Sosyal medyanın ozgurluklere katkı sunduğu muhakkak. Ancak bu ozgurleştirme elbette ki insanlara karşı sevgi, saygı ve hoşgoru uslubunu terk edeceğimiz anlamına da gelmiyor. 'İfade ozgurluğu' adı altında yapılan saldırı ve hakaretlerin hukuk kuralları icerisinde bile makul karşılanması mumkun değil.
Bir zamanlar duygu ve duşuncelerimizi aktardığımız mektuplar şimdilerde yerini mail ve sosyal medya ortamlarına bıraktı. Bircok insan icin sosyal paylaşım siteleri, vazgecilmezler listesinde ilk sıraya oturdu. O kadar ki kimileri, Facebook ve Twitter'sız bir hayat duşunemez oldu. Bu durum haliyle bazı sosyal ve ahlÂkî problemleri de beraberinde getiriyor. Cunku Twitter, Facebook ve YouTube gibi mecralar insanlara tartışma ortamı sunsa da coğu zaman bireylerin ideoloji ve onyargılarını gozler onune serebiliyor. Nitekim gayet hızlı iletişim imkÂnı sağlayan sanal Âlemde coğu zaman duşunmeden hareket edebiliyoruz. Kimimiz Twitter ve Facebook'taki arkadaşlarıyla vakit gecirdiği icin ailesinden koparken kimimiz internette yeni bir kişilik kazanıyor, kimimiz anlık bir sinirle karşısındakine hakaret ediyor, kimimizse kufurler sarf ederek mahkemelik oluyor. Cunku insanlar yuz yuze ifade edemeyecekleri pek cok şeyi sanal(?) Âlemde rahatlıkla soyleyebiliyor ya da gercek profillerini (hatta kişiliklerini) gizleyerek ahlÂkî cercevenin dışına cıkabiliyor.
'Twit' kelime olarak 'sataşma' anlamına gelse de insanlar, bunun otesine gecerek 140 vuruşluk hakkını 140 kılıca donuşturup savaş pozisyonu alabiliyor. Toplumu ilgilendirmeyen, insanlara faydası dokunmayan ya da gercekliği olmayan konular, sosyal mecralarda rahatlıkla kendisine yer buluyor. Ceşitli isim veya kurumlar, kısa bir sure icinde hedef tahtası haline getiriliyor. Bircok kişi kara propagandaya kurban gidebiliyor. Tum bu olumsuz tablonun sorumlusu elbette sadece sosyal ağlar değil. Bilakis internet ve paylaşım siteleri, şuphesiz cağın en onemli buluşlarından. Bu mecralar insanlar arasındaki iletişimi hızlandırıyor ve paylaşımı artırıyor. Fakat olumlu kullanımları ozendirilmediğinde ortaya ahlÂkî ve hukukî sorunlar cıkıyor. Her şeyden once bireyin, daha sonra yetkililerin ve genel anlamda toplumun her kesiminin, bu konuda da ellerini vicdanlarına koyarak hareket etmesi gerekiyor. Biz de sadece Turkiye değil tum dunyanın gundemini etkileyen sosyal medyayı, uzmanlarının gozunden değerlendirelim istedik.
'Sosyal medya' veya 'yeni medya' denilince akla ilk gelenlerden Bilgi Universitesi İletişim Fakultesi Oğretim Uyesi Yard. Doc. Dr. Erkan Saka, sosyal ağları kullanmadan once bu mecrayı oğrenmemiz gerektiğini duşunuyor. Saka'ya gore ulkemiz, bu arenaya cok da hazırlık yapmadan girdi. Nitekim Turkiye'de sosyal medya alışkanlığı cok yeni olmasına rağmen şu an dunya sıralamasında Twitter'ı en cok kullanan ilk on ulke arasında yer alıyoruz. Yurtdışındaki gibi bir blog suzgecinden gecilerek paylaşım sitelerine ulaşılmadığı icin bizde coğu zaman hangi mecranın ne amacla kullanılacağı bilinmiyor. Saka, bu durumun 'medya cahilliği' şeklinde ozetlenebileceğini duşunuyor. Cunku insanlar, ulaşmak istedikleri kişilere bir anda, bir tık ya da tweet yakınlığında olunca, ne yapacaklarını bilemiyor. Ovgu, nefret, sevinc, keder, her şeyi Twitter'daki anlık iletişime sığdırmaya calışıyorlar. Bu diyalog haliyle dil hataları ve sert tepkileri beraberinde getiriyor. Yeni medya uzmanı Erkan Saka, sanal ortamda yanlış bir şey yapmaktan cekindiği icin kendince bir otokontrol sistemi geliştirmiş. Twitter'ı kullanırken sinirlendiğinde, ofkesine hÂkim olmak ve hatalı bir tepki vermemek icin yarım saat bekledikten sonra yazıyormuş. Zira sosyal medya uzerinden nefret sucu işleyen bircok kişi var. Ama ne yazık ki, hukukî duzenlemeler yetersiz olduğu icin bircok hakaret ve iftiranın hesabı sorulamayıp yaşandığı yerde yani internette kalıyor.
