Anime Dokumanı Eylul 2005 Dergi : Hillsider Yayın Tarihi : Aralık 2005 Konu : Anime Yazan : Berna Gencalp Başlık : Anime: Made in Japan Spot : Cizgi film aleminde, Japonya’da uretilen cizgi filmlere verilen isim, Anime. Anime bugun, kuresel populer kulturun bir parcası… Belki ilk izledğim anime değildi ama ilk aşık olduğum Japon cizgi sineması orneği Ghost In The Shell oldu. Konu; cok da uzak olmayan bir gelecekte, ustun niteliklerle donatılmış gizli ajan Kusanagi’nin kimlik arayışıydı. Kadın gorunumune sahip bir cyborg olan Kusanagi ruhuna sahip cıkmak adına, onu hapseden kabuğu kırıyordu… Varoluş, cinsiyet, evrim, yaratılış, teknoloji, insanlık, ruh, anılar ve bilinc gibi kavramların uzerine giden filmi kac kere tekrar izlediğimi hatırlamıyorum. Lion King’den sonra Ghost In The Shell cok sarsıcıydı! Bir kulliyata, cıtayı bunca yukselten bir yapıtla başlamanın tum avantaj ve dezavantajlarını yaşadım, tabii. Arada denk geldiğim hayalkırıcı animelere rağmen Akira, Princess Mononoke ve Spirited Away gibi filmler heyecanımı korumamı sağladı. ‘‘Japon Animasyon Sineması’nda Kadın Başkahramanlar’’ başlıklı bir master tezi yazmaya bile kalkıştım. Ama filmleri izlemeyi, onlar hakkında yazmaktan daha cok sevdiğimi anlayınca bu iddiadan vazgectim. İddiamdan vazgectim ama ilgimden vazgecmedim. Japonya’da gecirdiğim zaman icinde bulabildiğim her İngilizce alt yazılı anime dvd’sini (ki maalsef coğu değil) kiralayıp seyrettim. Ve bir daha anladım ki cizgi film alemi icinde animeler, bir alem… Buyuklere Anime Cizgi filmler kaydedilmiş değil cizilmiş hareketlerden oluşuyor, hicbir reel koda, goruntuye, oyuncuya gerek duymadan; tamamen ‘yoktan’ bir evren yaratma olanağı sunuyor. Bu evrende yer alacak tum oğeler yonetmenin tam kontrolu altında. Animasyonda sınır, yaratanın hayalgucu. Bu onemli avantaja/ozelliğe rağmen cizgiyle uretilen filmler batıda hep cocuklar ve cocuksu yetişkinler hedeflenerek yapılmış. Oysa Japonya’da uretilenler; konularındaki ceşitlilik, konuları işleyişteki tutumları, teknik ustunlukleri, filmlerde kullanılan dramatik seslendirme ve muzik ile cocuksu olmayan yetişkinleri de izleyici kitlelerine dahil ediyor. Kelime anlamı olarak hem ruh hem de hareket anlamına gelen anime, bu turun sınırsız olanaklarını kullanarak, cizgi filmden beklentileri değiştirdi. Ozellikle Akira ve Ghost in the Shell filmlerinden sonra izleyiciler, bir animasyon filmde, reel filmden bekledikleri herşeyi bulabileceklerini, hatta animasyon filmlerden bundan da fazlasını umabileceklerini gorduler. Walt Disney bu turun cercevesini cizdi dersek, animelerin de bu cerceveye yeni bir boyut kattığını soyleyebiliriz. Anime Alemi Japonya’da yetişkin Japonlar icin uretilen animelerden batılı izleyicilerin haberdar olması Amerika uzerinden oldu. Her iki ulkenin de NTSC sistemini kullanması ve Amerika’da yaşayan Japon asıllı vatandaşların animeleri yakınlarına tanıtması ile 70’li yıllarda bu filmler, dar bir cevrede izlenmeye başladı. Gorsel yonden o kadar etkileyicilerdi ki alt yazı olmasa bile, meraklıları bu filmleri izliyordu. Japon yapımcıların Amerika pazarına girmek ya da dunya pazarına acılmak gibi bir hedefleri yoktu, cunku Japonya’daki pazar zaten onları fazlasıyla doyuruyordu. 