil, onlarca yildan beri sure gelen duzene bagli kalislari, sistemli calismalari, vurdumduymaz olmayip surekli hata aramalari, hisleriyle degil, mantiklariyla hareket etmeleri, genellikle bir meslek ogrenmis olmalari, tutamayacaklari bir sozu vermemeleri, ve teknolojide cok ileri olmalaridir..

..Sosyal Hayat:
.Almanlar, az cocuk yapan, cok kopek besleyen, ortalama 80 yasina kadar yasayan, genellikle 18 yasina girdiklerinde ailelerinden ayrilip, ayri ev tutan ve arkadasiyla yasamaya baslayan ve problem cikinca tekrar aile ocagina donen!, lugatlarinda hatir, gonul gibi kelimeler olmayan, en cok danke ve bitte ve tschus (tesekkur ederim-birsey degil-hoscakal) kelimelerini kullanan, hayir kurumlarina oldukca fazla bagis yapan, iki kadeh icmeden kahkaha atip eglenemeyen, genellikle durust, herseyini sigortalamis, genellikle hergun yikanan, cok kuralci bir millet. ``Beraber yasamaya evet, ama evlilige hayir´´, bu davranis bicimi cok yaygin, evlenenelerde de bosanma orani cok yaygin. Evli ve calisan ciftlerde eslerin banka hesaplarinin ayri ayri olmasi seyrek restlanan bir durum degil. Masraflari bolusuyorlar ama sonucta hesap-kitap ayri. Bu da neden kaynaklaniyor? Cunku su anda iyi anlassalar bile bir omur boyu ayni yastikta kocayabileceklerine inanclari yok ve yahutta evlenseler bile kisiye ait ozgurluklerini ! kaybetmek istemiyorlar..
.Genc nesil, pek oyle eski kusagin sahip oldugu karakteristik ozelliklere sahip degil, daha sorumsuz. Almanlar oldukca materyalist, arkadaslar kendi aralarinda 10 cent'in bile hesabini yapiyor. Ilginc olan birsey de; buradaki yabancilarin, Almanlarin huylarini alacagina, yabancilarla arkadaslik eden Almanlar onlarin huylarini kapip, guney akdenizli mentalitesine uyum sagliyor..
.O kadar senedir burada yasiyorum, biraz da uzulerek soyleyeyim, hic Alman arkadasim yok. Hatayi biraz da kendimde ariyorum ama, hakikatten cok farkli dusunen insanlariz. Buradaki yasayan Turklerin de onemli bir kisminin bir Alman arkadasi yok. Ama burada yetisip te hem Turk, hem Alman bircok arkadasi olan insanlarimiz da yok degil. Bunlarin sayisi 2,2 milyonluk bir Turk nufusuyla kiyaslandiginda epey az. Aslinda bir vesileyle tanisip ta iyi arkadaslik kurabilirseniz, cok iyi insanlar oldugunu goruyorsunuz, sadece dusunce tarzlarimiz farkli. Zaten iki insanin iyi anlasmasi icin her konuda ayni dusunuyor olmasi da sart degil..
.Komsuluk iliskileri cok zayif, komsusuyla gelim gidim yapmak adetten degil. Onun yerine Guten Morgen (Gunaydin), Hallo (Merhaba), Schones Wochenende (Iyi haftasonlari)...gibi laflarla gecistiriliyor. Ilginctir, bir Almanla biraz daha uzun muhabbet edebilmek icin, konunun mutlaka tatil'den, turizm'den acilmasi gerekiyor. Hangi ulkeye gitmis, hangi otel guzelmis..bu gibi seyleri konusmaya bayiliyorlar, hatta tatil resimlerini getirip gostermeye de bayilirlar. Hic tatil yapmamak, yaygin bir davranis bicimi degil, daha tatilden doner donmez bir dahaki tatil icin planlar yapiliyor. Bu arada onemli bir hatirlatma yapayim; bu yazdiklarim daha cok sehirlerde yasayan kesimleri anlatiyor. Kirsal kesimde insan iliskileri daha sicak. Aslinda bizde de sanayilesmis, calisan nufusun oldugu yerlerde insan iliskileri cok farkli degil. Almanlarin icindeki bu yabanci ulkelere gitme (ozellikle de guneydeki sicak ulkelere) merakini cok iyi anliyorum. Yilin 11 ayinda burada monoton bir hayat suruluyor. Bos zamanlarda yapacak cok sey olmasina ragmen, burada olmayan, daha dogrusu az olan birsey var. Gunes ve deniz!(kuzey denizini saymiyorum, orada cok guzel kumsallar var ama havasi soguk ve ruzgarli oldugundan tatmin etmiyor onlari) bu iki unsurun olmamasi Almanlarin surekli gunes pesinde kosmalarina sebep oluyor. Bir de tabii buranin duzenli, stresli atmosferinden kacis ta var isin icinde..
.Avukatlik burosunda calisan bir arkadas anlatmisti; Onune gelen bir sikayet dosyasi soyleymis: Bir apartmana yeni tasinan bir kisi/aile komsularinin posta kutusuna bir mesaj atmis. Aile, bu mesajda kendini tanitip, komsulariyla tanismak istedigini, bu amacla belli bir gunde kendilerinde toplanilip bir tanisma faslinin gerceklestirilmesini rica etmis. Komsulardan biri bu mesaji ``taciz´´ olarak yorumlayip, onlari mahkemeye vermis. Iyi degil mi? Benzer durumlari ben de yasiyorum, uc ailelik binada oturuyorum, komsumu bazen haftalarca gormuyorum, gorunce de merdivende veya kapi onunde cop atarken goruyorum, toplam konusma suremiz en fazla iki dakikayi gecemiyor..
.Aparmanlarda durum boyle de bahceli evlerin bulundugu semtlerde farkli mi? Orada da birbiriyle cesitli nedenlerle kavgali –mahkemelik birsuru insan var, hatta gecenlerde bu konuda bir haber program vardi. Sebepler genelde cocuk, kopek, agac-yesillik, park yeri,izgara dumani..vs oluyor. Bu son sebep ilginc. Milli sporumuz mangalda et kizartmaktan dolayi Almanya';da da Turklerin basi belaya giriyor. Yine duydugum kadariyla Alman komsusu Turk';u mahkemeye vermis; sebep; Turk komsu bahcede cok sik mangal yapiyor ve gelen kalabalik misafirlerin gurultusu Alman komsuyu rahatsiz ediyormus. Mahkeme, Turk komsunun bahcede yilda 5 kez mangal yakabilecegine karar vermis. Bu komsuyu simdi ille de ``Turk dusmani´´ diye mi niteleyecegiz? Kesinlikle hayir. Burada bir kultur farkliligi soz konusu. Almanlar bos zamanlarinda okumayi, dinlenmeyi seven insanlar, pek oyle evlerine misafir falan davet etmezler, hele hele kalabalik misafir hic davet etmezler, ederlerse de iki hafta onceden bellidir randevu saati ve genelde aksamustu, caya pastaya davet ederler. Hele yasli kusagin aksamustu mutlaka kahve+pasta saati vardir. Gelen misafire genelde pastaneden alinmis pasta ikram ederler. Ozellikle pazar gunleri ve genellikle yaslilarin oturdugu evlerden nefis pasta kokulari gelir. Alman kadinlari kalkip bir gun onceden borek, corek, kisir yapmakla ugrasmaz. Biz ise tam tersiyiz..