Programcı, gazeteci yazar Tarık Toros, Twitter'da yazdığına tekrar tekrar donup bakan ve kırmadan yorum yapmaya calışan bir isim. Kendisi sosyal medyayı son zamanlarda sadece Twitter'ın oluşturduğunu duşunuyor. Bu sebeple eleştirilerini genel anlamda bu mecra uzerinden yapmaktansa siteyi hedef alıyor. Ona gore Twitter'ın kişisel goruşlerin yazıldığı bir mecra olduğu iddia edilse de, twitleriyle etkili olan isimlerin coğu gazeteci, sanatcı, akademisyen ya da siyasetciler, yani hepsi bir kurum/kuruluşla bağlantısı olan kişiler. Haliyle onların yazdıkları hem kendilerini hem de bulundukları yeri bağlıyor. Bu sebeple sanal ortamda, her ne kadar heyecanla ve hızlı bir şekilde duşunceler paylaşılsa da her kullanıcının, calıştığı kurum, aile, iş ve pozisyonunu duşunmesi gerekiyor. Cunku kişinin aklından gecen her şeyi oraya yazması etik ve ahlÂkî değil. Biliyoruz ki demokratik toplumlarda hicbir ifade, sınırsız olamaz. Hepimizin hukukî kurallarla belirlenmiş hakları var ve bir kişinin ozgurluğunun başladığı yerde diğerininki sona eriyor. Dolayısıyla boyle bir mecranın, yerinde ve toplum yararına kullanılması en doğrusu
140 KARAKTER, 140 KILICA DONUŞUYOR
Mayıs 2012'de İstanbul'da gercekleşen 'Dunya Politika Forumu'nda 'Dunyayı yoneten yeni guc: Sosyal/Dijital Medya' oturumunda yapılan konuşmalar, yeni medyanın getirdiği imkÂnların yanı sıra problemlerin de bulunduğuna işaret ediyor. Konuşmacılardan İslÂm dunyasının Facebook'u diye bilinen Salamworld'un CEO'su Artik Kuzmin'e gore, artık bircok kişinin elinde akıllı telefon olması, rahatlıkla gozlemlerin paylaşılmasını sağlıyor. Fakat insanların internette cok fazla vakit gecirmesi ve bu zamanın buyuk coğunluğunun oznel değerler bina etmek icin sarf edilmesi sakıncalı. Zira sanal ortamda ahlÂkî sınırların dışına cok rahatlıkla cıkılabiliyor. Ozellikle gencler ve bazı sorunlu insanlar, sanal Âlemde bambaşka bir kişiliğe burunerek hareket edebiliyor. İnternette etik kuralların olmaması, haliyle toplumsal iletişim adına sorun teşkil ediyor. Cunku sosyal medya herkesi katılımcı kılıyor. Burada daha once hic acılmayan konular tartışılıyor. Yararlı-yararsız, doğru-yanlış her şey konuşuluyor. Zıt bir goruşle karşılaşan kişi, sinirlenip karşısındakine hakaret ya da kufur edebiliyor. Yani sosyal paylaşım siteleri, fiziksel bazda ozgur bir ortam oluşturduğu kadar uygun olmayan ifadelerin de dolaşımını sağlıyor.
