1980’lerin ortalarından itibaren Japon populer kulturunun kuresel pazarda da dolaşıma giren ornekleri olan mangalar ve animeler, her ne kadar Japonya’da lisans ustu programı olan “Manga Calışmaları” ile akademik araştırma kapsamına alınmışsa da; ozellikle populer kultur uzerine calışan akademisyenler tarafından goz ardı edilmektedir. Genellikle metin cozumlemesi yapmak ile yetinilmektedir (Binark: 2002). Bu calışmanın amacı anime ve mangada icerik analizinin otesine gecerek, dağıtım ile ilgili kanunlar, sansurle ilgili yasal denetim gibi hukuki bir perspektiften animeleri incelemektir. MANGA VE ANİMELERİN TARİHSEL GELİŞİMİ “Bizim dinimiz yoktur. Bizim sadece eğlencenin gucune ihtiyacımız vardır” Takahashi Manga ve anime Japonya’nın sanayileşmesi ile ortaya cıkmıştır. Animeyi Japon toplumundaki değişiklikleri, toplumsal siyasal ve kulturel calışmaları ve yeni tuketim eğilimlerini izlemenin bir haritası olarak kullanmak mumkundur. İkinci Dunya Savaşı sonrası: İşgal Kuvvetleri, populer kultur urunlerine sansur uygulamışlardır. Hiroşima ve Nagasaki’ye, Amerika tarafından atılan atom bombalarıyla ilgili haber yapılması yasaklanmıştır (Binark: 2002). 1950’li yıllar Japon toplumunun Amerika orta sınıfının yaşam standardı ile karşılaştığı ve bunlara ozendiği yıllardır. Godzilla adlı yapım Amerikanlaşma sonucunda, doğanın teknolojiye kurban edilmesinin simgesidir (Binark: 2002). 1960’larda basın, yayın ve kağıt geri donuşum teknolojisindeki gelişmeler populer kultur metinlerinin dolaşımını olumlu yonde etkilemiştir. Savaş sonrası uretmek, ic ve dış pazarlarda satmak ve tuketmek Japonya’nın yeni ekonomik duzenidir. 1964’te Japon halkının yarısından fazlası televizyon sahibiydi. Bu gelişmeler sonucunda sosyal bilinc oluşmuş ve Amerikan-Japon Guvenlik Anlaşması’nı eleştiren manga ve animeler yayınlanmaya başlamıştır (Binark: 2002). 1970’lerin başında 75 manga dergisi vardı, toplam aylık satış 20 milyondu. Yine aynı donemde kadınlar da manga endustrisine dahil oldular. Fakat 1973 Petrol Krizi’ni izleyen yıllarda Japonya’ya eleştirel soylem yaygınlığını yitirdi ve birey, ozel alana cekildi. Bu yolla, Japonya’da ulus devletin gozetiminde kapitalistleşme ve hızlı kalkınma, sozde homojen Japon orta sınıf yaratma projeleri ve toplumun siyasal soylemlerden arındırılması devletin ana politikası haline geldi. Bu donemde Japonya’nın ideolojisi etnik-kulturel, milliyetci bir ideoloji olan Japonculuk’tur. 1970’li yıllarla birlikte yetişkin manga ve animeleri doğdu ve Japonya pornografi pazarının farkına vardı (Binark: 2002). 1980’lere gelindiğinde 180’e yakın pornografik icerik manga ve anime piyasaya sunuldu. 1980’lerin başında enformasyon alanında tekno-milliyetcilik Japonya’nın resmi ideolojisi haline gelmiştir. Boylece “populer tarih” yeniden keşfedildi. Bu keşif, mangalara ve animelere de yansıdı. Devlet televizyonu NHK’da bu tur urunler yayınlandı. Bu donemde Japonya’da yeni insan tipi ortaya cıktı. Japon halkının tek tip bir orta sınıftan oluşmadığı ve farklı tuketim tercihlerinin olduğu anlaşıldı. Beyaz yakalı işgucunu hedef alan manga ve animeler doğdu. Ekonomik sorunlar, doğal-insan-teknoloji ilişkisi anime ve mangalarda işlenmeye başladı (Binark: 2002). Yayıncılar ve mangakalar yetişkin mangasının ulusal/yerel politikaların da otesinde Japonya’nın uluslararası platformda temsili acısından buyuk rolu olduğunu gosterdiler. Morning’in editoru 1980’lerin ortasında politik yetişkin mangasının soylemsel ve diplomatik potansiyelini fark ederek, yeni Japon duşuncesini mangalarla bilincli olarak vurgulamaya karar verdi. Ona gore bu keşiften sonra doğan en buyuk değişiklik 1988’de başlayan sessiz hizmetti. Japonya’nın diğer ulkelerle ilişkileri sessiz hizmet cercevesinde tekrar değerlendirildi. 