Sinir Sistemi Ve İşleyişi
İnsan merkezi sinir sistemi, evrende bilinen en karmaşık biyolojik organizasyona sahiptir. Milyarlarca sinir hucresi ve bunların aralarındaki trilyonlarca bağlantı, sinir sisteminin ana yapısını oluşturur. Bunların yanında, sinir hucrelerinin on katı kadar sayıda da yardımcı hucreler (noroglia) bulunur. Bu akıl almaz duzeydeki karmaşık yapı, bu gunku bilgilerimiz ışığında, tum canlılık olaylarını ve davranışları duzenleyen bir ara-birim olarak gorev yapar.
Sinir bilimleriyle uğraşan biri olarak, edindiğim her yeni bilginin beni garip bir hayret ve coşku icinde bırakması ve bilimin paylaşılarak buyuyeceğine olan inancımdan dolayı, konu ile yakından ilgili olmayanlar icin, vucudumuzun yonetim merkezi konusundaki son bilgileri ve bunların muhtemel felsefi sonuclarını elimden geldiğince aktarmaya calışacağım. Bilginin gereksizi diye bir şeyin varolmadığına inanan bir insanım ve anlamanın temelinin, “nasıl anladığımızı anlayabilmek” olduğunu duşunuyorum. Bunu yapmak icin de, işimiz ve uğraşımız ne olursa olsun, bizi ilgilendiren her turlu bilgiyi, yani elimizden geldiğince her şeyi oğrenmemiz gerekir diye duşunuyorum. Ozellikle de kendimizi...

SİNİR SİSTEMİMİZ...
Sinir sistemini genel olarak, merkezi ve cevresel (periferik) sinir sistemi olarak iki kısma ayırmaktayız. Cevresel sistem, vucudun her yanından alınan duyu (tat, dokunma, gorme, işitme, vucudun pozisyonu, ağrı, ısı, titreşim vb) bilgilerini merkeze taşıyan ve merkezden cıkan emirleri kas veya salgı bezi gibi ilgili yerlere goturen sinir kablolarından oluşur. Yani cevresel sinir sistemini (o kadar basit değilse de) bir veri taşıyıcısı olarak duşunebiliriz.

MERKEZİ SİNİR SİSTEMİNİN GENEL HATLARI
Merkezi sinir sistemi, yani beyin ve omurilik, uc katlı bir zar yapısı ile cevrelenmiş durumdadır. Bu zarlar dıştan ice doğru dura mater (sert zar), araknoid (orumceksi) zar ve pia mater (ince zar) olarak sıralanırlar. Bu uc kılıf, kesintisiz bir bicimde tum merkezi sinir sistemini sarar ve cevresel sinir sisteminde de hafif yapı ve işlev değişiklikleri ile devamlılık gosterir.