Yapılan araştırmalara gore kullanıcıların buyuk bir kısmı sosyal paylaşım sitelerini bireyselleşmek, kendini gostermek, "Ben de varım." demek icin kullanıyor. Buradan hareketle Fatih Universitesi Araştırma Gorevlisi Sosyolog İsmail Koseoğlu, sosyal ağların insanları aynılaştırdığını, bir sure sonra bireyleri birbirine benzeyen bir toplum turettiği kanaatini taşıyor. Koseoğlu'na gore bir toplum, şiddet meyilli ise onunla iletişime gecmek zor oluyor. Ulkemizde sanal ortamda hakim olan saldırı kulturunun sebebi de şiddetin yoğun yaşandığı bir toplum olmamız.
Son yıllarda sanal medya dili, gercek medyayı da etkisi altına almış durumda. Twitter'da bir gun once ele alınan bir konu ertesi gun bir gazetenin manşeti, koşe yazısı ya da tartışma programının iceriği olabiliyor. Koseoğlu, gazetede koşesi ya da bir televizyon programı olduğu halde Twitter uzerinden yorum yapanları eleştiriyor: "Arka arkaya attığı tweetler toplansa neredeyse bir koşe yazısı cıkıyor. 140 karakterle koşe yazıyorlar." Ona gore bunun sebebi okuyucuların gazeteyi okuduğu zaman o koşeyi es gecebilecek olmasının yanı sıra sosyal medya uzerinden daha hızlı isim yapma ve geri donuş alınabilme olanağı.
Amerikalı Psikolog Sherly Turkle, sosyal medya ve internetin yetişkin sağlığı uzerine etkileriyle ilgili araştırma yapmış. Turkle, sanal ortamın her yaştan insanı etki alanına aldığını duşunuyor. Ona gore toplantılarda e-postalarımızı kontrol ediyor, dersin ortasında telefonumuzdan twit atıyor ya da Facebook'a giriyor, internette serbestce geziniyor, cenazede mesajlaşıyor ve coğu zaman uykuya dalana dek elimizden akıllı telefonlarımızı duşurmuyoruz. Sosyal ağlarda iletişim kurarken insanlar tarafından nasıl gorulmek istiyorsak kendimizi oyle yansıtıyor ve bunu istediğimiz bicimde yeniden yapılandırabiliyoruz. Bu iletişim şeklinde insanlar birbirinin ne soyleyeceğini kontrol etme gibi bir şansa sahip olmadığı icin, sanal ortama daha fazla vakit ayırıyor. Boyle bir iletişim, bireyi dostları, ailesi ve calışma arkadaşlarından giderek koparıyor. Kişilerin, teknolojiden beklentileri artarken, yakınlarından bekledikleri azalıyor. Sherly Turkle, bu noktada tabii ki bize "Telefonları ve sosyal medyayı bir kenara bırakın." demiyor, ancak insan ilişkilerinin bu denli yuzeyselleştiği bir donemde biraz daha kendilerine donmelerini, teknolojiyle daha anlamlı bir ilişki kurmaları gerektiğine inanıyor.
İstanbul Universitesi İlahiyat Fakultesi Din Psikolojisi Oğretim Uyesi Yrd. Doc. Dr. Mehmet Atalay ise insanoğlunun akıl yuruterek ifade gucunu kaybettiği anda, bel altından vurarak saldırgan bir tavır sergilediği kanaatinde. Yani bir insan eleştirisini belli argumanlara dayandıramıyorsa ifadeleri, sataşma, saldırı, kufur ve hakarete donuşuyor. Başkasının hakkını gozetmeyen ifade, tavır ve davranışlarıyla da kul hakkına giriyor. Oysa başkasının ozgurluğunu kısıtlayan, hakkına giren bir ifade bicimi ne dinen ne de hukuken uygun. Zira insanların birbirinin yuzune soyleyemediği ifadeleri Facebook ve Twitter gibi mecralarda dile getirmesi ya da birbirinin kusurunu ifşa etmesi gıybet. Atalay, sosyal medyayı bu cercevede kullanan insanları ağır bir dille eleştirirken, bu kişilerin psikolojik olarak tedavi olmaları gerektiğini vurguluyor. Ardından İmam-ı BuhÂrî Hazretleri'nin "Hic kimseyi gıybet etmemiş olarak Allah'a kavuşmayı arzu ediyorum." sozlerini hatırlatıyor.
'ALLAH RIZASI İCİN' SOSYAL MEDYA!