.Pazar gunu pek sokaga cikmazlar, caddelerde in-cin top atar, oylesine bostur ki sokaklar insanin adim atasi gelmez. Yine de sehir merkezine gidip Fussgängerzone'de (Sehrin carsisinin oldugu, trafikten arindirilmis bolge) yurumeye karar verirseniz, orada goreceginiz sey, genellikle yabanci genclerin volta atisidir. Bazilari cekirdek te yer ve kabugunu yere tukurur, iste o zaman Turkiye'yi hayal eder az da olsa anilarimi canlandiririm. 2002 Eylul ayinda esimle uzun bir aradan sonra (yaklasik 4 sene) Istanbul'a gittik. Ilk aksamimizda Istiklal caddesinde yururken, daha dogrusu kalabaliktan dolayi yurumeye calisirken tuhaf hislere kapildik, sanki senelerdir hapis yatmis bir insanin ilk kez cezaevinden disari ciktiginda yasadigi his gibiydi. Sanki prangalardan kurtulup, ozgurlugumuze kavusmustuk, o gun ve gecesi kilometrelerce yuruduk, telefon kulubesinin onunde beklemek, simit almak, bir lokantaya girip yemek yemek gibi basit seylerden bile buyuk keyif aldik..
.Almanlar gida alisverislerini genelde kucuk miktarlarda ve gunluk yaparlar. Ozellikle yaslilar buna cok dikkat eder, cunku bir cogu icin kasiyerle, yolda karsilastigi bir tanidigiyla iki dakika sohbet etmenin tek yolu budur. Uzucu bir durum aslinda. Bu durum zenginligin bedeli herhalde. Resmi dairelerde, doktor..v.b.yerlerde hersey randevu ile olur, oyle cat kapi ``ben geldim´´, pek yaygin degil. Almanlar cok kuralci bir millet, bu ozelliklerini buyuk oranda takdir etmeme ve sevmeme ragmen bazen asiri kuralciliklari ile kendi hayatlarini kisitliyorlar. Yine bir ornekle anlatayim; mesela burada herkes her cumartesi kapisinin onunu, kaldirimini supurur, ben ise bu cumartesi kuralina pek uymam, neden cumartesimi harcayacak misim? Eger vaktim varsa hafta ici supuruyorum ve yoldan gecen ozellikle de yasli insanlarin bakislarini uzerimde hissediyorum. Sanki ``suna bak, bugun persembe, bu adam ne yapiyor boyle..´´ dediklerini duyar gibi oluyorum. Yine baska bir ornek vereyim; Oturdugumuz uc ailelik binanin bahcesinde biraz yesillik te var, yazin hergun sulandigindan oldukca yuksek su parasi oduyoruz. Bir artezyen kuyusu acalim dedik, ( oyle ahim sahim 70-80 cm capinda kuyu degil, sadece 10 cm lik bir delik ve kucuk, sessiz bir su motoru takacaktik) Ogrendik ki, bunu acmak icin izin gerekiyor ve de bahcenizde en az 65 m² yesil alan olmasi gerekiyor. Bizde de 55 m² varmis. Yapamadik. Burada oyle memurla`` ..idare et iste hemserim, nedir yani 10 m².. ´´ falan gibi muhabbetler de yapamiyorsunuz. Yani Allahin suyunu yer altindan cikartmanin bile bir suru kurali var. Bu kurallar da eyaletten eyalete farklilik gosteriyor. Kurallara uyabilirseniz ne mutlu size, Almanya'da cok guzel, duzenli, problemsiz yasarsiniz, ama uyamiyorsaniz, komsuyla, is arkadaslarinizla, resmi makamlarla basiniz hep belaya girer, Almanya size cehennem olur. Benim bu konuda pek bir sorunum yok. Genel olarak Turkiye'deki kural tanimazliktan, vurdum duymazlik ve plansizliktan sikayetci oldugum icin, burada pek zorluk cekmiyorum..
.Kesinlikle uzerine deginilmesi gereken bir konu da Almanlarin, herseylerini sigorta yaptirmalari. Oyle sigortalar varki, lazim mi degil mi demeden, pazarlaniyor, ve de insanlar aliyor bunlari. Mesela bunlardan en yaygini ve gereklileri sunlar;.
Haftpflicht Versicherung (Temel sorumluluk sigortasi) : Diyelim, cocugunuz veya siz yanlislikla birinin bir esyasina zarar verdiniz, veya kapinizin onunde birikmis kari supurmediniz,tuz atmadiniz, buzlu kaldirimda biri tam sizin kapinin onunde kayip dustu ve sakat kaldi, veya yolda yururken, kirmizi isikta yuruyup karsiya gectiniz, sizin yuzunuzden kaza oldu..bu durumlarda bu sigorta masraflari oduyor. (Birsuru baska detaylari da var tabii ki).
Hausrat Versicherung (Esya sigortasi): Ev esyalariniza bir zarar geldiginde (yangin, hirsizlik..), bisikletiniz calindiginda, cam kirildiginda devreye giriyor.
Rechtschutz Versicherung (Mahkeme/ Avukat masraflari sigortasi): Avukata, Mahkeme';ye para odememeniz icin yapilan sigorta. Almanlarin cogunda olan bir sigorta cesidi oldugundan, en kucuk anlasmazlikta hemen avukata gitme huyu cok yaygin.
.Buna benzer daha bircok sigorta daha Almanya'da cok yaygin..

..Hafta Sonlari/Bos Zaman Faaliyetleri:
.Burada en yaygin hafta sonu faaliyeti, cumartesi gunleri alis-veris yapmak, aksamustu olunca da bir yerde yemek yemek, pazar gunulerini de evde gecirmek..
.Almanya';da derneklesme cok yaygin durumda, ozellikle de kucuk yerlerde yasayip ta bir dernege uye olmayan yok gibi. Akla hayale gelmeyen dernekler var. Kumes hayvani besleme derneginden, demir yollarini sevenler dernegine kadar cok yonlu bir derneklesme mevcut. Musiki cemiyetleri de oldukca yaygin. Her koyde mutlaka bir iki dernek var. Buralar insanlarin hem bulusma yeri ( bir nevi kahvehane) hem de bu faaliyetlerini duzenledikleri, provalarini yaptiklari yerler..
.Almanya';nin en guzel taraflarindan biri, cok guzel ve buyuk parklara sahip olmasi.(Kucuk semt parklarindan bahsetmiyorum.) Bu parklar da kucuk hayvanat bahcesinden tutun da, gollere, cocuk bahcesine, ucretsiz spor sahalarindan, kucuk restoranlara kadar hersey var. Park-bahce olayini bizim vatandaslarimiz da cok seviyor. Genis cimenlik alanlara serilip, kalabalik gruplar halinde (5-15 kisi) evden getirdikleri pogaca-boreklerini yeyip, cay iciyorlar. Buralarda hem icinde Alman hem Turklerin bulundugu gruplara rastlamak neredeyse imkansiz. Genelde mutaasip, kapali ailelerin olusturdugu gruplarin yaninda, mini etegiyle, hatta bikinisiyle cimlere serpilmis guneslenen Alman bayanlar ilginc tezatlar olusturuyor. Genelde bu iki topluluk birbirinin kulturunu tanimak icin herhangi bir caba gostermiyor..
.Bir de her sehrin yakininda mutlaka bir ormanlik alan mevcut. Burada insanlar kosuyor, bisiklete biniyor, genis bir alanda yasayan, geyik, koyun, bizon, domuz gibi hayvanlari besliyor, yuruyus yapiyor. Yani saglikli guzel bir is yapmis oluyorlar. Ayrica her semtin, her kucuk kasabanin da acik ve kapali olmak uzere havuzlari mevcut, istisnasiz her yerde var. Ayrica yapay olusturulmus, etrafi yesillik gollerde de yaz aylari boyunca guzel vakit gecirmek mumkun. Ayrica her sehirde mutlaka yilda bir iki kez lunapark kurulur, Almanlar oralari da cok sever..