Araknoid zarın ic kısmı, ince uzantılarla ve adeta bir orumcek ağı yapısında bağlantılarla doludur. Zara adını veren de zaten bu ozelliktir. Araknoid zar, bu uzantıları aracılığıyla pia mater'e bağlanarak, arada bir boşluk oluşmasına neden olur ki bu boşluk da "subarachnoid boşluk" adını alır (sub eki, "altında" anlamındadır). Bu boşluk ise, tabirin aksine boş değil, "beyin omurilik sıvısı" (BOS) denen bir sıvı ile doludur. Bu sıvı, sinir sistemi dokusunun beslenmesi ve atıklarının atılmasında hayati oneme sahiptir. Ayrıca, sinir sisteminin tamamını saran bu zar yapısı ve icindeki sıvı dolu bu bolmeler sayesinde, sinir sistemi bir butun olarak sıvı icinde yuzer durumda bulunur ve boylece hem darbelere karşı emici bir tamponla korunmuş, hem de bu yumuşak ve nazik doku kendi ağırlığı dolayısıyla hasar gormesini engelleyecek bir yastık sistemiyle donatılmış durumdadır.
Beyni besleyecek olan kan damarları beyin dokusuna girerken bir ceşit yapı değişikliğine uğrayarak, duvarlarından hic bir maddenin kontrolsuz gecmesine izin vermeyecek ozel bir yapı kazanırlar. Bu yapı, sinir hucrelerinin yardımcıları olan glia (bkz aşağıda) hucreleri ile dış kısımdan da desteklenerek, "kan beyin engeli" dediğimiz ozel bir yapının oluşmasını sağlarlar. Bu sayede cok hassas bir organ olan sinir sistemi, kandaki zararlı ve istenmeyen maddelerin taarruzundan da korunmuş olur (Şekil 1).
OMURİLİK:
Merkezi sinir sistemi; kararların verildiği, etraftan gelen verilerin yorumlandığı, algılamanın ve diğer butun zihni fonksiyonların yerine getirildiği bolgeleri iceren karmaşık bir işlevsel yapılar butunudur. Merkezi sinir sisteminin en "basit" kısmı, omurilik dediğimiz ve sırtımızdaki omur kemikleri arasında aşağıya doğru uzanan tup şeklindeki yapıdır. Bu yapı, etraftan gelen bilgilerin merkezi sinir sistemine girdiği ve merkezden gelen emirlerin cevresel sisteme aktarıldığı yerdir. Aynı zamanda, refleks dediğimiz, ani ve istemsiz hareketler de, bu organ tarafından kontrol edilir. Omurilik temel olarak, orta kısmında ince ve boylu boyunca bir kanal; kanalın etrafında, eninde kesildiğinde kelebek gibi gorunen bir gri madde; ve bunun etrafında ise beyaz madde kutlesinden oluşan, tup şeklinde bir yapıdır. Ortadaki kanal, beynin icinde bulunan, ventrikul (karıncık) adı verilen ve besleyici bir sıvı olan beyin omurilik sıvısı (BOS) ile dolu olan boşlukların, omurilik icindeki devamıdır ve aynı sıvıyla doludur. Kanalın etrafında bulunan gri madde, esas olarak sinir hucrelerinin govde kısımlarını icerir. Buradaki sinir hucreleri, cevresel sinir sisteminden gelen ve merkezden dışarıya gonderilen verileri değerlendirilerek, nereye ve ne şekilde gonderileceklerini belirleyen karmaşık elektriksel devreler oluştururlar.
Bu fonksiyonu anlamak icin basit bir ornek verelim: Diyelim ki elimizde bir dondurma var ve bunu ağzımıza goturup yemek istiyoruz. Bunun icin, kolumuzu ağzımıza doğru bukmemiz gerekiyor. Biz bu kararı beynimizde verdikten hemen sonra, beynimizden, kolumuzu bukecek olan pazu kaslarına doğru bir kasılma sinyali gonderilir. Fakat bu sinyal, kola gelmeden once, omurilikteki sinir hucrelerine aktarılır. Burada, yani omurilikte bulunan elektriksel devreler, bu sinyali alarak birkac iş yaparlar. Oncelikle, pazu kaslarına bir uyarı gonderirler. Ama bu arada, kolun bukulebilmesi icin, kolu acmaya, yani ağızdan uzaklaştırmaya yarayan arka kol kaslarının da gevşemesi gerekir. İşte, omurilikteki devreler, pazu kaslarına “kasıl” emrini gonderirken, aynı zamanda, kolu acan kaslara kasılma emri veren omurilik hucrelerine de “dur” emri verirler. Dolayısıyla kolumuz, ağzımıza doğru yaklaştırılmış olur. Bu sırada, dondurmayı tam ağzımıza isabet ettirebilmemiz icin, kaslardaki durum duyusu (proprioception) algılayıcı algaclardan merkeze gonderilen uyarılar başta olmak uzere, bir cok ek işlev devreye girmelidir. Bu karmaşık ağın tam olarak eksiksiz calışabilmesi halinde, dondurma yeme işlemimizi normal bir bicimde tamamlayabiliriz.
Refleks dediğimiz ani hareketler de, yine omurilik icindeki benzer devreler aracılığıyla, şuursuz ve hızlı bir bicimde cereyan ederler. Şuursuzdur cunku, hareket kararı beyinden değil, omurilikten gelir; ve hızlıdır, cunku, beyine gidip geri donmeye oranla cok daha kısa bir yol izler. Eğer bu mekanizma omurilikten değil de beyinden yonetilseydi, yanlışlıkla bir sobaya dokunduğumuz zaman, elimizi ancak belki de ciddi bicimde yandıktan sonra oradan cekebilecektik!