Ulkemizde, Twitter gibi tesirli bir sosyal mecra, maalesef coğunlukla fikirlerin catıştığı ideolojik bir kamplaşma yeri gibi kullanılıyor. Oysa Facebook ve Twitter gibi mecraların surekli ideolojik amaclara alet edilmesi doğru değil. Cunku etki alanı bu kadar fazla olan bir arena, istenirse toplumun faydası icin kanalize edilebilir. Zira sosyal medyanın faydalı girişimlerine zaman zaman rastlamak mumkun. Mesela gecen yıl meydana gelen Van depremindeki sosyal medya girişimleri buna guzel bir ornek. Gazeteci-yazar Ahmet Tezcan'ın Twitter uzerinden başlattığı 'EvimEvimVandır' projesiyle bolgeden diğer illere gelen bircok depremzedeye yardım edildi.
Dunyaya baktığımızda sosyal paylaşım sitelerinin daha geniş etki alanı bulduğunu goruyoruz. Bazı Ortadoğu ulkelerindeki baskıcı rejimlerin yıkılması ya da Amerika'daki Wall Street Sokak işgallerine Twitter'ın onculuk ettiğini soylemek mumkun. Şimdilerde ise Amerika merkezli indiegogo.com isimli internet sitesi aracılığıyla sosyal mecra resmen 'Allah rızası' icin kullanılıyor diyebiliriz. Oyle ki yardıma ihtiyacı olanlar, yakalandığı hastalıklarına care arayanlar ve proje ve hayallerini gercekleştirmek isteyenler bu site aracılığıyla hedeflerine ulaşabiliyor. Beyninde tumor olan 5 yaşındaki Philippe'in tedavisi icin ailesinin indiegogo.com'da actığı kampanyanın bitimine daha iki bucuk ay kala 17 bin 300 dolar yardım toplanması, sitenin dikkat ceken sosyal projelerinden sadece biri. Dunyada sosyal medyayla alakalı daha bircok olumlu orneğe rastlamak mumkun. Her ne kadar şimdilerde aynı şeyi Turkiye icin net bir şekilde soyleyemesek de, o gunlerin gelmesi temennisi icinde olabiliriz en azından.
Hic beklemediğimiz bir anda hayatımızın vazgecilmez parcası haline gelen sosyal ağları kullanma şekli ve uslubunu biz belirliyoruz. Sosyolog İsmail Koseoğlu da kullanıcıların otokontrol sağlamasının mumkun olduğunu duşunuyor. Bu anlamda kullanıcıların başka fikirlere acık olması gerekiyor. Zira "Benden olmayan yanlıştır." zihniyeti ya da kucuk gruplar halindeki ideolojik kamplaşmalar etrafında yapılan yorumlar hoş değil. Ayrıca ulkemizde paylaşım sitelerinin gercek amacında kullanılabilmesi icin oğrenme surecine ihtiyac var. Tabii burada kastımız cok yeni olan bu mecranın onunu kapatmak değil. Fakat medya ile ilgilenenlerin bu işin pratiğiyle birlikte etik yonlerini de geliştirmesi ve soz konusu arenadaki pozitif orneklerin desteklenmesi şart. Kendi değer ve kulturumuzu esas alan, insan ve toplum ilişkilerinde etik ve ahlÂkî bir iletişimi onceleyen sosyal mecralar sizce de gerekli değil mi?
İnternette mağdur olmamak icin...
Ozellikle Facebook ve Twitter gibi kullanıcının yoğun olduğu medya aracları, dilin kemiğinin olmadığı alanlar. Peki, bu mecralarda bize yonelik bir hakaret ya da saldırı karşısında neler yapabiliriz?
O kişiyle munakaşaya girmeden, soz konusu kişi engellenip durum mecra yoneticisine şikÂyet edilebilir.
Ağır hakaret ve saldırı durumunda, birebir muhatap olmak yerine hukukî yollara başvurulmalı. Ekran goruntusu almak dava aşamasında size kolaylık sağlayabilir.
Emniyet mudurluklerine bağlı Bilişim Sucları Merkezi'ne dilekce ile şikÂyette bulunup, saldırganlar hakkında soruşturma başlatılabilir.
Savcılıklar aracılığıyla maddî ve manevî tazminat davası acılabilir.
veteknoloji
__________________
Sosyal 'ağ'da neyi paylaşıyoruz? [BT]
Bilim ve Teknoloji0 Mesaj
●27 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Teknoloji Forumları
- Bilim ve Teknoloji
- Sosyal 'ağ'da neyi paylaşıyoruz? [BT]