80’li yıllarda kayıtlara altyazı eklemek ev ortamında bile halledilebilecek kadar kolaylaşmıştı. Anime fanatikleri bu işi kendi caplarında ustlendiler. Animenin her turu artık Amerika’da daha fazla dolaşımdaydı. Amerikan cizgi filmlerinde rastlanmayan turden cinsellik ve şiddet iceren bu yapımlara karşı giderek bir onyargı oluşuyordu. Bu onyargı, merakı korukledi. Temeli Japon populer kulturunun onemli bir unsuru olan mangalara (Japon cizgi romanları) dayanan animelerde, aynı mangalarda olduğu gibi buyuk bir ceşitlilik vardı. Yapımlar, batılı seyircinin alışık olduğu uzere sadece cocuklar icin değil her yaştan, her cinsiyetten, her ilgi alanından insana hitap ediyordu. Tabii bu durum, cocuk filmi izleme beklentisi ile ekran başına oturanları dehşete duşuruyordu. Şiddet, seks, felsefe… bu filmlerde her şey vardı! Mangadan animeye gecişi Japon televizyonu sağladı. Cok tutulan mangalar birer birer televizyon dizisine donuşturuldu. Heidi, Şeker Kız Candy, Marco, Ucan Kaz, Arı Maya, Voltran ve Pokemon bizim de bildiğimiz anime televizyon dizileri… Cocuklar icin uretilen bu tur animeler Japonya’da hala onemli bir yere sahip. Cunku ozellikle oyuncak endustrisi buradan kaynakla, buyuk gelir elde ediyor. Dunyanın geri kalanındaki izleyicilerin anime estetiğine alışması da bu yapımlar aracılığıyla oluyor. Televizyon yapımlarından uzun metrajlı anime sinema filmlerine geciş ise Japonya’da değilse bile dunyada oldukca sancılı oldu. Yetişkinlere cizgi film izlemek icin sinema bileti aldırmak pek kolay değildi. Ustelik animeler farklı bir kulturun icinden cıktıkları icin Amerika’da ve Avrupa’da tam olarak anlaşılamıyordu. Nihayet, 90’lı yıllar animelerin dunyada kabul gormeye başladığı yıllar oldu. Donum Noktaları Animelerin batılı, yetişkin sinemaseverlerin zevkine hitap etmeye başlaması iki sebebe dayanıyor. Bunlardan birincisi gecen zaman icinde izleyicilerin bu estetiğe ve anlatım diline alışmaya başlaması. Cizgi filmlerin sadece cocuklara has bir tur olduğu saplantısından kurtulmaları. İkinci sebep ise Japon animecilerin daha evrensel konulara ve kodlara yer vermeye başlamaları… Ancak bu animelerin Japon kimliğini kaybettiği anlamına gelmiyor cunku uretilen filmlerin coğunluğu hala Japonlar icin uretiliyor. Guzel olan taraf şu ki, iyi animecilerin bir kısmı dunyanın geri kalanıyla da ilgileniyor. Animelerin tek bir artistik stili olduğu soylenemez. Konuya, hedef kitleye ya da ture gore stiller cok değişebiliyor. Belki de Japonları tum diğer cizgi filmcilerden farklı kılan en onemli ozellik batının reel film geleneğinden bilincli olarak faydalanmaları, film dilini ustun bir şekilde kullanmaları, batılıların asla yan yana kullanmaya kıyamayacakları oğeleri neredeyse hic cekinmeden biraraya getirmeleri… Kimi animeler bir film turunun (komedi, macera, bilimkurgu, kara film, fantastik, Western gibi) ya da bir kac turun ozelliklerini ustunde topluyor… Kiki’s Delivery Service, Princess Mononoke, Spirited Away, Howl’s Moving Castle gibi filmlerin yaratıcısı Miyazaki tamamen elle cizilmiş masalsı ve fantastik konuları işlerken, Ghost in the Shell ve