BEYİN SAPI:
Merkezi sinir sisteminin ikinci kısmı, beyin sapı olarak adlandırdığımız bolumdur. Bu yapı, bir cok alt birimden oluşan ve omuriliğe gore daha karmaşık hucre bağlantıları iceren bir yerdir. Anatomik olarak, omurilikle beyini birbirine bağlayan bir kopru gibidir. Bu bolge, temel hayati fonksiyonların yurutulebilmesi icin vazgecilmez oneme sahiptir. Nefes alıp verme, kanın damarlarda dolaşması, kalbin atım duzeni, uyku ve uyanıklık, dikkat ve bunun gibi bir cok onemli etkinlik, beyin sapı dediğimiz bu bolgeden kontrol edilir.


ARA BEYİN:
Beyin sapının ust kısmında, ara beyin denen bolge yer alır. Ara beyin, bildiğimiz o kıvrıntılı beyin yarım kurelerinin ic kısmını dolduran bir cok farklı bolgenin oluşturduğu bir yapılar topluluğudur. Bu bolgeler, oğrenme, hafıza, aclık-susuzluk, vucudun ic dengesinin korunması, vucuttaki hormon sistemlerinin kontrolu, heyecanlar, duygusal tepkiler, duygulara gore vucudun ic ortamının duzenlenmesi gibi cok onemli fonksiyonlar yuruturler. Bu ara beyin bolgelerinin coğu, az once bahsettiğimiz, sıvı dolu beyin ici boşluklarının (ventrikullerin) etrafını sarmış vaziyette bulunur (Şekil 3'de gosterilen pons ve tegmentum'u da icine alan bolum).

LİMBİK SİSTEM
"Kabuk altı" (subcortical), yani, birazdan bahsedeceğim beyin kabuğunun altında kalan yapılardan bazıları, ara beynin etrafında onu bir halka gibi saran, işlevsel bir birliktelik oluşturmuşlardır. Bu yapıya, ozel olarak Limbik sistem (latince: limbus= halka, sınır) adı verilir. İşte bu limbik sistem icinde yer alan hippokampus, amigdala, forniks, mamillar cisim, septum, cingulat kabuk gibi yapılar, heyecansal ve temel zihni fonksiyonları yuruturler. Orneğin sinirlenince kontrolumuzu kaybetmemize sebep olan yapılardan en onemlisi, burada bulunan amigdallerdir; veya, oğrendiğimiz herhangi bir şeyi hafızaya almamızı, buranın bir uyesi olan hippokampus sağlar (daha sonra ayrıntılı olarak bahsetmeye calışacağım). Ara beyinde ayrıca, vucuda giden emirlerin duzenlenmesinin yapıldığı ara merkezler de bulunur.