.Her yerde spor salonu, spor sahalari mevcut. Buyuk parklardakilerde gidip, takim kurup piril piril cim sahada futbol oynayabiliyorsunuz. Semt sahalarinda ise, amator de olsa bir grupla birlikte belirlenmis saatte (mesela her hafta sali, cuma iki saat gibi onceden belirlenmis gun ve saatlerde) ucretsiz spor yapabiliyorsunuz..
.Bir de evinde bahcesi olmayanlar icin cok ilginc, Turkiye'de hic olmayan bir uygulama var. Sehirlerin kenar semtlerinde, genis bahcelikler olusturulmus, buralar genellikle bir dernek catisi altinda toplanmis, 50-100 metrekare buyuklugunde parsellenmis ve kiraya veriliyor. Kiralar yillik ve cok cuzi rakamlar. Burayi aldiginiz da uzerine cok kucuk olmak uzere tek odali bir bahce evi ( beton veya agactan) yapabiliyorsunuz. Kalan kismini ise degerlendirmek mecburiyetindesiniz. Ister, domates, biber ekin, ister agac dikin, isterse de sadece ciceklendirin, cim ekin. Onemli olan topragin bakimsiz kalmamasi. Calisanlar, ozellikle hafta sonlarini, emekliler ise gunlerinin buyuk bolumunu burada bahce bakimiyla geciriyor, gunesleniyor, mangal yapiyor, oglen uykusu yapiyor...harika bir sey..

..Almanya';da Politika
.Ne yalan soyleyeyim, Turkiye';de yetistigim icin (1995 ten beri Almanya';da yasiyorum) Alman politikasi bana yavan geliyor. Emeklilik yasinin bir yasayla 39 lardan 65';e yukseltilmesi gibi seyleri yasadigimizdan, burada brut maastan alinan emeklilik kesintisinin %19 dan, %19,2 ye cikarilsin mi, cikarilmasin mi, cikarilirsa nasil cikarilsin gibi aylarca suren tartismalari bana pek ilginc gelmiyor..
.Almanya';da 1998 den beri SPD (Sosyal demokratlar) ve Die Grunen/Bundnis 90 (Yesiller) koalisyonu var. 2002 deki secimleri de kazandilar ama bu Turklerin sayesinde oldu sayilir. Alman vatandasligina gecen Turklerin cogunlugu SPD ye oy verince eski koalisyon kil payi farkla da olsa dort yil daha gorevde kaldi. .
.Her ne kadar burada da nispeten adam kayirmacilik ve kucuk capli yolsuzluklar olsa da, Turkiye';yle kiyas bile olmayacak kadar kucuk caplidir. Burada siyasetciler normal bir hayat surer, halk ta politikaci gordugunde uzayli gelmis gibi muamele yapmaz, arkasindan alkislamaz, araba konvoyu yapip, dana veya deve kurban etmez. Basbakanin arkasinda 30-40 kisi aylak aylak dolasmaz, karsilama-ugurlama tantanasi yoktur. Herkesin isi-gucu vardir. Basbakanin arkasindan yurumekle is yapmis sayilmazsiniz..
.Daha iki sene oncesine kadar gelecegi parlak politikaci olarak gorulen Yesiller';den Cem Ozdemir';in basina gelenleri anlatayim size: Iki sene once ortaya cikan iki yanlis hareket Cem Ozdemir';in milletvekilliginden istifasina sebep oldu. Sebep suydu: Siyasilerle arasi iyi olan bir danismanlik sirketinin Cem Ozdemir';e ve baska bazi politikacilara piyasa sartlarinin 4-5 puan altinda (yanilmiyorsam %5 faizle) tuketici kredisi verdigi ortaya cikti. Rusvet falan degil sadece kucuk rakamli ( 100.000 Mark civarinda bir rakam) bir kredi. Ne var bunda demeyin, bu olay soyle yorumlandi.`` Bir politikacinin, normal vatandasin alamadigi sartlardan kredi alabilmesi normal degildir.!!! dolayisiyla Cem Ozdemir affedilmez bir hata yapmistir ve sonucuna katlanmalidir.Ayrica bu ucuz krediyi veren sirketin mutlaka bir menfaati olmustur veya olacaktir.´´.
.Cem Ozdemir tam bununla ugrasiyordu ki baska bir skandal (Almanya standartlarinda bir skandal tabiiki !!) daha patlak verdi. Lufthansa';yla gorev icabi yapilan ucuslardan kazanilan bedava mil hakkini bircok politikacinin ozel ucuslarinda kullandigi ortaya cikti ve yine Cem Ozdemir adi gecti. Bu olay Cem Ozdemir';i -en azindan gecici bir sure- aktif politikanin disina atti. Aslinda bonus mil leri butun politikacilar ozel ucuslarinda kullaniyorlar..

..Calisma Hayati/ Sosyal Haklar:
.Almanya';da siyasileri en cok ugrastiran konu Issizlik. 4,3 milyon ( Ocak 2004) kisinin issiz olusu, hem buyuk bir maaliyet (issizlik parasi/yardimi odemelerinden dolayi), hem de sosyal bir yara olusturuyor. Diger yandan da 1,5 milyon is yerine calisacak eleman bulunamiyor. Bu da biraz tuhaf. Issizler arasinda kacak calisma orani oldukca yuksek, bircok kisi 1-2 yil boyunca son aldigi net maasinin %60-70 ini issizlik parasi olarak alip, bir yandan da baska islerde calisiyor ve daha cok gelir elde ediliyor. Bazi politikacilar, kacak calismanin tam onlenebilmesi halinde fazladan 5-6 milyon kisiye is imkani dogacagini iddia ediyorlar. Rakam o kadar yuksek olur mu bilmiyorum ama , kacak calismanin-ozellikle de insaat sektorunde- oldukca yuksek boyutlarda oldugu kesin..
.Almanya capinda issizlik orani %10,4 civarindayken, Turklerin calisan nufusu icinde bu oran %20 yi geciyor..
.Meslek edinme konusunda da Turk gencleri arasinda isteksizlerin orani diger yabancilara veya Almanlara gore daha yuksek. Turk genclerinin onemli bir bolumu kimlik bunalimi icinde, bircogu meslek egitimine baslasa da cesitli nedenlerle yarida birakiyor. Is ve okul hayatinda baska, aksamlari ailelerinin yaninda cok baska ortamlarda yasiyorlar, bir degerler karmasasi yasiyorlar ve buna uyum saglayamiyorlar..
.Emeklilik yasi 65 olmakla birlikte, gunumuzde, genclere is alani acmak icin, calisanlar 60-62 yaslarinda cesitli sosyal planlar dahilinde emekli ediliyor. .
.Ancak Almanya';yi cok buyuk bir sorun bekliyor. Nufus yasli, su anda bile yaslilarin orani cok yuksek, yeni cocuk dogmuyor (Turkleri kasdetmiyorum, bizlerin masallahi var, ama Alman cocugu dogmuyor!!) Bu sartlarda 20 yil sonra falan, calisacak insan bulunamayacagini, emeklilerin maaslarini alamayacaklari konusuluyor. Bu korku hakli olmakla birlikte, ozel emeklilik sigortalari ve devlet el birligiyle yeni sosyal planlar, sigorta policeleri hazirlandi ve bu sigorta -zaten Euro'ya gecildiginden beri fiyat artislarindan dolayi alim gucu en az %20 dusmus olan - halka pazarlaniyor. Ben sahsen pek birsey getirecegine inanmayanlardanim..
.Biraz agir kacacak belki ama Almanlarin kucuk bir kismi da; bakimi daha ucuz, derdi daha az diye, cocuk yapmak yerine kedi-kopek besliyor. Cocuk olursa tatile gidemeyecegini, veya yapacagi tatilin kendine daha pahaliya patlayacagini dusunenler yok degil. .