1980’lerde Japonya yeni bir super guc haline geldi. Japonya’nın uzerinde konuşmaya değecek bir ordusu yoktur. Sadece guclu bir ekonomisi vardır. ABD’deki rakiplerini geride bırakmalarını sağlayan ise Japon firmalarının entelektuel birikimleri ve muhendislik bilgileridir. 1990’ların Japonya’sı ise hem tuketim toplumu, hem de enformasyon toplumudur. Enformasyon toplumunun başlıca ozelliği, toplumsal ve ekonomik yapıların orgutlenme ve işleme mekanizmalarının enformasyon ve enformasyon teknolojileri temelli hale gelmesidir. 1990’ların Japonya’sında tuketim sadece gercek bir urunu satın almak değildir. Tuketim ile birlikte imgelerin sunduğu yaşam bicimini simgesel olarak ustlenmektir. Bu da Japonya’nın tuketim toplumu oluşunun gostergesidir. Japonya’da yaşayan Kore asıllı etnik azınlık kamusal alana dahil olmaya calışmaktadır. Japon feministlerinin de ataerkil toplumsal yapıyı donuşturmeye yonelik cabaları kurumlaşmıştır (Binark: 2002). Vampire Hunter D, 1992’de İngilizce’ye dublajlandı, ABD’de vizyona girdi ve Amerikan televizyonlarında defalarca gosterildi. Boylece Japon Animasyonunun Batı’da populerleşmesinde onemli bir rol ustlendi (Ozkaracalar: 2002). Manganın yabancılar tarafından Japon kulturunu ifade eden bir form olarak kabul edilmesi, manganın Japonya icinde kulturel bir urun olarak kabul edilmesini sağladı. Politik ve ekonomik ifadeler taşıyan yetişkin mangaları ve serileri Japonya’nın yurtdışındaki imajı ile bağlantılı hale gelmiştir. Bilgilendirici manga kitapları mesajların uluslar arası duzeyde anlaşıldığından emin olmak icin İngilizce ve Fransızca’ya cevrildi. 1990’ların ilk yarısında The Washington Post, Le Monde, The Observer gibi yabancı dergilerde mangalarla ilgili yazılar cıktı. “Made in Japan” gibi kitaplar, Japon Kulturel Calışmaları bolumlerinin kutuphane raflarında yerlerini aldılar. Diğer bilgilendirici mangalar ise Japon hukumeti calışanlarının, yabancı ulkelerin diplomatlarına hediye ettikleri kulturel urunler haline geldiler. Merkezi Tokyo’da olan Mandarake Incorporated adlı anime ve manga urunleri satan firma kuresel bir yayılma gosteriyor. 1999’da Los Angeles’ta ve 2001’de Bolonya’da şubelerini actı. Bu firmanın sahibi Masuzo Furukawa, Japonya’nın bu urunlerin dağıtımına buyuk onem verdiğini, Japonya’daki bir urunun ABD’de satılması ile arasında zaman farklı olmadığını soyluyor. Anime ve manga karakterlerinin, MTV grafiklerinde, sokak modasında, barlarda hatta muzelerde karşımıza cıkabileceğini ekliyor. 2000’lerin Japonya’sında egemen ve bağımlı sınıflar arasında rızanın sağlanması ise kimlik farklılıklarının onaylanması ile gercekleşmektedir. Bu onay farklı taleplere yonelik, farklı kişisel ve yerel malların piyasaya sunulması ile mumkun olmaktadır. Populer kultur urunleri ornekleri olan manga ve animeler Japonya’nın ve Japon olmanın populer olarak kutsanmasında rol oynar (Binark: 2002). Berlin Film Festivali’nin en buyuk odulunu ve Oscar odullerinde En İyi Animasyon Filmi odulunu, Hayao Miyazaki’nin “Spirited Away” adlı animesi aldı. Japon anime stili cizgi filmleri, ABD kablolu TV’lerinin okul sonrası ve cumartesi sabahı yayınlarının coğunu doldurmaktadır. 