BEYİN KABUĞU (Cortex):
Merkezi sinir sisteminin en ust kontrol noktası ise, işte o beyin dediğimiz zaman aklımıza gelen kıvrıntılı yapıdır. Bu yapının adı beyin kabuğudur (korteks). En ust kısımda bulunur ve orta beynin etrafını sarar. İşlevlerinin henuz cok azını ortaya cıkarabildiğimiz bu bolge, genel olarak, "yuksek beyin işlevleri" dediğimiz işlevleri ve algılamayla-değerlendirmeyle ilişkili temel gorevleri yurutur.
İşitme, gorme, vucut duyuları gibi belirgin işlevlerin, beyin kabuğunun ozel bolgeleri tarafından işlendiği uzun yıllardan beri bilinmektedir. Orneğin gozden gelen gorme sinyallerinin goruntuye donuşturulmesi, artkafa lobundaki beyin kabuğu bolgesince yapılır. Benzer şekilde işitme duyusu ile ilişkili bolgeler de şakak lobu uzerinde yerleşmiştir. Motor alanlar, ozellikle istemli hareketlerin başlatılması ve icra edilmesinde onemli iken, duyusal alanlar, tum vucuttan gelen verilerin değerlendirildiği en ust merkezler olarak işlev gorurler. Ayrıca onemli kabuk alanlarına iki unlu ornek olarak, konuşmanın planlanmasının ve "dizgi"sinin gercekleştirildiği, on beyin lobundaki Broca alanı ile, konuşmadaki anlamı kavrama işinde rol alan, şakak lobunun arka kısmındaki Wernicke alanlarını verebiliriz. Bu bolgelerde meydana gelen hasarlar, ilgili işlevlerde kısmen veya tamamen kayıplara yol acar.
Gorme, işitme, motor alanlar gibi bir cok alan, işlevsel ve kısmen de yapısal olarak farklı bir cok alt alana ayrılırlar. Bunların dışında kalan kabuk bolgelerinin bir coğu ise "birleştirme" ya da "ilişkilendirme" alanları (associative areas) olarak bilinir. Bu bolgeler, ayrık duyuların birleştirilmesi ve farklı duyulardan gelen girdilerin tek bir tecrube halinde birleştirilmesi gibi işlerden sorumludurlar. Bu işlev, halen sinirbilimlerinin en onemli gizemlerinden bir tanesidir ve gercekleşme mekanizması henuz acıklığa kavuşturulamamıştır (Bağlantı Sorunu; Binding Problem).

Bu gun beyin kabuğundaki alanların sınıflandırılmasında Broadmann adlı araştırıcının işlevsel ve hucre mimarisini temel alarak yaptığı ayrıntılı sınıflandırma halen buyuk oranda gecerliliğini korumaktadır. Buna gore, beyin kabuğu alanları belli numaralarla belirlenmiştir. Orneğin artkafa lobundaki birincil gorme alanı, Broadmann'ın 17. alanına karşılık gelir.

Beyin kabuğunda bulunan yapılar, beş duyumuzun bilincli değerlendirilmelerinin yanı sıra, duşunme, plan yapma, alınan verilerin değerlendirilmesi, eski bilgilerle karşılaştırılması, kişilik ozellikleri, ince el becerileri, mantık, matematik, sanat, soyut duşunce gibi, nasıl yapıldıklarına dair elimizde sadece “bilgi kırıntıları” olan işleri yapar. En onemlisi ise, dunyayı anlamaya calışırken kullandığımız en onemli aracımız da işte bu beyin kabuğudur. Butun bilişsel işlevlerimiz, sanat, bilim, estetik, ve diğer tum insani ozelliklerimiz, beyin kabuğunun işlevleri ile yakından ilişkilidir. Bizim yaptığımız işin temeli ise, evrendeki en karmaşık yapı olan beyin kabuğunu, yine kendi beyin kabuklarımızı kullanarak anlamaya calışmaktır. Elbette ki, bunun mumkun olup olmadığı bile tartışma konusu yapılabilir. Fakat biz bu kısmı felsefecilere bırakarak, elimizden gelen cabayı gosteriyoruz ).

