“Mercan hastalığında bulunduğumuz yer, insan sağlığında 1800’lu yıllarda bulunduğumuz yere benziyor.” Zohar Lazar’ın cizimi


Florida Sorunu: Ozel Bir Rapor. Cırpınan ekinler. Tuzlu akiferler. İstila edilen yaban hayatı. Olu balık yığınları. Kaliforniya Eyaleti, cevresel değişim baskısını sahillerinde, tarlalarında, sulak arazilerinde ve şehirlerinde hissediyor. Ancak yarımadanın başına bela olan bu şey, Apalachicola nehrinin kuzey ve batı kısmını vuracak tehlikeleri de haber veriyor; bu yuzden dikkat edilmesi gerekiyor. Eğer Florida’nın başı derde girerse, hepimizin girer.

Florida Keys adası acıklarında ruzgarların suruklediği dalgalar, kucuk teknemizi bir banyo oyuncağı gibi sallıyor. Yaklaşık 9 metre altımızda yer alan mavi karanlıkta, dalgıclar hedef noktalarına yoneliyorlar. Bu hedef, deniz tabanında duran 10 metrekarelik seyrek bir toprak parcası.

Yuzuculerden biri, bir fanus boyutundaki beyin mercanının uzerinde geziniyor ve bir elinde şırınga hazırlarken, mercanın kadife yuzeyini inceliyor. Bir damla beyaz bir macun hazırlıyor ve bunu, koloninin kenarına hafifce suruyor.

Yuzeyde ise; Nova Southeastern Universitesi’nde deniz biyoloğu olan ve uzmanlık yaşamını suda geciren Karen Neely, rahat tavırları (ve guneş yanığı) ile kısa gozlem karalamalarıyla işaretlenen inceleme sayfalarına goz atıyor. Mercan resifleri, dunya genelinde ağarıyor fakat Neely ve iş arkadaşları; yeni ve daha gizemli olan bir salgınla uğraşıyorlar. Bununla mucadele etmek icin ise, bilim insanlarının serbest bırakmayı hic duşunmedikleri bir silahı kullanıyorlar.

Kayaya benzeyen taşlı mercanlar, aslında birer hayvan. Her koloni, dokunaclı ve kucuk poliplerden meydana geliyor. Bu basit yapılı hayvanlar sıkışık bicimde bir araya gelerek, canlı bir kabuk oluşturuyor. Bu kabuk, klon jenerasyonlarının oluşturduğu detaylı bir kalsiyum-karbonat iskeletinin uzerinde buyuyor. Her hayvan gibi, onlar da hasta oluyorlar. Isı yuzunden strese giren kolonilerin, fotosentez yapan renkli alglerini dışarı atıp beyaza donmeleriyle meydana gelen ve giderek yaygınlaşan ağarma hastalığı; otoimmun bir hastalığa benzetilebilir. Bakteri ve virusler de mercanları tehdit ediyor.

2014 yılında Miami’nin hemen yakınında dalış yapan bir bilim insanı, bazı perişan gorunumlu mercanlar olduğunu ve bu mercanlardaki olu dokunun, yakın zaman once iskeletten soyulup gittiğini fark etmiş. Taşlı mercan doku kaybı hastalığı (SCTLD) adı verilen bu yeni hastalık, ilk kez o zaman gorulmuş. Hastalık, sonraki iki yıl boyunca Broward ve Miami-Dade ilceleri civarındaki resifleri kırıp gecirerek, 20’den fazla farklı turu hedef almış. Bu turler arasında, resifin temelini meydana getiren beyin ve kaya mercanı gibi; devasa tepeler oluşturan ceşitler de bulunuyor.

Bahsi gecen bulaşıcı hastalık, bir araba boyutundaki 800 yıllık koloniyi haftalar icinde oldurebiliyor. Onemli habitatların yok olması ve resifin dalga kırma gucunun azalması, sahit hattını fırtınalara karşı daha savunmasız hale getiriyor. Bilim insanları hasarı belirlemek icin mucadele ederken, gizemli hastalık bazen bir ayda 10 mil yol katederek Florida Keys adasına kadar ulaştı. 2019’un Ocak ayı itibariyle, Key West bolgesi kadar guneydeki bolgelere bulaştı ve 50’den fazla mercan ceşidi ile yuzlerce balık turunu koruyan ABD ulusal deniz koruma alanının buyuk bir bolumunu kuşattı. Bu sıradan bir hastalık değil; bir salgın. Ustelik, ABD’de en iyi korunmuş mercan resifi alanlarından birine sızdı.