2001’de Japonya’da hala gelirler ve hayat kalitesi yuksek, yaşam suresi ise uzundu. Ancak yen ve gayri safi milli hasıla duşerek 17 yıl oncesinin rakamlarıyla eşitlenmişti. Calışan nufus ile, işsiz nufus birbirine eşitti. IMF, Tokyo Bankaları’nın itiraf ettiklerinden bile daha kotu durumda olduğuna inandıkları icin araştırma başlattı. Japonya gunumuzde tekrar super guc haline gelerek, kuresel olcekte kulturel etkisini gosteriyor. Pop muzikten, elektronik urunlere; animelerden mangalara, mimariden modaya eskisine gore daha buyuk bir kulturel guc olarak karşımıza cıkıyor. Pek cok metropol gibi Tokyo da Amerikan urunleri satıyor. Matrix gibi Hollywood filmleri James Cameron’un Dark Angel’ını da iceren TV dizileri Japon animelerinden esinlenmektedir. Cizgi film ve video oyunu olan Pokémon 65 ulkede yayınlanıyor ve 30’dan fazla dile cevrildi. Hatta Time Dergisi’nin kapağı oldu. Japonya 1980’lerdeki ekonomik super guc olma ozelliğini yitirmiş olsa da, gunumuzde pop muzikten elektronik eşyalara, mimariden animelere kadar uzanan geniş bir alanda kulturel super guc olma şerefine erişti. Japonya’nın kulturel gucu Amerika’nın kapitalist ve bireyselci etkisinden cok daha farklıdır. Japonya, Fransa gibi yegane kulturel ve ulusal karakterini yitirmekten korksaydı kulturel etkisi Japonya dışında gorunmez olacaktı. Japon Medyası’nda Sansure Dair İki Zıt Yaklaşım: Stereotip Perspektif ve Batılılaşma Perspektifi “Japon Medyası’nda Sansur: Bir Anket Raporu” adlı calışmanın sahibi olan David Kowalewski’ye gore, Japon medyasının sansure ve denetim mekanizmasına ilişkin tutumuyla ilgili olarak iki genel kanı vardır: Geleneksel ve kapalı bir toplumun ozgurluk ve acıklık gibi değerleri goz ardı edeceğini one suren “Stereotip/Basmakalıp Perspektif” ve bunun tamamen tersi bir yaklaşımla ozgurluk ve acıklık gibi değerlerin bu toplumlarda koklendiğini savunan “Batılılaşma Perspektifi”. Herzog gibi, Stereo tip yaklaşıma sahip olan yazarlar, Japonya’yı muhafazakar ve celişkileri goz ardı eden bir toplum olarak nitelendirirler. Haklara ve ozgurluklere dair uzun sureli bir geleneğe sahip olmayan ulkelerin medyaları sadece gostermelik bir bireysellik gosterirler ve tek sesli olurlar. Fukushima ise Japonya’da medya calışanlarının da elit kesimden olduklarını, bu nedenle kendileri gibi elit olanları eleştirmekten kacındıklarını savunur (Fukushima: 1989). Batılılaşma Perspektifi’ne sahip olan Kerbo ve Mc Kinsky’e gore ise Japonya kulturel yeganeliğini de muhafaza ederek, Batı’nın demokratikleştirici normlarını icine sindirmiştir. Bu yaklaşıma gore, Japon medyası, kamuoyunun haklarının “bekci kopeği” olma gorevini başarıyla yerini getirmiştir. Kowalewsky, hepsi universite mezunu olan Japon medya calışanlarına uyguladığı anket ile Japon medyasının sansurcu olmaktan uzak olduğu verisine ulaştı. (Kowalewsky’nin bulguları icin bkz. Ekler.) Bunun yanında Japon medyasında kadın calışanların daha demokratik, dolayısıyla daha az sansur yanlısı olduğunu ve rekabet, anti-faşizm, anti-konformizm