MERKEZİ SİNİR SİSTEMİNİN İNCE YAPISI
Sinir sisteminin ana işini yuruten hucreler, noron (=sinir hucresi) denen ozel hucrelerdir. Bu hucreler, istisnaları olmak uzere, bir govde, ağac gibi yan dallar (dendritler) ve bir de, bazen dallanabilen ve hucrenin “kararlarını” diğerlerine ileten, tek bir uzantı (akson)dan oluşurlar. Noronlar, gorevleri ve bulundukları yerlere gore cok değişik şekil ve kimyasal icerik farkları gosterirler. Hucrenin govde kısmında bulunan cekirdek, hucrenin temel işlevlerini belirleyen ve DNA molekulu uzerinde kodlanmış halde bulunan genetik bilgiyi icerir. DNA uzerindeki bilgi, hucrenin bulunduğu ortama, ortamdaki değişimlere ve hucrenin ic cevresine bağlı olarak deşifre edilerek, hucre ici olayların meydana gelmesini sağlar. Bu şifre, bir insanın tum hucrelerinde aynı olmasına rağmen, farklı hucrelerde farklı kısımları kullanılarak, hucrelerin farklı yapı ve işlev sahibi olmasını mumkun kılar. Cekirdekteki DNA molekulunden ihtiyac anında cıkan bilgi, ribozom ve endoplazmik retikulum dediğimiz hucre ici organcıklarda, hucrenin işlevlerini duzenleyen proteinler haline cevrilir. Bu proteinler de, hucre ici olayları etkileyerek, hucrenin fonksiyonunu etkilerler.

Sinir hucreleri aynı zamanda birbirleri ile ilişki halindedirler. Bu sıkı ilişki, sinirsel işlevin temelini oluşturan bilgi akışını sağlar. Hucreler arası bu bilgi geciş noktalarına SİNAPS adı veriyoruz. Sinapslar, değişik tip ve ozelliklerde olmalarına karşın, hemen hepsi bilginin iletimi işlevinden sorumludur. Kısacası, noronlar kendi aralarında bağlantılar kurarak, elektrik devrelerine benzer yollarla iletişim sağlayıp, beyin işlevlerinin ortaya cıkmasını sağlayan ana elemanlardır. Elbette ki, bu elektriksel devre sistemi, herhangi bir insanın hatta bir sinir bilimcinin hayal edebileceği karmaşıklığın cok cok otesinde bir karmaşıklığa sahiptir.
Genel olarak bir sinir hucresi, govde ve dendrit (dendron=ağac; lat.) dediğimiz govde dalları aracılığıyla veriler “alır”. Bu veriler, hucre icindeki genel duruma ve gelen tum verilerin toplam etkisine gore, akson dediğimiz, o tek, uzun ve ince uzantı vasıtasıyla, diğer bir hucreye aktarılır. Yani, noron govdesini ve govdenin dallarını minik bir santral, aksonu ise, bilgiyi goturen bir telgraf teli gibi duşunebiliriz. Daha sonra, aksonla gonderilen bu bilgi, o aksonun dalları aracılığıyla bir veya binlerce sinir hucresine (veya kas ve salgı bezi hucreleri gibi diğer hucrelere) ulaştırılır ve bu hucreler, yine aynı mekanizma ile bu uyarının gerektirdiği işi yaparlar. Şimdi bu mekanizmayı biraz hayal etmeye calışın ve ardından, sadece beyin kabuğu dediğimiz kısımda bulunan 4-5 milyar sinir hucresinin, birbirleriyle yapabilecekleri bağlantıların sayısını hesap edin. İşte vucudumuzda bulunan ve hayal sınırlarını aşan bir organizasyon orneği...