.Issiz kalindiginda, eger en az bir yil prim odediyseniz, issizlik parasi hakkiniz var; Bu rakam ( bu isin uzmani degilim, tam dogru olmayabilir.) calismis oldugunuz sureye gore,bir yil boyunca son alinan net maasin % 60 ila 70 ini olusturuyor. Daha sonraki bir iki yilda ise issizlik parasi, issizlik yardimina donusuyor ve biraz azaliyor, bu arada tabii Is ve isci bulma kurumu size birkac is teklif ediyor, gidip gorusme yapmak zorundasiniz. Bu konuda da issiz kisi eger isi istemiyorsa, yan cizme olanaklari cok. Issiz kisi verilen adrese gidiyor, ama is gorusmesinde kendini oyle bir aptal halde gosteriyorki, isveren de ``bu bana yaramaz´´ deyip ise almiyor. Sonra yine yeni teklif gelene kadar durum idare ediliyor, ya evde ense yapiliyor, ya da kacak olarak bir iste calisilip, normalden daha fazla kazanc elde ediliyor. .
.Eger 2-3 sene icinde ise giremediyseniz, issizlik parasi/yardimi bitiyor, sosyal yardim almaya basliyorsunuz. Bu kurum, sizin asgari ihtiyacinizi hesaplayip, size aylik para oduyor. Yanliz bu duruma dusen kisi, altindaki Mercedes arabayi satmak zorunda kaliyor.:-) Saka bir yana, o durumda uzerinize araba actiramiyorsunuz, buna benzer baska kisitlamalar da var. Cesitli haber programlarinda cikiyor bazen; iki cocuklu bir ailenin sosyal yardim aldiginda eline gecen para ile, aile babasinin calismis oldugu durumda ele gecen para arasinda cok cuzi bir fark var, bu durumda da cogu kisi bu durumu gurur meselesi yapmayip sosyal yardim almaya devam ediyor..
.Ancak yukarida anlattiklarim devletin de mali olanaklarini asmaya basladigindan, artik uzun sure is bulamayanlar cesitli kurslara yollanip (bunlar birkac ay surebiliyor) bir seyler ogrenmeleri saglaniyor, veya en azindan bu kisileri mesgul ederek - eger kacak calisiyorlarsa - bunun onune gecilmek isteniyor. Almanya';da bir de cocuk parasi veriliyor. Birinci ve ikinci cocukta aylik cocuk basi 154 euro, ucuncu cocuktan itibaren biraz daha fazla. Bu miktar, cocuk 18 yasina gelene kadar, ama eger okula gidiyorsa 26 yasina kadar odeniyor..

..Saglik Sistemi:
.Alman saglik sistemi de ornek sistem. Zorunlu hastalik kasalarina brut maasinizdan aylik % 6-7 arasi bir prim kesiliyor, bir o kadar da isveren yatiriyor. Geliri yuksek olanlar, isterse ozel saglik kasalarina da uye olabiliyor. .
.Calissin calismasin herkes sigortali, istediginiz zaman doktora gidiyorsunuz (Once aile hekimine gidildiginden, hastanelerde hicbir yigilma yok, hatta hastanelere yolunuz bile dusmuyor). Hastaneye gittiginizde de doktor elinize ozel muayenehanesinin kartvizitini tutturmuyor, cunku gerek yok. Ozel muayenehanelerde de sigorta kartiniz ile muayene oluyorsunuz. Hastalik kasalarinin belirledigi tarifeden doktorlara muayene ettigi hasta basina/ uygulanan tedaviye gore para odeniyor. Bu sistem Turkiye';de neden gerceklesmiyor anlamiyorum. Doktorun hastayi ozele cagirmasi hem ahlaki acidan, hem maddi acidan..hangi acidan bakarsaniz bakin uygun degil..
.Eczaneden aldiginiz ilacin da bir tarifesi var, katki payi son yillarda cok artti. Bir ilac alirsaniz genelde 4.euro; oduyorsunuz, iki uc ilacta bu miktar 10-11 euro; ya kadar cikabiliyor. Sosyal yardim alanlar birsey odemiyor..
.Yanliz 1 ocak 2004 itibariyla burada da bir geriye donus basladi. Hastalik kasalarinin zararlari buyuyunce yeni reformlar yapildi ve artik, her doktora giden (cocuklar haric) 10.-euro; odeyecek, makbuzu yaninda bulunduracak sonra uc ay odemeyecek, ikinci uc ayda yine doktora gidince yine 10.-euro; odeyecek. ...Yani olanaklar sinirlandi. Hele hele dis tedavisinde cok olumsuz degisiklikler oldu. Yeni dis, kopru..vs gibi pahali isler 2006 dan itibaren tamamen kapsam disi kaliyor. Onun icin de ek yeni bir sigorta yapmak gerekecek..
.Aslinda dusununce hukumet te haksiz degil, insanlar bedava diye doktordan cikmaz oldu, ozellikle insanlarin 80-85 yasina kadar yasadigini dusunurseniz, bunun getirdigi saglik masrafi inanilmaz boyutlara ulasmisti. Buna dur denmis oldu..

..Ucretler / Giderler:
.Burada hep brut maaslar konusulur. En az kazanan kesimin aldigi brut ucret 1200-1500 euro; kadar. Memurlar 2200-3500 euro;, Isciler 1800-3500 euro; kadar kazaniyor.(verdigim rakamlar yaklasik rakamlardir). Bu rakamdan yaklasik % 7 hastalik kasasina, % 10 kadar emeklilik kasasina, % 6 kadar issizlik odenegi..kesiliyor. Daha birkac kucuk kesinti de eklenince maasin % 25'i gidiyor bile. Bu miktarin aynisi isverenden de kesiliyor. Bir de tabii gelir vergisi kesintisi var. Sonucta toplam brut maastan kazanc durumuza ve vergi sinifiniza gore en az %25, en cok % 40-45 kadar kesiliyor..
.Bir de aylik kazanci etkileyen vergi kademeleri var. Evliyseniz ve esiniz calismiyorsa 3.sinif vergi(en az vergi kesintisi), iki es de calsiyorsa biri 3. digeri 5.kademe (5.kademede cok yuksek gelir vergisi odeniyor), eger bekar iseniz 1.kademe (bu sinifta da yuksek kesinti oluyor). Yani anlayacaginiz, Alman devleti kazanclari oyle bir duzenlemis ki, iki kisi calisip cok kazanan ile ailede tek kisi calisan arasindaki gelir farki az, oyle buyuk ucurumlar yok. Zaten ortadiregin cok guclu olmasi bu ulkenin kalkinmasinin temel taslarindan biri. Maaslarda da oyle dev gibi ucurumlar yok. Hatirliyorum, meslege ilk basladigim yillarda resepsiyonist maasim 900.000 TL iken, resepsiyon sefi 2.500.000 aliyordu. Onburo muduru 3.000.000 TL den fazla kazaniyordu. Burada bu tip kademeler arasindaki maas farkari cok cok daha az..
.Almanya'da eger kendi is yeriniz var ise gelir-gider defteri tutuyorsunuz ama, maliye sizi takip edip fis kesip kesmediginize bakmiyor. Ozelliklede gastronomi de, perakende satis ta falan vergiden kacirabilirsiniz belki, ama parayi kullanmaniz zor. Eger isinizde zarar gosterip te pesin parayla ev, araba falan aldiysaniz maliye yakaniza yapisiyor. ``Nereden buldun?´´ diyor. Hersey bilgisayar ortaminda, tek bir vergi numarasi var, bir tusa basmayla maliye her para hareketinizi takip ediyor. Bankadan zaman zaman aldiginiz hesap durumunu gosteren dekontlari belli sure saklamaniz zorunlu, bir inceleme halinde oradaki para hareketleri de takip ediliyor..
