Bilim ve teknoloji başımızın tacı, yaşam standartlarımızı yukselten en onemli araclar. İlerleyen bilimin elinden kurtulan cok az şey var, giderek de azalıyor bunlar. Ama şimdilik mikroskop altında ve deney tuplerinde cevabı bulunamayan bazı şeyler kafaları karıştırmaya devam ediyor. Bakınız bunlardan bazıları neler:

Placebo; ama muzik grubu değil: Placebo, haydi dilimize de girmiş haliyle kullanalım, Plasebo, kabaca “fiziksel etkisi olmayan ilac” olarak tanımlanabilir. Ama sonucta ortaya cıkardığı olumlu etki de inkÂr edilemiyor. Olayın ilginc tarafı da zaten bu; hicbir kimyasal tıbbi madde icermeyen ama hastanın oyle zannettiği ilaclar beklenmedik şekilde işe yarayabiliyor. Tamamen psikolojik kokenlere dayandırılıyor gerci bu ama plasebonun cok ciddi bazı durumlarda nasıl olup da onemli olcude işe yaradığı hÂl tam olarak cozulememiş durumda.

Evren nereye kadar buyuyecek?: Daha once de soyledik, evren dediğimiz ucsuz bucaksız şey sanki kucukmuş gibi bir de buyumeye devam ediyor. Ustelik bu genişleme hızı giderek de artıyor. Bu anlaşılana kadar, evrenin Big Bang’den sonra genişlemediği sanılıyordu ama durumun boyle olmadığı ortaya cıktı. Cıkmasına cıktı, yalnız bu hızı artıran şeyin ne olduğu bulunabilmiş değil. Bazı ipuclarına elbette ulaşılıyor ama bunların coğu da şimdiye kadar elde edilen verilerle celişiyor. Evren genişleye dursun, elbette bu sırrı cozen cevval bilim adamları da cıkacaktır.

Japonlar mı haklı Einstein mı?: Teknoloji dediniz mi Japonlardan korkulur biliyorsunuz. Nitekim bir suredir onemli bir konuda Einstein’ın gorelilik kuramı ile celişen demecler vermekte Japon bilim adamları. Evrende neredeyse ışık hızında seyreden ve kozmik ışınlar denen bazı parcacıklar vardır. Bunlar uzayda ilerlerken bazı duşuk enerjili maddeciklere carpıp hız kaybederler. Gorelilik kuralına gore, yerkureye cok uzaktan gelen kozmik ışınlar, cok fazla carpışma yaşar ve belli oranda enerji taşırlar. Japon bilim adamları bir suredir bu genel kurala uygun olmayan kozmik ışınlar gorup duruyorlar. Bu calışmaya gore soz konusu ışınların o kadar da uzaktan gelmiyor olmaları gerekiyor. Ama ortada yanlış bir şey de yok gibi. Birinden biri yanılıyor ya da eldeki veriler henuz bu sorunu cozmeye hic yetmeyecek kadar az.

Sabit dur Alfa: Adından belli; Alfa sabiti. Değişmemesi gerekir. Işığın madde ile etkileşimi belirleyen bu sabitin değişmesi, fizikte işlerin fena halde karışması anlamına gelebilir. Ama 1997’de Avustralya’daki New South Universitesi’nde yerkureye doğru gelen bir ışık keşfedildi. Cok cok uzaklardan guclu radyo dalgaları gonderen bir gok cisminden gelen ışık, anlaşılan milyarlarca yıllık yol boyunca bazı metal atomu bulutlarının icinden gecmişti ve ışığın bir kısmı bu atomlar tarafından emilmişti. Eğer bu bulgu doğruysa, alfa sabitinin sanıldığı kadar da sabit durmadığını kabul etmek gerekecekti. Ama bulgularda bir hata da ortaya cıkarılamadı. Konu uzerinde hÂl harıl harıl calışılıyor.

Eriyikten ilac olur mu?: Yine plasebo gibi tıbbi bir sorun var elimizde. Homeopatik eriyik denen sulandırılmış kimyasal ilaclardan bahsediyoruz. Bu sulandırma işlemi o kadar ileri dereceye goturuluyor ki hastaya iyi gelecek ilac parcası hic kalmıyor neredeyse. Ama gelin gorun ki yine de iyileşme goruluyor. Plasebo etkisi ile aynı gibi gorulse de arada ince ve onemli farklar mevcut. Tabii ki her cozulemeyen konuda olduğu gibi bunda da her kafadan başka şey cıkıyor. Bakalım, konu hÂl kimyacılar tarafından araştırılma safhasında.

Kuiper Ucurumu cıkmazı: Kuiper Ucurumu’nu tarif edelim: Guneş sistemi gezegenlerinin arasından geciyorsunuz, iyice sonlarına doğru gidip Pluto’nun da ote tarafına geciyorsunuz, buz kutlelerinin yoğunlukta olduğu Kuiper Kuşağı’nı geciyorsunuz, işte orası. Burada yalnız can sıkıcı bir durum var ki etraf cok tenha. Taşlar kayalar bile cok az. Bu yoğunluk azalmasının nasıl olduğuna ilişkin soru işaretleri mevcut. Cok buyuk bir gezegenin varlığının buna sebep olabileceği duşunuluyor ama Sedna’nın bu konuyla ilgisi olmadığı da acıklandı. Bu durum daha uzun seneler cozulememe potansiyeli taşıyor zira gidilip gorulecek bir yer de değil...

Kara madde sorunsalı: Yercekimi ile ilgili bazı karışık durumlar var. Bu, galaksilerin kutle cekim merkezleri ile ilgilidir. Galaksilerin karşılıklı kutle cekim etkileşiminin olabilmesi icin yeterli miktarda kutle olabilmesi gereklidir ki varolan donme gercekleşebilsin. Ancak kutle yoğunluğunun bu derecede olmadığı yıllar once ortaya cıktı. Tabii buna karşılık soylenen şey, bildiğimiz ve gorduğumuz kadar kutlenin dışında cok daha fazlasının olabileceği. Ama ezici oranda var olan ya da olduğu kabul edilen kara madde nedir, neden oluşur, bunlar hÂl muamma. Cozulduğu zamanı gorebilir miyiz o da şupheli. Neyse, yine de umidimizi kesmeyelim. Daha ucan arabaya bineceğiz hem...

__________________