ve cinsiyetin sansurle dolaylı ama olculebilir bir bağlantıya (negatif korelasyon) sahip olduğunu ortaya koydu. Japonya’nın genel olarak “Konsensus Politikasına” sahip olduğu iddia edilir. Ancak gunumuzde Japon medya raporları bu konsensuse aykırı veriler ortaya koymaktadır. Yani Japon medyası uzerine yapılan calışmalar, medyanın kamuoyunun bilme hakkına buyuk oranda saygı gosterdiğini ortaya koymasına karşın, pek cok rapor da medya davranışlarının bu idealden cok uzak olduğunu gostermiştir. TARİHTEN BUGUNE JAPON MEDYASINDA VE ANİMELERDE SANSUR VE DENETİM MEKANİZMALARI “ANİMELERİN YASAL CERCEVESİ: 175. MADDE” Japonya’da sansur Tokugawa doneminde (1603-1867), odunlar uzerine cizilen resimlere uygulanmaya başlandı. Ahlakcılar ve sanatcılar arasındaki savaş o zamandan gunumuze suregelmiştir. Meiji Restorasyonu’nundan sonra 1889’da “modern” hukumet yeni bir anayasa cıkardı. Bu anayasa hazırlanırken, ABD yerine Prusya (Almanya) ve İngiltere ornek alındı. Hukumet kendisine karşı yazılara yer vermemesi icin gazeteleri denetlemeye başladı. 1880’lerde Ceza Kanunu hazırlandı ve “kamu ahlakına aykırı” ibaresinden yola cıkan 175. Madde’ye yer verildi. Bu madde gunumuzde de uygulanmaktadır. Bu maddenin uygulanışı o kadar uc noktalara vardırılmıştır ki, Renoir ve Manet’nin resimlerindeki cıplaklıklar bir parca kumaşla kapatılmıştır. Zamanla denetim kurulları ve Japon Mahkemeleri “edepsizlik” ve “kamu ahlakı uzerinde zararlı etkisi olan” ibarelerini biraz gevşettiler. Cunku bu surec icerisinde kamuoyunun değer yargıları değişmişti. 1960’lardan beri Japonya’da eğlence amaclı medya cinsellik ve şiddet iceren goruntuleri ile yurtdışında kotu bir une sahip. Bu iceriğe ozellikle animelerde, mangalarda, filmlerde ve video oyunlarında rastlanıyor. 1870’lerin başında Japon film endustrisi cok miktarda cinsellik ve şiddet iceren filmler yaptı ve bunları piyasaya sundu. Bu tarz filmlerin etkilerini Japon toplumunda gormeyi bekleyenler ise boyle bir etki ile karşılaşmayınca şaşırdılar. Japon toplumunda ulusal birlik, onur ve değerlerle ilgili olarak hukumet duyarlılığa sahiptir. Hukumet calışanlarına ve politikalarına, aileye ve dine saygı gostermek şarttır. Bu konularda eleştiri yapmak geleneksel toplumsal kurallara ve toplumun varlığına bir tehdit olarak algılanır. Bir kamu politikası olarak butun konuların tartışılması ancak kulturel ve politik değerlere saygı cercevesinde mumkundur. Zamanla bireysel haklarla ilgili konuları benimsemelerinin sonucu olarak 1947 Japon Anayasası’na “bireyin hak ve ozgurluklerini” gozeten 19-23. Maddeler eklendi. Ancak bu haklar geniş bir topluluğun ihtiyacları cercevesinde goz onune alınmalıydı. Bu hakları keyfi şekilde topluluk huzuru pahasına kullanamazlardı. Her ne kadar, Madde 21’de “sansur uygulanmayacaktır” ibaresi yer alsa da, hukumet otoriteleri toplumsal hijyen/temizlik gerekcesiyle 1907 Suc Kodları’na mustehcen urunlerin satış ve dağıtımıyla ilgili olarak Madde 175’i eklediler: “...mustehcen yazıları, resimleri veya diğer tum benzeri malzemeleri satan veya aynı şekilde kamuya gosterenler hapis veya para cezası ile cezalandırılacaklardır. Bu uygulama satış amacıyla bu tur malzemelere sahip olan kişileri de kapsamaktadır.” Ancak ne hukumet, ne de yargı “mustehcen malzemenin” acık bir tanımını yapmıştır. Bunun yanında bu