.Sendika olan is yerlerinden haftalik calisma saati genelde 37,5, diger yerlerde 40 saat. Yillik izin genelde 25-32 is gunu, yani 42 gun kadar. (1 hafta=5 is gunu sayiliyor) Eskiden fazla mesailer odenirdi, artik genelde odenmiyor, onun yerine izin kullanabiliyorsunuz..
.Bir de Mayis'ta Tatil Parasi, Kasim Sonunda da Noel Parasi odemeleri var. Bu miktarlarla genelde toplam 1-1,5 maas daha ilave gelir elde ediliyor. Ama bu zorunlu bir odeme degil, istemezse isveren vermeyebilir..
.Calisan, hasta olursa iki gun evinde kalabiliyor, uc gun ve daha fazla hasta olup ise gelemezse, doktor raporu getirmesi gerekiyor. Bu surede maasta herhangi bir kesinti olmuyor. Bu konuda Almanya cok rahat. Kimse hasta olana laf soyleyemiyor, hasta olup ise gelmemek cok normal karsilaniyor (fazla abartmamak kaydiyla)..
.Almanya'da en buyuk gider kalemini kiralar olusturuyor. Uc odali 80 m² bir apartman dairesinin yan giderler dahil kirasi aylik ortalama 600.-euro; civarinda. Munih, Frankfurt gibi sehirlerin merkezinde bu paraya ancak iki odali kucuk apartman daireleri bulabilirsiniz. Kucuk koylerde ise tabii kiralar nispeten daha ucuz. Ancak Turkler ve diger yabancilar genelde sehirlerin merkezlerinde oturuyorlar. Buralardaki disi eski, ici tamir gormus binalarda 400-450 euro; ya da kiralik ev bulmak mumkun. Almanlar ise, durumlari elverdigi surece mumkun oldugunca sehir disina yeni kurulmus modern semtlerde oturmaya caba gosteriyorlar. .
.Diger yuksek gider kalemi de otomobil sigortasi, vergisi ve benzini. Taramvay veya otobusle gezseniz de daha ucuza gelmiyor. Bir bilet yerine gore 1,50.-euro; dan basliyor. Yine gida harcamalari onemli bir gider ama Almanya'da bu konuda bircok firsatlar var. Migros gibi supermarketlerin yaninda, daha ucuz ama yine de kaliteli (markasiz) mallarin satildigi market zincirleri de var. Bunlardan en onemlisi ALDI, LIDL, PENNY ve PLUS. Bolgesel faaliyet gosterenler de var. Buralar hakikatten cok ucuz. Sarkuteri urunleri, sut, yumurta..vb seyler TL ye cevrildiginde Almanya'da daha ucuz (subvansiyonlardan dolayi). Son 15 senedir de neredeyse her kosede bir Turk marketi var, bunlarda, sebze meyve de ucuz, ayrica Turkiye'de ne varsa bu dukkanlarda da var. Dusunun cay bardagina, raki bardagina, cali supurgesine kadar hersey mevcut buralarda. Mesela Dana kiyma su siralar 3,99.-euro; yaklasik 7 milyon TL yapiyor ki Turkiyede kiyma 10 milyon civarinda. Sucuk, salam gibi urunler de Turkiye'ye gore daha ucuz..
.Yanliz 2002 yili basinda Euro'ya gecisle birlikte fiyatlarda anormal bir artis oldu, herkesin ortak kanisi en az % 20 lik artis oldugu yonunde. ancak ne hikmetse yil sonu enflasyonu yine de % 2 nin altinda cikti, cikti ama bu sefer buna kimse inanmadi..

..Egitim (Genel
.Burada cok onemli bir hatirlatma yapmak istiyorum. Turkiye';de 8 yillik kesintisiz egitime gecilmeden once, bazi siyasi parti yoneticileri (Mesela Recai Kutan, Erbakan...) 8 yillik kesintisiz egitimin, en geri kalmis ulkelerde uygulandigini..vs.. soylediler, o anda ben televizyonu kiracaktim neredeyse. Halkin gozunun icine baka baka yalan soylediler. Yalan diyorum, cunku o seviyede bir politikacinin, TV lerde bir iddiada bulunmadan once yanlis bilgilendirilmis olabilecegine ihtimal vermiyorum. Almanya';da da zorunlu egitim en az 9 yil. Ilk 4 yil Grundschule (Ilkokul), ama 5. siniftan itibaren, ogrenciler not durumuna gore uc degisik okula gidebiliyor. Ancak bu okullara ayrilan ogrenciler orada meslek egitimi falan gormuyor.( Iste bizim siyasiler bunu, sanki 5.siniftan itibaren meslek egitimine baslaniyormus gibi anlattilar)..
.En vasat ogrenciler Hauptschule';ye(Toplam 9 yil), notlari daha iyi olanlar Realschule';ye( Toplam 10 yil), en basarili olanlar da Gymnasium';a(Toplam 13 yil) gidebiliyor. Gymnasium';u bitirenler, not durumuna gore Universitelere giriyorlar. OSS,OYS benzeri sinavlar yok, bitirme notunuza gore basvurunuzu yapiyorsunuz ve gelecek cevabi bekliyorsunuz. Realschule'yi bitirenler, ticaretle, buro meslekleriyle ilgili egitim gorebiliyorlar. Hauptschule'yi bitirenler ise daha cok, beden gucune dayali meslekleri, sanayii mesleklerini..vb ogreniyorlar. Tabii bu okulu bitirip, sonradan farki kapatmak icin, Realschule hatta Gymnasium'a devam etme imkani da hep var..
..Egitim (Turizm Yuksek Okulu):..
.Ben Turkiye';de 4 yillik Turizm Isletmeciligi ve Otelcilik Y.O'nu bitirdim (1986-90). Almanya';ya ilk geldigim yil 1994 te yine Almanya';nin buradaki sayili Turizm Y.O larindan birinde (4 yillik) 3.somestre den itibaren egitim gormeye devam ettim (iki yil devam ettim ama bitirmedim). O yuzden kendime iki ulkedeki turizm egitimi konusunda az da olsa yorum yapma hakki taniyorum. Teori konusunda cok fazla bir fark goremedim ama bazi konularda aramizda daglar kadar fark var..
.Mesela Turkiye';de hicbir seyden habersiz gencler olarak 17 yasinda bir turizm okuluna baslamistik, yasimizin genc olmasini da o zamanlar ovunc kaynagi olarak goruyorduk ve bu sekilde 21 yasinda mezun olduk. Hani yaz aylarinda otellerde calismisligimiz da olmasa yumurtadan yeni cikmis bir civciv kadar tecrubesiz olacaktik..
.Sonra 24 yasinda burada tekrar okula gitmeye basladigimda onceleri utandim (sinif arkadaslarima gore cok yasliyimdir diye!). Sonralari baktimki, sinifin en genclerinden biriyim. Megerse herkes onceden turizm ile ilgili bir alanda meslek ogrenip (uc yil suruyor) diploma almis, bir sure de calismis. Mesela hosteslik yapmis olan, otelcilik mesleginden mezun olan, veya yillarca bir ucak sirketinde calismis ogrenciler vardi sinifta. Haliyle de bu ogrenciler okudugunu daha iyi anliyordu, cunku anlatilanlari yasamislardi. Ayrica okula kabul sartlarindan biri de zaten, bir turistik isletmede en az 8 ay calismis olmakti..