Metropolis gibi filmler bilimkurguya, Perfect Blue ise kara filme yakın duruyor. Ote yandan Cowboy Bebop gelecekte uzayda gecen bir detektif-kara film-bilimkurgu-komedi karması bir film. Yani, post-modernliğin bu kadarı… Metropolis, bir acıdan, Fritz Lang’in aynı isimli filminin cizgi versiyonu, ama başroldeki Tima karakteri gorsel olarak Charlie Chaplin’in ‘Kid’ine gondermelerle dolu. Film cizgi stili olarak Heidi’yi hatırlatıyor. Animelerde hem reel filmlere taş cıkaran bir gercekcilik kaygısıyla, hem de bunun tam tersi fantastik bir tavırla uretilen filmlere rastlanıyor. Ghost in the Shell tamamen cizgi ile uretilmiş olmasına rağmen, pazaryeri ve kovalamaca sahnelerindeki aşırı gercekcilik şaşkınlık verici ve hayranlık uyandırıcı. Miyazaki’nin tum filmlerinde de gercekcilik uğruna buyuk emek harcandığı daha ilk bakışta goze carpıyor. Gorsel gercekciliğe gosterilen titizlik bir tarafa, orneğin Ghost in the Shell, sinema tarihinden Blade Runner’a, felsefeden edebiyata, oradan evrim teorisine kadar pek cok alana ve konuya referans veriyor. Wachowski kardeşler, Matrix’in, Ghost in the Shell’in yeniden uretilmiş reel film versiyonu olduğunu roportajlarında tekrarlıyorlar. Her iki filmi de gormuş olanlar bu ikisinin benzerlikleri ve benzemezlikleri uzerine saatlerce nefes almadan konuşabilirler. Aslında boylece anime, reel filmlerden aldığı ilhamın diyetini, reel filmlere ilham vererek odemiş oluyor. Bastırılmış Toplumsal Travma 2. Dunya Savaşı, Japonya’ya atılan iki atom bombası ile son bulur. Savaştan sonra Japon hukumeti bu bombaların etkileri hakkında medyada haber cıkmasını, halkın morali daha fazla bozulmasın gerekcesi ile yasaklar. Yaşanan toplumsal travma, uygulanan sansur nedeniyle derinleşir. Toplumun sinir ucları olan sanatcıların işlerinde, bugun bile ustesinden gelinemeyen bu travmanın etkilerini bulmak mumkun. Bu bastırılmış toplumsal travma, ceşitli metaforlara burunmuş olarak animelerde karşımıza cıkıyor. Gelecek zamanda ve başka bir gezegendeki karanlık ve ağır koşullarda, hatta kıyamet ortamında gecen animelere sıkca rastlamak bu yuzden şaşırtıcı değil. Ancak 80’lerin sonunda piyasaya cıkan Grave of the Fireflies, nukleer bombanın yarattığı etkileri hicbir metafora burumeden, butun acıklığı ve basitliği ile anlatan nadir filmlerden. Filmin Heidi kılıklı cizimlerine hic aldanmamak gerek. Film başladıktan sonraki ilk birkac dakika icinde zaten bu yanılsama kalmıyor. Ustelik sinemasal hikaye anlatımı acısından da bu film, oldukca olgun bir ornek. Kadın Başkahramanlar Aksiyon ve maceranın otesine gecen, kadın kahramana yonelik bir vurgusu olan filmlere, anime aleminde sıkca rastlanıyor. Kadın başkahramanların hepsi kimliğini bulmaya/oluşturmaya calışan, bireyselliğini sorgulayan kadınlar. Aslında onlar, kadın da değil, yetişkinliğin sınırında duran kız cocukları. Japon kadınlarının sosyal hayatta hala erkeklerle eşit sayılmadıkları bir ulkede, bu vurgu dikkat cekici. Kadın kahramanlar acısından oldukca zengin gorunen bu sinema, hem Japon kulturune, hem kureselleşmeye, en cok da tum film tarihine sırtını dayayarak kadın kahramanlar uretiyor. Ancak bu kahramanlar filmin sonunda nedense hep