Ghost in the Shell
Anime Manga0 Mesaj
●36 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Dizi - Film - Sanat Forumu
- Anime Manga
- Ghost in the Shell
-
26-09-2019, 09:34:17Ghost in the Shell Ghost in the Shell - Kokaku Kidotai Eğer animelerin keşfedilmemiş hazineler olduğunu ispatlamak istiyorsanız karşınızdakine Ghost in the Shell'i izletmelisiniz. Anime dunyasının Stanley Kubrick'i olarak gorebileceğimiz Mamoru Oshii'nin bu başyapıtı, animelere artan ilginin en buyuk mimarı ve kanımca yapılmış en başarılı anime. Ancak Ghost in the Shell'in yani orjinal adı ile Kokaku Kidotai'nin başarısını sadece animeler icinde değerlendirmek cok buyuk haksızlık olur. Nede olsa bu film hemen tum otoriteler tarafından bilimkurgu başyapıtları arasında sayılıyor. Ghost in the Shell'in onemini kavramak icin tum başyapıtların en onemli ozelliklerinden birini hatırlamakta fayda var: Kendisinden sonra gelen yapıtları etkileme hatta değiştirme başarısı. Yani Ghost in the Shell, bir sure once Kutlukhan Kutlu'nun "Sinema" dergisindeki koşesindede tanıttığı gibi "Sinemayı Değiştiren Modern Klasikler"den biri. Bir cizgi film icin onyargıları aşıp ciddiye alınmanın ne kadar zor olduğunu tahmin edersiniz. Bu tahminde sizi bir fenomeni ele aldığımız sonucuna ulaştırır. Sanırım artık anime izleyen izlemeyen her sinema ve bilim kurgu takipcisi Ghost in the Shell-Matrix benzerliğinden az cok haberdar. Zira Matrix'in esin kaynaklarından en onemlisinin yaratıcısı olan Oshii'ye Wachowski Biraderlerin (Matrix'in yazarları ve yonetmenleri) hayranlığı bir sır değil. Zaten Matrix'in cıkış noktası da "gercek bir anime cekmek". Sadece bir başka başyapıtın ortaya cıkışındaki kilit noktası olması dahi onunde saygıyla eğilinmesi gereken bir eser yapıyor Ghost in the Shell'i. Elbette Ghost in the Shell'in de dayandığı bazı temeller ve esin kaynakları mevcut. Oncelikle filmimiz animelerin oldukca haşır neşir olduğu cyberpunk oykulerinden. Mekanımız teknoloji ve kokuşmuş metropol yaşantısının icice gectiği bir gelecek... Film bu geleceği yansıtırken bence en onemli yardımı yine bir bilimkurgu klasiği olan ve kendisinden sonrasını devrimsel olarak değiştirmeyi başarmış Ridley Scott'ın Blade Runner'ından alıyor. Oyle ki Ghost in the Shell'in kurulduğu geleceğin HongKong'u bana fazlasıyla Blade Runner'ı anımsatan sahnelerle doluydu. Tabi Blade Runner'da yaratılan gelecek fikrinin esin kaynağınında "kotu bir gunde HongKong" olduğunu belirtmeliyiz. Buda bizi hafif paradoksik bir duruma surukluyor . Neyse takılıp kalmamak lazım... Filmin oldukca karmaşık bir yapıya sahip olduğunu soylemek cok yerinde bir tespit olur. Filmi bir kerede anlamak neredeyse imkansız. İkinci izleyişinizde bile parcaların yeni yeni yerine oturmaya başladığını goruyorsunuz. Sonraki izleyişlerde birde filmin size sunduğu felsefenin icine dalıyor ve adeta kayboluyorsunuz. Oylesine derin bir senaryosu var ki filmin her izleyişininzde yeni bir şey farkediyor, uzerine duşunulecek yeni replik ve sahneler buluyorsunuz. Tıpkı Matrix'te olduğu gibi... Şahsen takip etme imkanım olmadı ancak filmin uyarlandığı aynı adlı manganın cok daha karmaşık ve felsefi olduğunu bircok kişiden duydum. Hatta manga'nın hayranlarının filme oldukca mesafeli yaklaştığı soylenebilir. Ancak bu coğu uyarlama icin gecerlidir zaten. Fanlar nefret eder, seyirci ise cılgına doner. Buna en son ornekte Yuzuklerin Efendisi olsa gerek. Mangadaki ve animedeki karakterlerin gorunuş ve ciziliş teknikleride birbirinden cok farklı. Sonucta uzun bir eseri sinemaya uyarlamak ve onu iki saat gibi bir zamana sığdırmak icin o eserden bazı fedakarlıklar yapmak zorundasınız. Ayrıca birde "yonetmenin secimi" soz konusu. Bir sinema eseri (bu bir uyarlama olsa bile) yonetmen tarafından yaratılır. Dolayısı ile yonetmen filmi