Sinir sisteminde sadece sinir hucreleri bulunmaz. Bunların yanında, kutle olarak merkezi sinir sisteminin yarısını oluşturan ve sayıca da yaklaşık sinir hucrelerinin on katı kadar sayıda bulunan yardımcı hucreler vardır. Bu hucrelere glia (=glue, yapıştırıcı) hucreleri diyoruz. Ceşitli tipleri olmasına karşılık, genel işlevleri, sinir hucrelerinin ve sinir sisteminin fonksiyonunu surdurmesine yardımcı olmaktır. Oligodendrosit (az uzantılı hucre) denen hucreler de, merkezi sinir sistemi icinde, yan yana ve sıkı bir dizilim icinde seyreden aksonları, yani sinirlerin elektrik kablolarını, birbirlerinden izole eden, myelin kılıf dediğimiz bir kılıf oluşturur. Bu kılıflar, sinir tellerinin her birinin etrafını sararlar ve onların elektriksel olarak izole edilmesini sağlamanın yanında, iletkenliğini de artırırlar. Bir başka glia hucresi olan mikroglia (kucuk glia), en kucuk glia hucrelerindendir fakat, gorevi, sinir sistemini yabancı madde ve mikroorganizmalara karşı korumaktır. Bu hucreler, fagositoz (=hucrenin yemesi) yapar, yani, yabancı maddeleri yiyerek yok ederler.
Astrosit (yıldızsı hucre; astroglia) dediğimiz glia hucreleri ise, sinir hucrelerinin beslenmesine ve kimyasal işlemlerine cok onemli yardımlarda bulunur.
Son yıllarda glia hucrelerinin sinir sisteminin işlevinde sanılandan cok daha onemli olduklarına dair bir cok calışma yayınlanmaktadır. Glia hucreleri, başta haberci molekullerin uretimi ve donuşturulmesi gibi, sinir sistemlerin işlevleri icin vazgecilmez destekleyici gorevler ustlenirler. Bunun yanında sinir hucrelerinin madde alış-verişinde bulundukları cevreyi de etkileyip değiştirerek, onların işlevlerinde belirgin değişikliklere yol acabilmektedirler. Hatta kimi araştırıcılara gore, bilincin oluşumu, epileptik surecler ve diğer geniş hucre topluluklarını ilgilendiren olaylarda glia hucreleri, sinir hucrelerine gore cok daha onemli roller oynayabilmektedir. Sinirbilimlerinin gelişmesi ile birlikte şimdiye kadar hep arka planda kalmış olan bu hucrelerin daha etkin rollerle karşımıza cıkmalarını bekliyoruz.

Bu genel yapıyı kısaca inceledikten sonra şimdi biraz daha derine girelim ve sinir hucrelerinin nasıl haberleştiklerine kısaca bakalım.

SİNİR HUCRELERİ NASIL HABERLEŞİRLER?
Az once de belirtmeye calıştığım gibi, sinir hucreleri arasında sinaps denen geciş bolgeleri vardır. Buralar, hucreden hucreye bilgi (elektriksel sinyal) gecişinin olduğu yerlerdir. Elektriksel ve kimyasal olarak iki tip sinaps duşunebiliriz. Klasik anlamda bir kimyasal sinaps, sinir hucresinin urettiği sinyali o hucreden diğerlerine taşıyan aksonun dallarından birinin uc kısmı ile, alıcı hucrenin etrafındaki hucre zarının birbirleriyle yaklaşması sonucu meydana gelir. Evet, gercekten de hucreler birbirlerine gercek anlamda temas etmezler. Sadece, cok ince bir aralık bırakacak şekilde yaklaşırlar. Hucrelerin etrafını kaplayan hucre zarı, bu sinaps alanlarında hafif değişiklikler gosterir. Bu değişiklikler, sinapslardan sinyal iletiminin sağlanabilmesi icin gereklidir.