.Bir diger onemli fark ta, hocalarin, sektorle son derece ic ice olmalariydi, hatta hepsi de bir ozel sirketin ya danismani, ya da yoneticisi konumundaydilar. Derste verdikleri ornekler, rakamlar, istatistikler cok guncel oluyordu. Hic unutmam, bir hoca bize verdigi bir istatistigin iki yillik olmasindan dolayi ozur dilemisti. Iyi hatirliyorum biz Turkiye';de okurken dagitilan ders bilgilerinden birinde 1969 yilindan bir istatistik vardi, hala unutamiyorum..
.Yine cok buyuk bir fark ta yabanci dil egitimi. Ingilizceyi zaten su gibi ogreniyorlar, bir de Fransizca ve Ispanyolca ogreniyorlardi. (Hem de ne ogrenme, valla adamin canini cikariyorlardi.) Yine bir hatirami aktarayim. Aydin';da okurken, liseden devam eden yabanci dilim Almancaydi, Ingilizceyi de ogrenmek icin sehir icindeki Halk Egitim';de duzenlenen ucuz ingilizce kurslarina katilmistik 10-15 kisi. Fakat kurs saatleri bizim yemekhanedeki (yurdun yemekhanesi) aksam yemegi saatine denk geldiginden ve bu duruma da bir care bulunamadigindan, karin doyurmak agir basmis, biz kursu birakmak zorunda kalmistik.Ozel kurslara da bir ay gidip, paramiz yetmeyince ikinci ay birakiyorduk. Bir sureklilik saglayamiyorduk. Burada da ogrencilere ailelerinin verdigi para yetmiyor, ama buradakilerin sansi bu ulkede part time calisma olanaklari cok genis ve bu sekilde egitimlerini devam ettirebiliyorlar, hatta para biriktirip, 6 ay kadar yurt disinda da egitim goruyorlar..
.Buradan, hocalarima, YOK';e, mufredat programini kim yapiyorsa ona seslenmek istiyorum; Lutfen universitelerde Turkce, Muzik, Inkilap tarihi, Beden Egitimi..vs gibi dersleri vermeyin. Bunlar zaten lisede yeterince ogretiliyor. Bunu yerine iki yabanci dili cok iyi ogrenmeleri icin zorlayin onlari. Iyi derecede dil bilmeyen dersten gecemesin. Iki kelimeyi bir araya getiremeyen arkadaslar mezun oluyor, sonra `` Universite bitirdim, bak ne is yapiyorum!´´ diye isyankar oluyor. Dilsiz turizm olur mu? dil bilmeden bu kisi nasil yukselecek, yurt disindaki is iliskilerini nasil duzenleyecek? Acentacilarla, otelci ve ucak sirketi yoneticileriyle nasil pazarlik edip, yurt disi furalarina nasil katilacak? Bu yaziyi okuyan ogrenciler (..ki ogrenci arkadaslardan gelen maillerden de anliyorum ki sayfayi cok yakindan izliyorlar) mutlaka yabanci dillerine onem versinler. Her ders onemlidir ama yarin obur gun is basvurusu yaptiginizda `` ben Mikro Ekonomi dersinden 90 not ortalamayla gectim´´ demeniz yetmiyor, yabanci diliniz iyi degilse iyi isleri kapmaniz bir mucize olur (Amcanizin oteli veya acentasi varsa birsey diyemem!)..

..Alman Mutfagi:
.Alman mutfagi mi, ne mutfagi, oyle birsey mi var? Ne yaziyorum ben? Saka bir yana, Alman mutfaginin! en taninmis yiyeceklerini soyle siralayabiliriz; Pizza, Spagetti Bolognese, Doner, Pommes Frittes (kizarmis patates), Asya Mutfagi, Hamburger...yani anlayacaginiz, gunumuz Almani her cesit yabanci kokenli yiyecegi yiyor. Zaten kendi mutfaklari cok zengin degil. Yemekleri genelde et ve etin yaninda cesitli sebze garniturlerinden (patates, lahana, kuskonmaz, havuc..) olusuyor. Bir de cok cesitli sosisleri cok meshur. Oyle dolmaymis, karni yarikmis, kadin budu kofteymis, borekmis, yok oyle seyler. Zaten Almanya'da sehirlerde soyle bir dikkat edin, Restoranlar hep Italyan, Turk, Yunan, Tayland, Cin..vs dir. Gercek Alman yemeklerinin sunuldugu restoran bulmak icin cok aramaniz gerekir..
.Almanlarin bana en tuhaf gelen iki huyu soyle; birincisi, ayakustu atistirirken, bazen kocaman bir kofteyi, sosisi, ekmeksiz sadece hardalla veya ketcapla yemeleri, ikincisi de yemekte illa mendillerini cikarip burunlarini temizlemeleri. .
.Kahvaltilari, daha cok kahve, siyah ekmek, yag, recel, bal gibi seylerden olusuyor. Beyaz peynir ve zeytini ancak salata da bazen yiyorlar. Oglen yemeklerinde genelde sicak yemeyi seviyorlar, bunun yerine aksamlari hafif gecistiriyorlar. Ya kahvalti tipi ya da salata gibi hafif yemekleri tercih ediyorlar. Gecen gun supermarkette kari koca yanimda konusuyor. Kadin kocasina dediki; ''aksama ne yemek yapsam, soyle guzel bir salata yapayim mi?, ne dersin?..'' Ben, lafin devami gelecek diye bekledim ama gelmedi, yani aksam yemegi sadece salatadan olusacakti!! Dayanamayip az daha lafa girecek ve '' oyle salatayla doymazsiniz, yanina bir fasulye pilav da yapsaniz ya! '' diyecektim..
.Yanliz Alman mutfaginda ozel ovguyu hak eden bir alan var ki o da Pastaneler (Bäckerei & Konditorei). O kadar degisik cesit ve lezzette kucuk tatli hamur isleri var ki, yemeye doymuyorum. Bir de pastalari cok nefis, ozellikle de meyveli pastalari nefis, bir de peynir pastasi. Almanlar cok tatli, cok tuzlu seyleri sevmiyor. Mesela bizdeki baklava tipi tatlilari sevmiyorlar. Daha cok kremali, meyveli, pudingli kek tipi az tatli seyleri yiyorlar. Olmazsa olmazlarin basinda filtrelenmis kahve geliyor. Evde, isyerinde sabah ilk yapilan is kahve demlemek. Icmesini pek sevmememe ragmen, sabahlari ortaliga yayilan kahve kokusuna bayiliyorum. .

..Trafik / Ehliyet :
.Almanya icin trafikte ornek ulke diyebiliriz. Burada, neredeyse herkes emniyet kemerini takar, cocuklar arka koltukta ve cocuk koltugunda oturur, serit ihlali yapilmaz, hiz sinirina genelde uyulur ama az birsey gecilir. Sehir iclerinde cok radar vardir. Yollarda cizgi mutlaka olur. Levha sistemi ornektir. Her aracin yuksek rakamli bir trafik sigortasi mevcuttur, aksi dusunulemez bile. Kirmizida kesin durulur, gozlerinizi kapayip yaya gecidinden gecseniz bile, bir arabanin size carpma ihtimali dusuktur. Son on yilda sehir ici yollarin neredeyse her yerine, bisiklet yolu yapildi. Seridin saginda yaklasik 1 metre genisliginde kirmizi asvalt dokulmus bolum sadece bisiklet suruculerine ait. Onlarda oyle bir gidiyorki, otomobil surucusu olarak dikkat etmezseniz, basiniz belaya giriyor. Mubarekler, ``nasilsa yol hakki benim´´ diyerek, karsidaki, veya yanindaki aracin kendisini gorup gormedigini onemsemeden, yolunda gidiyor. Sanki oldukten sonra, hakli olmasi birseyi degistirecek..