malzemelerin kamu ahlakına ne tur bir zarar verdiği de belirtilmemiştir. Ancak konulan bu standartların Batı standartları olduğu acıktır. Yabancı urunleri bu kurallara tabi tutarken de bazı sorunlarla karşılaşılmıştır. Orneğin bir Fransız sanat filminde Fransızca’nın kendine has incelikleri ile ifade edilmiş mustehcen cağrışımları tamamen dilin sanatsal kullanımını zedelemeden sansurlemek cok zordur. Japon mustehcenlik yasası yerel yonetimin, Gumruk Burosu’nun ve denetim komisyonun gorevidir. Gumruk Burosu, filmleri de iceren ithal urunlerin mustehcen olup olmadığını 1910 tarihli Gumruk Standartları Kanunu’nun 21. Maddesi’ne gore denetler. Burada mustehcenliğin olcutu “cinsel isteği artırma, tiksinti ve utanc duyguları uyandırma” olarak belirlenmiştir. İkinci Dunya Savaşı suresince ve 1980’lere kadar Gumruk Burosu yetkisini bu tarz goruntuleri kesmek ve bulanıklaştırmak şeklinde surdurdu. Ancak ciddi sanatsal icerikler sansure tabi tutulmamaktadır. Film sektorunde ulkeden ulkeye değişen standartların, kuralların olması her ulkeyi kendine ait gonullu sansur organizasyonları kurmaya ve film yapımcılarını bu standartlara uymakla yukumlu tutmaya yoneltmiştir (Salt: 2000). Anime filmler de bu standartlara uymak zorundadırlar. 1970’lerde Voltes V, G-Force ve Mazinger Z gibi bazı animeler “politik temaları” Filipinler’de nedeniyle yasaklandılar. Haiman’a gore sansurun amacı bireyleri ahlakın cokuşunden kurtarmaktır. Bu nedenle, animeler de diğer TV ve sinema gosterileri gibi “ahlaka ve hukuka aykırı, edepsiz, suca ve şiddete yonlendirici” olduklarında sansurlenirler (Resmi Emir No 1986, 2001). Aynı şekilde animelerde pornografi ve şiddetin gosterilmesi silahlara, uyuşturuculara, sigaraya ilişkin celişkili mesajlar sunulması, suc ve sucluların yuceltilmesi yasaktır. 175. Madde’nin Getirdikleri Animelerin de, uymakta yukumlu oldukları Japon Suc Kodu’nun 175. Maddesi insanları mustehcenlikten korumak icin hazırlanmıştır. Bu yasa, Japon insanına gore fazla muhafazakardır. 175. Madde’ye gore “her tip gorsel sanatta cinsel organların gosterilmesi yasaktır”. Bu yasanın yururlukte olması nedeniyle Japonya’da satılan cd’lerde cıplak karakterlerin cinsel organları siyah noktalarla kapatılmıştır. Bu noktadan hareketle bazı ilginc sonuclar doğmuştur [29]. Japon anime sanatcıları, sansuru tam tersi bir işlev icin kullanarak sansurlenen sahneleri daha belirgin hale getirmişlerdir. Orneğin Rei Rei (1993) adlı animede bir karakter “şimdi ruhundaki gerceğe gozlerini ac” demekte ve kamera aşağı doğru kayarak, karakterin (sansurlenmiş bir şekilde) cıplak olduğunu gostermektedir. Boylece, cıplaklık “acıkca” gosterilmiştir. Kuzey Amerika icin uretilen erotik animeler ise noktalarla sansurlenmemektedir. TV ve Sinema İcerikleri Yaşa Gore Sınıflandırılışı 1. GP (General Patronage) : Tum izleyicilerin izleyebileceği programlar 2. PG (Parental Guidance): Sadece ebeveynlerin gozetiminde izlenebilen programlar 3. R (Rated): Sadece yetişkinlerin izleyebileceği programlar Animeleri Disney animasyonlarından ve diğer Amerikan cizgi filmlerinden ayıran temel nokta da, animelerin, sadece cocuklar icin uretilmemesidir. ABS-CBD kanalı yetişkinler icin yapılan Evangelion’u cocukların en cok televizyon izledikleri saatler olan oğleden sonra kuşağında gostermiş ve sansurlemiştir. Escaflowne