Bilim insanları; kendilerine yon gosterecek hicbir tanı olmamasına rağmen, yine de cozum arıyorlar. Cunku coğu deniz mikrobu, laboratuvardaki kultur ortamlarında gelişmiyor ve bu yuzden, hastalıkları tanımlamada kullanılan olağan yaklaşım işe yaramıyor. Ancak bir umut işareti var: Esaret altında tutulan ve hastalığın bulaştığı koloniler, antibiyotiklerin yardımıyla kurtuluyorlar.

Ancak okyanusa antibiyotik koymak sorunlu bir mesele. Kultur balıkcılığı endustrisi, bunları fazla miktarda kullanıyor ancak cevre sularda bakteri direncine sebep oldukları icin eleştiriliyorlar. İlaclar ayrıca, denizdeki besin zincirlerine de gidiyor cunku atıksu arıtma tesisleri, bu bileşenleri kanalizasyondan ve yuzey akışından ayıramıyor. Şimdiyse Neely ve meslektaşları, FDA’nın da izniyle; cephaneye daha fazla kimyasal ekliyorlar.

Neely ve ben, Lower Keys’deki dantelli bir ada olan Ramrod Key’de bir tekneye bindik. Burası, bu doku kaybı hastalığının birkac ay once ortaya cıktığı yer. Kısa bir gezintiyle bolgeye ulaştık ve techizatları kuşanarak, maskelerimizi yuzumuze taktık ve suya dalış yaptık.

6 metre yukarıdan, ters giden bir şey gormek zor. Balıklar, sallanan mor yumuşak mercanların etrafından gecip gidiyor. Yaşayan mercan tumsekleri, kahverengi kadifemsi yukseltileri veya yeşil mavi tomurcuklu benekleriyle kumdan yukseliyor. Biz yuzerek yaklaştıkca Neely, araba tekerleği kadar geniş olan bir labirent mercanına ve beyaz beneklerin bozduğu sarımsı kahverengi kabuğuna odaklanıyor. Cıplak kısımların birinin ortasında, macun benzeri kargacık burgacık bir cizgi saptıyor. Burası, iki hafta once antibiyotik uyguladığı yeri işaret ediyor. O zamanlar burası enfeksiyonun sınırıymış. Şimdiyse, su gecirmez not panosuna şoyle yazıyor: “Başarısız, hastalık gecti.” Maskesinin altındaki bir goz yaşını silermiş gibi yapıyor.

Neely’nin tedavi uyguladığı dort koloniden ucu hÂl hasta. SCTLD, bazı durumlarda ilac engelini aşıyor. Diğer durumlarda ise, başka yerlerde yeni beyaz noktalar ortaya cıkıyor. Tedavi sadece sonuncuda; hemen hemen fazla doldurulmuş bir puf boyutu ve şeklinde olan bir kaya mercanında buyuk oranda başarıya ulaşmış.


Resifin olumu. Zohar Lazar’ın cizimi


“Boyle olması gerekiyordu” diye yazıyor Neely, bakteri kuşatmasını uzak tutan cizgiyi belirterek. Bir tarafta, derin bicimde cıkıntılı olan yuzey peluş gibi sağlıklı; diğer tarafta ise cıplak, keskin kenarlı bir iskelet var. Antibiyotikler, meydana gelen zararı geri donduremiyor ancak hastalığın butun koloniye yayılmasını onleyebilir. Yuzeye cıktığımız zaman Neely, ilaclar daha iyi sonuc vermediği icin şaşırdığını itiraf ediyor. Duşunceli gorunuyor ama umutsuz değil. “Mercan hastalıkları uzerinde 30 veya 40 yıldır calışıyoruz” diye belirtiyor. “HÂl Ortacağ’dayız. Uyguladığımız tedaviler suluk yapıştırmak ve en iyisinin olmasını beklemek gibi.”