.Bunca duzene ragmen burada da trafigin birbirine girdigi anlar oluyor. Ne zaman mi? Bir Turk takimi, veya milli takim onemli bir maci kazandigi zaman. Iste o anda kornalar, arabalarin uzerinde tur atmalar, saatlerce(genellikle geceleri sessizligin hakim oldugu saatlerde!) suren konvoylar Almanlarin cogunu sinir etse ve Turklerden daha da sogutsa da bir kismi da '' bak ne guzel eglenebiliyorlar '' deyip anlayisla karsiliyor. Zaten polisler de artik alisti, eger maci Turk takimi kazanacak gibiyse, hemen sehrin bazi bolgelerinde trafigin akisi degistiriliyor. Ayni konvoylar dugunlerden once de oluyor. Artik Almanlar da yabancilarin bazi geleneklerini aldi, bazen Alman dugunlerinden once de ciliz da olsa tek tuk konvoylar, korna sesleri duyulabiliyor..
.Almanya trafiginde en tehlikeli gordugum konu, otobanlarda sol seritten saatte 200 kilometre hizla giden suruculerdir. Diger tum Avrupa ulkelerinde genelde 130 km hiz limiti olmasina ragmen, Almanya da bu limit (otobanin bazi bolgeleri haric) yoktur. Bunu nedeni de neredeyse tum suratli otomobillerin Almanya';da uretilmesidir, tahiminimce bu konuda otomobil endustrisinin baskisi var.
.Sol seritte 140-150 km hizla otobanda bir kamyonu sollarken bile arkadan gelen bu terbiyesiz surucu bozuntusu ve otomobilinin beygir gucunu kendi gucuymus sanan geri zekalilar, sellektor yaparak sizi tehlikeye sokar. Gectigimiz aylarda otobanda bu sekilde meydana gelen kazada, telesa kapilan genc surucu bayan ve arka koltuktaki iki yasindaki kizi, agaca carparak can verdiler. Arkadan hizla gelen otomobilin de Mercedes';in test suruculerinden biri oldugu iddiasi ortaligi karistirdi (Bu iddia henuz arastiriliyor)..
.Almanya';da ehliyet almak cok zordur, once teori derslerine katilacaksiniz, sonra surus dersleri ve en son bir saatlik bir imtihan. Bu imtihan oyle bir imtihan ki yasamayan bilemez, burada anlatilamaz. Turkiye';den ehliyetiniz varsa Almanya';da bir yil kullanabiliyorsunuz, daha sonra tum bu imtihanlaria girmeniz gerekiyor. Ben ilk once bunu gurur meselesi yapmis`` neden Turk ehliyeti kabul edilmiyor?´´ diye soylenmistim. Sinavlara girince neden kabul edilmedigini anladim. Ilk girdigim imtihanda, arka koltukta oturan sinav gorevlisi `` aferin, guzel, direksiyon hakimiyetin cok iyi..´´ gibi ovguler dizerken icimden `` tamam bu is, yirttik..´´diye dusunurken son anda sehir icine girdigimizi hatirlatan sari levhayi gormeyip, hizimi tam 50 km ye indirmeyip, 65 km hizla gittim diye ehliyeti vermemisti. Bu benim birkacyuz Mark masrafa girmeme ve buyuk stres yasamama neden olmustu. Iki hafta sonra tekrarladigimda bu defa gecmistim. Bu bir saatlik imtihanda sehir icinde, disinda, otobanda, park ederken, en ufak bir hata bile yapmamaniz gerekiyor. Hele hele levha gormezseniz aninda otomobili sag kenara cektiriyorlar ve sinav bitiyor.!.
.Ben Turkiye';de ehliyet aldigimda, yazili sinavda bir ara imtihan gorevlisi disari cikmis, bizim kurs hocasi da tum sorularin dogru cevabini sinifta okumustu ki, teorik egitim boyunca kursa bir defa bile ugramayan sosyetik ev hanimlarimiz ve bazi kazmalar sinavi gecebilsin diye.Yine de oyle kazmalar vardi ki, notlar aciklaninca 55,65 puan alan bir suru insan oldu.Yine pratik sinav uc dakika surmus, hic arac gecmeyen yolda yaklasik 500 metre gittikten sonra saga durunca sinavi 89 ! puan alarak gecmistim. ( Bu kadar amatorce yapilan bir sinavda nasil bir puanlamayla 89 puana geldim, hangi kriterler bunda rol oynadi cok merak ediyorum.) ayrica sinav gorevlisi olarak yanima Lisedeki tarih ogretmenim binince de cok sasirmistim. Umarim artik daha duzgun ve ciddi bir sinav sistemi vardir. .
.Aslinda Turkiye';de genel olarak kagit uzerinde sistem fena degil, sorun uygulamada, insanimizin, kiyak gecme, detaylara onem vermeme, yaptigi bir hatanin nelere mal olabilecegini dusunmeme gibi davranis yanlisliklarinda..

..Almanya';daki Turk Toplumu:
.1960 larin basinda baslayan goc hareketi bugune dek surdu ve su anda Almanya';da 2,2 milyon kadar Turk yasiyor. Bunlarin 500.000 kadari Alman Vatandasligina gecmis durumda..
.Son 15 senedir Turkiye';de turizmin gerlismesiyle birlikte Almanlar Turkiye';yi daha iyi tanidi. .
.Hep soyledikleri bir soz var:`` Turkiye';deki Turkler, buradaki (Almanya';daki) Turklerden cok farkli (olumlu anlamda)´´ Buradaki Turkler maalesef diyecegim Turkiye';nin imajina cok olumlu katkida bulunamadilar. Nasil bulunsunlar ki, bircogu hic okul okumadan, bir sehir gormeden, bir anda bir sanayi toplumunun icine dustuler. Uc-bes sene sonra-para biriktirip- geri donmeyi planladiklarindan Almanca da ogrenmediler (Alman hukumeti de bu konuda ``nasilsa donecekler´´ diye hic caba gostermedi). Sonraki yillarda durumun oyle olmadigi anlasildi, esler ve cocuklarda Almanya';ya geldi, dil sorunu cocuklarin okula gitmeye baslamasiyla daha da buyudu. Bu nedenle ikinci kusak ta aslinda pek iyi egitim alamadi, iyi meslekler edinemedi. Almanlarin Turklere bakis acisi farkli farkli olmakla birlikte, genellikle, Turklerin buraya pek uyum saglamadiklarindan, kendi icinde yasadiklarindan falan yakiniyorlar. Ama kendileri de tanismak, konusmak icin hicbir sey yapmiyorlar. Hatta isminizi soylediginizde ilk reaksiyon`` ooo.., cok zor, aklimda tutamam´´ oluyor. Halbuki isterlerse, iki uc yabanci dili ogrenip, binlerce kelimeyi ogrenebiliyorlar, is Turklerin ismine geldiginde, nedense hafizalari almiyor. Bu bence Turkce'nin dunya dilleri arasinda, onem verilen bir dil olmamasindan kaynaklaniyor. Turkiye'ye gelen yabanci futbolcu ve antronorler, yillarca ulkemizde kalip turkceyi ogrenmiyorlar, Italya'da oynayanlar ise, bir yilda su gibi konusmaya basliyor, hatta gitmeden kursa gidiyorlar..
.Almanya';da yasayan Turkler icinde cok basarili bir kesim de yok degil, onbinlerde Turk genci universitelerde okuyor, ciddi Alman firmalarinin iyi pozisyonlarinda calisip, iyi kazananlarin sayisi surekli artiyor. .
.1980 lerin ikinci yarisindan sonra ve de ozellikle iki Almanya';nin birlesmesinden sonra Almanya';ya 3-5 milyon insan daha geldi (cocunlugu Rusyada yasayan Alman kokenliler), esas zor donem de zaten o andan itibaren basladi. Isini kaybeden, is bulamayan Turklerin sayisi artti. Bunlarin icinden bir kismi , birikimlerini iyi degerlendirip bir is kurdu ve su anda iyi kazaniyor. Genellikle donerci, seyahat acentasi, terzi, berber, hali doseme, tur operatorlugu, sigortacilik, market..vb isler Turklerin gozde meslekleri haline geldi. Maalesef bircogu sadece Turklere hitap edip, daha da buyuyemiyor, bunlarin icinde buyuk dusunup isini gelistirenler de var..