adlı oldukca unlu bir animeyi FOX, cocuk kuşağında sansurleyerek yayınladı ve yetişkinlere hitap eden bu seriden cocuklar bir şey anlamayınca rating duştu ve seri cocuk kuşağından kaldırıldı. Filipin televizyonu RPN 9, Dragon Ball adlı unlu animeyi İngilizce’ye cevirirken bazı argo kelimeleri değiştirmiştir. Ancak anime severler ve sansuru karşıtı olanlar “hangi 8 yaş ustu cocuk bu kelimeleri bilmez? Cinselliğe ve şiddete dair olaylara tanık olmaz?” sorusunu soruyorlar. Zaten Dragon Ball, PG grubu bir programdır. Bu tur programların izlenmesi aile kontrolu altında gercekleştirilir. Bu nedenle ayrıca bir sansure gerek yoktur. Şiddet ve cinsellik dışında ırkcılık, eşcinsellik ve savaş da aynı şekilde animelerde sansure uğratılan konulardır. Angel Cop ırkcı, Cardcaptor Sakura ise eşcinsel imalarından dolayı sansure uğramıştır. Sailor Moon’un eşcinsel karakterleri nedeniyle bir cok ulkede bir cok yeri kesilmiştir. Bunu engellemek icin değişik ulkelerde kampanyalar yapılmıştır. Lisansı, Nelvana adlı Kanada şirketine ait olan Card Captor Sakura (CCS) adlı animede eşcinsel ilişki olduğu icin, animeyi sansurledi. Ayrıca bazı ulkelerde, karakterler arasında duygusal bir ilişkinin olabilmesi icin karakterlerin belli yaş sınırının uzerinde olması zorunluluğunu getirdiler. SONUC Sıradan izleyicilerin tersine, anime hayranları farklı konularda animeler aramakta ve bunlara internetten ya da orijinal mangalardan ulaşmaya calışmaktadırlar. Bu anlamsız sansur hareketlerini protesto ederek “anime bir sanat turudur. Cizerlerin ve yazarların bir dizi veya sinema filmi yaparken sanatsal bir amacları vardır. Animeler sansurlendiklerinde ozgun hikaye bozulur. Yaratıcının vermek istediği anlam bozulur” demektedirler. Bu animelerin asıl hedef kitleleri anime hayranlarıdır. Eğer bu kişiler bir animenin aslının bozulduğuna inanırlarsa, o anime zaman ve para kaybı olacaktır. Bu tur animeler icin video mağazaları vardır, ancak bu mağazalarda satılan animeler bile sansure uğramaktadırlar. Madem sansur ahlakın avukatlığını yapma amacını guduyor, entelektuel duşunme hakkına engel olmanın da ahlak dışı olduğu neden duşunulmuyor? Bizim eğlence olarak kabul ettiğimizi kendisi belirlemeye calışarak sansur, bizim eğlence konusunda karar verebilecek yetide olmadığımızı iddia etmektedir. (Regidor: 2000) Cinsellik ve şiddetin ne zaman sanat ve zaman “ahlaka aykırı” olduğu sorusuna yanıt vermek oldukca guctur. Ancak bence bunu belirleyecek olan o urunun hedef izleyici kitlesidir. Bu urunler eğer izleyicileri tarafından sanatsal bulunuyorsa sansure tabi tutulmamalıdırlar. Duzenleyicilerin bu sanat turune yabancı insanlar ve kuruluşlar olarak, bu konuda nesnel ve doğru bir değerlendirme yapmaları mumkun değildir. Bu ayrımın kulturden kulture, hatta aynı kultur icerisinde zaman icerisinde değişiklik gostermesi kacınılmaz olduğu icin Ceza Kanunları da gecerliliklerini cok kısa sure icerisinde kaybetmektedirler. Aynı zamanda bu kanunlar, sadece kanun hazırlayıcılarının fikirlerini icermeleri acısından yetersizlerdir. Bu nedenle hazırlanan kanunlarda, izleyicilerin goruşlerine de yer verilmeli, zamana gore uyarlanabilecek esnek kurallar konulmalıdır. Yurtdışına pazarlanacak urunlerde ise, o ulkelerin sosyo-kulturel yapılarına dikkat edilmelidir.
Alıntıdır.
__________________