İnsanların yaban hayatına mudahale etme gecmişleri kısa ve acemi. Son otuz yılda, cayır kopeklerinde vebayı tedavi etmeyi denedik ve şempanzelere Ebola ile mucadelede yardımcı olduk. Koalalarda devam eden klamidya salgınlarıyla ve Tazmanya canavarlarındaki bulaşıcı kanser ile mucadele ediyoruz. Turleri kaybetmek ve onları tedavi etmek arasında secim yapmamız gerektiğinde; insanlar cenazecilik yapmak yerine doktorculuk oynamayı tercih ediyor.

Ancak okyanus, boyumuzu hÂl aşıyor. ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi’nde, SCTLD uzerine yapılan calışmaların buyuk bolumunu duzenlemekten sorumlu olan araştırmacı Andy Bruckner, Neely’nin yaptığı değerlendirmeyi tekrarlayarak şoyle soyluyor: “Mercan hastalığında bulunduğumuz yer, insan sağlığında 1800’lu yıllarda bulunduğumuz yere benziyor. Karada hayvanları ayırabilir ve bir salgının yayılmasını onlemek icin bazı engeller koyabilirsiniz. Suda bunu yapamıyoruz.”

Enfeksiyonların cıkmasını ve yayılmasını daha muhtemel hale getirdiğimizi biliyoruz. Halihazırda ısı ve cevre kirliliği yuzunden strese giren mercanlar, daha kolay hastalanıyor ve insan faaliyetleri yuzunden ortaya cıkan hasarlar ise, hastalık yapan mikroplara bir tutunma noktası sağlıyor. Ustelik Bruckner, sıcaklıklar duştuğu zaman coğu mantar gerileme gosterse de; SCTLD kış tatiline cıkıyor gibi gorunmuyor. Bu durum, mercanları olağan iyileşme surelerinden mahrum bırakıyor. SCTLD’nin boyun eğmez ilerleyişi, Florida’daki mercanların ucte bir kadar buyuk bolumunu yere devirdi ve belki de onu, şimdiye kadar resifleri vuran en yıkıcı hastalık haline getirdi.

Kuresel ısınma; bu turden hızlı buyuyen, uzaklara erişen ve gorunurde durduralamaz olan salgınları daha muhtemel hale getiriyor. Okyanus Salgını kitabının yazarı ve Cornell Universitesi’nde deniz ekoloğu olan Drew Harvell, şoyle acıklıyor: “Bircok durumda ısınma, hastalık konusunda en az cifte bir dezavantaj sunuyor. Konak canlıya baskı uygulayabiliyor ve onu daha savunmasız hale getirebiliyor. Ustelik daha sıcak hale gelen koşullar, bircok mikrobun daha hızlı yayılmasına olanak sağlıyor.” Daha sıcak hale gelen sular, ilk olarak 2013 yılında Washington’da belirlenen ve hızla Alaska’dan Meksika’ya yayılan deniz yıldızı harabiyet hastalığına; ayrıca gecenlerde gorulen diğer ıstakoz, istiridye, deniz kulağı ve deniz cayırı olumlerine katkıda bulunmuş olabilir.

Bu yalnızca bir deniz sorunu değil. Bazı calışmalarda; ısının, yuzergezer canlıları bir mantar turune karşı daha savunmasız hale getirdiği ve bu mantarın da o canlıların bircoğunu yok oluşa suruklediği aktarılıyor. Sıcaklığın sadece bir veya iki derece yukselmesi; her turlu ekosistemdeki bulaşıcı bakteri ve mantarın, daha kısa uyku donemleriyle beraber daha hızlı buyumesini mumkun kılabilir. “Mikroplara uygun olan bir gezegen, bizim icin o kadar guvenli olmayacaktır” diyor Harvell.