yaratırken hikayeyi yeniden yorumlamak zorundadır. Kendi bakış acısına, goruşlerine, seyircisine, hayallerine ve isteklerine gore... Bu nedenle bence anime ve mangayı birbirinden mumkun olduğunca bağımsız gorup ona gore ele almakta, ozetle bu yazıda mangaya fazla bulaşmamakta fayda var. Oyle yapalım ve filmin icine dalalım: Ghost in the Shell, polis departmanının 9. Boluğunde (Section 9) gorev yapan Binbaşı (Major) Kusunagi ve O'nun birkac arkadaşı etrafında gelişiyor. Film, boyna bağlanan dort kablo ile zihinlerin internete sokulabildiği ve ucsuz bucaksız ağda yalnızca sanal olarak yer almaktan ote gecilebildiği bir dunyada geciyor. Hatta bu şekilde bir zihin-vucut ayrılması ile zihinler başka bir vucuda konulabiliyor ki bu da Binbaşı Kusunagi başta olmak uzere 9. Bolukteki pekcok kişiyide kapsayan cyborg bedenleri cok onemli olmaktan cıkarıyor. Onemli olan zihin, ruh. Yani filmin adındaki gibi Hayalet (Ghost in the Shell, Kabuktaki Hayalet demek). Ghost in the Shell ismide buradan geliyor. Vucutlar yalnızca zihnin icinde yer aldığı onemsiz birer kabuk gelecekte. Muhim olan hayaletinizi korumak. Zaten film icinde gecen bir replikte bize bu durumu cok net anlatıyor: "Hayaletine inanmıyor musun?". Bu filmin temellerinin kurulu olduğu duşunce. Oyle bir dunyadayız ki kişilerin hack edilip hafızalarının yalan anılarla doldurulması, onlara istenilenlerin yaptırılması mumkun. Filmimiz beklendiği uzere karizmatik, aksiyon yuklu, seyirciyi dolduruşa getiren bir acılış sahnesi ile başlıyor. Daha bu ilk sahnede filme damgasını vuracak 9. Boluk-6. Boluk rekabeti ve aradaki entrikalar adına birşeyler işitiyoruz. Bu kısa acılış sahnesinin hemen ardından bir cyborgun (ki bu cyborg Binbaşı Kusunagi'nin ta kendisi) yapımı eşliğinde ilerleyen jeneriğe adım atıyoruz. Burada ister istemez birkez daha Matrix'i hatırlıyoruz. Ustelik jenerik biter bitmez film bir uyanış sahnesi sunuyor bize. Tıpkı Matrix'te olduğu gibi! Jenerik muziğini oldukca rahatsız edici bulduğumu soylemeden edemeyeceğim. Ancak bu muzik filmin soğuk ve tedirgin edici yanına cuk oturmuş buda bir gercek. Ghost in the Shell 9. ve 6. Bolukler arasında tanık olduğumuz bir rekabetin ardından filmimiz, uzerine kurulu olduğu sıradışı hacker Kuklacı (PuppetMaster) ile tanıştırıyor bizi. O'nun tarafından hacklenmiş bir vucut 9. bolukte inceleniyor ve bu hackerın bazı yontemleri bizimle paylaşılıyor. Bunlardan bazıları oldukca merak uyandırıcı. Orneğin tarihin en onemli hackerının sistemlere sızmak icin neden eski tip bir virus kullanması... Elbette bu kucuk merakları filmin gidermesi gerekiyor. O nedenle icine hic girmeden yonetmenin bizi başrol ekibi ile tanıştırdığı sahneye gecelim. Uzun bir aksiyon yolculuğuna cıktığımız bu sekans kanımca filmin doruk noktalarından. 9. Boluk polislerinden oluşan iki grup (Binbaşı Kusunagi ve Togusa ile Batou ve Ishikawa ceşitli noktalardan sistemleri kıran copculerin peşine duşerler. Elbette bunlar gelecekte copculuk yapmak icin olağanustu bilgisayar bilgisi ile donatılmış işciler değil, Kuklacı tarafından yonlendirilen "kabuk"lardır. Aslında tek bir copcuden bahsediyoruz cunku tum işi karısına ve cocuğuna yeniden kavuşmak adına copculerden biri yapıyor. Diğeri hayatından bezmiş, hicbirşeyi umursamıyor... Bir cop kamyonunun ardında başlayıp bir su birikintisinde sona eren bu sahne bizi hacklenmiş ruhların dunyasına goturuyor. Aksiyon dolu sekansta karşılaştığımız iki adamında hafızaları silinmiş ve yerlerine bazı sahte anılar konmuş. İsimlerini bile bilmiyorlar. Batou bu anı "Hayaleti (Ghost-Ruh manasında kullanılıyor) olmayan bir kukladan daha uzucusu yok. Ozelliklede icinde kırmızı kan akanlardan." yorumuyla vurguluyor. Sonraki sahnede de yakalananların sorgulanmalarını izleyen Kusunagi'nin duşunceli halini goruyoruz. Bu