yeni bir başlangıcın eşiğinde duruyorlar. Cevap vermekten cok sorular soruyorlar. Ghost in the Shell’de baş kadın karakter insan mı yoksa bir cyborg mu oldugunu bilemiyor. Princess Mononoke’de kurtların arasında buyuyen genc kız insan değil kurt olduğuna inanıyor. Metropolis’teki Tima ise tum film boyunca kendini insan sanarken, bir robot olduğunu oğrenince kızgınlığından dunyayı yok etmeye kalkıyor. Kiki ise bir cadı. Ama buyuyle fazla arası yok. Onu olduğu gibi, yani supurgesinin uzerinde getir gotur işlerine bakan, kurye bir cadı olarak kabullense ne guzel olacak hayat onun icin… Turkiye’den Bakınca… 90’lı yıllarda dunyayla daha fazla entegre olan Turkiye, animeleri festivaller, universitelerdeki ozel gosterimler ve dvd’ler aracılığıyla tanıyor. Spirited Away’in vizyonda gosterilmesinin ardından goya ‘pek yakında’, Ghost in the Shell’in devam filmi olan ‘Innocence’in vizyona girmesini bekliyoruz. Hala. Animeler, dunyanın geri kalanında olduğu gibi Turkiye’de de şaşkınlıkla karışık bir hayranlık uyandırıyor. Ancak gercek şu ki, sinema dunyasında on yıllar boyunca bir alt kultur oğesi olarak gorulen anime, Spirited Away filminin Oscar kazanmasıyla daha geniş kitlelerin ilgisini cekti. Artık anime, Amerika’dan Turkiye’ye, Brezilya’dan Fransa’ya kadar kuresel populer kulturun bir oğesi. Merklısına Oneriler Benlik konusunda duşuncelere dalmak istiyorsanız: Ghost in the Shell (Mamoru Oshii, 1995) Ağlamaktan bitap duşmek istiyorsanız: Grave of the Fireflies (Isao Takahata,1988) İciniz ısınsın istiyorsanız: My Neighbor Totoro (Hayao Miyazaki, 1988) Şaşırmak istiyorsanız: Akira (Katsuhiro Otomo, 1988) Manga Dokumanı Mart 2005 Dergi : Trendsetter Yayın Tarihi : Nisan 2005 Konu : Japon Cizgi Romanı Manga Yazan : Berna Gencalp Fotoğraflar : Berna Gencalp Manganın Kısa Tarihi Japonya kaynaklı tum cizgi roman ve bant karikaturlere verilen isim, manga. Bu ismi 1814 yılında icat eden Hokusai isimli bir sanatcı. Manganın ilk anlamı anlamı tuhaf, kabataslak cizimler. 20. yuzyılın başından itibaren kullanımı yaygınlaşan bu ismin ikinci anlamı ise ahlaken yozlaşmış! 50 yıl kadar once Japonlar da aynı dunyanın geri kalanında olduğu gibi cizgi romanları sadece cocuklar icin uretiyorlardı. Buyukler sadece gazetelerdeki politik ya da gunluk haberlerle ilgili karikaturlere bakıyorlardı. Ancak ikinci dunya savaşı sonrası işler değişti. Cocukluktan gencliğe, genclikten yetişkinliğe gecen kalabalık nufus; ağır calışma şartlarının ve boğucu sosyal kuralların da etkisiyle cizgi romanlara sımsıkı sarıldı. Cocuklar icin uretilen cizgi romanların diğer yaş grupları tarafından okunduğunu farkeden yayıncılar da bu sefer yetişkinler icin uretim yapmaya başladılar. Manga İstilası Japonya’da şu anda tuvalet kağıdı icin kullanılan kağıttan daha fazlası mangalar icin kullanılıyor. Bazı haftalık ya da aylık mangalar bir şehrin telefon rehberinden daha kalın. 