Tehlikelerin bu kadar yuksek olduğu zamanda bile, antibiyotik uygulama kararı riskli olabilir. Tarımda ve tıpta yaygın bicimde kullanılması, ilaclara dayanıklı bakterilerde artışa yol actı zaten. Neely ve meslektaşları, bu tehlikeyi en aza indirmek icin; laboratuvarda yapılan deneylerde bu hastalığı olduren ve yaygın, geniş tayflı bir antiseptik olan amoksisilin ile ilacı mercanın dokularına yavaşca bırakan bir macunu karıştırıyorlar. Hazırlanan bu karışım, denizsuyuna maruz kaldığı zaman sertleşiyor ve icerdiği bileşenlerin okyanusa sızma olasılığı azalıyor. Neely ve benim ilk elden gorduğumuz uzere, bu hedefli dozlar yetersiz gelebilir. Bu salgınla mucadelede milyonlarca dolar harcanmasına rağmen; hastalanan her resif uzerindeki butun hasta mercanları, SCTLD onları yok etmeden once tedavi edecek kadar insan bulunmuyor. Bunun yerine araştırmacılar ve yoneticiler, nesli tehlike altındaki turlerin tarihe karışabileceği bir avuc kilit noktaya odaklanıyorlar. Boylesi saldırgan bir patojeni yenebileceklerinin garantisi yok; ancak ona, mumkun olduğu kadar uzun sure karşı koyacaklar.

Bu arada bilim insanları, daha atılgan planları araştırmaya başladı. Bunların arasında; tamamen yok olmadan once, resiflerdeki en nadir mercanları kurtarmaya yonelik dev bir harekÂt da yer alıyor.

Gozlerini kısarak, deniz suyuyla dolu bir havzaya bakan Cynthia Lewis, “Bir şey yapabilir miyiz, bilmiyorum” diyor. Baktığı yerde ise, hemen hemen bir kuzu bacağının boyut ve şekline sahip olan bir sutun mercanı duruyor ve cok mutsuz gibi gorunuyor. Lewis, Keys Deniz Laboratuvarı’nın mudur yardımcısı ve bu ozel hayvanın da uzmanı. İnanılmaz bicimde nadir ve hastalığa karşı savunmasız olan bu tur, Florida’da genetik bakımdan benzersiz olan 50’den az bireye sahip. SCTLD’nin, 2018 yılında bu son direnişcilerin bazılarına doğru ilerlemesiyle; Lewis ve Neely, geriye kalan tum kolonilerden parca toplamaya yonelik gercekleştirilen bir kampanyaya onderlik etmiş ve bunların genetik ceşitliliğini mumkun olduğu kadar cok korumuşlar.



Antibiyotikler, bu koloniyi topyekun yıkımdan kurtarabilir, fakat harap olmuş mercanları yeniden canlandıramazlar. Steve Gittings / NOAA

Soluk ve pembemsi renkte olan bu mercanın eti yıpranmış ve iskeleti gorunuyor. Enfeksiyon o kadar ilerlemiş ki, Lewis onu kurtaramayabileceğini duşunuyor ancak gunun buyuk kısmını bunun icin uğraşarak gecirecek. Neely’nin soylediği uzere, hasta bir koloniden bu buyuk parcayı yontarak yarım saat gecirdiği bir dalışın sonunda yuzeye cıkmak; “Cok ufak bir doku icin verilen buyuk bir emek. Fakat 70 tane pandanız olduğu zaman, her bir panda icin cok caba gosterirsiniz.”

Lewis, telefonuna bakmak icin incelemesine ara veriyor. Muteahhidi arıyor. Irma Kasırgası 2017 yılında Florida’yı vurduğunda; bu 4. Sınıf kasırga, Lewis’ın Long Key’de yer alan evini harap etmiş. Bir yıldan fazla sure gecmesine rağmen, hÂl tamir yapıyor.

Resif, fırtınaların Keys uzerindeki etkisini şekillendiriyor. Irma Kasırgası, acık okyanusta 9 metre yuksekliğinde dalgalar meydana getirdi fakat mercanın koruyucu tamponunun icinde, dalgalar sadece 3 metreye cıktı; yine de cok hasar verdi ancak, yıkıcı gucunun buyuk kısmı gitmişti.