.Ozellikle birinci kusak artik yaslandi, saglik sorunlari var, Almancayi iyi konusamadigi icin hala, cocugunu veya dili iyi bilen birinin yardimina ihtiyaci oluyor. Kendini istedigi gibi ifade edememek bu insanlari bunalima itiyor. Turkiye';ye donmekle, istemeden burada kalmak arasinda iyice bunaliyorlar. Bunun sonucu olarak da buradaki Turk toplumu kendini dine verdi. 1970';lerde diz ustu etekler giyen iyi giyimli bayanlarla, fotor sapkali beyler artik, hacca gitti, sakal birakti, kapandi (kimisi, basortusu, kimisi carsaf) -bir kismi-karsi cinsin elini sikmaz oldu. Bu kesim ayrica cemaat olarak da bin parcaya bolundu. Kaplan';cisindan, Nurcu';suna, Suleymanci';sindan, Milli Goruse, herkesin camiisi ayri, bayram gunleri konusunda bile anlasamaz oldu Turk toplumu. Uc goruslere prim verir oldu. Tabii bu kesimin cocuklarinin da hafta sonlari gunluk veya yatili kurslarda ayni dogrultuda egitim aldigini soylememe gerek yok sanirim. Sahsen bu durum beni tedirgin ediyor; bu cocuklarin hepsi burada yasamini devam ettirecek ama Almancalari zayif, okulda vasat ve dolayisiyla mesleki gelecegi pek parlak gorunmeyen bir genclik yetisiyor..
.Bir diger genclik kesimi de sagda solda gezen, kiz ayarlamaya calisan, yine Almanca bilgisi ve okul durumu pek parlak olmayan, arada bir disco onlerinde -iceri alinmadiklari icin kavga cikartan- aksam eve geldiginde anne-babasiyla catisan, soz dinlemeyen bir kesim. Son olarak ta Almancayi iyi ogrenmis, sosyal faaliyetlere katilan, ulkeye uyum saglamis ama Turk kulturunden de vazgecmeyen, okulda basarili, universite egitimini hedefleyen kesimin varligindan da bahsedelim.
Almanyada onemli bir konu da kar payi vaad eden sirketlere kaptirilan paralar. Gectigimiz yillarda, Kombassan, Jet-pa ve benzeri bir suru sirket cikti ve camilerde milletin dini duygulariyla oynayarak milyarlarca mark para topladi, karsiliginda hukuken birsey ifade etmeyen senetler verdi. Maalesef diyecegim yine, bu paralarin toplanmasina bazi sozde! din adamlari, camii hocalari da,``faiz haramdir, kar payi degil..´´diyerek araci oldu (..ve soylentilere gore komisyonunu cebe atti.) Su anda bu paralari kaptiranlar uzerine bir bardak soguk su icmekteler. Bu sirketlerin ne durumda oldugu da zaten basinda yer aliyor. Gercekten uzucu bir durum. Kirk yildir Avrupada yasayan, normalde buranin tum iyi yonlerini kapmis, benimsemis olmasi gereken toplumun icine dustugu duruma bakin..
.Buradaki evliliklerde Eslerden birinin genellikle Turkiye'den gelmesi cok yaygin. Ozellikle kirsal kesimden gelmis anne-babalar izin mevsiminde memleketlerinden bir gelin / damat bulup dugun yapip cocuklarini evlendiriyorlar. Bazi durumlarda ya cocugun yasi kucuk, tecrubesiz oluyor ya da istemese bile zorlamayla evlilik gerceklesiyor, dolayisiyla bu evliliklerin bir kisminin sonu husranla bitiyor, ya da mutsuz bir hayat suruluyor. Memleketten damat/ gelin getirmenin sebeplerini sorarsaniz sebep genellikle su oluyor; '' Buradaki (Almanyadaki) gencler sorumsuz, serseri'' veya '' burada dogru duzgun evlenilecek kiz yok'' . Ebeveynleri bu dusunceye sevkeden gercekler mevcut tabii ama, hic tanismayan, hatta evlenmek bile istemeyen insanlari sirf ''adam olsunlar'', ''yuva kurup evine baglansinlar'' diye evlendirmek ne derece dogru, tartisilir..
.Hic hosuma gitmeyen birsey daha var burada. Ozellikle gida alaninda cok miktarda sirket kuruldu burada, bunlardan et-sucuk-donmus hazir kofte,kebap ..v.s. gibi alanlarda faaliyet gosten sirketlerin marka isimlerine baktiginizda, hep dini kelimeler gorursunuz, hepsinin uzerinde de Helal ( yani o etin islami usullere gore kesilmis oldugunu ifade eder) yazar. Bu konuda cok ileri seviyede bir din somurusu vardir. Helal yazar, cunku halkimiz, yedigi etin mutlaka helal kesilmis olmasini ister. Halbuki bu etler genellikle Almanya'nin veya Hollanda'nin dev mezbahalarinda hazirlanir ve %99'u helal kesim mesim degildir. Ama halkimiz inanir iste..Yine unutamadigim bir animi anlatayim; Buradaki dindar kesimin, ozellikle de Milli Gorus taraftarlarinin ozellikle sevdigi bir sucuk-salam markasi var, Turk marketlerine gittiklerinde mutlaka bu markayi sorarlar. Bundan iki uc sene once bizzat gozlerimle gordugum olay soyle gelisti. Bir markete gelen 11-12 yaslarinda turbanli bir Turk kizi, saticiya ''S.... marka sucuk var mi?'' diye sordu, satici da ''S...m yok ama E.....k marka var'' dedi (E.....k Almanya'daki en iyi ve taninmis sucuk markasi). Kizin yaniti soyle oldu: ''ama o Turk sucugu!, ben musluman sucugu istiyorum!'' Satici sasirdi ve sordu;''sen nereden ogrendin boyle seyleri?'', kiz da cevap verdi; Sen bilmiyor olabilirsin ama burada oturanlar (o semtte oturan Milli Gorus'cu, Kaplan'ci... gibi kesimleri kastediyor) boyle dusunuyor'' deyip sucuk almadan dukkandan cikti. Satici da ben de dona kaldik. Boyle birseyi baskasi anlatsa inanmazdim ama bizzat sahit oldum, hala da unutamiyorum..
.Bir de Alman argo edebiyatina bizim sayemizde girmis cok unlu bir kelime var. Bu kelime ''geturkt'' Ne demek oldugunu da hemen aciklayayim. Kelime anlami ''turklestirilmis'' demek. Yani isin icinde bir is var dusuncesi oldugunda, hile, uckagit, eksik yapilmis bir is suphesi oldugunda bu kelime kullaniliyor. Bu kelime de herhalde durup dururken ortaya cikmadi, uzun yillar suresince klasiklesmis bazi davranis bicimlerimiz sayesinde Alman diline bir katki saglamis olduk..
.Biraz olumsuz yazdim belki, olumlu ornekler de yok degil ama bunu degerlendirirken, hep buradaki nufusumuzun 2,2 milyon oldugunu dikkate almak zorundayiz. Umarim gurbet ulkesi Almanya'yi ve burada yasayan Turklerin hayatini bir nebze aktarmayi basarmisimdir. Bu seferlik te bu kadar. Bir sonraki yazida gorusmek uzere..

bu bir alintidir arkadaslar,
ARASTIRAN : Ercan Toprakyaran
__________________