andan itibaren Binbaşı'nın davranışlarının garipleşmeye başladığını soyleyebiliriz. Zaten hemen akabinde izleyeceğimiz sahnede Kusunagi'nin varlığını sorgulamaya başladığını, vucudunu umursamadığını ve insan olmanın, hatta varolmanın anlamını sorgulamaya başladığını goruyoruz. Kuklacı'nın bir şekilde bir kez daha karşımıza cıkması kafamızdaki soruları daha da arttırıyor. Kim bu gizemli hacker? Amacı ne? Neden 6. Boluk peşinde? Ozetle işler iyice karışıyor. Ancak sonrasını filmin anlatmasına izin verelim. Cunku şimdiden bir cok şeyi acık etmeye başladık bile. Ghost in the Shell'in en ilgi cekici yanı bu tur filmlerden beklenebileceğinden cok daha fazla derinliğe sahip olması. Film insan olmak adına cidden duşundurucu diyaloglara yer veriyor, sizide duşunmeye sevk ediyor ve sanırım ciddiye alınmayıda en cok bu sayede hakediyor.Yani filmin bir felsefesi var. Nitekim yonetmende bu felsefeyi vermeyi başarılı bir anlatımla başarıyor. Bunun en bariz orneğide muzik eşliğinde şehirde hava kararıncaya kadar suren bir gezintiye cıktığımız sahne. Bu bolumde Oshii sayısız nesneye anlamlar yukluyor, bize sorular sorduruyor. Enformasyonla şekillenmiş bir cağda, teknoloji ile gelişmiş bir şehri ve o şehrin umut kırıcı, kotu yanlarını gosteriyor bize. Ve Kusunagi'nin sorularını destekler tarzda vitrin mankenleri ve yuruyen insanların camlardaki yansımaları arasında geziyoruz. Son karede gorduğumuz mankenler ise diğerleri gibi giyinik değil, hatta bir kısmı kollar ve bacaklardan bile yoksunlar. İşte bu tek kare ile Oshii bize hem filmin "kabuk" kavramını olabilecek en net şekilde anlatıyor, hemde Kusunagi'nin icindeki duyguları paylaşmamızı, O'nunla birlikte sorgulamamızı sağlıyor. Bu bir iki dakikalık sahne bile yonetmen Mamoru Oshii'nin dehasını ispatlıyor. E bu deha hakkında birkac soz etmeliyiz elbette: 1951 doğumlu olan yonetmen 1976 yılında Tokyo'da bir sanat okulundan mezun oldu ki ilk bağımsız filmlerini cektiği donemde bu oğrencilik yılları. 80'li yılları oldukca uretken geciren Oshii, bu yıllarda pekcok film ve diziye imza attı. Ancak en onemli cıkışları sinemasının olgunlaştığı 90'larda yaptı. Bunların arasında 90'ların ilk yarısında cekilen Patlabor 1-2 ve 1995 tarihli Ghost in the Shell en onemli olanları olarak sayılabilir. Ozellikle Ghost in the Shell yonetmenin dunya capında bir un kazanmasına ve bir dahi olarak one cıkmasına vesile oldu. Bu film ile 1997 tarihti Dunya Animasyon Kutlamaları Odullerinde (World Animation Celebration Awards) En İyi Film ve En İyi Film yonetmeni odullerini kazanan yonetmenin sonrasında kendini biraz dinlendirdiğini soyleyebiliriz. Bu sırada senaryosunu yazdığı Jin-Roh: The Wolf Brigade sinemaya uyarlandı. Bir diğer anime klasiği olarak gorebileceğimiz Jin-Roh'u neden kendisinin yonetmediği sorusuna iki yanıtı var: birincisi kendi cekeceği bir filme hazırlandığı ve ikincisi ise yapımcı firma Bandai Visual'in filmi Oshii'nin cekmesi durumunda aşırı komplike ve izlenmesi zor bir iş cıkacağı duşuncesi. Mamoru Oshii'nin bundan sonraki işi "gelecekte animeler boyle olacak" dedirten Blood: The Last Vampire'da denetleyici yapımcılıktı. 2001 yılında tekrar yonetmenlik koltuğunda gorduk O'nu. Ancak bu kez gercek bir film cekiyordu. Avalon eleştirmenlerdende gecer not alarak birkez daha Oshii'nin yeteneğini kanıtlamış oldu. Şu an anime dunyasının en saygı duyulan isimlerinden bir konumundaki Mamoru Oshii'nin yeni projelerini de dort gozle bekliyoruz tabi... Durumu coyle bir toparlarsak Ghost in the Shell'in cekilmiş en iyi bilim-kurgulardan olduğunu ve boyle bi yapıtı hala izlememiş bir sinema izleyicisinin cok şey kacırdığını soyleyebiliriz. Cunku Sinema dergisinde bir zamanlar yazıldığı gibi: "Cizgifilm hic bu denli sinemasal olmamıştı." __________________ __________________