Ekosistem aşındıkca, bu enerjiyi emme kabiliyetini yitiriyor. Daha onceki hastalıklar; bir zamanlar Karayipler boyunca yer alan yoğun ve sığ calılıklarda yetişen elkhorn mercanı gibi turleri neredeyse yok etmişti zaten. Şimdiyse SCTLD, diğer birkac turu imha etmekle tehdit ediyor; ustelik sadece Florida’da da değil: Buna cok benzeyen bir şey, 2017 yılında Jamaika’da ve 2018’in ortalarında ise Meksika’da ortaya cıktı. Ayrıca dalgıclar, 2019’un başlarında ABD Virjin Adaları ve Dominik Cumhuriyeti yakınlarında uyarı veren doku bozulmaları tespit ettiler. Eğer bu enfeksiyon yayılmaya devam ederse, Karayipler’deki sutun mercanı; diğer bir bazı onemli dalga kıran turlerle beraber tamamen yok olabilir. Resifler, her fırtınayla birlikte zayıflıyor ve kaybolanların yerine yenisini koymak bize bağlı olabilir.

Bir tıknaz mercan polipi, seramik bir fayansa tutunuyor; guneş ışınındaki toz gibi, camsı vucudu boyunca asılı duran acık kahverengi beneklerle, bir noktadan biraz daha buyuk. Keri O’Neil, Tampa’nın dışarısındaki bir seranın golgeliğinde, “Bu aslında, gorunduğunden daha yuksek teknolojili” diye eğleniyor benimle. Plastik bir bulaşık leğeninde, bu kucuk hayvanlardan 60 tanesine bakıyor.

Florida Akvaryumu’ndaki mercan bakımevinde kıdemli mercan bilimcisi olan O’Neil, bir nevi gemisiz Nuh gibi; hayvanları karaya indirip, tufan gecene kadar onlara guvenli bir liman sağlıyor. Su depoları, SCTLD kok saldıkca kurtarılan nadir orneklerle dolu.

Kendisinin bakımını ustlendiği bu noktalar, esaret altında doğan ve yetişen ilk sutun mercanları. İki aylık oldukları zaman zar zor goruluyorlar. Sutun mercanı, yılda sadece birkac santimetre buyuyor; yani her birinin, Lewis’ın o kuzu bacağı hastası kadar buyumesi, onlarca yıl surebilir. Bu sırada O’Neil ile takımı, bunların uzerinde buyuduğu fayansları makyaj fırcalarıyla temizliyor ve onları; istiridye yumurtası ve besin takviyesi karışımıyla besliyor. Sonraki nesil icin ise, Ay ve Guneş’in doğal dongulerini taklit etmek amacıyla karartılı tonlar ve tam tayflı ışıklarla donatılmış su depoları iceren bir yumurtlama tesisi yapıyorlar.

“Bu aslında sadece, onlara yaban hayatında bulacakları her şeyi vermekle ilgili” diyor O’Neil. Bunun, Florida’nın resiflerini kurtarmada gerekli olan bir sonraki adım olduğuna inanıyor. Araştırmacılar, daha once belgelenmemiş yumurtlama davranışlarını gozlemleyecek ve mevcut salgın nihayet gectiğinde, turleri nasıl yeniden tesis edeceklerini oğrenecekler; bunu yapmak iki yıl da surse, 10 yıl da surse fark etmez.

O’Neil’in bu canlıları coğaltıp, yetiştirip ve onlara bakıp; en sonunda esaret altındaki bu mercanları belirsiz bir geleceğe yeniden yerleştirmek icin gereken zaman ve cabayı anlatışını dinlemek; Keys’de devam eden gayretlerin ne kadar tutkulu bir buyuklukte olduğunu anlamak demek. Antibiyotikler belki şok edici bir adım olmuş olabilir; fakat bunlar sadece başlangıc: Nihai hedef, onlarca yıldır yavaş yavaş gerileyen; cevre kirliliği, aşırı balıkcılık ve iklim değişimiyle aşınan bir ekosistemi butunuyle yenilemek olacak.

“Bu buyuk bir gorev” diyor O’Neil ve bu gorev, resifteki en kucuk canlılardan bazılarına bağlı. Yanımızdaki tanklarda, sutun mercanı parcaları dokunaclarını guneş ışığına uzatıyorlar. Altın kahverengi filizler, su suzme sisteminin akımında ayrılıyor ve yayılıyor, buyuyor ve hayatta kalabilecekleri bir okyanusu bekliyorlar.

popular science

__________________