Doğadaki ustun tasarım bilim adamlarına geleceğin makinelerini tasarlamada geniş ufuklar acıyor. Son olarak Berkeley, ABD ' deki California Universitesi ile Stanford Universitesi bilim adamlarından kurulu bir araştırma ekibi, gunumuzun hantal, hareket kabiliyeti az robotlarına esneklik kazandırabilmek icin calışmalarını biyomimetik (biyotaklit) alanında yoğunlaştırdılar.

Gunumuzun yuksek teknoloji seviyesine rağmen, uretilen robotlar bir turlu esnek, kıvrak ve dengeli bir hareket kabiliyetine kavuşabilmiş değiller. Robot yapımında kullanılan malzemeler katı, homojen (tek bir maddeden meydana gelen) ve izotropik (ceşitli yonlerde gosterdiği ozellikler değişmeyen) ozellik gosteriyor. Bu yuzden robot malzemeleri, kolay kırılır ve kaba ozellikli oluyor.

Hareket kabiliyetlerini ve bedenlerindeki malzemenin ozelliğini temel alarak doğadaki canlılarla robotlar arasında bir kıyas yapacak olursak, en basit canlının bile en gelişmiş robottan kıyas olmayacak derecede ustun olduğunu goruruz. Bu ustunluğun temelinde, canlıların bedenlerinde bulunan malzemenin viskoelastik (yapışkan ve elastik) ozellik gostermesi yatıyor. Boylece canlıya geniş bir hareket ceşitliliği sağlanmış oluyor. İnsandan buna bir ornek vermek gerekirse: Hucrelerimizin duvarları sıvı ozellikli ve esnek olmasaydı, eklemlerimizden kol ve bacaklarımızı bukebilmemiz mumkun olmazdı. Bu durumda kolumuz bir kraker gibi kırılır ve dağılırdı.

Canlılardaki tasarımı gunumuz robotlarına kat kat ustun kılan bir diğer onemli ozellik ise başta belirttiğimiz gibi canlılardaki malzemenin yerel olarak ceşitlilik gosterir olması. Orneğin elimizin ust kısmındaki dokuyla avucumuzdaki doku bizim yaşamımız icin gerekli şekilde, ozel olarak yerleştirilmiş. Avuc icimiz gergin değil de ustteki deri gibi yumuşak olsaydı, eşyaları tutmak cok daha zor olurdu.

Robotlar ise cok ilkel bir tasarıma sahip. Her robot hareketleri boyunca değişik yonlu fiziksel kuvvetlerle karşılaşıyor. Zeminin surtunme katsayısı, sertliği gibi faktorler robotun dengesi, dolayısıyla hareket kabiliyeti uzerinde etkili oluyor. Ancak robotların bacaklarında kullanılan malzeme tum bacakta aynı. Bu yuzden en ufak kuvvet dahi bacakta emilemez hale geliyor ve tum bedeni etkiliyor. Robot bilimciler bu kabalığı ve denge bozukluğunu ortadan kaldırabilmek, boylece zorlu ortamlarda kolaylıkla ilerleyebilen sağlam robotlar yapabilmek icin kucuk bir boceğin mukemmel tasarlanmış bacaklarını taklit ediyorlar.

Bu amacla geleneksel robot yapma teknikleri artık yavaş yavaş terk ediliyor. Canlılardaki doku ceşitliliğinden ilham alınarak geliştirilen bu robot uretim tekniği SDM (shape deposition manufacturing) olarak anılıyor. Bu tekniğin uygulanmasında, Derecelendirilmiş Fonksiyonel Malzemelerin (FGM: Functionally Gradable Materials) kullanımı ağırlık kazanıyor. Bu malzemelerin tasarlanmasında ise doğadaki bocekler ya da kabuklular gibi canlıların bedenlerinde kullanılan malzemeler taklit ediliyor. (Harun Yahya, Doğadaki Tasarım)

Bocekten Modern Tren İstasyonuna

1987 yılında Fransız politikacılar, hızlı tren TGV ' nin hatta bulunan Lyon-Stolas istasyonu icin mimar Santiago Calatrava ' yı cağırdılar. Amacları istasyon icin nasıl bir yapı duşunduklerini anlatmaktı. Bu tren istasyonu gorkemli, carpıcı ve atılımcı nitelikler taşıyan bir simge olmalıydı. Calatrava, istekleri dinlerken onundeki kağıda bir bocek resmi cizdi. İlham kaynağı bir bocek olan bu istasyonun, bir bocekte rastlanabilecek canlılıkta yeşil ve mavi renklerle aydınlatılması da ihmal edilmedi.

Gorulduğu gibi bir boceğin bacağında bile son derece ustun bir tasarım bulunmaktadır. Peki ama bu ustun tasarım nereden gelmektedir? Bu tasarımı oluşturan dokular elbette herhangi bir fabrikada muhendislerce uretilen makineler değildir: Hepsi boceği oluşturan hucreler tarafından uretilir. Ama bu hucreler hareket halindeki kuvvetleri yok edecek ozellikleri nereden bilmektedirler? Boceğin bacağının farklı bolgelerindeki hucreler farklı farklı dokular sentezlemektedirler. Bu tasarımın kaynağı olan plan, butun hucrelerin cekirdeğindeki DNA ' da kodlanmıştır.

Peki ama hucreler DNA ' daki olağanustu pek cok bilgi arasından gerekli dokuyu oluşturmak icin gerekli bilgiyi nasıl belirlemekte, secmekte ve okumaktadırlar? Boceğin bedeni dev bir fabrikaya benzetilecek olursa, bu hucreler de fabrikanın farklı farklı koşelerinde kurulu uretim bantlarında bir makineyi oluşturan cok sayıdaki parcanın bir plana gore uretilmesine benzer. Bu uretim planında acık bir organizasyon vardır. Peki ama DNA ' da kodlanmış bu planın bilgisi nereden gelmektedir? DNA ya da hucrenin diğer organelleri bilinci olmayan atomlardan oluşmalarına rağmen boylesine ustun bir tasarımın hem planlayıcısı hem de uygulayıcısı olabilirler mi? Elbette ki hayır.

Bilim adamlarına rehber olacak boylesine ustun bir tasarımın ustun bir Akılla tasarlandığı acıktır. Bu Aklın sahibi, herşeyin Yaratıcısı, Ustun ve Kuvvetli olan Allah'tır. Tek bir bocekteki ornek bile, Allah ' ın yaratma sanatının bir tecellisi ve insanlara Allah ' tan bir ibret konusu ve hatırlatmadır. Allah bu gerceği her şeyin acıklayıcısı olan Kuran ' da şoyle bildirir:

“Şuphesiz, goklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gunduzun art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yuzen gemilerde, Allah’ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryuzunu olumunden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada uretip-yaymasında, ruzgarları estirmesinde, gokle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip cevirmesinde duşunen bir topluluk icin gercekten ayetler vardır.” (Bakara Suresi, 164)
__________________