Kimyasal bir sinapsta, sinyalin bir hucreden diğerine gecişi, norotransmitter olarak adlandırılan ileti maddeleri aracılığıyla olur. Bu ileti maddeleri, iletinin geldiği kaynak (presinaptik=sinaps oncesi) hucrenin aksonunun ucundan salgılanır. Bu salgılanma, elektriksel uyarının aksonun ucuna gelmesi sayesinde olur. Salgılanan bu ileti maddeleri, sinapsı oluşturan o iki hucre arasındaki ince aralığa salgılanmaktadır. Bu salgılanmayı takiben, cok hızlı bir şekilde, bu ileti maddeleri, karşıdaki hedef (postsinaptik=sinaps sonrası) hucrenin zarı uzerindeki uygun algac (reseptor) molekullerine bağlanırlar. İşte bu bağlanma, sebep olduğu ceşitli kimyasal olaylar sonucu, yeni hucrede bir elektriksel sinyalin doğmasına sebep olur. Ceşitli sinapslardan gelen verilerin toplanması veya bir sinapstan ardı ardına birkac sinyalin yeni hucreye gecirilmesi ise, yuksek bir elektriksel potansiyel doğurur. Bu potansiyel, aksiyon potansiyeli adını alır ve işte bu potansiyel, diğer hucrelere aktarılmak uzere, akson vasıtasıyla gonderilen elektriksel sinyalin ta kendisidir.
İşte hucreler arası iletimi sağlayan mekanizma, kısaca bu şekilde işler. Bu sinyal gecişi, sadece sinir hucreleri arasında değil, kasılma emrini kas hucrelerine taşıyan sinir uclarıyla kas hucreleri arasında ve bezlere salgı emrini veren uclarla salgı bezi hucreleri arasında da mevcuttur. Kucuk ayrıntı farklarıyla beraber, mekanizma benzerdir.

Sinapsların bir diğer onemli ozelliği de “değişebilir” olmalarıdır. Bu durum, yakın zamanlarda ortaya konmuş bir mekanizmadır ve ilginc sonucları vardır. Yani, iki (veya daha fazla) hucre arasındaki bu iletişim bolgelerini oluşturan hucre bolgeleri, aktifliklerini ve duyarlılıklarını ve hatta şekillerini değiştirirler. Bunun yanında, sinapslar, hucrelerin aktifliklerine bağlı olarak surekli bicimde oluşup kaybolurlar. Yani sinaps dediğimiz bolgeler, hucrenin kolu-bacağı gibi sabit bir yapı değildir. Surekli değişirler. Bunu, beyin fonksiyonları acısından duşunecek olursak, sinir hucreleri, her turlu aktiviteye bağlı olarak, aralarındaki bağlantıların sayılarını ve ozelliklerini değiştirebilirler. Yani beyin, "her" yaptığı iş (aklınıza ne geliyorsa...) sırasında değişmektedir. “Duşunce duşuneni değiştirir” sozu, belki bu acıdan daha anlamlı hale gelmekte. Yakın zamanlarda, yaptığımız oğrenme deneyleri ile kendilerine bir şeyler oğretilen hayvanların, oğrenmeyle ilgili beyin bolgelerinden bazılarında, bu iletişim bolgelerinin sayısında artış olduğunu bulmuş olmamız, bu durumun bir başka gostergesi sayılabilir.
Sinir sistemi hakkında aslında daha soylenecek cok fazla şey var. Fakat, konuyla derinden ilgilenmeyenler icin, buraya kadar olan bilgiler, sinir sisteminin nasıl bir şey olduğu ve beynimizin nasıl calıştığı gibi konularda genel bir kanı verecektir. Kanımca, insan icin anlaşılması gereken en onemli şey, her gittiği yerde yanında goturduğu vucudu ve ozellikleri. Hele bir de entelektuel bir insan icin, tum insan vucudu konusunda olmasa bile, en azından sinir sisteminin işleyişi ve merkezi sinir sisteminin fonksiyonları hakkında genelden ote bir bilgiye sahip olmak kacınılmazdır. Yaşadığımız dunyayı ve evreni anlamanın bir yolu da, onu nasıl algıladığımızı anlamaktan gecer...