1 milyon tirajlı manga dergileri var. Yayın periyotları haftalık, iki haftalık, iki aylık olabiliyor. Odaklandıkları alanlar bilim kurgudan, pornografiye, spordan cocuk hikayelerine kadar ceşitlenebiliyor. Manga endustrisinin kurucusu sayılan Osamu Tezuka yıllarca Buddha’nın hayatını konu alan bir seriyi cizip yazabiliyor. Sadece dergi grupları değil saygın kitap yayıncıları da manga dergileri yayınlıyorlar. Zaman icerisinde populeritesini kanıtlayan serilerin her biri kendi başına bir butun olarak piyasaya suruluyor. Doraemon buna guzel bir ornek. Konu, masa cekmecesinden fırlayarak bir cocuğa yardım etmek icin gelecekten bugune gelen, robot kedi. Bu robot kedinin karnındaki cepten, cocuğun başı her derde girdiğinde, birbirinden ilginc aletler cıkıyor. 1970’lerde manga dergilerinde yayınlanmaya başlayan Doraemon’un tum maceraları artık ciltlenmiş olarak satılıyor. Ve bugune dek tam (aman oturduğunuz yerden duşmeyin) 55 milyon adet satmış! Doraemon o kadar unlu ki buyuk paralar karşılığı reklamlara cıkıyor. Doraemon ile ilgili yapılan oyuncak ve hediyelik eşyalar da ayrı bir endustri yaratmış, bu arada. Endustrinin buyukluğu başka şartlar altında belki de romancı, ressam ya da sinemacı olabilecek yetenekleri bu alana topluyor. Ayrıca Japonya’da kadınlar iş hayatında daha az yer alırken ve genellikle evlilik sonrası işi bırakırken manga konusunda calışan pek cok kadına rastlamak da mumkun. Kağıt Ustundeki Karelerden Filmlere Kimi mangaların populeritesi o kadar fazla ki televizyon endustrisi buna ilgisiz kalamıyor. Osamu Tezuka’nın Astro Boy adlı hikayesi 1960’lı yıllarda Japon televizyonunda 200 episodluk bir cizgi dizi olarak yayınlanıyor. Orijinal adı Tetsuwan Atomu olan bu seri, Mighty Atom adını alarak Amerika’ya da ihrac ediliyor. 100’den fazla bolum NBC televizyonunda yayınlanıyor. O gune kadar Japonlar tarafından, Japonlar icin uretilmekte olan cizgili hikayelerin dunya pazarından da kazanc sağlayabileceği farkediliyor. Astro Boy’un kazandırdığı ivme ile manga ve anime (yani Japon cizgi filmleri) yepyeni bir acılım kazanıyor. Animeler elbette bambaşka bir yazının konusu. O yuzden fazla dallanıp budaklanmadan mangalara geri donelim. Ancak şunu soylemek gerek, manganın televizyon animelerine kaynaklık etmesi hem sanatcılara hem de bu işin ticaretini yapanlara yepyeni kapılar acıyor ve gelir kaynakları sağlıyor. 1990’lı yıllarda artık cark sadece mangadan animeye doğru dunmuyor. Populer mangaların bilgisayar oyunu, televizyon dizisi ve sinema filmi yapılmasının yanı sıra kimi animelerin, orneğin Miyazaki filmleri gibi, daha sonra cizgi romanları basılıyor. Manga Estetiği 19. yuzyıl sonu, 20. yuzyıl başında Lautrec gibi Avrupalı sanatcılar Japonya’dan gelen porselenlerin sarıldığı kağıt parcalarının uzerine basılmış resimlere bakıyor ve hayran kalıyorlardı. Japon resminin kendine has bir estetiği, sadeliği ve sakin bir etki gucu vardı. Aynı sıralarda Japon sanatcılar da Avrupa resim kulturundeki dramatik guce hayran oluyorlardı. İki ucun populer bir buluşma icin bir kac on yıl ve iki dunya savaşı beklemesi gerekecekti. Osamu, Tezuka kendi adıyla ayda 400 sayfalık cizgi roman uretmiş, cok yonlu bir sanatcı. Bu capta bir uretimi kendi başına yapması elbette olanaklı değil. Tezuka hikayeleri yazıyor, taslakları ciziyor, sonra işi asistanlarına devrediyordu. Kendi stilinde cizim yapmayı oğrettiği asistanları, hikayeyi ciziyor ama yuz ifadelerini ve konuşma balonlarını boş bırakıyorlardı. Tezuka daha sonra her karakterin yuz ifadesini ve konuşma balonunu kendi istediği şekilde dolduruyordu. 1989’da hayata veda ettiğinde Japonya’da bir kahraman gibi sevilen ve saygı duyulan usta Osamu Tezuka, Ronesans sanatcılarının atolyelerini anımsatan bu uretim tarzını, endustriye kabul ettirmişti. Tezuka’nın seri uretim sorununu da cozerek ulaştığı estetik duzey başka bazı etkenlerin de devreye girmesiyle bugunki manga tarzını oluşturdu. Sinemanın dramatik anlatım yontemleri, cekim acıları, kahraman yaratma ve merak uyandırma ozellikleri manga yaratıcılarının suzgecinden gecerek kağıda uyarlandı. Amerikan ve Avrupa cizgi romanlarında dialog dışında kalan sesler icin sınırlı bir dağarcık olmasına karşın (yumruk icin bam, duşen bir nesne icin donk gibi) Japonlar detaylarda yepyeni ses ifadeleri urettiler. Ote yandan Japon dilinin gunluk hayatta da farklı alfabelerle yazılıyor olması her bir karakterin farklı bir konuşma şekli olduğunu duyumsatmakta arac olarak kullanıldı. Tum bunlara ek olarak, yine Japon dilinin hem yatay hem dikey olarak yazılabiliyor olması da batılı cizerlerle karşılaştırıldığında Japon cizerlere ceşitli estetik olanaklar sağlıyordu. Kocaman gozlu, hic Japon’a benzemeyen tiplemelerin sırrı ile ilgili de birkac rivayet var. Bir tanesi Japonların kendi dunyalarının dışına cıkmak icin manga okudukları, bu yuzden kendilerine benzeyen yuzler gormek istemedikleri. Bununla bağlantılı olarak yabancılara karşı duydukları hayranlık. Bir diğer sebep de, bir yuzde ifade sağlamanın en etkileyici yolunun gozler olması ve gozler buyudukce dikkat cekiciliğin artması. Japon cizerler bir sayfaya tek bir yuz ve kocaman gozler cizip, o gozlerin icine yıldızlar ya da karakterin hayalini kurduğu bir sahneyi cizmekten adeta zevk alıyorlar. Tabi pornografik orneklerde Şeker Kız Candy tiplemesinde bir masumiyet abidesinin maceralarına bakmak insanı dehşete duşurebiliyor. Sonuc olarak Japonlar hem gorsel hem de ses katmanında cok ayrıntılı calışıyor, seri uretimi sıkı bir takım calışması yaparak gercekleştirip hedef kitle ve konularını da belli bir yaş ya da eğitim seviyesi ile kısıtlamıyorlardı. Bugun iki tren durağı arasında hızla tuketilip, eve bile taşınmadan cop kutusuna atılan, az diologlu, bol gorselli mangalar piyasada. Fiyatları tahmin edebileceğiniz gibi cok ucuz. Televizyon, sinema, dvd, bilgisayar oyunları gibi yeni cazibe odakları cıkmış olmasına rağmen genc, yaşlı, kadın, erkek herkesin elinde onlardan var. Meraklısına Notlar Ø Mangalar, Japon usulu bize gore tersten başlıyor. Bu da İngilizce basımlar icin devamlılık hataları gibi kimi zorluklar getiriyor. Yine de İngilizceye cevrilerek Japon usulu ve Batı usulu basılmış mangalar mevcut. Ø İki manga onerisi: Kızlar icin Japon Bridget Jones tadında, ‘HapyMania’, erkekler icin tarihi bir ortamda, kılıc sesleri arasında gecen ‘Vagabond’… Ø İki kitap onerisi: Birincisi ‘Manga! Manga! The World of Japanese Comics’, yazar Frederick L. Schodt. İkincisi ‘Watching Anime, Reading Manga’ yazan Fred Patten.
Not:Baktım Paylasılmamıs bir konu sanırsam yararlı bir bilgi olacagı ıcın paylastım anqelusa tesekkurler
__________________